Ak Parti MKYK eski üyesi Genel Merkez Disiplin Kurulu
Üyesi Hukukçu Metin Doğan neden ‘evet’ verilmesi gerektiğini Kahramanmaraş’ta
Bugün Gazetesine açıkladı. Eski sistemin, bölge ve dünya da söz sahibi bir
Türkiye için dar geldiğini, istikrarın garantisi olan yeni sistemin 17 Nisan
sabahında ülkeye çok büyük bir ivme kazandırmaya başlayacağını söyledi.
40 gündür Ak Parti teşkilatı, milletvekilleri ve belediye
başkanlarıyla birlikte gece gündüz sahada ‘evet’ çalışması yapan Doğan
muhalefetin ‘tek adam’ söylemine sert tepki göstererek, bu sistemin en çok
Recep Tayyip Erdoğan sonrası için gerekli olduğunu belirterek; “Şuan Recep
Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığının tüm yetkililerini kullanmakta her türlü
imkana sahip birisi. Ama bu sistem Recep Tayyip Erdoğan gibi, Rahmetli Özal
gibi karizmatik ve güçlü liderlerin olmadığı dönemde, Türkiye’nin siyasi
istikrarının bozulmaması, Türkiye’nin koalisyonlara mahkûm olmaması için
getirilmek istenin bir sistemdir.” Dedi.
7 Haziran ve 1 Kasım seçim çalışmaların da saha da yoğun
bir şekilde çalıştığını da hatırlatan Doğan, partilerine karşı 7 Hazirandaki
tepkilerin 1 Kasımda olumlu tepkiye döndüğünü gördüğünü, referandum
çalışmalarının ise 1 Kasım’dan daha çok iyi durumda olduğu belirtti. Sahada
bire bir halkla bütünleşen Doğan Kahramanmaraş’ın en az yüzde 80’lerde çıkarak
Türkiye’de rekor kıracağına inandığını belirtti.
Türkiye’deki koalisyon dönemlerindeki siyasi ve ekonomik
krizlerle ülkenin fakirleştiğini belirten Doğan, 1970-80 yıllarını örnek
göstererek 10 yılda 11 hükümetin kurulduğunu, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün
görev süresinin bitmesinin ardından meclisin 115 kez oturum açmasına rağmen bir
cumhurbaşkanı seçemediğine vurgu yaptı. Doğan hemen ardından da kardeşi kardeşe
düşüren ihtilalin gerçekleştiğini belirterek ülkenin bir daha bu duruma
düşmemesi için yeni sisteme mutlak ihtiyaç olduğunu belirtti.
Bugün Gazetesinin sorularına içtenlikle cevap veren Ak
Partili Metin Doğan’la yapılan dev röportajın ayrıntıları;
17 NİSAN SABAHI
BAMBAŞKA BİR TÜRKİYE’YLE UYANACAĞIZ
Doğan; “Evet’le ilgili bir tereddüdümüz yok, seçmenimizin
iradesiyle 17 Nisan sabaha bambaşka bir Türkiye’yle uyanacağıma inanıyorum.
Artık Türkiye’de anayasa ve hükümet sisteminin değişmesiyle istikrar kalıcı
hale gelecek, bu da insanlarımızın zihnine yerleşecek. Hiçbir zaman için ‘acaba
bir sonraki seçimde kimler iktidara gelecek, koalisyonlar olacak mı’ diye
düşünmeyecek. Üretimine, işine odaklanacak, geleceğe güvenle bakarak işini
kuracak, yatırımını yapacak.” Dedi.
Ak Parti Genel Merkez Disiplin Kurulu Üyesi Hukukçu Metin
Doğan neden ‘evet’ verilmesi gerektiğini örnekleriyle Kahramanmaraş’ta Bugün
Gazetesine açıkladı. 40 gündür sahada teşkilat üyeleriyle birlikte gece gündüz
demeden yoğun çaba sarf eden Doğan, nerede bir ‘hayır’cı var onun peşine
düştüklerini, örnekleriyle onu ikna ederek ‘evet’ cephesine geçirmeye
çalıştıklarını belirtti.
Kahramanmaraş’ta yüzde 80’lerin üzerinde bir oran
beklediğini de dile getiren Doğan; “Türkiye’de Güneş Motel pazarlıklarının, bir
şemsiye partisi kurdurulup diğer partilerden onlarca partiden istifa
ettirilerek, milletin iradesini Ankara, İstanbul pazarlarında ucuz bir mal gibi
alınıp satıldığı bir ortamın gelmeyeceğini vatandaşlarımız görecek. Ekonomiye,
siyasete daha güvenle bakacak. Vatandaşın güvenini kazanmış bir devlet, dış politikada
daha etkin olacak daha dik duracak, yatırımlarda ileriye dönük projelerde daha
cesaretli davranmak suretiyle ülkenin geleceğini şekillendirecek. Bu sistem ülkenin 2023-2071 hedeflerine giden
hükümetler için de itici bir güç olacak.” Dedi.
Dev röportajda muhalefetin ‘tek adam’ ve ‘denize dökme’
kampanyası üzerinde çok duran ve sert tepki gösteren Doğan, CHP’nin kendini
elitiz grup olarak gören yöneticilerinin bu milletin hor gördüğünü, kendileri
dışında hiç kimseyi kabullenmek istemediğini vurguladı.
Kahramanmaraş’ta Bugün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Mesut Tuğrul’un sorularına içtenlikle cevap veren Ak Parti MKYK eski üyesi
Genel Merkez Disiplin Kurulu Üyesi Hukukçu Metin Doğan’la yapılan dev
röportajın işte ayıntıları;
1982 Anayasası
neden bize dar geliyor, Sizce Yeni sisteme ihtiyaç var mıydı?
1982 Anayasası, ihtilalden sonra askerlerin oluşturduğu
bir anayasadır. 82 Anayasası; daha çok Türkiye’nin önünü tıkamaya yönelik,
siyasetin önünü tıkamaya yönelik, özellikle cumhurbaşkanlığı makamının her zaman
askerlerin gelmesi düşünülerek, adeta kendi ideolojilerini yansıtarak sistemin
emniyet sibopu olarak görüp, yetkilerle donattıkları ve o yetkilerle sorumsuz
bir cumhurbaşkanlığı sisteminin de içerisinde olduğu bir Anayasadır.
1982 Anayasası üzerinde birçok değişiklikler yapıldı,
dolayısıyla da sistematiği bozuldu. Artık 82 Anayasasıyla 21. Yüzyılda
Dünya’nın en önemli güçlerinden biri olmaya çalışan, hem bölge meselelerinde
hem de dünya meselelerinde söz sahibi olmaya çalışan bir Türkiye’nin olması mümkün
değildi. Bir sistem değişikliği şarttı ve bu gömleğin ülkemize dar geldiği her
platformda dile getiriliyordu. Hem ekonomik, hem siyasi istikrarın, hem de
Türkiye’deki hukuk reformlarının yapılması ve bunların artarak devam etmesi
için yeni sistem ve yeni Anayasa kaçınılmazdı.
Muhalefetin
üzerinde durduğu ‘tek adamlık’ vurgusu, cumhurbaşkanının buna ihtiyacı var mı?
Bu sistem Recep Tayyip Erdoğan için lazım olan bir sistem
değil. Bu sistem Recep Tayyip Erdoğan sonrası için lazım olan bir sistem. Şuan
Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığının tüm yetkililerini kullanmakta her
türlü imkana sahip birisi. Ama bu sistem Recep Tayyip Erdoğan gibi, Rahmetli
Özal gibi karizmatik ve güçlü liderlerin olmadığı dönemde, Türkiye’nin siyasi
istikrarının bozulmaması, Türkiye’nin koalisyonlara mahkûm olmaması için
getirilmek istenin bir sistemdir. Başkanlık sistemi zaten yürütmenin tek kişide
toplandığı bir sistemdir, bu Amerika’da da, Güney Afrika’da da, Brezilya’da da
birçok dünya ülkesinde de bu şekildedir. Bunun üzerinden bir siyasi karmaşa
çıkarmanın bir anlamı yok.
Mevcut sistemle Cumhurbaşkanı adi suçlarla dahi
yargılanamazken, getirilecek yeni sistemle hem görevi gereği işlediği
suçlardan, hem de görevi dışında işlediği suçlardan yargılanma imkanı
getiriyor. Şuan Cumhurbaşkanı sadece vatan hainliği suçundan yargılanabilir,
fakat yeni sistemle Cumhurbaşkanı, yüce divanda yargılanmak suretiyle hukuk
denetimi altına alınıyor. Cumhurbaşkanlığının tüm icraatları Danıştay’ın
denetimine tabi, Sayıştay’ın denetimine tabi, Cumhurbaşkanının denetlenmesi
için de mecliste etkin bir denetim sistemi kurulmuş olacak. Hem yasama hem de
yürütme tarafından denetlenen, bütçe dışında bir kanun taslağı hazırlayıp
meclise sunma imkanı olmayan bir kişinin ‘tek adam’ olarak nitelendirilmesi;
Türkiye’yi istikrara, güvene kavuşturacak sisteminin bu şekilde maniple edilip,
halk tarafından yanlış anlaşılmaya yönelik gayretlerinden başka bir şey
değildir.
Bugün Bir
milletvekili kendisine ulaştırılan seçmenlerinin sorunlarını bakanlık düzeyinde
takip edebiliyor, yeni sistemle bu mümkün olacak mı?
Yeni sistemde de bakan yardımcılığı aynen devam edecek.
Bakan yardımcılığı, siyasiler aracılığıyla vatandaşların talepleriyle
ilgilenmesi için kullanılan bir birimdir. Yeni sistemde de yine bakanlar
ulaşılabilir olacak. Muhalefet, Bakanların sanki Mars’tan Uzay’dan gelecekmiş
gibi bir algı oluşturulmaya çalışıyor. Bir kişinin bakan olabilmesi için
kriterler belli, en önemlisi ise liyakat. Gelecek bakanlar yine siyasi kanattan
gelecek, çünkü Cumhurbaşkanının da bir partisi olacak. Cumhurbaşkanı hem
partisine karşı, hem de 5 yılda bir seçimle vatandaşa ekibinin ve icraatlarının
hesabını verecek. Dolayısıyla periyodik seçimlerle sürekli halka hesap vermek
zorunda olan, halkın karşısına çıkacak olan bir yürütmenin vatandaşların
talepleri konusunda sağır ve dilsiz olması düşünülemez.
Yeni sistemle
koalisyon dönemlerine son, hafızaları tazelemek adına koalisyonların bu ülkeye
ne zararı oldu?
Şuan Türkiye’de 65. Hükümet iş başında. 1923 yılında cumhuriyetimizin
kuruluşunun üzerinden 94 yıl geçti. Bu süreçte hükümetler 5 yıl değil de 4
yılda bir değişseydi 65 hükümet 376 yılda kurulurdu. 94 yılda kurulan 65 hükümetin kurulmasının ülkede ne kadar
istikrarsız bir tablonun olduğunu gösterir. Yine 94 yılı 65 hükümet sayısına
böldüğünüz de ömürlerinin 1,5 yıl bile olmadığını görürsünüz. Hatta, Menderes
hükümetinin 10 yılını, Özal hükümetinin 8 yılını, Ak Parti hükümetinin de 15
yılını çıkarttığınızda diğer hükümetlerinin ömrünün 6-7 ay civarında olduğunu
görürsünüz. Böyle bir istikrarsızlık ortamında Türkiye’nin ekonomi
politikalarını belirlemesi, büyük yatırımları planlaması, siyasi ufuk çizmesi,
dış politika strateji belirlemesi, bölgeye ve dünyaya dair bir yol haritası
çizmesi mümkün değildir.
Türkiye’de 1970-80 arasında 11 hükümet kurulmuş, bu
hükümetlerde 3’lü, 4’lü koalisyonlar olduğu için ülkede siyasi istikrar kaybı
olmuş, sokakta kardeş kardeşi vurmuş, büyük bir anarşi ortamı olmuş. Bundan da
maalesef en büyük ceremesini çeken illerden birisi de Kahramanmaraş’tır. 10
yılda kurulan 11 hükümet o dönemde ekonomik istikrarı sağlayamadıkları için,
gaz, benzin, tüp, şeker kuyrukları oluşmuş, her şey karaborsaya düşmüş ve kuyruklarda
vatandaşlar zamanını geçirmiş. Yine bu hükümetler 1980’de Fahri Korutürk’ün
Cumhurbaşkanlığı görev süresi bitince 115 meclis oturumunda Cumhurbaşkanını
seçememişler ve arkasından 1980 darbesi olmuş. Bir sağdan, bir soldan diyerek
gencecik insanları darağacına göndermiş ve cezaevlerinde işkenceler yapmış, bir
sürü insan hakları ihlalleri yaşatmışlar.
1983 yılında Turgut Özal dönemi yaşanmış 8 yıllık
istikrar ve güven içerisinde havaalanları, oto yollar, köylerin elektrikleri,
birçok altyapı gibi hizmetler yaparak Türkiye’nin çehresini değiştirmişler.
Sonra 1991’de yeniden koalisyon dönelerine geçilmiş 11 yılda 10 hükümet
kurulmuş. Bunların içerisinde biri varki 25 günlük Yalım Erez hükümetidir.
Van’dan bağımsız milletvekili seçilen Yalım Erez’e gizli güçler hükümet kurması
için yetki vermiş fakat hükümeti kuramayan Yalım Erez bu ülkede 25 gün
Başbakanlık yapmıştır. Bu süreçte bir 1994 bir de 2001 kriziyle ülke karşı
karşıya kalmıştır. Bu ekonomik krizler ülkemizi her defasında yüzde 50
fakirleştirmiştir. Yine bu süreçte 28 Şubat süreci yaşanmış, ülkenin 85 milyar
doları bir gecede buharlaşmış, bir anayasa kitapçığının fırlatılması sonucu
gecelik repo faizleri bir gecede yüzde 7 bin 500’lere çıkmıştır. 2002’de tek
başına iktidara gelen Ak Parti hükümeti döneminde ne bir doğalgaz bulundu, ne
bir petrol bulundu, ne bir değerli maden bulundu, sadece milletin alın teri çok
iyi değerlendirildiği için hem özel sektör anlamında hem de kamu anlamında
devasa yatırımlar yapan bir ülke haline geldi. Bu devasa hizmetlerin sebebi de
güven, istikrar ve huzurdur.
Son günlerde
muhalefet darbe girişiminin neden kontrollü olduğunu iddia ediyor?
15 Temmuz sadece darbe değil, aynı zamanda işgal
girişimidir. Bir terör örgütü tarafından Türkiye işgal edilmeye çalışılmıştır, diğer
terör örgütlerinin de ülkeye girişi için ülkenin kapılarını aralama
girişimidir. Bu kadar büyük bir ihanetin, bu kadar büyük bir vahşetin,
uçakların bombaladığı, helikopterlerin insanlarımızın üzerine ateş açtığı, 250
insanımızın şehit olduğu, binlerce insanımızın da yaralandığı bir vahşetin
‘kontrollü darbe girişimi’ diye nitelendirilmesi onu söyleyenlerin aslında arka
planlarını gösteriyor. 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından kontrollü
darbe girişimi iddiasını gündeme getiren Terörist başı, sapkın, dün tüccarı
Fetullah’tı. Aradan 7-8 ay geçtikten sonra, aynı iddiayı gündeme getiren kaset
kumpasıyla CHP’nin başına geçen Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Kaset kumpasıyla
CHP’nin başına geçen Kılıçdaroğlu kumpası kuran o odaklara şimdi vefa borcunu
ödüyor. Darbe girişimine ayrı bir izahat getirmek, orada şehit olan 250 vatan
evladının kanına ihanettir. Şuan darbe yargılamaları yapılıyor, o duruşmalarda
bu darbenin bizzat sapkın, din tüccarı Fetullah’ın talimatıyla yapıldığı, asker
içerisindeki kriptolar tarafından, emperyalist güçler tarafından desteklendiği ortaya
çıktı. Darbenin hemen sonrasında ne ABD’den, ne Avrupa’dan ne de küresel
devletlerden hiçbir tepkinin gelmediği, adeta darbenin başarılı olmasını ne çok
istedikleri de ortada.
CHP Konya
Milletvekilinin ‘Denize dökeriz’ cümlesine nasıl bir tepki verirsiniz?
CHP yönetici kadrosu ve onların etrafında oluşan
kendilerini elitiz takım olarak görenlerin, her zaman devletin sahibi
kendilerinin olduğunu, cumhuriyetin sahibi kendilerinin olduğunu, onun haricindeki
herkesin bir uşak, bir maraba olduğunu düşünen zihniyetteler. Onlar her zaman
halka koyun sürüsü olarak bakan, her zaman göbeğini kaşıyan güzel kafalar
olarak bakan, ‘halk bilmez, onlar cahildir, biz onlar için en iyisini biliriz,
en iyisini biz yaparız’ diyen bir zihniyete sahipler. Onlar ülkenin milli ve
manevi değerlerine bağlı, Kutsal dinimiz İslam’ın hükümlerini yerine getiren
insanlarımızın da onlar nezdinde düşmandan farkı yoktur. Onlar ‘hayır’la ciddi
bir cephe kazanacaklarını ve mücadeleyi savaş olarak gördükleri için bu
muharebeyi kazanacaklarını düşündükleri için, ‘hayır’ çıkmasını 9 Eylül 1922’de
İzmir’den denize dökmekle aynı nitelikte olduğunu görecek kadar bu ülkenin
değerlerine yabancı ve bu ülkeye ihanet içerisindeler. ‘evet’ verende ‘hayır’
verende bizim vatandaşlarımız ve onların niyetlerini sorgulamak gibi bir durum
söz konusu olamaz. Biz sadece bir ülkenin doğru karar üzerinde olup olmadığını
görmek için düşmanların kararlarına bakmalarını istiyoruz. Bu sisteme PKK,
DEAŞ, FETÖ, DHKP gibi terör örgütlerinin ‘Hayır’ dediklerini ve ilerlememizi,
bölgede söz sahibi olmamızı istemeyen Avrupa’nın, ABD’nin içerisindeki gizli
güçlerin, emperyalistlerin, küresel güçlerin ne tutum takındığına bakmalarını
istiyoruz. Bizde bu ülkeyi düşünen, bu ülkeye yüz yıllık hedefler koyan,
çocuklarımıza daha güçlü ve müreffeh bir ülke bırakma çabasında olanlarla bir
olun diyoruz.
Sizce teşkilatlar
nasıl çalıştı, yeteri kadar halka bu paketi anlatabildiler mi?
Teşkilatımız, milletvekillerimiz, bakanımız, belediye
başkanlarımız 40 günü aşkın süredir sahalardayız. Kahramanmaraş’ta ‘hayır’
diyene ulaşmak ve rastlamakta çok zor. Arayarak buluyoruz, ziyaretler
yapıyoruz, esnaf ziyaretlerimizde zaman zaman karşılaştığımız oluyor.
İletişimin tüm araçlarını kullanarak vatandaşlarımıza ulaşmaya çalışıyoruz.
Ulusal bazda da Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Bakanlarımız, Partimizin genel
merkezi bu konuyu halkımıza anlatıyor. Buna rağmen başta CHP olmak üzere
maddelerin içeriğine girmeden, yalan ve iftira kampanyasıyla zihinleri
bulandırmaya çalıştıkları için daha çok çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.
Yoksa bu sistem 3-4 yıldır tartışılan ve herkesin az çok bilgi sahibi olduğu da
bir sistemdir. Son kamuoyu araştırmalardan da anlaşılıyor ki; ‘evet’lerin açık
ara farkla ‘hayır’ların önünde olduğu görülüyor. Bu da vatandaşlarımızın bu
konuyu anladıklarının bir göstergesidir. Vatandaşlarımıza anlattıkça aradaki
makas iyice açılıyor.
Kahramanmaraş’ta
gece gündüz çalışıyorsunuz; sahada nasıl bir tepki var?
Son seçimler olan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde de
çok yoğun bir şekilde çalışmıştım. 7 Hazirandaki seçimlerde oluşan tepkileri, 1
Kasım seçimlerinde telafi niteliğinde kararlarının olumlu olduğunu görmüştüm. Vatandaşlarımızın
tepkisini 7 Haziran gibi mi, yoksa 1 Kasım gibi mi olacak? sahaya çıkmadan önce
çok merak ediyordum. Ama gördükki çok
şükür, 1 Kasım’dan daha iyi bir vatandaş tepkisi var. Vatandaşlarımız bunun
önemini kavramış, haçlı ittifakına karşı yürütülen bir mücadele olduğunu,
Türkiye’nin koalisyon krizlerine tekrar dönmemesi için siyasi bir adım
olduğunu, 100 yıllık bir dönemeç
olduğunu sadece bir referandum olmadığını tamamen idrak etmiş ve şuuruna varmış
bir vatandaşlar karşılaştık. Bu da bizi ziyadesiyle memnun etti ve
Kahramanmaraş’ta beklentimiz yüzde 80’nin üzerinde, bu oran da inşallah
Türkiye’de bir rekor olacak. Vatandaşlarımızın akın akın sandığa giderek
‘evet’e mührü basmak suretiyle hem Avrupa’ya, hem kıta ötesine hem de terör
örgütlerine büyük bir mesaj vereceğini, Türkiye’nin geleceğini bir kez daha
şekillendireceğini düşünüyorum.
MHP tabanının
sürece desteğini nasıl görüyorsunuz?
MHP Lideri Bahçeli 15 Temmuz sonrası Türkiye’nin durumunu
görmüş ve iyi bir analiz etmiş, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini
destekleyerek tarihi bir sorumluluğu ve tarihi bir görevi yerine getirmiştir.
Mecliste de tüm MHP milletvekilleri sahip çıkmış ve sahada da tüm MHP
teşkilatları ellerinden geldiği kadar gayret gösteriyorlar.
Kahramanmaraş’ta da MHP İl Başkanı ve yöneticileri, ilçe
başkanları ve yöneticileri ciddi bir mücadele veriyorlar. Hem kendi
içerisindeki MHP’den ihraç edilmesine rağmen MHP’ye genel başkan olmak yapılmak
istenen Meral Akşener ve ekibine karşı bir mücadele veriyorlar hem de kendi
seçmenlerine yeni sistemi anlatmak için gayreti içerisindeler. Kahramanmaraş’ta
MHP tabanının büyük bir çoğunluğunun ‘evet’ vereceğini düşünüyorum ve bunu da
sahada görüyorum. MHP seçmeni büyük oranda toparlanmış durumda parti örgütünün,
liderinin ve Türkiye’nin arkasında. Türkiye’nin geleceğinin bu sistemde
olduğunun bilincinde bir şekilde davranıyorlar.
Siz bir
hukukçusunuz, seçim yasasında değişiklik bekliyor musunuz yeni bir seçim yasası
gelmeli mi?
Bizdeki seçim sistemi hem baraj anlamında hem de
yönetimde istikrar ilkesini korumak için yapılmıştı. Buna rağmen sistem yine de
ihtiyacı cevap vermiyordu. Çünkü yüzde 41 oy alınmasına rağmen tek başına
iktidar modeli oluşmamıştı. Şimdi yeni sistemde yönetim ayrı bir sandıkta yürütme
ayrı bir sandıkta seçileceği için, artık bundan sonra daha böyle halkın
belirleyici olduğu, bütün siyasi yelpazenin temsil edildiği bir sisteme
geçebilir, bunun önünde bir engel kalmadı. Özellikle daraltılmış bölge
konusunda Ak Partinin, meclisin bir çalışma yapabileceği kanaatindeyim. Tabiki
bu sistem ne kadar sürede meclisten çıkar, önümüzdeki seçime yetişip
yetişmeyeceğini bilmiyorum ama Türkiye’nin gelecekte temsilin daha tabana
yayılacak bir sisteme geçeceğini düşünüyorum.
Doğu ve Güneydoğu’da
anketlere göre ‘evet’ oylarının yüksek olduğu görülüyor, nedeni sizce nedir?
Doğu ve Güneydoğu’da 25 Temmuz sürecinden bu yana çok
yoğun bir terörle mücadele veriliyor. Özellikle şehir merkezleri temizlendi ve
dağlar da yapılan operasyonlarla temizleniyor. Maalesef PKK’nin siyasi uzantısı
HDP, hem dağda hem şehirde birlikte çalışıyor ve halkın iradesini maniple
ediyorlardı. Halkı HDP’yi veya ondan önceki Kürt partilerine oy vermeye mecbur
kılıyorlardı. Çocuklarının dağa kaçırılmasını veya kendisine zarar vermesini
istemeyen vatandaşlar ise o partilere yönelmek zorunda kalıyorlardı. Şimdi
terör tehlikesi ortadan kalktı ve bu baskı vatandaşımızın üzerinden alındı.
Bundan sonraki süreçte hem referandum da hem bundan sonraki seçimlerde de
oradaki vatandaşlarımızın özgür iradesiyle karar vereceğini, verdiği kararla
terör örgütünün maşası olan HDP’ye değil, Türkiye’ye sahip çıkacak, milli
birlik ve bütünlüğü sağlayacak siyasi görüşlere doğru kayacağını düşünüyorum.
‘evet’ oyunun da bölge için bir şans olduğunu vatandaşlar anlamış durumda,
oradaki huzur ve refahın kalıcı hale gelmesi için gelecekte de Türkiye’nin bir
bütün şekilde kendisini muhafaza etmesi için Cumhurbaşkanlığı hükümet
sisteminin bir şans olduğunu düşünüyor ve ‘evet’ oylarının anketlerde yüksek
olduğunu görüyoruz.
17 Nisan’da
siyasetiyle, ekonomisiyle, dışa açılımıyla nasıl bir Türkiye bekliyorsunuz?
‘Evet’le ilgili bir tereddüdümüz yok, seçmenimizin
iradesiyle 17 Nisan sabaha bambaşka bir Türkiye’yle uyanacağıma inanıyorum.
Artık Türkiye’de anayasa ve hükümet sisteminin değişmesiyle istikrar kalıcı
hale gelecek, bu da insanlarımızın zihnine yerleşecek. Hiçbir zaman için ‘acaba
bir sonraki seçimde kimler iktidara gelecek, koalisyonlar olacak mı’ diye
düşünmeyecek, 2019’da Cumhurbaşkanı
yüzde 50+1’le seçilecek, 2024’te, 2029’da da yine seçilecek. Türkiye’de Güneş
Motel pazarlıklarının, bir şemsiye partisi kurdurulup diğer partilerden onlarca
partiden istifa ettirilerek, milletin iradesini Ankara, İstanbul pazarlarında
ucuz bir mal gibi alınıp satıldığı bir ortamın gelmeyeceğini vatandaşlarımız
görecek. Ekonomiye, siyasete daha güvenle bakacak. Vatandaşın güvenini kazanmış
bir devlet, dış politikada daha etkin olacak daha dik duracak, yatırımlarda
ileriye dönük projelerde daha cesaretli davranmak suretiyle ülkenin geleceğini
şekillendirecek. Bu sistem ülkenin
2023-2071 hedeflerine giden hükümetler için de itici bir güç olacak.
YORUMLAR