Son günlerde bu şekilde ortaya çıkması ve konuşulması ile bu
tabunun yıkılması toplum açısından iyi oldu" diye konuştu.
Ensest kavramının tanımı için Sigmund Freud'un 'Totem ve Tabu' kitabına gönderme yapan Banu Dalaman, şunları söyledi: "Freud, 'Totem ve Tabu' kitabında şöyle der: "İnsanlar toplumsal hayata geçtiklerinden itibaren ensest birçok toplumda yasaklanmıştır. Çünkü toplum bir takım kurallara bağlanmıştır, dürtü ve içgüdü yerini bilinç ve vicdana bırakmıştır ve bunun için toplum yakın çevredeki kan bağı olan insanlarla cinsel ilişkiye girmeyi yasaklamıştır."
İslam'da da ensestin yasak olduğuna dikkat çeken Dalaman,
şöyle konuştu:
"Şimdi dinsel kitaplara baktığımızda da özelikle
İslam'da ensestin yasak olduğunu görüyoruz. Ama bunu nasıl yorumlayacağız? Asıl
sorun bu. Örneğin kuzenler evlenebilir mi? Bazı toplumlarda eğer kişiler 18
yaşın üzerindeyseler ve razı iseler bu cinsel eylem olabilir şeklinde bir kabul
var. Bazı toplumlar ise bunu kesinlikle reddediyor. Bu, toplumun olaya nasıl
yaklaştığı, gelenek ve görenekleriyle ilgili bir durum. Türkiye'de bu tür
olaylar var ama ilk defa gün yüzüne çıktığı için bu kadar tartışılıyor. Üzerine
de Türkiye Ensest Atlası'ndan yola çıkarak yüzde 40 oranın söylenmesi
tartışmayı biraz daha derinleştirdi. Bu rapora baktığımızda aslında böyle bir
istatistik yok, bu duruma karşı alınacak önlemler ve stratejiler anlatılıyor.
Yani “biz sağlıklı toplumlar yaratmak için ensest olayını nasıl aşabiliriz?”
deniyor. Çünkü bilimsel bir gerçek ki; dünyanın her yerinde akraba
evliliklerinden doğan çocuklar özürlü doğuyorlar. Bunu ne kadar kabulleniyoruz?
Bunu nasıl farklılaştırıyoruz? Buna bakmak lazım. Yoksa dünyada örneğin
İngiltere Kraliyet Ailesi'nde asil kanı taşımak için yüzyıllardır kuzenler
birbirleriyle evleniyorlar. Ama Almanya bunu kesinlikle yasaklıyor. Örneğin
Amerika'da da her eyalette farklı kurallar var. Bazı eyaletlerde kuzenler
evlenemez ama Maine eyaleti doğacak çocuklarda bir sıkıntı olmayacağına dair
genetik haritayı getirenlere izin veriyor.
Yine son yılların popüler dizisi “Games of Thrones”da kardeş evliliği her ne
kadar hikayesel de olsa var ve bu tartışılıyor."
ENSEST KÜLTÜREL
BİR TABU VE CEZASI KANUNLARIMIZDA TANIMLANMIŞ DEĞİL
Dalaman, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Birleşmiş Milletler ensesti kan bağı bulunan
akrabalıkların yanı sıra evlenmeleri mümkün olmayan üvey çocuklar ve aile
üyeleri arasındaki cinsellik olarak tanımlasa da bu tanımın yorumu toplumdan
topluma değişiyor. Ama burada bizim tamamen üzerinde durmamız gereken iki nokta
var. Birincisi BM tanımından da anlayabileceğimiz gibi ortak nokta aynı evde,
aynı hanede, aynı ailede hatta aynı sokakta olmak durumu var. Bazı kabileler
kabile içi evlilikleri yasaklıyor. İkincisi bu olayın aynı hanede yaşayan
bireylerden 18 yaş altında olanlara yapılması ile ilgili, yani çocuk istismarı.
Geçenlerde gazeteci Murat Yetkin bir rapordan yola çıkarak Türkiye'de enseste
maruz kalan 18 yaş altında çocuk oranının yüzde 70 ve bunların yüzde 84'ünün
kız çocuğu olduğunu paylaştı. Dolayısıyla burada tartışılması gereken kapalı
toplumlarda, bir aile ortamında özellikle kız çocuklarının öz, üvey baba yada
erkek kardeş tacizine neden uğradıklarıdır. Burada hem ensest hem de çocuk
istismarı var. Türk Ceza Kanunu'nda da
cezası çocuk istismarına girdiği için cezası var. Ensest kültürel bir tabu ve
cezası kanunlarımızda tanımlanmış değil."
TOPLUMSAL YASAKLAR
GETİRİLMELİ
"Türkiye ensest atlası raporunda da yazdığı gibi
eğitimin özellikle anneler, babalar ve erkek çocukları için çok önemli olduğunu
vurgulamak gerekiyor" diyen Dalaman, şöyle devam etti:
"Yine Freud'a vurgu yapacağım; "aslında
insanlar dürtüleriyle doğar. Yani erkeğin kadından hoşlanması dürtüsel bir
şeydir. Ama biz kız kardeşimize yada annemize bu duyguyu duyamayacağımızı
toplumsal bir varlık olduğumuzda öğreniriz" diyor. Dolayısıyla bunun
öğretilmesi, bir kızın ağabey ile cinsel eylem yaşayamayacağı konusunda
toplumsal yasaklar getirilmelidir. Bu neyle olur? Bilinç ve vicdanla olur.
Çünkü bilirsin ki o ilişkiden doğacak çocuk özürlü doğacaktır yada en
kötüsünden genetik kodları bozulacaktır. Devlete çok iş düşüyor çünkü birçok
ensest yada aile üyelerinden cinsel istismara uğramış çocuk bunu korkudan
saklıyor. Annelere de çok iş düşüyor ama böyle bir vakayla karşılaştıklarında
anneler de şiddet görmekten korktukları için bunu saklıyorlar. 'Ağabeyini
evlenene kadar idare et' yada 'baban sana istediğini yapabilir' gibi
söylemlerle kızların bastırıldığını görüyoruz. Dolayısıyla kadınların hem
çocuklarını yetiştirirken, hem de böyle durumlarda yapmaları gerekenler
konusunda bilinçlendirilmesi çok önemli. Cinsel istismara uğramış özellikle kız
çocukları korktukları için genelde susmayı tercih ediyorlar. Cinsel istismara
uğramışsa veya uğrama ihtimalinin farkındaysa biran önce evlenmeye çalışıyorlar.
Çocuk gelin mevzuu da aslında buna bağlı. Aile içinde yaşadığı ensestten yada
cinsel istismardan biran önce kurtulmak için evlenme yoluna gidiyorlar. Burada
iş anne yada büyük ablaya düşüyor. Tabi eğer büyük abla da aynı istismara
uğramamışsa. Anneye burada çok iş düşüyor diyoruz ama onlar da böyle bir
durumda uğrayacakları şiddetten korkuyorlar ve onlar da susuyorlar."
NERELERE
BAŞVURULABİLİR?
Bu tür olaylarla karşılaşılınca nerelere başvurulması
gerektiği konusuna da değinen Dalaman, sözlerini şöyle noktaladı:
"Ama bütün bu korkuları kırıp bir şekilde gitmek başvurmak ve konuyla ilgili şikayette bulunmak isterse en yakın sivil toplum örgütüne gidebilir. Kadın sivil toplum örgütleri bu konuda yapılması gerekenler konusunda bilinçliler ve yardımcı oluyorlar. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonunun özellikle bu konuda çalışmaları var. Polise gidebilirler. Aile Bakanlığı'nın Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) var. Yani en yakın merciye gidip çocukları koruma altına almaları faydalı olacaktır.Cinsel istismar ve ensest yaşamış çocuklar büyüyüp birey olduklarında o travmatik geçmişleriyle toplumda dışlanmış, kişilikleri oturmamış, özgüvenleri zedelenmiş bireyler oluyorlar ve bu da sağlıksız bir toplum anlamına geliyor. Bu kişilerin İntihar eğilimleri de daha fazladır. Kayıp kimlikler, kayıp kuşaklar oluşmaması için eğitim ve bilinçlendirmeye önem vermeliyiz.Bunun için böyle bir olayı gördüğümüz, duyduğumuz zaman en yakın sivil toplum örgütüne başvurmakta fayda var diye düşünüyorum. "
YORUMLAR