Babacan: "Türkiye'de üretilen Fransız markalı ürünleri de mi boykot edeceğiz?"
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, bugün Karar TV'de yayımlanan Gündem Özel programında Elif Çakır ve Taha Akyol'un sorularını yanıtladı. Babacan gündeme ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
Hükûmet tezat
yaşıyor
Hükûmetin küçük ortağı askıda ekmek kampanyası başlattı. Aynı günlerde “eve ekmek götüremiyoruz“ diyen vatandaşımızın sözlerini Cumhurbaşkanı abartılı buldu. Hangisi doğru? Hükûmet kendi içinde tezat yaşıyor. Genel Başkan şapkasıyla, AK Parti teşkilatlarına “Aman ha akraba falan almayın” diye talimat veriliyor. Devlet Başkanı şapkasıyla, en yakın akrabası bakanlık pozisyonuna gelebiliyor. Bunlardan hangisi doğru?
Türkiye’de üretilen ürünleri de mi boykot edeceğiz?
Küreselleşen bir dünyada herhangi bir ürün sadece bir ülkenin malı değildir. O ürünün içinde pek çok ülkeden girdiler vardır. Diyelim ki, bir gün Japonya’yla ilişkiler bozuldu ve ürünlerini boykot çağrısı yaptık. Bir Japon otomobil üreticisinin dünyadaki en büyük fabrikalarından birisi Türkiye’de. Çok önemli bir yerli katkı. Bunu nasıl yapacaksınız? Türkiye’de üretilen Fransız markalı ürünler var. Onları da mı boykot edeceğiz? Orada bizim vatandaşlarımız çalışıyor. Bunlar çocukça şeyler. Hangi ürün olursa olsun o üründe daha çok yerli katma değer oluşması önemlidir. Daha çok bizim insanımızın emeği olsun, daha çok bizim teknolojimiz olsun, bizim kaynaklarımız kullanılsın. Onun haricindekiler tamamen hikaye.
Bakkal çırağı ekonomide bu hataları yapmaz
Ekonomide öyle hatalar yapılıyor ki… Bırakın uzun yıllar iş hayatında olmayı, ortaokul ve lise yıllarında bir bakkalın yanında iki aylık çıraklık yapanlar bu hataları yapmaz.
Megafon diplomasisiyle dış politika olmaz
Dış politikayı şahsileştirirseniz, “Ben onun elini sıkmam, onun oturduğu masaya oturmam” diye sürekli “ben, ben” derseniz olmaz. Dış politika şahsileştiği zaman sorunlar büyüyor. O ülkelerin iç siyasetlerine bilinçsiz bir şekilde dar ideolojik bir bakışla müdahale edildiği için de ilişkiler bozuldu. İktidar partisinin seçim kampanyasını yapan bir şirketi başka ülkedeki bir partiyi desteklemek üzere gönderirseniz, diğer parti seçimi kazandığında o ülkeyi kaybettiniz demektir. İlişkilerinizin daha iyi olacağını düşündüğünüz taraflar varsa özel diyaloglar geliştirebilirsiniz. Ama bunu megafon diplomasisiyle yapmazsınız. Bunun usulleri vardır.
S-400 ve F-35: Kaybet-kaybet
Türkiye milyarlarca dolar para verdi S-400’e ve kullanamıyor. F-35’te dört ana ortaktan birisiydik. Türkiyesiz yürüyemeyecek bir proje olarak başlamıştı. Şu anda F-35 de alamıyoruz. Milyarlarca dolar ver S400 al, kullanama. Milyarlarca dolar ver, F35’e ortak ol, ortaklıktan atıl: Kaybet-kaybet.
Müslümanların hakkından bahsetmeyip, ’kışkırtma’ diyorlar
Çin’de yaşayan Müslümanlar eziyet çekiyor. Çok ciddi insan hakları ihlalleri var. Türkiye niye sesini çıkartamıyor? İktidarın üçüncü ortağı ’Uygur kışkırtması’ diyor. Müslüman nüfusun haklarından bahsetmiyor, bu tabiri kullanıyor. Kendileri biz ortağız diyorlar. Bizim içimiz kan ağlıyor. Sadece kendimize değil, dünyanın nerelerinde kimlere zarar veriyoruz.
DMO’nun alımları ihale yasasından istisna
Büyük projelerin hepsi şu anda istisna maddesiyle yürüyor. Normalde açık ihale yapılması lazım. Önceden belirlenmiş üç şirkete “Teklifi yaz gönder” deniliyor. Zaten arka odalarda düzenlenmiş durumda. Kamuda ihale, yarışma kalmadı. Yeni Ekonomik Programın yapısal reformlar kısmında başka hiçbir dert yokmuş gibi, Devlet Malzeme Ofisi uluslararası çapta devletin merkezi satın alma birimi haline getirilecektir, yazmışlar. Çünkü DMO’nun kanununda diyor ki, yaptığı bütün alımlar ihale yasasından istisnadır. DMO satın alırken hiçbir şeye tabi değil. Kamu ihale yasasından tamamen istisna. İstedikleri malı, istedikleri fiyattan, istedikleri yerden alacaklar. Bütün devlete dağıtımı oradan yapacaklar. Bunu ikinci önemli reform maddesi olarak yazıyorlar. Bu kadar olmaz. Beyinlerinden geçen işlerin yüzde kaçı memleket meselesi, yüzde kaçı şahsi mesele?
Cumhurbaşkanı, AYM kararına uymayan mahkemenin arkasında duruyor
Anayasa Mahkemesinin aldığı kararlar bile artık uygulanamıyor. Bu durumda Cumhurbaşkanı maalesef kararı uygulamayan mahkemenin arkasında durabiliyor. Bu çok vahim bir tablo. Bırakın yasayı, kural bazlı yönetimi; Anayasa Mahkemesini bile takmayacak yönetim anlayışından iyi sonuç çıkması mümkün değil.
Gençler “Ömür boyu harçlıkla mı geçineceğim” diyor
Gençler, her gittiğimiz yerde yanımıza geliyor. Daha üniversite birinci sınıfta, mezuniyetine daha üç yıl var çocuğun. “Bizim halimiz ne olacak” diyor. “Ömür boyu ailemden aldığım harçlıkla mı geçineceğim? Nasıl ev, yuva kuracağım?” diyor. Liseli gençler yanımıza gelip, “Başımıza iş gelir diye sosyal medya kullanmaya korkuyoruz” diyorlar. Bu memleketi bu duruma düşürmek büyük insafsızlık.