Dünya sanal, depresyon gerçek!

Algımızı değiştiren sosyal medya bizi kendimizden uzaklaştırıyor. Üstüne üstlük, üzgün, boşlukta, eksik, çaresiz hissetmemize sebep olabiliyor. Bu his uzun süre devam ettiğinde ise yerini depresyona bırakıyor. Kilomuz değişiyor, uyku düzenimiz bozuluyor, sağlığımız etkileniyor. Acıbadem Adana Hastanesi'nden Psikolog Hande Nacar Baş, bu depresif ruh hali sürecinin kısa sürecekken, elimizden bırakamadığımız ekranlar nedeniyle üstesinden gelinmesi zorlaşan bir sorun haline geldiğini söylüyor...

Çok uzağa gitmeye gerek yok, yaklaşık on sene önce çoğumuz internetten uzak ve sosyal medyadan bir haberdik. Ama bugün sosyal medya ağları, anneanne ve babaannelerin dahi vazgeçilmezleri haline geldi. Devir değişiyor, zaman hafızamızı şaşkına çevirecek kadar hızlı akıyor. Elbette teknolojideki bu gelişmeler yeni nesil hastalıklar için de zemin hazırlıyor. Bunlardan biri de ruh halinde yaşanan değişimler ve depresyon. Kişileri yalnızlaştıran ve algılarının değişmesine neden olan sanal dünya da depresif ruh halinin uzamasında etkili olabiliyor.

Depresyon, kişinin kendisini üzgün, boşlukta, yalnız ve çaresiz hissettiği bir durum. Genellikle yorgunluk ve bitkinlikle birlikte, kilo alma ya da verme, uyku süresinin artması ya da aksine oldukça azalması ve kişinin hayattan beklentisinin kalmadığı bir süreç yaşanıyor. Her on insandan dokuzunun hayatları boyunca en az bir defa yaşadığı bu duygu durum değişikliği depresyon tanısı koyabilmek için tek başına yeterli olmuyor. Aynı zamanda kişinin ne kadar zamandır bu süreci yaşadığı da oldukça önem taşıyor. İşte sosyal medya etkisi tam da bu noktada devreye giriyor. Acıbadem Adana Hastanesi’nden Psikolog Hande Nacar Baş, algımızı değiştiren sosyal medyanın bizi kendimizden uzaklaştırdığını söylüyor. Bu depresif ruh hali kısa sürecekken, elimizden bırakamadığımız ekranlar sürecin uzamasına ve dolayısıyla depresyona yaklaşılmasına neden oluyor.

 

Yarattığı algı dünyaya bakışımızı etkiliyor

Sosyal medyanın yarattığı algı, kişinin dünyaya bakış açısını derinden etkiliyor. Ne yazık ki, günümüzde doyumsuz ve memnuniyetsiz insanlara dönüştüğümüzü söyleyen Psikolog Hande Nacar Baş, sözlerine şöyle devam ediyor: “İmrenmek yerini kıskançlığa bırakıyor. Sahip olduklarımızın değerini bilmek yerine sahip olamadıklarımızın hayalini kurarak hayatımıza devam ediyoruz. Tatildeki komşumuzun, çocuğuna doğum günü organizasyonu yapan kuzenimizin, eşi ile romantik bir yemek yiyen arkadaşımızın hayatına tanıklık ediyoruz. Kıskanmayla karışan imrenme duygusuyla beraber günümüz de keyifsiz geçmişse, bu keyifsizlik daha da katlanıyor. Ama bir türlü de o telefonu elimizden bırakamıyoruz.”

 

Çocuklarımıza karşı yetersizlik hissedebiliyoruz

Sanal dünyanın yarattığı bu algı değişiminin en büyük ispatı ise ergenler oluyor. 2016 yılında yapılan bir araştırmada, sosyal medyanın özellikle ergenlerin dünyayı algılama şekillerini etkilediğini ve depresyonun var olma ihtimali ile sosyal medya kullanımı arasında bağlantı olduğunu gösteriyor. Doyumsuz, memnuniyetsiz ve hatta kıskanç nesiller yetişiyor. Kendi yaşıtını kırmızı ruj sürmüş gören genç kız kendisi de onun gibi olabilmek için evi birbirine katabiliyor ya da farklı bir nedenle öfkeden deliye dönebiliyor. Küçük yaşta kıskançlığı öğrenmenin yanı sıra aynı zamanda kendini eksik hissedebiliyor. Hatta güven kaybı yaratabiliyor. Bu durum ebeveynleri de zorluyor. Eksiklik hissetmemesi için onaylanmasa da dileği yerine getiriliyor. Vermek istediği terbiyeyi veremeyen, hatta yanlış olduğunu bile bile böyle davranmak zorunda kalan ebeveynler kendilerini yetersiz hissedebiliyor.

 

Mutluluğun kaynağını ekonomik göstergelerde arıyoruz

Herkes geziyor, herkes alışveriş yapıyor, herkes para harcıyor sanıyoruz. ‘Ekonomi bir tek bizi mi etkiliyor’ diye düşünebiliyoruz. Aklımıza takılan bu düşünceler uzun vadede mutluluğun kaynağını maddiyatta aramaya ve dolayısıyla mutsuzluğa neden olabiliyor.

 

Gördüğümüz dünyanın sahte olduğunu unutuyoruz

Kim eşi ile kavgasını sosyal medyada yayınlar? Kim kendini eksik hissettiğinde, küçük düştüğünde paylaşır yaşadıklarını? Ya da kim çocuğunun zayıflarla dolu karnesini yayınlar? İşte bu gerçeklerden uzak her şeyin tozpembe görüldüğü dünyanın sahte olduğunu unuttuğumuzu hatırlatan Psikolog Hande Nacar Baş, durumu şu örnekle anlatıyor: “Bütün gün çalışıyoruz, akşam eve gitmeyi, koltuğa kıvrılmayı belki biraz eşimizle sohbet etmeyi hayal ediyoruz. Eve giriyor, telefonu elimize alıyor ve birden bire eşimizin bizi yeterince sevmediği algısına kapılabiliyoruz. Elindeki güllerle kocaman gülümseyen kadının saçlarına, yüzüne imreniyoruz.  Bu kadına benzersem eşim beni daha çok sever düşüncesiyle soluğu kuaförde alıp sevilmek için kendimizi değiştirmek için uğraşıyoruz. Fakat bu sırada eşimizle sohbet etmek aklımıza gelmiyor.”

Elbette dünya gerçeklerinden biri olan sosyal medyadan tamamen uzaklaşmak çok da mümkün değil. Ancak bu gerçekleri de kabul edip yüzleşmek ve ona göre hareket etmek gerekiyor. Psikolog Hande Nacar Baş, “Sosyal medyadan olumsuz etkilenildiği, düşüncelerinize zarar verdiğinizi hissettiğinizde telefonu köşeye koyun ve gerçek olan ne varsa ona odaklanın” diyor.