Gebelikte tarama testleri ve amniyosentez
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali İrfan Güzel, gebelikte tarama testlerinin toplumda sık görülen sağlık problemlerini önceden tespit edebilmek açısından önem taşıdığını söyledi.
SANKO Üniversitesi
Sani Konukoğlu Uygulama ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum
Uzmanı da olan Doç. Dr. Güzel, tarama testlerinin çeşitli kan ve
ultrasonografik incelemeler olduğunu belirterek, “Kan ile orak hücreli anemi
gibi bazı hastalıkların tanısı konulabilirken, ultrasonografik inceleme ile spina
bifida gibi sırtta açıklık orta hat açıklıkları taranabilir” dedi.
Doç. Dr. Güzel, tarama testlerinin çoğunlukla kesin teşhis koyma iddiası taşımadığını, bu nedenle tarama testinde risk belirlenen hastalarda başka metotlarla veya ek testlerle doğrulanma gerekebileceğini kaydetti.
Canlı doğumların yüzde 2.4’ünde anomali görüldüğünü anımsatan Doç. Dr. Güzel, “Doğum zamanına ulaşabilen gebeliklerde karşılaşılan anomalilerin önceden belirlenebilmesi için çeşitli çalışmalar yürütülmüştür. İlk olarak down sendromlu bebeklerin ultrasonografisinde dikkat çeken ve normalden farklı birtakım özellikler net olarak tanımlanmış ardından gebe kanında birtakım proteinlerin varlığı belirlenmiştir” dedi.
“Tarama testleri gebeliğin ilk zamanlarında (ikili test, 11-14 hafta arası), ortalarında (üçlü ve dörtlü test, 15-18 hafta) yapılabilir” diyen Doç. Dr. Güzel, şöyle devam etti: “İkili test, ultrasonografik inceleme ile bebeğin ense kalınlığının ölçülüp kanda bakılan testler (serbest β-HCG ve PAPP-A) ile yapılır. Bu test ile Down sendromu olabilecek hastaların yüzde 80-90‘ı saptanabilir. Üçlü test ve dörtlü test ile de Down sendromu olabilecek hastalarının sırası ile yüzde 60-65‘i ve yüzde 80’i saptanabilir. Bu testler arasında ideal olan ikili testtir. Eğer hasta ikili test zamanında test yapmamış ise dörtlü test önerilmektedir.”
Doç. Dr. Güzel, bu testlerin bilgisayar programı ile değerlendirilerek, risk oranının kabul edilebilir sınırlarda olup olmamasına göre ileri tetkik için karar verildiğini belirtti.
Bu testlerle ilgili olarak akılda tutulması gereken en önemli şeyin bu testlerin tanı koyduran değil sadece yüksek risk taşıyan ve kesin tanı koyduracak ileri testlerin yapılmasına gerek olan bireyleri belirlemeye yarayan bir tarama testi olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Güzel, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Test sonucunda risk saptanan hastalarda ayrıntılı ultrasonografik inceleme sonucu, aile ya da tıbbi özgeçmiş dikkate alınarak ileri test yapılıp yapılmayacağına karar verilir. İleri test olarak en sık amniyosentez yapılmaktadır. Amniyosentez doğum öncesi bebeğin içinde bulunduğu sıvıdan annenin karnından ultrasonografik inceleme altında ince ve uzun bir iğne ile girilip örnek alınmasıdır.
Amniyosentez işlemi sonrasında yüzde 1’den daha az (1/150-1/200) düşük ihtimali, enfeksiyon, doğum öncesi su gelişi, erken doğum riski mevcuttur. Fakat bu ciddi risklerin görülme ihtimali azdır. Amniyosentez işlemi öncesinde ayrıntılı ultrasonografik inceleme yapılmalı, hastaya ve eşine riskler ayrıntılı olarak anlatılmalı, bu testin sadece kromozom bozuklukları ile meydana gelen bazı hastalıkların tanısını koyabildiği belirtilmeli ve daha sonra çiftlerin karar vermesi için zaman tanınmalıdır.
İşlemin kendisi çok ağrılı değildir. Adet döneminde görülebilen kramp tarzı ağrı olabilir. İşlem sonrası hastanede birkaç saat gözlem sonrası hasta günübirlik taburcu edilmektedir.”