İki Kardeş Şair Anlatıldı
Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği Şiir ve Edebiyat Günleri kapsamında 'İki Kardeş Şair: Abdurrahim Karakoç – Bahaettin Karakoç' başlıklı oturum düzenlendi. Etkinlikte konuşan Yazar Ramazan Avcı 'Kahramanmaraş'ta üç kişiden üçü de şair olur' ifadelerini kullandı. Şair Yazar İnci Karakoç kardeşlerle ilgili 'Anadolu onların saçtığı ışıkla aydınlandı' dedi.
Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi’nin 1. Uluslararası
Kahramanmaraş Şiir ve Edebiyat Günleri sürüyor. Etkinlikler kapsamında “İki
Kardeş Şair: Abdurrrahim Karakoç ve Bahaettin Karakoç” başlıklı özel oturum
edebiyatseverlerle buluşturuldu. Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi’nde
düzenlenen program, Eğitimci – Yazar Ramazan Avcı ve Şair – Yazar İnci
Okumuş’un katılımlarıyla gerçekleşti. Yazar İsmail Kılıçarslan’ın
moderatörlüğünde gerçekleşen etkinlikte Kahramanmaraş’ın Türk edebiyatına
kazandırdığı iki önemli şahsiyet, Abdurrahim Karakoç ve Bahaettin Karakoç
anlatıldı.
Her Seti Aştılar
Etkinlikte iki kardeş şairin Anadolu üzerindeki etkisi üzerine konuşan Şair Okumuş; “Türk Edebiyatı deryasını besleyen iki ırmak olarak gördüğüm iki müstesna insanı anmaktan ve anlatmaktan gurur duyuyorum. Abdurrahim Karakoç ve Bahaettin Karakoç halk şiirine yeni bir form kazandırmıştır. Baktığınızda onlar yasak da dinlemedi. Mahlaslar kullandılar. Şiirlerinin önüne çekilen her seti aşmışlardı. Onların yazdığı şiirler üzerinden birileri yetişti. Onlar köyden bir ışık saçtılar, tüm Anadolu onların saçtığı ışıkla aydınlandı” ifadelerini kullandı.
Kahramanmaraş’ta Herkes Şairdir
Etkinlikte konuşan Eğitimci - Yazar Ramazan Avcı, Abdurrahim Karakoç ve Bahaettin Karakoç’un şairliğe giden süreçlerini şu sözlerle değerlendirdi; “Ben ‘Kahramanmaraş’ta üç evin ikisinden şair çıkar’ sözümü söylediğimde Abdurrahim Karakoç; ‘Hayır efendim, Kahramanmaraş’taki üç kişiden üçü de şair olur’ nüktesini yapmıştı. İşin aslını isterseniz Karakoç ailesinden 5 şair çıktı. Ama acaba ne oldu da Karakoç ailesinde olduğu gibi Kahramanmaraş şairlerin yetiştiği iklim haline geldi? Halk hikâyeleri geleneği, ulu ve bilge insanlara duyulan edep, sözün tüm tesiriyle kullanıldığı bu kültürü doğurmak için gerekli şartlardandı. Karakoç kardeşler doğayı tanıyacağı, gözlemleyeceği bir ortamda yaşadılar. Tabiatın öğrencisi olmayı kabul ettiler. Tanıdıkları sevdikleri ve imgelerinde kullandıkları doğa, farkındalıklarını ve hassasiyetlerini artırmıştır.”