KİÜ'de 12 Mart İstiklal Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü
Kahramanmaraş İstiklal Üniversitesi (KİÜ) tarafından, 12 Mart İstiklal Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü etkinlikleri kapsamında konferans düzenlendi.
Kıbrıs Sosyal Bilimler Üniversitesi eski Rektörü ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Güleç ve Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Orhan Doğan’ın konuşmacı olarak katıldığı program İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
KİÜ Rektörü Prof. Dr. Sami Özgül, KSÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İbrahim Taner Okumuş, KİÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Adnan Küçükönder ve Prof. Dr. Nuri Kahveci ile İl Müftü Yardımcısı Cafer Kılınç’ın katıldığı konferans, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.
Prof. Dr. İsmail Güleç’in, “Edebi Metin Olarak İstiklal Marşı” ve Prof. Dr. Orhan Doğan’ın, “Milli Mücadelede Mehmet Akif ve İstiklal Marşı” konu başlıkları ile verdikleri konferansta, Mehmet Akif Ersoy’un örnek şahsiyeti ve Türk Kurtuluş Savaşı’ndaki önemi anlatılarak, hayatından kesitler sunuldu.
İstiklal Marşı’nın edebi yönlerine ilişkin bilgiler veren Prof. Dr. İsmail Güleç, “Ben size istiklal marşının neden edebi açıdan da çok kıymetli olduğunu anlatmaya çalışacağım.” dedi.
Egemen devlet olabilmenin gereklerinden birinin Milli Marşa sahip olmak olduğunu kaydeden Prof. Dr. Güleç, “Bu noktada dünyada iki ekol öne çıkar. Birincisi, Hymne dediğimiz ve daha çok ilahi tarzındaki milli marşlardır.. Bu marşlarda dua vardır ve İngiltere, Japonya gibi ülkelerin milli marşları buna örnektir. Fransız ekolünde ise hamaset vardır ve sert bir marştır. İstiklal Marşında ise hem dua, hem de hamaset vardır. Yani hem İngiliz hem de Fransız ekolünü de içinde barındıran bir yapıdadır.” diye konuştu.
Bir metnin edebi olup olmadığına ilişkin ölçütler bulunduğunu ve İstiklal Marşı’nı bu açıdan değerlendirdiklerinde kusursuz bir metin ortaya çıktığını vurgulayan Güleç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunlardan birincisi bağdaşıklıktır. Yani kavramlar arasındaki ilişki. İstiklal marşı 41 dizeden oluşuyor. Birinci kelime ‘korkma’, sonuncu kelime ‘istiklal’. Bunlar arasında örüntü olması gerekiyor. Nasıl bir kilim işlenirken düğümlerle bir motif oluşuyorsa, İstiklal Marşı’ndaki kelimelerde birbiriyle bağlanarak bir motif oluşturuyor. İkincisi tutarlı olması. Söylenen sözlerin, düşüncelerin birbirini takip etmesi. Bu açıdan milli marşımız muazzam derecede bir metin örneğidir. Amaçlık, ikna edicilik ve kabul edilebilirlik açısından muhteşemdir. İstiklal Marşı, muhtasar bir Türk tarihi metnidir aslında. Hangi beyitte nerelere telmihte bulunduğunu, göndermelerde bulunduğunu fark ettiğiniz zaman Türk tarihini görürsünüz. Orada Orhun Yazıtlarından tutun, Sevr Mağarasında Peygamberimizin Hazreti Ebubekir’e yaptığı konuşmayı o ‘korkma’ ifadesini görürsünüz.”
“İSTİKLAL MARŞI’NIN YAZILDIĞI DÖNEMDE ONDAN DAHA GÜZEL BİR ŞİİR YOK”
İstiklal Marşı’nın belirlenmesi için Büyük Millet Meclisi’ne gönderilen diğer şiirleri de incelediğini dile getiren Güleç, bu metinler içerisinde milletin hislerine tercüman olan en güzel şiirin Mehmet Akif’a ait olduğunu kaydetti. Güleç, sözlerini şöyle tamamladı:
“Edebi ölçütlerden bir tanesi de ‘duruma uygun olma’ kavramıdır. Bu belagatin olmazsa olmazlarından bir tanesidir. Yani yerinde ve zamanında söylenmiş söz diye tabir ederiz biz bunu. İşte Mukteza-yı Hâl. Yani halin gerektiği gibi. İstiklal Marşının yazıldığı dönemde ondan daha güzel bir şiir yok. Ben merak ettim. Biliyorsunuz bu yarışmaya 700’den fazla şiir gönderilir. Bunlardan ancak 7’si Büyük Millet Meclisi’ne sunulmaya layık bulunmuş. Hakikaten o şiirleri okuyunca neden Hamdullah Suphi Tanrıöver’in ‘Mehmet Akif’e bir şiir yazdıralım’ diye ısrar ettiğini anladım. Yani hiç biri Türk Milletinin, milli marşı olabilecek gibi değil. Yani gelen şiirler ne kurtuluş savaşını yürüten devlet adamlarının ne de kahraman Türk milletinin yaptıkları mücadele ve fedakarlıkları ile hislerini yansıtmaktan fersah fersah uzaktalar.. Burada bir ölçümüz daha var, eserin hisleri aktarabilmesi. Bunun için şu örneği vereyim. İstiklal Marşı BMM’de kabul edildiğinde bütün vekiller ayağa kalkıyorlar ve dakikalarca ayakta alkışlıyorlar ve birkaç defa okunuyor. Bu ne demek, müşterek hissiyatı paylaşmak demek. Demek ki o meclistekilerin müşterek hissiyatını Mehmet Akif terennüm edebilmiş demek. Duygularına tercüman olmuş demek. Yani İstiklal marşını okuyan biri, bir Türk evladı ise irkilmesi ve sarsılması lazım. Okuyanın hissiyatını yükselten bir metindir çünkü İstiklal Marşı. Dolayısıyla da ali bir metindir.
İstiklal Marşı edebi açıdan bir destandır. Türk milletinin varoluş ve bağımsızlık destanıdır. Türklerin yazdığı bir destandır. Ama destan türlerinde bir kahraman olur, bir kahraman vardır. Fakat istiklal marşında karakter olarak bir kahraman yoktur. Burada topyekün bir milletin kahramanlığı vardır.
Tabi Mehmet Akif büyük bir şairdir. Şiirde her türlü söz sanatına hakimdir. Ama İstiklal Marşı’nda kendini asla ön plana çıkarmaz, burada şiirini ön plana çıkarır. Bu da ancak Mehmet Akif gibi bir ahlak abidesinin yapacağı bir şeydir. İstiklal marşı kafiye ve vezin bakımından kusursuzdur. Sehl-i mümtenidir. Söylenmesi çok kolay olup, ama kimsenin söyleyemediği şeydir. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım. Hadi değiştirin bir kelimesini. Değiştiremiyorsun. İşte bu nedenlerle İstiklal Marşı edebi açıdan mükemmeldir. Bu vesileyle İstiklal Marşımızı anlayanlardan olmamızı niyaz ederek, hepinize saygılar sunuyorum.”
KSÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Orhan Doğan’da, “bağımsızlık” kavramı üzerinden Mehmet Akif’i ve Türk Milli Mücadelesindeki yerini anlattı. Türk Milleti’nin, Türkistan Coğrafyasından başlayarak 3 kıtada ‘devlet ebet müddet’ anlayışı içerisinde kurduğu devletlerle bağımsızca yaşadığını ve Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ebediyen hür ve müstakil olarak yaşayacağını söyleyen Prof. Dr. Doğan, şöyle konuştu:
“Türkler tarih boyunca esareti kabul etmemiştir. Bildiğiniz gibi Birinci Göktürk devleti 6. yüzyılın ortasında kuruldu. Bu devlet bir süre sonra ikiye ayrılır ve yıkılır. Ardından tarihte devletsiz kaldığımız 51-52 yıllık bir süreç yaşanır. İşte bu fetret devri dediğimiz süreçte bağımsızlık mücadeleleri başlayacaktır ve ardından Kutluk Kağan ortaya çıkarak İkinci Göktürk Devleti’ni kurar. Bu devlette Bilge Kağan’lar, Tonyukuklar, Külteginler devleti yönettiler. Daha sonra Bilge Kağan’ın yeğeni Yolluk Tegin, Bilge Kağan’ın ağzından Türk bağımsızlık mücadelesini ve Türk tarihini Orhun Kitabelerine yazdı. Orada dikkatimizi çeken bir şey var; ‘Bey olmaya layık oğlun kul, hatun olmaya layık kızın cariye oldu’ der. Bu esaret yılları bizim tarihimiz için vahim bir tabloydu ve İkinci Göktürk Devleti ile bu esaretten kurtulduk. Ardından yönümüzü batıya döndük. Sizlere şunu söylemek istiyorum.
Batılılar 1071’i hiç unutmazlar, 1453’ü unutmazlar. Viyana önlerine varmamızı unutmazlar. İşte bu ilerleyişin sonunda Batılılar için şark meselesi ortaya çıkmıştır. Nedir bu, Türklerin Avrupa’dan ve Balkanlardan, Anadolu’dan gönderilmesi. Türkler gönderildiği takdirde bu coğrafyada İslam’da yok olacaktır çünkü. Batılıların bu hevesi, Birinci Dünya Savaşı ile gerçekleşmek üzereydi. 3 kıtada hakim olan Osmanlı Devleti 30 Ekim Mondros Mütarekesi ile işgal edildi. İşte bu ortamda içerisinde Çin esaretini kabul etmeyen Kutluk Kağan gibi emperyalist esaretini kabul etmeyen Mustafa Kemal ortaya çıktı ve milli mücadeleyi başlattı.”
“MEHMET AKİF HALKIN MİLLİ MÜCADELEYE KATILMASINDA ÖNCÜ ROL OYNAMIŞTIR”
Mustafa Kemal’in başlattığı milli mücadelede Mehmet Akif’in çok önemli vazifeler üstlendiğini, halkı irşat ettiğini ve ayrıca Burdur Milletvekili olarak Büyük Millet Meclisinde görev aldığını anımsatan Doğan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Mehmet Akif’in milli mücadele sırasındaki gayretlerini hiç unutmamamız gerekiyor. Mehmet Akif bu süreçte cami ile cephe arasında köprü vazifesi gördü. Ne demek bu?. Bildiğiniz gibi İstanbul işgal edilmiş, Anadolu işgal edilmiş ve insanların bu işgallere karşı bilinçlenmesi gerekiyor. Bu noktada irşad heyetleri oluşturuldu. Anadolu halkının milli mücadeleye katılması noktasında Mehmet Akif’in çok önemli vazifeleri oldu. Balıkesir ve Kastamonu ile İç Anadolu’nun muhtelif yerlerinde camilerde verdiği vaazlar ile halkı galeyana getirdi. Halkın milli mücadeleye katılmasında öncü rol oynadı. Bu anlamda Mehmet Akif’in bu gayretleri, milli mücadelenin kazanılmasında çok önemlidir. Ayrıca Yunanlıların Sakarya’ya kadar geldiği ve başkentin Ankara’dan Kayseri’ye taşınması gündeme geldiğinde yine Mehmet Akif müdahil olacaktır. ‘Eğer meclisi Kayseri’ye taşırsanız, savaşı kaybetmiş olursunuz’ diyerek mecliste öneride bulunmuş ve bu önerisi kabul edilerek meclis yerinde kalmıştır. İşte bu nedenlerle onu ve milli mücadelemizdeki rolünü hiç unutmamamız gerekiyor. Ruhu şad olsun. Sözlerimin sonunda kendi ifadesiyle ‘Allah bu millete bir kez daha istiklal marşı yazdırmasın’ diyor, hepinize saygılar sunuyorum.”
Konferansın ardından KİÜ Rektörü Prof. Dr. Sami Özgül, Prof. Dr. Güleç ve Prof. Dr. Doğan’a katılımlarından dolayı teşekkür ederek, hediye takdiminde bulundu.