Kriz fırsatçılığı patolojik bir durumun göstergesi…
Türkiye, üç gündür Kahramanmaraş merkezli iki ayrı depremin acısını yaşıyor. 11 ili etkileyen depremde binlerce can kaybı yaşanırken; deprem bölgesinde zaman zaman görülen yağma ve kriz fırsatçılığı girişimleri ise acıyı daha da katlıyor.
Tarihin her döneminde her toplumda felaketler ya da ekonomik krizler sırasında bu durumdan nemalanmaya çalışan fırsatçıların olabileceğini belirten sosyolog Prof. Dr. Barış Erdoğan, bu fırsatçıların sayı ve yaygınlığının artmasının toplumda bazı patolojik durumların ortaya çıktığını gösterdiğini kaydediyor. Fırsatçılıkla mücadelede devletin ve kamu otoritelerinin etkin şekilde mücadele etmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, atılacak bir başka adımın ise maddi başarının bir kültürel değer olarak bu kadar yüceltilmesinin önünü kesecek ahlaki ve zihinsel dönüşümden geçmek olduğunu vurguluyor.
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, Kahramanmaraş depreminde de zaman zaman görülen yağma girişimi ve fırsatçılığa ilişin değerlendirmede bulundu.
Fırsatçıların yaygınlığının artması patolojik
Tarihin her döneminde ve her toplumunda ekolojik felaketler sonrası ya da ekonomik krizler esnasında bu durumdan nemalanmaya çalışan fırsatçıların ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Bu tip olaylarla karşılaşmayı normal görmek gerekir. Ancak bu fırsatçıların sayısı ve yaygınlığının artması, bize toplumda bazı patolojik durumların ortaya çıktığını gösterir.” dedi.
Kriz fırsatçıları her alanda görülüyor
Fırsatçılığın her alanda görülebildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Maalesef deprem sonrası ev kiralarının artmasından tutun da orman yangını sırasında söndürme malzemelerinin fahiş fiyatlarla satılmasına kadar her alan ve iş kolunda son zamanlarda başkalarının mağduriyetinden büyük ekonomik kazanımlar elde etmeye çalışan kriz fırsatçılarının olduğunu görüyoruz.” diye konuştu.
Vahşi serbest piyasa anlayışı, fırsatçılığı yaygınlaştırdı
Fırsatçılığın bu kadar yaygınlaşmasında serbest piyasa anlayışının olduğunu belirten Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Hiçbir ahlaki ölçüyle açıklanamayacak bu durumun bu kadar yaygınlık kazanmasında son 30-40 yıldır bütün dünyada ve Türkiye’de yaygınlık kazanan ve adeta topluma içselleştirilen vahşi bir serbest piyasa anlayışının olduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
Kapitalizm ruhu, ahlaki ve etik değerlerden yoksun şekilde öğretildi
“Yıllarca kendi çıkarlarını takip eden bireylerin kaçınılmaz olarak bütün topluma fayda sağlayacağı, piyasanın görünmez elinin arz ve talep dengesini yaratacağı ve fiyatların bu nedenle adil ve doğru olduğu bizlere öğretildi” diyen Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle devam etti:
“Fırsatları iyi değerlendirirsek yani doğru en uygun zamanda hareket edersek, yatırım yaparsak, alırsak ya da satarsak en fazla karı elde edeceğimiz ders kitaplarından tutun da popüler kültür ürünlerinin mesajlarına kadar her yerde bize anlatıldı. Kapitalizmin ruhu ahlaki ve etik değerlerden yoksun bırakılarak öğretildi. Sonuçta piyasa aktörü olan bu fırsatçılar kendilerini bal tutan parmağını yalar, akarken doldurmak lazım gibi deyimlerle kendilerini meşrulaştırmaktalar. Madem bu ürün ve hizmetlere talep var, o yüzden fiyatlarının artmasında da piyasa şartlarına göre yanlış bir şey yok diye görmekteler.”
Toplumsal bir sorun olarak görülmelidir
Bugün deprem fırsatçılarını kınayan bir kesimin, yarın aynı mantığı içselleştirdiğinden başka bir toplumsal krizde başka bir ürünün ya da hizmetin fırsatçısı konumuna da rahatlıkla gelebileceğini ifade eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
“O yüzden meseleyi ‘sen – ben’ sorunundan çok toplumsal bir sorun olarak görmek ve çözüm aramak zorundayız. Bu fırsatçılık konusuyla ilgili bence iki yönlü adım atmak gerekiyor. İlki devletin ve kamu otoritelerinin kriz anlarında vahşi bir hal alan serbest piyasaya elindeki güçle çeşitli şekillerde müdahale etmesi gerekiyor. Tıpkı hükümetin kira zam oranlarını yüzde 25 oranında sabitlemesi gibi. Bir diğer adım ise maddi başarının bir kültürel değer olarak bu kadar yüceltilmesinin önünü kesecek ahlaki ve zihinsel dönüşümden geçmek gerekiyor.”