Serebral Palsi'de ilk sinyallere dikkat
Hareket ve duruş bozuklukları… Başta konuşma olmak üzere, motor becerilerinde yaşanan güçlükler… Zeka gelişiminde problemler… Yaşam kalitesini oldukça düşürebilen ve kişinin çevresine bağımlı olarak yaşamasına yol açabilen bu tablonun adı; Serebral Palsi! Pek çok kişinin adını bile duymadığı, ancak çocukluk döneminin en sık görülen kas ve sinir hastalığı olan Serebral Palsi, ülkemizde bin çocuktan 4'ünde görülüyor.
Türkiye’de her yıl yaklaşık 1 milyon 200 bin bebek dünyaya geliyor. Bu rakam, ülkemizde
her yıl ortalama 4 bin 800 çocukta Serebral Palsi teşhis edildiği anlamına
geliyor. Beyin felci olarak da bilinen Serebral Palsi, doğum öncesinde, doğum
anında ve doğum sonrasında; beyinde oluşan kalıcı hasara bağlı olarak gelişen,
hareket ve duruş bozuklukları ile motor becerilerinde problemlerle karakterize
bir tablo. Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi
Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Memet
Özek, Serebral Palsi’de erken tanı ve tedavinin çocuğun ileride tüm hayatını
etkilediğine dikkat çekerek, “Bu tabloda oluşan beyin hasarı giderilemese de,
multidisipliner bir tedavi yaklaşımıyla belirlenen doğru tedavi protokolüyle,
Serebral Palsili çocukların ileride başkalarına bağımlı olmadan bir yaşam
sürmeleri sağlanabiliyor. Özellikle ilk 6 ayda tanı konulması ise tedaviden
başarılı sonuç alınmasında son derece önemli bir role sahip” diyor.
En yaygın nedeni: Beyne yeterli oksijen ulaşmaması
Serebral Palsi’ye pek çok etken yol açabiliyor. Çocuk Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Memet Özek ülkemizde Serebral Palsi’nin en sık bebeğin beyin hücrelerine yeterli oksijen ulaşmaması nedeniyle geliştiğini vurgulayarak, bu etkenleri şöyle sıralıyor:
Hamilelikte: Çoğul gebelik, plasenta yetmezliği, bebekte gelişen damar tıkanmaları veya beyin kanamaları, bebeğin dışkısını yutması, annede oluşan enfeksiyonun bebeğin beynine ulaşması, ilaç kullanımı.
Doğum sırasında: Erken veya zor doğum, doğum sırasında kordonun dolanması, bebeğin doğar doğmaz ağlayamaması.
Doğum sonrasında: Düşük doğum ağırlığı, başa alınan ciddi bir darbe, menenjit gibi bazı enfeksiyonlar, beyin kanaması, sara nöbeti, ani kan şekeri düşmesi ve yenidoğan sarılığı.
Yüzde 60’ında spastisite görülüyor
Serebral Palsi beyindeki hasarın olduğu bölgeye göre 3 önemli soruna yol açıyor. Serebral Palsili çocukların yüzde 60’ında ‘spastisite’ problemi geliştiğini anlatan Prof. Dr. Memet Özek, “Vücuttaki tutulum yerine göre tiplere ayrılan spastisitede, kas kıvamının katı olması nedeniyle kol ve bacakları hareket ettirmekte güçlük yaşanıyor. Bu problem günlük hareketleri yapmayı engelleyecek şiddette olabiliyor. Serebral Palsi’nin yüzde 30’unda ise hipotoni, bir başka deyişle vücutta aşırı gevşeklik problemi görülüyor. Bebek kafasını tutamıyor, kol ve bacağını hareket ettirmekte büyük güçlük çekiyor. Bu çocukların yüzde 10’unda da diskinetik sendromlar denilen, örneğin kol ve bacakların uç kısımlarında istemsiz olarak boru ya da dönme tarzında kasılmalar oluyor” diyor.
İlk sinyaller çok önemli
Serebral Palsi’nin belirtileri beyinde gelişen hasara bağlı olarak farklılık gösteriyor. Nöbet tablosu (sara nöbeti), emme bozukluğu ve aşırı uyku, ilk 2 ayda görülen tipik belirtilerini oluşturuyor. Bebek ilk 3 ayın sonunda başını kontrol edebilecek yetiye ulaşırken, 7-8 aylık olduğunda desteksiz oturabiliyor. “Bu doğal seyirde gecikme varsa; örneğin bebek baş ve gövdesini kontrol edemiyorsa veya başını tutabilmesine rağmen gövdesinde bir gevşeklik varsa, bu problem Serebral Palsi’ye işaret edebiliyor” diyen Prof. Dr. Memet Özek, diğer belirtileri şöyle anlatıyor: “Kollar ve bacaklardaki hareketlerde dengesizlik, el parmaklarının açılmamış bir yumruk halinde olması da Serebral Palsi’nin en sık görülen belirtilerinden. Bunların yanı sıra sabahlara kadar süren nedensiz gece ağlamaları da, altta yatan başka bir neden yoksa bu tablonun habercisi olabiliyor”
Prematüre bebekler risk altında
Özellikle 28 haftadan önce doğan prematüre bebeklerin akciğerlerinin ve beyindeki damarlarının henüz dış ortamda yaşamak için gereken gelişmeyi sağlamamaları nedeniyle Serebral Palsi açısından risk altında oldukları uyarısında bulunan Çocuk Beyin ve Sinir Cerrahisi Prof. Dr. Memet Özek, bu bebeklerin ‘riskli bebek polikliniği’nde takip edilmeleri gerektiğinin altını çiziyor. Erken tanı ve tedavi için prematüre yüksek riskli bebeklere doğar doğmaz MR çekilmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Memet Özek, “Eğer bu mümkün değilse, yetişmiş uzmanlarca Prechtl analizi yapılmalıdır. Bu da yapılamıyorsa ciddi risk altında olan, örneğin beyin kanaması geçiren bebeklere tanı konulmuş gibi, zaman kaybetmeden, kuvözde dahi fizik tedaviye başlanmalı” diyor.
Özellikle ilk 6 ay çok önemli!
Serebral Palsi’nin kesin bir tedavisi olmasa da, fizyoterapi ve cerrahi yöntemlerle çocuğun hareket kabiliyetinin ve becerilerinin gelişmesi sağlanabiliyor. Tedavinin ilk adımını ‘fizik tedavi’ oluşturuyor. Tedaviye erken dönemde başlamak ise kritik önem taşıyor. Prof. Dr. Memet Özek erken teşhis ve tedavinin önemini şöyle anlatıyor: “Serebral Palsi nedeniyle bebeğin beynindeki bazı hücreler ölmüşse, bu hücrelerin çevresini kaplayan hücreler, ölmüş hücrelerin görevini üstleniyor. ‘Nöroplastisite’ adı verilen bu durum sadece bebeğin beyin gelişiminin tamamlandığı bir yaşın sonuna kadar çok etkili sürüyor. Bu nedenle Serebral Palsi’nin ana tedavi yöntemi olan fizik tedaviye ne kadar erken başlanırsa, o kadar çok başarılı sonuç alınıyor. Özellikle ilk 6 ay nöroplastisiteden faydalanma açısından çok önemli” diyor.
Fizik tedavi her gün şart!
Hayatın ilk 3 yılında beyin gelişiminin büyük oranda tamamlanması nedeniyle bu dönemde yapılacak olan fizik tedaviden oldukça başarılı sonuçlar alındığını belirten Prof. Dr. Memet Özek, “Ancak hedeflenen sonuca ulaşabilmek için fizik tedavinin bir gün dahi ara verilmeden, özenle yapılması çok önemli. Bu nedenle ebeveynlerin, özellikle de annenin bu konuda baş fizyoterapist olması gerekiyor” diyor.
Ameliyat en geç 3-4 yaşında yapılmalı
Çocuk Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Memet Özek, çocuk 2.5 yaşına gelmesine rağmen tedavide beklenen hedefe ulaşılamamışsa, spastisitenin giderilmesine yönelik ameliyatın zaman kaybetmeden yapılması gerektiğini vurgulayarak, “Ameliyat en geç 3-6 yaşında yapılmalı. Çünkü yaş ilerledikçe kaslar uzamazken, kemikler ise doğal olarak uzuyor. Bunun sonucunda spastik bir çocuğun hareketlerindeki kısıtlama ne yazık ki boyu uzadıkça artıyor; çocuk yürüyemez ve bir nesneyi alamaz hale gelebiliyor. Ancak bu ameliyat ortopedik sorunlara değil, spastisiteye yönelik olmalı. Çocuk 7-8 yaşına geldiğinde ayağında veya kolunda şekilsel sıkıntısı varsa, o zaman ortopetik cerrahi devreye girmeli” diyor. Tedavi seçeneklerinde sıralamanın çok önemli olduğu uyarısında bulunan Prof. Dr. Memet Özek, “Spastisiteyi çözmek için cerrahi girişimde geç kalmak nasıl sorun oluşturuyorsa, aynı şekilde gereksiz ve erken dönem yapılan ortopedik girişimler de geri dönüşümü olmayan ciddi problemlere neden olabiliyor” diyor.