Sersem Yaylasında Kızıl Geyiklerin Ve Leyleklerin Çığlıkları

Başkonuş ve Sersem Yaylası 1850 metre rakımıyla insanları cezbeden doğanın sırlı bir kapısıdır. O sırlı kapıdan daha içeri girmeden, her kilometresinde ayrı bir ruh haline bürünür insanlar.

Ormanlık alanların içerisinde nasıl yolculuk ettiğinizi anlayamadığınız, o uzanan kıvrımlı yollarda, şehrin betonarme yapısından ruhu sıkılan insanlar, o sırlı sessizliğe, o sırlı sessizlikte o muhteşem huzura doğru ilerlerken dalıp, bedeninde hissettiği hafif bir üşüme ve ürperti hissiyle kendine gelirken, buraya karşı gönlünde bir tutku yerleşir farkına varmadan.

Yolculuk boyunca size eşlik eden dere kenarlarında ki çınar ve kızılağaçlar asra yaklaşan sırlarını o efsunlu kokularıyla size aşikâr eder.

Başkonuş Yaylası tesisinin kapısından içeri girdiğiniz anda, size huzur veren, adeta bilinen notaları kıskandıran rüzgârın sesiyle yeşilin her tonunun raksı başlar. Burada sırt sırta vermiş kızılçam, karaçam, sedir, köknar, meşe, ardıç, akçaağaç, dişbudak, boylu ardıç, gürgen alır götürür sizi şükrün sırlı dergâhına.

Bu bitki örtüsü saf veya karışık topluluklar halinde, değme ressamların hayallerini zorlar. Ayrıca dağ, çeşitli step türlerinin de yer aldığı zengin bir floraya sahip olması nedeniyle, bilinmedik duygulara kapılarak, o anın büyüsüyle kendinizden geçersiniz. Otsu bitkiler açısından zengin olan bu sırlı diyarda, her biriyle ayrı ayrı bir sırlı muhabbete başlarsınız. Lisanlar bu anda anlamını yitirir, gönül dilinizin sınırları alt üst ettiğine şahitlik edersiniz.

Akşam vaktinin yaklaştığı o anlarda, güneşin başka diyarlara doğru yolculuğa başladığı anı yaşarken, Serseme doğru yolculuğun başlaması hissi uyanır gönlünüzde. İlk adımla birlikte yağan “Zopur” size eşlik etmeye başlar. Su zerrecikleri bu diyarın sakinlerine arştan verilen umut, arştan sunulan sırlı ikramdır. Yağan bu sırlı zerreciklerin musikisi eşliğinde her türlü nebat ve hayvanatın kendi lisanlarınca zikir çektiği hissine kapılırsınız. Bedeninizden ruhunuzun ayrılıp yağan zopurla arındığı duygusuna kapılırsınız. Ruhunuz beden dergâhına döndüğü anda secdeye kapanma hissi uyanır içinizde. Su zerrecikleriyle vuslatınız, muhabbetiniz başlar en koyusundan.

Secdeden; Kızıl Geyik sürüsünün ve leyleklerin geçiş töreniyle kalkarken seyre dalıp, hikmet dergâhından sırları devşirirsiniz. Özgürce kendi diyarında yaşayan bu canlara gıptayla bakıp, bir an göz göze gelirsiniz. Sanki size seslendiğini sanıp, kulak verirsiniz.

Başkonuş sırlı diyarın giriş kapısı, Sersem ise sırlı dergâhın ta kendisidir. Âdemoğlunun âlem olabilme yolculuğunda uğraması gereken bu diyar yuva, yurt olduğu nebat ve hayvanatla kâinat kitabının sırlı sahifelerinden biridir. Bu diyarda dengeyi bozanın, dengesi bozulurmuş. Bunun içindir ki; gecenin bu geç sırlı vakitlerinde âdemoğlunun bu diyarda bulunmaması gerekirmiş. Bulunanın ise derin bir teslimiyet ve tefekkür içerisinde sessizliğe bürünmesi usuldenmiş.

Gün gelmiş Sersem’i; çevreye karşı duyarsız, nebat ve hayvanata saygısız, âdemoğullarının haksızca, günü birlik işgalleriyle, bu huzur kokan diyarın huzuru bozulmuş. Motorlarıyla, çeşitli araçlarla kornalar çalarak, sağa sola ateş ederek, grup halinde gelip, gecenin sessizliğini bozmaya başladıkları andan itibaren Kızıl Geyik sürüsü, leylekler başka diyarlara göç etmeye başlamış.

Yurt ve yuva özlemiyle gecenin ilerleyen saatlerinde, arada uğrayan Kızıl Geyik sürüsünün, gecenin o huzur veren sessizliğini bozan çığlıkları, dört bir yandan semaya yükselirmiş. Leylekler semadan hasretle Serseme bakarak bu çığlıklara eşlik ederlermiş. Bu çığlık değil sanki âdemoğluna meydan okumaymış. Çığlıklara kulak verdiğinizde yüreğiniz sızlar, gözyaşlarınıza hâkim olamaz, adeta zopur gibi gözyaşlarınız toprağa düşermiş.

Seher vaktiyle beraber bu sırlı dergâhı talan edenlere karşı duyduğunuz kötü hislerle dolarmış yüreğiniz. Âdemoğlu olmaktan utandığınız o anlarda bir şeyler yapma, sorumluluk duyma ve kendinize görev addetme kararını vererek karmakarışık duygularla şehre doğru yolculuğunuz başlarmış.

Dönüş yolunda kulaklarınızda Kızıl Geyiklerin çığlığı uğuldar,leylekler semadan çığlıklarıyla son bir kez ademoğlunun vicdanlarına seslenirken,  geliş anında ki yaşadığınız o duygu yoğunluğunu yakalayamaz, yüreğinizin yeniden katılaşıp, taşlaşmaya başladığı hissi uyanırmış. Bu his uyandıkça kendinizi bir anda,  Doğa Koruma ve Milli Parklar Kahramanmaraş Şube Müdürlüğünde bulurmuşsunuz.

Söze; “SERSEM YAYLASI SESTEN KİRDEN ARINSIN,  KIZIL GEYİKLER, LEYLEKLER ÖZGÜRCE BARINSIN” diye başladığınızın farkına bile varamazmışsınız. O an oraya yığılıp derin bir rüyaya dalarken tekrar başlarmış yolculuğunuz.

Sersem’in her türlü araç trafiğine kapatıldığı, duyarsız, saygısız âdemoğullarına yasaklandığı, Kızıl Geyik sürülerinin, leyleklerin yurtlarına yeniden döndüğü, sayılarının arttığı, daha önce görülmemiş canlı türlerinin burayı yurt edindiği, bitki örtüsünün bakir kaldığı, doğal güzelliklerin tahrif edilmediği, insan elinin değmediği rüyasıyla, ilk kilometrelerde yaşadığınız o sırlı anları yeniden yaşamaya başlarmışsınız.

İşte o andan itibaren bu güzel rüyadan, uyanmak istemezmişsiniz. Bu rüyamızın, rüyanızın hakikat olması için vakit gelmedi mi? 2023’ün gençliğinin,2053 kuşağının ve 2071’in ak saçlılarının da Başkonuş’un sırlı kapısından içeri aynı hissiyatlarla girme, Sersem sırlı dergâhında tam bir teslimiyet ruhuyla ve tefekküre dalma hakkı yok mu?