Tor: Hukuk Mahkemelerine Açılan Davalar yüzde 140 artış gösterdi

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor, 2002 yılında hukuk muhakemelerine 953 bin dava açıldığını, bu sayının 2016 sonunda 2 milyon 213 bine yükseldiğini belirterek artan hâkim ve mahkeme sayısına rağmen dava sayısı azaltılamadığını, bilakis yüzde 140 artış gösterdiğini söyledi.

Tor, 4 Ekim Çarşamba günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümünün görüşüldüğü oturumda, partisi adına konuştu.

Yeni bir İş Mahkemesi Kanunu’na ihtiyaç duyulduğunu kaydeden MHP Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor, “Değerli milletvekilleri, 30 Ocak 1950 tarihinde kabul edilen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’yla altmış yedi yıl davaların çözümü yoluna gidilmiş ise de bugün artan nüfus yapısı, değişen ve farklılaşan iş alanları, sürekli gelişen teknoloji, sosyal güvenlik alanındaki gereksinimler, helal kazancın yüceltilmemesi, haram kazançtan hesap sorulmaması, daha doğrusu bu yönde kurumsal yapılar oluşturulmaması, işin ehline verilmemesi, ahlakın giderek zafiyete uğraması, eğitimin dürüst, kişilikli, becerikli insan yetiştirmede zamana ayak uyduramaması, kayıt dışı ekonominin küçültülememesi, iş kazalarının önlenememesi, hukukun üstünlüğünün, hesap verilebilirliğin göz ardı edilmesi, işsizliğin artması gibi sebeplerle, işçi-işveren uyuşmazlıklarının sayısı ve niteliği sürekli artış gösterdiğinden, kısaca bataklıklar kurutulamadığından yeni bir kanun hazırlanmasına ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır” dedi.

Kahramanmaraş Milletvekili Tor, şöyle konuştu: “2002 yılında hukuk muhakemelerine 953 bin dava açılmışken 2016 sonunda dava sayısı 2 milyon 213 bine yükselmiştir. Artan hâkim ve mahkeme sayısına rağmen dava sayısı azaltılamamış, bilakis yüzde 140 artış göstermiştir. Tasarının gerekçesine konu olduğu ve herkesçe bilindiği üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının verilerine göre 2016 yılı aralık ayı itibarıyla 14 milyona yakın işçi ve 1 milyon 750 bine yakın işverenin bulunduğu ülkemizde işçi-işveren arasındaki uyuşmazlıklar hem çalışma hayatının hem de yargının gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre 2016 yılı sonu itibarıyla ilk derece mahkemelerindeki 3 milyon 525 bin civarındaki hukuk uyuşmazlığının yaklaşık yüzde 15’i iş uyuşmazlıklarından kaynaklanmaktadır. Yargıtay’dan alınan istatistiki verilere göre 2016 yılında bakılan 780 bin civarındaki hukuk uyuşmazlığının yaklaşık yüzde 30’u iş hukukundan kaynaklanmaktadır. 2014 verilerine göre Yargıtay’da bekleyen toplam 932 bin 925 dava dosyası iş yükü nedeniyle 2015 yılına devredilmiştir. Yargıtay’da yeni dairelerin kurulmasına, üye sayısının artırılmasına rağmen Yargıtay Başkanının beyanına göre Temmuz 2017 itibarıyla ceza ve hukuk dairelerinde derdest dosya sayısı toplamı 804 bin 344’tür.Yargıtay’da dosya sayısının insan boyunu aşması üzerine koridorlardan geçenlerin üzerine devrilebileceğine dikkat çekilerek “Dikkat, yıkılma tehlikesi vardır!” uyarı yazısı yazılmıştır. Sayın Bakanım, bunu da biliyorsunuz, size de göstereyim ben. Yani koridordan geçerken iş kazası olabilir anlamında diyor bunu. Koridorlar, insan boyu dosyayla doludur maalesef.”

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre iş davalarının yıllık ortalama görülme süresi 2010 yılında 466 günken 2016 yılında 434 gün olduğuna dikkat çeken Tor, şunları söyledi: “Bu sürelere istinaf mahkemeleri ve Yargıtay’da temyiz süreleri dâhil değildir. Bu süreleri de dikkate aldığımızda bir kararın yargı süreçlerinin tamamlanması en az iki yılı bulmaktadır. Adam 3 bin liralık bir ücret davası için maalesef üç yıl beklemektedir. Geciken adalet, adalet değildir örneği buradadır.

Tasarının gerekçesinden ve kanunun getiriliş amacından anlaşıldığı üzere, amaç, hâkimlerimizin özverili ve fedakârca çalışmasına rağmen iş mahkemelerine konu olan davaların süresini kısaltmak, işçi-işveren arasındaki uyuşmazlıkların ara bulucuya götürülerek mahkeme konusu olmadan çözülmesine yönelmektir. Değerli milletvekilleri, burada problemin çözüm yolu, hâkim sayısının artırılmasından, mahkeme sayısının artırılmasından, ara buluculuktan geçmemektedir. Problemi  kaynağında çözmediğimiz müddetçe mahkeme ve hâkim sayısını ne kadar artırırsak artıralım, hâkimi, mahkemeleri dava dosyasıyla boğarsak problemi çözemeyiz. Yapmamız gereken, sivri sineklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutmaktır. Bataklıkları kurutmak için maalesef yeterli gayret gösterilmemiştir. Örneklerini sunmak istiyorum.”

Bunun temini için ilk yapılması gereken şeyin, kayıt dışı ekonomiyi küçültmek olduğunu belirten MHP’li Vekil Fahrettin Oğuz Tor, şöyle devam etti: “Bugün ekonominin yüzde 35’i kayıt dışıdır. Geçen on, on beş yıllık süre içerisinde maalesef kayıt dışıyla mücadelede istenen başarı elde edilememiştir. Siz sigortasız çalışmayı, sigortalının prim gün sayısının düşük gösterilmesini, sigortalının fiilî kazancının asgari düzeyde gösterilmesini önleyemediğiniz müddetçe dava sayısını azaltamazsınız. Değerli milletvekilleri, bugün kıdem tazminatından yararlananların oranı genelin yüzde 20, 24’ü civarındadır. Önceki dönem Sayın Çalışma Bakanımızın beyanına göre, şu anda çalışanların yüzde 80’i kıdem tazminatı sorunu, mağduriyeti yaşamaktadır. Bu, yüzde 75, 80 işçinin kıdem tazminatının iç edildiğinin göstergesidir. Siz işçinin çok büyük çoğunluğunun anasının ak sütü gibi helal kıdem tazminatının iç edilmesini, günde on saat çalıştırıp fazla mesai ücretinin, tatil günleri ücretinin, bayram tatili ücretinin ödenmesini sağlayamazsanız, kısaca kölelikten kurtaramazsanız dosya sayısını azaltamazsınız ara buluculuk müessesesi getirseniz bile. Kayıt dışı demek, kul hakkı demektir. Kayıt dışı demek haksız rekabet demektir. Kayıt dışılık, kutsal emeğin çalınmasıdır, maaş hırsızlığıdır, emeklinin maaşının gasp edilmesidir. Ülke olarak her birimiz ağzımızı açtığımızda doğruluktan, dürüstlükten, yerine göre de Müslümanlıktan bahsediyoruz. Bu ülkede Temmuz 2016 itibarıyla 86.762 camii var. 2014 itibarıyla nüfusumuzun yüzde 99’2’si Müslüman; övünülecek bir durum, övünüyoruz. Ancak, ekonominin yüzde 35’e yakınının kayıt dışı olduğu bir ülkede yani her 3 çalışandan birinin hakkının gasp edildiği, hakkı yenilerek karunlaştığı Müslüman bir ülkede 3,5 milyona yakın kişinin hak aradığı övünülecek bir durum değildir, yakışıksız, çirkin bir durumdur, üzülecek, başını ellerinin arasına alıp düşünülecek kötü bir durumdur. Türkiye iş kazalarında Avrupa 1’incisi, dünya 3’üncüsüdür; bunun anlamı, insana, emeğe saygısızlıkta Avrupa 1’incisiyiz demektir. Yapmamız gereken iş ne olursa olsun iş kazalarını, meslek hastalıklarını azaltmaktır.”

2004 yılında iş kazası sonucu sürekli gelir bağlanan kişi sayısının 53 bin iken; 2016’da bu sayının 70 bine yükseldiğine işaret eden Tor, şu açıklamalarda bulundu: “İş kazası sonucu ölüm geliri alan, ölenin çocuklarına bağlanan dosya sayısı 2004’de 42 bin iken 2016’da bu sayı 56 bine yükselmiştir; artış yüzde 23’tür. İş kazası sonucu ölümleri, sakatlıkları önleyemezseniz hukuk davalarını azaltamazsınız, önleyemezsiniz. Biz ne yaptık veyahut siz ne yaptınız? İş kazalarını azaltmak yerine devam etmesini sağladınız. Nasıl sağladık? Geçen dönemde çıkardığımız yasayla iş yerlerinde işçi sağlığı ve güvenliğiyle ilgili tedbirlerin uygulama alanını daraltarak ve uygulama süresini 2022’ye uzatarak iş kazalarının olmasına fırsat verdiniz. Değerli milletvekilleri, işsizlik devletin resmî rakamlarına göre Mayıs 2017 itibarıyla binde 8 artış göstermiştir. Mayıs ayı mevsimlik çalışmanın en yoğun olduğu aylardan biridir. Mayıs ayında işsizliğin artması üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir durumdur. Bazı turizm bölgelerinde tersine göç yaşandığı söylenmektedir. Bugün basında yer alan bir habere göre, Kilis’te toplum yararına programı kapsamında okullarda istihdam edilecek 183 kişilik dokuz aylık işe tam 4.400 kişi başvurmuştur. Bunun sonucu ucuz işçiliktir, kaçak işçiliktir, kayıt dışı işçiliktir; bunun sonucu, hukuk davalarıdır. Değerli milletvekilleri, söz verdiği üzere Hükûmetin taşeron işçilere bir an önce kadro vermesi en  büyük beklentimizdir. İş hukukundan kaynaklanan davaları azaltmak istiyorsak derhâl taşeron işçiliğe son vermemiz gerekir, bataklığın birisi kuruyacaktır. Bugün konu çok, sürem az, ancak şunu söyleyerek tamamlamak istiyorum: Bütün bunlara rağmen, 3’üncü Yasama Yılının ülkemize, milletimize hayırlara, barış ve huzura vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.”