Şarkılarıyla hepimizi derinden etkileyen Özgün Uğurlu, 2012
yılında, kendisi gibi müzisyen olan Nida Kaçar ile dünya evine girdi. 2015
yılında, bu aşk dolu aileye Down Sendromlu minik bir melek katıldı. Haliyle
sevginin boyutu da katlanarak arttı. Tahmin edersiniz ki Down Sendromlu bir
evlada sahip olmak kolay değil. Önemli olan bunun bilinciyle hareket edebilmek…
Böyle bir durum hepimizin başına gelebilir, asıl olan saygı duymak ve empati
yapabilmek… Bir baba düşünün engelli çocuğunun kendisine bir ödül olarak
gönderildiğini söylesin! Tıpkı şarkıları gibi özgün bir babalık sergileyen
Özgün Uğurlu’yu, Kahramanmaraş’ta Bugün Gazetesi olarak tebrik ediyoruz.
2012 yılında Nida Kaçar ile dünya evine giren ve Down Sendromlu
çocuğu ile hayata tutunan şarkıcı Özgün Uğurlu müzik hayatını, evliliğini ve
oğlu Ediz'i gazetemize anlattı. İşte o röportaj…
2012 yılında
evlendiniz ve down sendromlu bir çocuğunuz oldu. Bu hayatınızda neleri değiştirdi?
Sanırım evlenmek hayatımdaki en doğru kararlardan biri oldu. Eski hayatıma baktığımda çok fazla boşa geçen zaman olduğunu görüyorum. Tabii ki, Ediz ile birlikte ev işleri biraz daha yoğunlaştı. Doğumuyla birlikte hayatımızda birçok şey değişti. Bunlar tabi hep olumlu yönde; biz daha öncesinde down sendromu konusunda bilgili değildik. Ama normal aile ilişkilerinden hiçbir farkı yok. Benim çocuğum sayesinde başka hayatlara dokunma şansımız oldu. Babalık çok özel bir duygu. Genel olarak çok güzel giden bir hayatım var.
Ediz’in
down sendromlu olduğu haberini ilk aldığınızda neler hissettiniz?
Down Sendromu'nu bir hastalık olarak görmüyorum ve sadece şunu
söyleyebilirim; şaşırdım, çünkü test sonuçlarında bir şey çıkmamıştı. Zaten
bunu duyduğum an değil, Ediz'i kucağıma ilk aldığım an neler hissettiğimdi
önemli olan... Çok acayip bir şeydi, sanki kalbi avuçlarımda atıyordu. Biz bir
bebek bekliyorduk, Allah bize melek gönderdi.
Evde müzik
çalıştığınızda Ediz nasıl tepki veriyor? Müziği seviyor mu?
Çok seviyor, piyanonun başına oturduğum zaman ellerini ellerimin
üzerine koyuyor. Saatlerce çalayım, kıpırdamadan dinliyor. Başkasının
kliplerine tepki vermiyor ama benimkileri pür dikkat izliyor.
Türkiye’deki
insanların down sendromuna bakış açısı nasıl?
Bilmiyorlar. Yani down sendromunu hastalık sananlar da var; bunun
genetik bir farklılık olduğunu düşünenler de! Biz, olaya genetik farklılık
olarak bakıyoruz. O yüzden farkındalık amaçlı böyle günler düzenleniyor. Ama bu
günleri sosyal medyada 3-5 tane fotoğraf paylaşmak ile olmuyor. İnsanların
araştırması gerekiyor. Bu çocukların gereksinimleri ne diye sorgulamaları
gerekiyor veya onları bu ülkeye nasıl kazandırırız diye düşünmeleri gerekiyor.
Bir baba
olarak hükümetin down sendromuna bakış açısını başarılı buluyor musunuz?
Aslında genel olarak engelli çocuklara verilen bir rapor var. Özellikle ekonomik seviyesi yeterli iyi olmayan aileler için çok iyi bir şey. Bazı çocuklarımız sürekli özel eğitime gereksinim duyuyorlar. Bu raporlar biraz zor veriliyor. Özellikle down sendromlu çocuklar için çok zor veriliyor. Bu konu da biraz daha duyarlı olmalarını istiyorum.
21 Mart
Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü’ydü. Gerçekten bu günün farkında mıyız?
Hiçbir şeyin farkında değiliz. Bence, farkındalığın farkına
varmalıyız. İnsanlar sabah kalkıp işlerine varıyor, akşam evine dönüyor, akşam
da TV karşısında bir dizi seyredip uyuyorlar. Böyle bir hayatın içinde
insanların bir şeylerin farkında olması pek mümkün değil. Korkuncuz aslında! En
büyük isteğim; buralardan gitmek, ben kariyerime her yerden devam edebilirim.
Down
sendromu anne ve baba için bir sınav mı?
Yani her çocuk anne baba için bir sınav. Hayatımızda bir çok sınav
oluyor. Herkesi farklı farklı bir sınava tabii tutuyor Allah. Biz de bunları
öğreniyoruz bunları yaşıyoruz.
Türkiye’de
pop müziğin değişimi ne zaman oldu? Avrupa ile kıyaslarsak pop müzik ne
durumda?
1970 ve 80’lerde çok büyük bir atılım oldu. Çünkü çok iyi
aranjörler vardı. En büyük değişiklik bence bu yıllarda oldu. Şimdi
kıyasladığımız zaman farklı tabi. Yapı olarak farklı; ama tabi şu iyi veya şu
kötü diyemeyiz.
Yaptığınız
ve yazdığınız her şarkı ile Türkiye gündemine oturuyorsunuz. Bu başarınızın
sırrı nedir?
Ben sadece sevdiğim şarkıları yapıyorum. Benimle aynı duyguyu
paylaşan aynı müzik tarzını benimseyen insanlar muhtemelen benimle yaptığım
şarkıları paylaşıyorlar. İstikrarlı bir şekilde şarkı çıkarmaya devam ediyorum
ve bu şekilde de kitlem büyüyor. Herhalde sebebi bu!
Babanız
ilk başlarda müzik sektörüne girmenize karşıymış; bakış açısı şimdi nasıl?
Çok iyi. Başlarda Ankara’ya yatılı okula gidecektim. O yüzden
istemiyordu. Sanatçı olmama değil başka bir şehre yatılı olarak gitmemi
istemiyordu. Şu anda çok destekliyor.
Sözleşmeli
müzisyen olarak cumhurbaşkanı senfoni orkestrasında çalıştınız. Bunun meslek
hayatınıza etkisi nasıl oldu?
Çok güzel etkisi oldu. Müzisyenliği öğrendim. Bunun faydalarını
her daim yaşıyorum. Senfoni orkestraları ile sıklıkla projelerim oluyor.
Onlarda çok büyük faydası var. Onun dışında müziği bilen biri olarak yetiştim
tabi. Özellikle ülkemizde bu kadar şarkı söyleyip müzikten bihaber insanlar
varken böyle bir alt yapımın olması beni onların arasından sıyırıyor.
Albümlerinizin
çok tutulmasının sebebi nedir? Dinleyenlerin isteklerine göre mi yoksa siz
kendinizi dinleyenlerin yerine mi koyuyorsunuz?
İkisini de yapmaya çalışıyorum. Sadece kendi istediğimi yapamam. Çünkü insanlar benden bir şeyler bekliyor. Ben de onların isteklerini göz önünde bulundurarak kaliteden ödün vermeden kendi istediğim tarzı onların isteyeceği şekilde yorumlamaya çalışıyorum.
Şimdi
herkeste bir sosyal medya hastalığı var. İnsanlar paylaşımlarına çılgınlarca
beğeni gelmesini istiyor. Sizde böyle bir beğeni özentisi var mı? Sizi
eleştiren insanlara karşı nasıl bir tutum içerisine girersiniz?
Eleştirilmek ister istemez insanı rahatsız edebilir ama mantıklı
eleştiriler beni çok güzel yönlendirmiştir. Gerçi artık doğru düzgün bir
eleştiri okumak mümkün değil. Mesela kendi sektörümle ilgili eleştirmenlere
bakıyorum; birkaçı hariç, bazıları gerçekten yazmak için yazıyor. Çünkü ben de
kendilerinin bugüne kadar neler yaptıklarını çok merak ediyorum. Bu işle ilgili
bilgi nedir diye baktığımda; müziğin m'sinden, notanın n'sinden anlamıyorlar
ama oturdukları yerden eleştiri yapıyorlar. Hayretle takip ediyorum.
Besteci
kimliğinizin sanat hayatınıza katkıları neler?
Biraz benim geçmişimi bilen, müzisyen kimliğimin farkında olan
kişiler bana ister istemez bir saygı duyar, hürmet gösterir. Bestelerim çok
istendi ama bugüne kadar hiç kimseye vermemiştim. Artık yavaş yavaş bestelerimi
vermeye başlayabilirim. Üç yıldır single yaptığım için elimde çok fazla şarkı
birikti. Bu şarkıların eskiyip demode kalmaması için başkalarının söylemesini
istiyorum.
Türkiye’nin
içinde bulunduğu durum müzik sektörünü nasıl etkiliyor?
Susmanın ve müziği susturmanın çözüm olduğunu düşünmüyorum; önce
silahlar susmalı! Müziğin kimseye zararı yok. Ayrıcı müzik demek; sadece göbek
atmak değil. Tabii ki ben de bu olaylar üstüne konserimi erteliyorum ama bunu
tamamen askıya almamalı. Biz, insanlara aşkı anlatıyoruz, sevgiyi anlatıyoruz.
Bunlar barışın olmadığı yerde zaten olmaz. O yüzden, bence daha çok şarkı
söylemeliyiz.
Kahramanmaraş’ı
nasıl buldunuz?
Daha bulamadım. Yeni geldim çünkü! Gelir gelmez otele geldim
konserden sonra gezeceğiz. Bu kısa sürede sıcakkanlı şekilde beni karşılayan
Kahramanmaraş halkı beni daha da bağrına basacaktır. Bu kısa oldu. Bir dahakine
kalmalı geleceğim.
ÖZGÜN
UĞURLU KİMDİR?
Özgün Uğurlu, ya da bilinen adıyla Özgün 19 Ekim 1979, Eskişehir
doğumlu Türk pop müzisyenidir.
2001 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı
Viyola Bölümü'nden mezun oldu. Sözleşmeli müzisyen olarak Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası'nda çalıştı.
Özgün'ün "Elveda" adlı ilk albümü Kasım 2005'te
yayınlandı. İlk klibini "Elveda" şarkısına çekti ve bu albümden
sırasıyla Şeytan, Yanarım, Kandırman Lazım, Günahkar ve Aşk Çiçeği isimli
şarkılarına klip çekti.[1] Özgün'ün "Nöbetçi Aşık" adlı ikinci
albümü, 20 Haziran 2007 tarihinde yayınlandı. Özgün'ün ikinci albümünün çıkış
parçası olan "Kıvırır", 23 Haziran 2007'de yayınlandı. İkinci klibi
ise "Acıyı çeken anlar", 27 Ağustos 2007 tarihinde yayınlandı. Üçüncü
klibi ise "Yalnızlık", 21 Kasım 2007 tarihinde yayınlandı. Özgün'ün
ikinci albümünün son klibi ise "Kıpır Kıpır", 21 Nisan 2008 tarihinde
yayınlandı. Özgün vatani görevini(askerlik) 331.Kısa Dönem olarak Aralık
2009'da başlayıp Mayıs 2010'da tamamlamıştır.
Askerlik dönüşü Yeni isimli single çalışmasını Avrupa Müzik
etiketiyle yayınlayan Özgün, klip çektiği İstiklal adlı şarkısıyla 2010 yazının
en çok dinlenilen şarkıları arasında yer aldı. 2010 sonbaharında ise Toz adlı
şarkısına klip çekti. 2011 yazı için hazırladığı dijital single çalışmasında
ise klip çektiği Sadece Arkadaşız şarkısı ile radyolar ve müzik Tv'lerinde en
çok çalınan şarkılar sıralamasında 2. sıraya kadar yükseldi. 2012 yılı Temmuz
ayında Nida Karaçar ile evlenmiştir. (RÖPORTAJ:
ZEKİ DEMİR)
YORUMLAR