Başkan Aydın, “Eğitimciye şiddete dur demek, sesimizi yetkililere
duyurmak, çözüm bulma iradesini harekete geçirmek için bir araya gelmiş
bulunmaktayız.
Gündemimiz net, hedefimiz tektir. Eğitimciler olarak sesimizin
duyulmasını, mesajlarımızın alınmasını, şiddete çözümün artık ertelenmemesini, mesleğimizin
daha fazla örselenmemesini istiyoruz.
Şiddet, her geçen gün sayı olarak da yoğunluk olarak da
artıyor, farklı faillerle yeni kulvarlar buluyor, en uzağında olması gereken
yerlere bile giriyor; toplumsal bağlarımızı çözüyor, geleceğimizi karartıyor.
Toplumsal değerlerimiz erozyona uğruyor, insana saygı azalıyor,
hürmet yerini şiddete bırakıyor. Karakter eğiticisi, ruh işçisi, geleceğimizin
mimarı öğretmenlerimiz, ince bir sanatı icra ederken kaba bir muameleye maruz
kalıyor.
Yusuf Elitaş, 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminde
hainlerin kurşunlarıyla şehit oldu. Şenay Aybüke Yalçın, ömrünün baharında,
meslek hayatının başında teröristlerin kurşunuyla aramızdan ayrıldı. Necmeddin
Yılmaz öğretmenimiz teröristler tarafından yolu kesilerek katledildi. Ayhan
Kökmen öğretmenimizi, kendini bilmez birinin saldırısı sonucu, görevinin
başındayken şiddete kurban verdik. Gülhan öğretmenimiz, okul çıkışında sokak
ortasında sırtından bıçaklandı. Yücel Düzci öğretmenimiz, okul bahçesinde saldırıya
uğrayan öğrencilerini korurken, gözü dönmüş saldırganların şiddetine maruz
kaldı. Adına kütüphane yaptırdığımız Necmeddin Kuyucu öğretmenimiz, öğrenci kılıklı
birinin bıçaklı saldırısı neticesinde hayatını kaybetti. Aslında kaybettiğimiz,
sevgimiz, saygımız, merhametimiz, şefkatimiz, vicdanımız, izanımızdır.
Eğitim-Bir-Sen olarak yaptığımız araştırmada, son iki
yılın fotoğrafı bile şiddet olaylarının nasıl giderek tırmandığını ve
yaşananların ne kadar vahim olduğunu göstermektedir. Eylül 2017’den bugüne
resmî eğitim kurumlarında 94 öğretmen ve eğitim çalışanı değişen tür ve düzeyde
şiddet içerikli eyleme maruz kalmıştır. Şiddet eylemlerinin yüzde 78’i adli
soruşturmaya konu edilmiştir. Bu eylemlerin yüzde 58’inin adli soruşturma ve
kovuşturma süreci devam etmektedir. Sadece üç vakada tutuklama kararı verilerek
sanık/sanıklar tutuklu yargılanmıştır. Sonuçlanan kamu davalarında sadece 5
vakada mahkûmiyet kararı verilmiş, tamamında adli para cezasına hükmedilmiştir.
Araştırma bulguları, eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin, bireysel eylemler
olmaktan çıkıp yaygın bir sorun hâline geldiğini ortaya koymaktadır. Eğitim
çalışanlarına yönelen şiddetin genel ve yaygın bir görünüm arz etmesi,
psikolojik ve sosyolojik kökenleri olan toplumsal bir sorun hâline geldiğini göstermektedir.
Şiddeti önleyecek önemli bir aktör olması gereken eğitimciler
bugün maalesef şiddetin mağduru durumuna gelmiştir. Eğitimcinin itibarını daha
da artıracak, konumunu güçlendirecek, onu tehlikelere karşı koruyacak
tedbirleri artık almak zorundayız. İşte tam da burada meslek kanununa ne kadar
büyük bir ihtiyaç olduğu açığa çıkmaktadır. Eğitimci, şiddete karşı yasal
güvenceyle korunan, kendisi bizzat şiddeti önleyen; eğitim ise şiddeti ortadan
kaldıran bir enstrüman olmalıdır.
Bunun için, yetkili kişi ve kurumlardan sivil toplum
örgütlerine kadar toplumun tüm katmanlarına sorumluluk düşmektedir. Başta Millî
Eğitim Bakanlığı olmak üzere, bütün eğitim camiası, siyasiler, mülki idareler,
aydınlar, gazeteciler, aileler bu konuda büyük bir aile olduğumuz şuuru ve
duyarlılığı ile sorumlu davranmalıdır. Herkesi ilgilendiren, herkesin ilgili
olduğu bir meselede, toplumsal duyarlılık bilinci ve farkındalık oluşturmak
için herkesin yapacağı bir şey mutlaka vardır, olmalıdır.
Sendika olarak, şiddet sorununun kaynaklarını kurutacak
çözümlerin mutlaka üretilmesi gerekliliğini her fırsatta dile getirdik, getiriyoruz.
2018 Mart ayında şiddete karşı etkili caydırıcılık sağlayacak yasal bir
düzenleme yapılması talebiyle Türkiye genelinde eğitim çalışanlarıyla birlikte imza
kampanyası başlattık ve 520 bin imza topladık. Toplu sözleşme masasına, Kamu
Personeli Danışma Kurulu ve Kurum İdari Kurulu gündemine de taşıdığımız talebimizin
özü; eğitim ve öğretim hizmeti sunumu esnasında veya verilen eğitim ve öğretim
hizmetinden kaynaklanan nedenlerle eğitim çalışanlarına karşı cebir, şiddet
veya tehdit kullanan kişilere hapis cezası verilmesi; eğitim kurumlarında görev
yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen
kasten yaralama suçunun tutuklama nedeni varsayılan suçlardan sayılması ve şiddet
mağduru personele karşı işlenen suçlar sebebiyle ceza hukuku kapsamında
yürütülmekte olan işlemlerde ve davalarda personelin talebi üzerine bakanlığın hukukî
yardımda bulunması noktasında düzenleme yapılmasıdır.
Mevcut düzenlemelerin caydırıcı olmadığı, bilakis şiddeti
beslediği artık görülmelidir. Sorun üreten bir sistem çare olamaz. Yapılması
gereken, medeniyet değerlerimizi merkeze alan bir kültür seferberliğine ve
eğitim programına geçmektir. Şu da bilinmelidir ki bir tek sebebi ve kaynağı
olmayan şiddet, ancak topyekûn bir duyarlılık ve bilinçle önlenebilir. Varlık
ve medeniyet iddiamızı sürdürmek istiyorsak, bu seferberliği başlatmaya ve
başarmaya mecburuz, yoksa pırıl pırıl olması gereken kalplerine attığımız
karanlık kördüğümlerle hem çocuklarımıza şiddet uygulamış hem de onları şiddete
yönlendirmiş olacağız.
Eğitim merkezli düzenlemeler ciddi bir duyarlılık ve
sorumlulukla yeniden tanzim edilmelidir. Öğretmenlik mesleğine itibar
kazandırılmalı, eğitim çalışanlarımız saldırılara açık, korumasız, korunaksız,
güvensiz bırakılmamalıdır. Öğretmenlik Meslek Kanunu, bu husus da göz önünde
bulundurularak hazırlanmalı ve bir an önce hayata geçirilmelidir.
Çocuklarımızı, umudumuzu, geleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz her
bakımdan korunmalı, etkinleştirilmelidir. Bu kapsamda, değerler eğitimi, aileyi
de içine alacak şekilde ve sosyal çevrenin öğrenci üzerindeki muhtemel negatif
etkilerinden arındıracak kapsamda yeniden ele alınmalıdır. Çünkü eğer kalıcı
önlemler alınmazsa yarın çok geç olabilir.
Bugün burada en önemli gündemimiz şiddet fakat tek
sorunumuz şiddet değil. Devasa ve dinamik bir yapı olan eğitim camiasının pek
çok sorunu bulunmaktadır.
Yaptığımız açıklamalar ve çağrılar neticesinde Millî
Eğitim Bakanlığı’nın ‘Şiddet Sıfır, Öğretmenler Pekiyi’ sloganıyla atmış olduğu
adımı başlangıç açısından yerinde; eğitim çalışanlarına karşı, her türlü
şiddete veya tehdide başvuran kişilere yönelik Türk Ceza Kanunu’nda ve ilgili
mevzuatta yeni yasal düzenleme yapılması için bakanlıklar arasında iş birliği başlatmasını
önemli ve gerekli buluyoruz. Buradan hükûmete, TBMM’ye, siyasi partilere çağrıda
bulunuyorum. Eğitimin, eğitim çalışanlarının sorunları çözüme kavuşturulmadan geleceğe
umutla bakmamız, başarıyı yakalamamız mümkün değildir. Onun için diyoruz ki 2023
Eğitim Vizyonu lafta da rafta da kalmamalı, icraat için bir an önce adım
atılmalıdır.
Öğretmen istihdamında farklı modellerden vazgeçilmeli,
atamalar kadrolu yapılmalıdır.
Sözleşmeli öğretmenlerimizin acil çözüm bekleyen
parçalanmış aile görüntüsüne son verilmeli, aileler kavuşturulmalıdır.
İstihdamda güçlük çekilen yerlerde teşvik sistemi hayata
geçirilmelidir.
Mülakatla atama yönteminden vazgeçilmelidir.
Devlet, kaşıkla verdiğini vergi dilimi kepçesiyle geri
almaktan vazgeçmelidir. Finans ve sermaye kesimine bol keseden destek, kamu
görevlilerine ise gelir vergisiyle köstek olan yaklaşım terk edilmeli, memurun
maaşını küçülten, yükünü büyüten düşük matrah oyununa son verilmeli, vergi
dilimi en fazla yüzde 15’te sabitlenmelidir.
24 Haziran seçimleri öncesinde vadedilen,
Cumhurbaşkanlığı ikinci 100 Günlük Eylem Planı’nda ve 2023 Eğitim Vizyonu
Belgesi’nde yer verilen 3600 ek gösterge, tüm eğitim çalışanlarını kapsayacak
şekilde bir an önce hayata geçirilmelidir.
Eğitim kurumu yöneticilerinin hizmetlerine rağbet
edilmesi gereken yerde onların töhmet altında bırakılmasını kabul etmiyoruz. Okulların
temizlik, güvenlik, kırtasiye, bakım-onarım, hizmetli gibi en temel
ihtiyaçlarını karşılayacak, eğitimcileri velilerle karşı karşıya gelmekten
kurtaracak, yöneticilerin okulun esas işlerine yoğunlaşmalarına imkân
sağlayacak okul bütçesi uygulamasına bir an önce geçilmelidir.
Kurum yöneticiliği ikincil görev kapsamından çıkarılmalı,
münhasır kadro verme fikri hayata geçirilmelidir.
Atama ve yer değiştirme takviminin ürettiği sorunlara
çözüm bulunmalıdır. Bakanlık, eğitimin esas meselelerine odaklanmalı; eğitim
çalışanlarının taleplerini azami ölçüde karşılayan, mağduriyetleri önleyen,
adil ve sürdürülebilir bir atama ve yer değiştirme politikası izlemelidir.
Ek ders esaslarındaki adaletsizlikler giderilerek ek ders
ücretleri artırılmalıdır.
Başta hizmetli, memur, şefler olmak üzere, genel idare
hizmetleri ve yardımcı hizmetler sınıfı personelinin mali ve özlük haklarında
iyileştirmeler yapılmalıdır.
Öğretmene haftada birden fazla nöbet görevi verme ve
mesai dışı zorunlu mesleki çalışmalara katılma gibi angaryalara son verilmelidir.
Darbe ürünü, antidemokratik kılık ve kıyafet yönetmeliğinin
kaldırılması talebiyle 6 yıl önce serbest kıyafet eylem kararı aldık. Eğitim
çalışanlarının serbest kıyafet konusundaki taleplerine duyarsız kalınmamalı,
gereği yapılmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle, görevinin başında canice
öldürülen eğitim çalışanlarının acısının yeni isimlerle katmerlenmemesi
temennisiyle, şimdiye kadar hayatını kaybeden bütün eğitim çalışanlarına
Allah’tan rahmet diliyor, şiddet olaylarını sona erdirecek tedbirlerin bir an
evvel alınması, yasal düzenlemelerin ivedi bir şekilde yapılması talebimizi bir
defa daha haykırıyoruz: Mesleğimiz daha fazla örselenmesin, şiddete çözüm
ötelenmesin.” İfadelerinde bulundu.
YORUMLAR