“18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'nin 104. yıldönümünde; başta Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, vatan uğruna canlarını feda ederek milletimizin gönlünde sonsuza dek yaşayacak aziz şehitlerimizi ve ebediyete intikal etmiş kahraman gazilerimizi sonsuz rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
Çanakkale “Savaşları”, Türk milletinin hatta İslam
dünyasının varlık veya yokluk mücadelesidir. Bedir savaşı, nasıl imanın küfre
karşı ilk direnişi ise, Çanakkale’de, tabir caizse İslam’ın son karakolunun
müdafaasıdır.
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un; “Sana dar gelmeyecek
makberi kimler kazsın? ‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın” diyerek
anlattığı Çanakkale; dünyanın en büyük donanmasının, en yenilmez ordularının
gelip büyük hüsranlarla geriye döndüğü esrarengiz topraklardır. Düşmanların en
gelişmiş teknolojiye ve donanıma sahip olmasına rağmen, imanın galip geldiğinin
ispatıdır; Çanakkale!
Anaların evlatlarını “Oğlum babanı Dimetoka’da, Dayını
Şipka’da kaybettim. Sen benim son yongamsın. Sen de dönmezsen ben Allah’a
emanet. Sen de git! Minareler ezansız, Camiler Kuran ’sız kalacaksa sen de
git!” diyerek ve “bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır. Bende seni
evlatlarımın arasından vatana kurban adadım. Onun için saçını kınaladım”
dedikleri ve kuzularını kınalayıp gönderdikleri yerdir; Çanakkale!
Çanakkale, Bigalı Mehmet Çavuş ile Diyarbakırlı Ali
Çavuşun, Kosovalı ile Üsküplünün, Şamlı ile Medinelinin, Kürt ile Çerkesin, Laz
ile Avarın, Sunni ile Alevinin yan yana kefensiz yattığı, ziyaret edenlerin
abdest alıp gezdiği kutsal topraklardır. “Bir devrin battığı yer” olan Çanakkale’yi
ve orada ki şeref tablosunu çizen o ruhu, savaşın Anafartalar Kahramanı Mustafa
Kemal’in; “Size Bomba sırtı Vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı
siperler arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci
siperdekiler, hiçbiri kurtulamamacasına kâmilen düşüyor, ikincidekiler onların
yerine gidiyor. Fakat ne kadar şayan-ı gıpta bir itidal ve tevekkülle, biliyor
musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. Hiç ufak bir fütur
bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler, ellerinde Kur’an-I Kerim,
cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek
yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayan-ı hayran ve
tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Savaşı’nı kazandıran bu yüksek
ruhtur” sözleri ile özetleyebiliriz. İşte bu ruh Seyit Ali Onbaşına 215
kilogramlık top mermisini kaldırma gücü vermiştir. Bu ruh, Nur-ül Bahir
gemisinde nöbet tutmakta olan Vanlı İsmail’e, Suyu yararak gemiye doğru
yaklaşan torpidoyu(deniz altı füze) görür görmez kendisini denize atarak,
torpidoyu göğsünde durdurup zerrelere parçalanarak gemidekileri kurtarma
cesareti vermiştir. Bu ruh, Çanakkale’yi geçilmez yapmıştır.
Denizden tepemize top mermileri yağarken, dünyanın dört
bir yanından gelen düşman askerleri sırtlan sürüleri gibi üzerlerimize
çullanırken, vatanımızı işgale kalkışmışken, bir yandan vatanı müdafaa ederken
bir yandan da düşmanlarımıza insanlık dersi verdiğimiz yerdir Çanakkale!
Girdiği çatışmada yaraladığı düşman askerini canını tehlikeye atarak, sırtına
alıp düşman siperlerine kadar götürme cesaretini gösteren Mehmetçik, düşmanın
her bir rütbesindeki askerini kendisine hayran bırakacak kadar asil bir
davranış sergileyerek, savaşın yalnızca öldürmekten ibaret olmadığını tüm
dünyaya gösteren bir destana imza atmıştır. Bu destanın her satırında insanlık
onuru vardır. Bu onur, düşmana sadece silahlı mücadelede değil, verdiği
insanlık dersi örnekleriyle de baş eğdiren ölümsüz kahramanlarımıza aittir.
Çanakkale’de tarihin kaydettiği en büyük ve en kanlı
savunma savaşları verilmiştir. Çanakkale, bir metrekare toprağa altı bin
merminin düştüğü cehennemdir. Yine Akif’in; “Asım’ın nesli… diyordum ya…
nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek” dizeleriyle
tariflediği kahraman Mehmetçik, o cehennemi göğsünde karşılamıştır. Yarbay
Hüseyin Avni Bey komutanlığındaki, Mustafa Kemal’in “sizlere taarruzu değil,
ölmeyi emrediyorum” emrinden sonra tüm neferleriyle şehit olan 57. Alay gibi
her neferinin sinesinde iman ve dolayısıyla da vatan aşkı olan Türk Ordusu,
yüksek bir iman vecdi ile vatanını müdafaa etmiş ve muzaffer olmuştur. İşte bu
ruhla yokluk varlığı, maneviyat maddiyatı, özgürlük sömürgeyi yenmiştir.
Bir şeyin ne kadar sevildiği, gerektiğinde onun için
yapılabilen fedakârlık ve göze alınabilen risk ile ölçülür. Bu bakımdan
Çanakkale’de yaşananlar, müthiş bir vatan sevgisinin en canlı örneğidir.
Bizler, mazimizi yüreğimizde canlı tutmak zorundayız. Unutmayalım ki, mazinin
bittiği yerde, millet biter, insan biter. Millet tarihinden ibarettir. Onu
tarihinden ayırırsanız, geriye insan sürüsü kalır. Milletlerin bekası; hassas
duygulu kalbe sahip olan nesiller yetiştirmekle mümkündür. Bizler de Japon
Eğitim Uzmanlarının “10 Hiroşima eder” dediği o Çanakkale’yi Çocuklarına ninni
yapan nesiller yetiştirmek zorundayız. Çocuklarına Çanakkale’yi ninni yapan
nesil muhakkak imanına, milletine ve bütün maddi-manevi değerlerine sahip
çıkacaktır.
Şuan rahatça nefes almamızı sağlamak için tertemiz
kanlarıyla üzerinde yaşadığımız toprakları vatan yapan, bağımsızlık ve varlık
mücadelemizde üstün ve fedakârca çaba gösteren kahraman ecdadımızla ne kadar
övünsek azdır. Çünkü onlar tarihin yazdığı en şerefli, en yiğit ve en ölümsüz
kahramanlardır.
Bu duygu ve düşüncelerle tekraren bu şeref tablosunun
çizimini yapan, başta Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
‘Çanakkale Geçilmez!’ diyen, 253 bin ölümsüz kahramanımızı sonsuz saygı ve
şükranla yâd ediyor, Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum. Allah Onlardan razı
olsun. Ruhları şad olsun.”
Hüseyin Kayış
Kahramanmaraş Ülkü Ocakları Başkanı
YORUMLAR