Bel ağrısı rahatsızlığının insanlık tarihi kadar eski
olduğunu dile getiren Doç. Dr. M. Onur Ulu, “Bilinen en eski cerrahi tıbbi
belge olan Edwin Smith Papirüsü’nde de bel ağrısı tedavisi ile ilgili bir kısım
bulunmaktadır. Fakat toplumda çok sık görülmesine karşın yaygın kanının aksine
‘bel fıtığı’ bel ağrısına neden olabilecek onlarca hastalıktan sadece bir
tanesidir. Dolayısıyla bu düşünce büyük oranda doğru değildir” şeklinde
konuştu.
Belin yanı sıra boyun ve sırt gibi omurganın diğer
bölgelerinde de fıtıklaşma görülebileceğini belirten Doç. Dr. Ulu, “Bildiğimiz
üzere kollarımıza, bacaklarımıza ve parmaklarımızın en uç noktasına uzanan
sinirler beyin dokusunun devamı olan ve beyin sapından bel bölgesine uzanan
‘omurilik’ adlı yapıdan çıkar. Son
derece hassas bir yapı olan omurilik, omurga kemiklerinin oluşturduğu boyundan
kuyruk sokumuna kadar uzanan bir kanalın içerisinde uzanır. Omurga kemikleri
arasında hem omurga kemiklerini birbirine bağlayıcı hem de ‘şok emici’ vazifesi
gören ‘intervertebral disk’ isimli yapılar bulunur. Gerek boyun, sırt gerekse
bel fıtıklarında, fıtıklaşan yani olması gereken yerden başka bir yere doğru
yer değiştiren yapılar omurga kemiklerinin arasındaki disklerdir” dedi.
Disklerin neden fıtıklaştığını da açıklayan Doç. Dr. Ulu,
“Bunun iki ana sebebi var. Bunlardan birisi doğal yaşlanma süreci. Zira
yaşlanmayla beraber disk yapısının büyük kısmını oluşturan su içeriği azalıyor.
Yapısal kollajen lifleri bozulmaya başlıyor, disk yüksekliği azalıyor ve
içeriği fıtıklaşıyor. Daha genç yaşta gördüğümüz diğer önemli neden ise travma.
Ağır yük kaldırma sonrası, yüksekten düşme, kronik mikrotravma maruziyetinde
veya künt darbe sonrası disk duvarı
yırtılıp içeriğinin fıtıklaşabiliyor veya komple omurla beraber bir kayma
görülebiliyor. Travma nedenleri arttırılabilir tabi. Örneğin mesleği gereği
uzun saatler ayakta kalmak zorunda kalan insanlarda veya yıllarca omurgasına
aşırı yük bindiren profesyonel sporcularda disk dejenerasyonu ve fıtıklaşması
daha erken yaşta görülüyor. Bunlardan çok daha nadir görülen bir başka neden de
hastanın hâlihazırda kollajen doku yapısını bozan bir genetik hastalığının
olması diyebiliriz” ifadelerini kullandı.
“Güç Kaybı Meydana
Gelebilir”
Disklerin fıtıklaşması sonucu iki problem ortaya
çıktığını söyleyen Doç. Dr. Ulu, şunları dile getirdi: “Birincisi diskin
yapısının bozulmasıyla omurganın şok emme yeteneği, esnekliği ve stabilitesi
bozuluyor. Aynı zamanda omurganın diğer yapı elemanlarına daha fazla yük
binmeye başlıyor. Bu da komşu yapılarda zincirleme bir bozulmaya yol açıyor.
Tabi ki hastaya bunun faturası bel, boyun veya sırt ağrısı şeklinde
çıkıyor. İkinci problem fıtıklaşan
disklerin direkt omuriliğe baskı yapması ve kollara veya bacaklara giden
sinirleri omurilikten çıktığı kök bölgesinde sıkıştırarak sinir hasarına yol
açması. Örneğin boyun fıtığında sinir kök basısı varsa hastada boyundan kola
doğru yayılan; bel fıtığında ise belden
bacağa yayılan ve öksürmekle şiddetlenebilen ağrı görülebiliyor.
Maalesef gecikmiş durumlarda hasta kol, bacak veya ayakta kalıcı güç kaybı ile
karşı karşıya kalabiliyor.”
“Belden Bacağa
Yayılan Ağrıya Dikkat”
Geçmeyen bel ağrısının bir sağlık kuruluşuna
başvurmak için önemli bir bulgu olduğunu
aktaran Doç. Dr. Ulu, “Ancak başta söylediğim gibi bel fıtığı bel ağrısı yapan
birçok nedenden sadece bir tanesi. Asıl önemli olan ve derslerde öğrencilerime
ısrarla vurguladığım nokta belden bacağa veya kasığa yayılan ağrı durumunda bel
fıtığının ayırıcı tanıda ön plana alınmasıdır. Sonuç olarak hastalar için bel
ağrısı eşlik etsin veya etmesin bacağa yayılan ağrı daha uyarıcı bir bulgu
olmalıdır. Bunun yanı sıra tabii ileri sinir basılarında ayak başparmağı, ayak
bileği veya bacakta kuvvet kayıpları ve gene ileri basılarda gördüğümüz idrar
yapmada zorlanma ve eşlik eden cinsel işlev kayıplarında gecikmeden hekime
başvurulmalı ve radyolojik görüntüleme yapılmalıdır” dedi.
“Bel Fıtığı
Hastasında Ameliyatı Geciktirmek Yanlış”
Birçok hastalıkta olduğu gibi bel fıtığında da öncelikle
cerrahi harici tutucu tedavi yöntemlerinin ön planda olduğunu ifade eden Doç.
Dr. Ulu, “Bel fıtığı tespit edilen hastaların %90'ı ilaç tedavisi, yeterli ve uygun yatak
istirahati, lokal enjeksiyonlar vb. gibi
tutucu tedavi yöntemleri ile ağrı ataklarını savuşturup normal yaşamlarına
dönmektedir. Akut ağrı atağından sonra bel adalelerini güçlendirici fizik
tedavi egzersizleri ve beli zorlamayan uygun sporlara hasta yönlendirilebilir.
Burada en önemli kritik karar noktası tedaviye cerrahi olarak başlanması
gereken hasta grubunu tutucu tedaviyle iyileştirmeye çalışırken geri dönülmeyen
sinir hasarı noktasına getirmektir. Yani her hastaya hemen ameliyat önermek ne
kadar yanlışsa cerrahi tedavinin şart olduğu bir bel fıtığı hastasında
ameliyatı geciktirmek de o kadar yanlış ve faturası ağırdır” şeklinde konuştu.
“Ameliyat olmazsan felç olursun durumu” tabirine ilişkin
açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Ulu, “Felç olmak tabiri benim duymayı hiç
sevmediğim ve çoğu durumda kullanmadığım bir
tabir. Bunu yerli yersiz kullanıp hastayı ve yakınlarını gereksiz paniğe
sevk etmemek lazım. Bunun yanında da eğer sinir dokusunda hali hazırda hasara
yol açmış veya açma riski yüksek olan bir bası var ise de gerekli uyarıları
uygun dille yapmak lazım. Zira sinir dokusu hasarlandıktan sonra işlevini çoğu
zaman eski şekilde yapamayan hassas bir yapı” diye belirtti.
Bel fıtığı cerrahisinde Dünya’daki en iyi merkezlerde
uygulanan ve yıllardır kabul görmüş en yaygın altın standart cerrahi yöntemin
“mikrodiskektomi” olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ulu, “Bu yöntem mikroskop
yardımı ile küçük bir kesiden girilerek bası yapan fıtık parçasının çıkartılıp
sinirlerin rahatlatılmasıdır. Doku travmasının az olması dolayısıyla hastalar
ameliyatın ertesi günü yürütülüp taburcu edilebilmektedir. Sonuç olarak uygun
hastaya ehil ellerde uygulandığı ve yeterli rahatlatmanın yapıldığı durumlarda
oldukça yüz güldürücü bir cerrahidir. Bu yöntem ülkemizde faaliyet gösteren
hastanelerin birçoğunda teknik imkânlar dâhilinde ve meslektaşlarımın
özverisiyle başarıyla uygulanmaktadır” dedi.
Doç. Dr. Ulu konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı:
“İstanbul Üniversitesi Hastaneleri, omurga hastalıklarının gerek medikal
gerekse cerrahi tedavisiyle ilişkili on yılların getirdiği bir birikime sahip.
Teknolojik olarak da hassas ve karmaşık omurga cerrahisi ameliyatlarını
uygulamak için gerekli teknolojik alt yapının maksimumu Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi Hastanesi’nde bize imkânlar dâhilinde sağlanıyor. Bize de bilimsel
verilerin ışığında bu olanakları hem öğrenci ve uzman eğitiminde hem de
hastalarımızın sağlığı için uygun şekilde kullanmak düşüyor.”
YORUMLAR