AK Parti'ten belediye başkanı ve belediye meclis üyesi olmakisteyen
aday adaylarının başvurularının 5 Kasım Pazartesi günü alınmaya başlayacağını
bildiren Çelik, "Belediye başkan adaylıkları müracaatlarının son günü 12
Kasım, belediye ve il genel meclisi müracatının son günü 3 Aralık Pazartesi
günüdür." dedi.
Mevcut belediye başkanlarından müracaat almayacaklarını
dile getiren Çelik, mevcut başkaların devam edip etmeyeceğine Genel Merkez
tarafından karar verileceğini kaydetti.
Çelik, 8-15 Şubat 2019'da Genel Merkez'de İnceleme ve
Onaylama Komisyonunun çalışmalarını yapacağını belirterek, MKYK'nin aldığı
karara göre, bütün seçim çevrelerinde adayların tespiti ve sıralamasında
"merkez yoklaması" usulünün uygulayacağını söyledi.
"PARTİMİZ,
AVRUPA MUHAFAZAKARLAR VE REFORMCULAR BİRLİĞİ'NDEN ÇIKMA KARARI ALDI"
AK Parti'nin, "Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular
Birliği"nde yer aldığına değinen Çelik, Avrupa'daki sağ, merkez sağ ve
demokrat partileri bünyesinde toplama amacıyla yola çıkan Birliğin, son
yıllarda Avrupa'daki siyasi haritanın değişmesiyle aşırı sağ yoğunluğunun
giderek arttığını ve demokratik niteliğini kaybetmeye başladığını belirtti.
Çelik, AK Parti olarak da bu Birlikten çıkmaya karar
verdiklerini açıklayarak, "Bundan sonra Avrupa Parlamentosu içerisinde
çeşitli demokrat, özgürlükçü gruplarla insan hakları, hukuk gibi konulara
evrensel ilkelerle bakan gruplarla çalışmalarımız, çeşitli konulardaki
temaslarımız sürecek ama Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular Birliği,
demokratik bir refleksle kurulmasına rağmen son zamanlarda maalesef Avrupa'da yükselen
aşırı sağ tarafından tutulmuştur." değerlendirmesinde bulundu.
Birliğin tamamen ırkçılık seslerinin yükseldiği, Türkiye
ve İslam düşmanlığının yapıldığı bir platform haline geldiğine işaret eden
Çelik, "Birkaç kere aşırı sağcılar, ırkçılar bu tip partilerin
temsilcileri AK Parti'nin oradan ihracını oyladılar, bu tabi reddedildi ama
netice itibarıyla onlar giderek güçlerini arttırıyorlar, giderek
kuvvetleniyorlar. Böyle bir platformda bulunmamızın herhangi bir değerinin
olmadığı sonucuna vardık ve buradan da çıktık." dedi.
Çelik, Avrupa Parlamentosundaki ve Avrupa'daki partilerle
çalışmaları önemsediklerini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle
Avrupa açısından baktığınızda Avrupa'daki aşırı sağın, Avrupa'nın DEAŞ'ı
olduğunu formüle etmiştik ve aynı şekilde devam etmektedir. Avrupa büyük bir
tehditle karşı karşıyadır. Yıllarca Avrupa'ya gelecek tehditlerle ilgili
yapılan analizlerde, bu tehditlerin Avrupa'nın dışından geleceği düşünüldü,
başka ülkeler işaret edildi ama geldiğimiz noktada görüyoruz ki Avrupa'yı
tehdit eden, bugün Avrupa Birliği'ni birlik yapan değerleri tehdit eden esas
unsurlar Avrupa'nın içinden kaynaklanmaktadır."
Bir tespitlerinin daha haklı çıktığına değinen Çelik,
merkez sağ ve merkez sol demokrat partilerin, bu aşırı sağcılarla mücadele
etmek için net bir tutum almak yerine özellikle "Türkiye ve İslam
düşmanlığı" konularında daha çekimser bir tutum aldıkça bunların daha da
güçlendiğini vurguladı.
Aşırı sağcı, ırkçı, aşırı İslam düşmanlığı akımlara karşı
mücadele için ilkesel bir tutum sürdürülmesi gerektiğini belirten Çelik, bu
ilkeler çerçevesinde de ortak platformlarda iş birliği yapılmasının önemine
işaret etti.
"BUNDAN
SONRASINDAKİ NORMALLEŞME İÇİN ÖNEMLİ BİR AŞAMADIR"
Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da yanıtlayan
Çelik, ABD'nin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'e
yönelik yaptırımların da kaldırılması kararına ilişkin bir soru üzerine şöyle
konuştu: "Bu karar yanlış bir karardı. Onların bu yanlış kararı almasına
karşı egemen bir devlet olarak biz de misillemede bulunduk. Türkiye'deki yargı
süreçlerine saygılı olmalarını bekliyorduk. Bunun yerine bu şekilde bir yasayı
işleterek bu kararı aldılar. Müttefiklik ilişkisine yakışmayan, Türkiye-ABD
arasındaki tarihsel ilişkinin derinliğine ve bugün bulunduğu seviyeye
yakışmayan bir karardı. Sonuç olarak bu kaldırıldı, bu birimlerimiz,
kurumlarımız arasında epeydir konuşuluyordu. En son Cumhurbaşkanımızla, Başkan
Trump arasındaki görüşmede tekrar ele alınmıştır, bu karar bağlanmıştır.
Eş zamanlı olarak bugün Türkiye saatiyle 16.30 civarında
karşılıklı olarak bu kararlar kaldırılmıştır. Bundan sonrasındaki normalleşme
için önemli bir aşamadır. Biz Türkiye tarafı olarak şunu defalarca
vurguluyoruz; bu kararlara gelinen süreçteki duyduğumuz, işittiğimiz
dayatmaların, üslupların hiçbir şekilde Türkiye'ye karşı kullanılmaması
gerektiğini, Türkiye'nin bunu asla kabul etmeyeceğini, egemen bir devlet olarak
Türkiye'nin yargı süreçlerine saygı duyulması gerektiğini, evet her şeyin konuşulabileceğini,
her şeyin diyalogla halledilebileceğini, diplomasi kanallarının her konuda açık
olduğunu, özellikle de kriz konularında açık olduğunu, çünkü en çok kriz için
bu kanallar kullanılacaktır diye ifade ediyoruz."
"MÜTTEFİK
İLİŞKİSİNE YAKIŞAN BİR YAKLAŞIM"
Bunun yerine Türkiye'nin yargı süreçlerine talimat veren,
egemenlik haklarını ihlal etmeye dönük birtakım üsluplar kullanıldığında, bunun
Türkiye açısından kabul edilmesinin mümkün olmadığının net şekilde ortaya
konduğunu vurgulayan Çelik, şunları kaydetti: "Bundan sonrasında bu dile,
üsluba, müttefik ilişkisine yakışan bir yaklaşımla dikkat edilmesi gerektiğini
söylüyoruz. Bu karşılıklı yaptırım kararları bu çerçevede geride bırakılmıştır.
En son Sayın Cumhurbaşkanımız ile Başkan Trump arasında geçen telefon
görüşmesinde, bunun eş zamanlı olarak kaldırılmasına karar verilmiştir."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Bitmeyen
bir havalimanı açıldı neden?", "Sayın Erdoğan bizim inandığımız
şekilde yeterince sahip çıkmıyor cumhuriyete" ifadelerini hatırlatılarak
değerlendirmesinin sorulması üzerine Çelik, "Gerçeklikle, maddi hayatla
gerçek hayatla ilişkisi kopmuş açıklamalar bunlar." diye konuştu.
İstanbul Havaalanı'nın dünyadaki örneklerine göre daha
kısa sürede yapıldığına dikkati çeken Çelik, havaalanının, literatüre girecek
bir hızda, başarıyla tamamlandığını söyledi.
Türkiye'nin bu kadar büyük bir havalimanını, kısa bir
sürede gerçekleştirmesiyle bir rekora imza attığını ifade eden Çelik,
"Sayın Kılıçdaroğlu'nun söylediği şeyin gerçek hayatla ilgisi yok.
Gerçeklikle ilişkisi kopmuş açıklamalar bunlar. Yorum farkının ötesinde gerçek
değil." diye konuştu.
Çelik, burada "vahim bir siyasi tablo"
gördüklerini belirterek, CHP'de hiçbir şeyin değişmediğini söyledi. Çelik,
"Bu parti siyasal genetiği itibarıyla değişimle savaşmak, değişime karşı
mücadele etmek üzere kendisine bir misyon belirlemiş. Ne siyasetle, ne halkın
taleplerinin yerine gelmesiyle ne iktidar olmakla bir ilişkisi yok."
değerlendirmesini yaptı.
"JÜRİSTOKRASİYİ,
YARGISAL AKTİVİZMİ SAVUNUYOR"
Kılıçdaroğlu'nun, Danıştayın andımız kararını savunan
değerlendirmelerde bulunduğuna da işaret eden Çelik, CHP Genel Başkanının,
jüristokrasinin savunucusu durumuna geldiğini söyledi.
Çelik, siyasal alanı var eden şeyin "sivil
siyaset" olduğunu, bunun karşısındaki her türlü vesayetin kuvvetler
ayrılığı ilkesi çerçevesinde reddedilmesi gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam
etti:
"Jüristokrasi, yani bir yargı kararıyla hükümetin
takdir hakkının, yetkisinin ortadan kaldırılması, hatta daha da ileri giderek,
hükümete ait takdir ve yetkinin bir yargı kararıyla ikame edilmeye çalışılması
karşısında, herkesin alarm durumunda olması gerekir. Her siyasetçinin,
siyasetin gücüne ve saygınlığına, siyasi partiler düzenine, demokrasiye inanan
herkesin bunun karşısında bir alarm durumuna geçmesi lazım. Bunun yerine
jüristokrasiyi, yargısal aktivizmi savunuyor. Yani o karar ortaya çıktığı zaman
benzer kararlarla Türkiye'ye neler yapıldığını biliyoruz. O kararın usulü
yanlış bir kere."
Çelik, geçmişte özelleştirme yapılacağı zaman bu tip
kararlarla geciktirilip, Türkiye'nin milyarlarca dolar zarara uğratıldığını
hatırlatarak, "Eğer o kararın gerekçesinde bahsedildiği gibi uygulamalar
yapılacaksa o zaman siyasete ne gerek var, seçim yapmaya ne gerek var.
Demokrasi yerine jüristokrasiyi ikame etmiş olursunuz bu şekilde. Eğer siyasi
partiler halka vadettikleri politikaları uygulayamayacaklarsa, bu politikaları
yerine getirmek konusunda hukuki denetim dışında, yerindelik denetimiyle karşı
karşıya kalacaklarsa farklı siyasi partilere de seçim yapmaya da gerek
yok." diye konuştu.
Çelik, demokrasinin jüristokrasiye dönüştüğü bir durumun,
bütün bir ülke için son derece vahim sonuçlar doğuracağını bildirdi.
"İSTİKLAL
MARŞI BİZİM SÖZ BAYRAĞIMIZDIR"
Kılıçdaroğlunun, "İstiklal Marşı'nda ırkçı
ifadelerin yer aldığını ve Erdoğan'ın İstiklal Marşı'nı hiç okumadığını"
söylediğini belirten Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gençliği ve
hayatı boyunca İstiklal Marşı'na verdiği önemi, bunu sık sık pek çok yerde
ezberden okuduğunu, Mehmet Akif Ersoy ve onun diğer eserleriyle yakınlığını
anlattı.
"İstiklal Marşı bütünüyle okunduğu zaman hiçbir
şekilde ırkçı bir yaklaşıma sahip değildir." diyen Çelik, "İstiklal
Marşı, yazarından, milletimizin her bir kesimine kadar, milletimizi oluşturan
bütün etnik kökenli farklı unsurları tek bir millet çatısı altında toplayan ve
milletin ortak duygusunu, ortak hissiyatını ifade eden bir metindir."
ifadelerini kullandı.
İstiklal Marşı ile milletin duygudaşlığı ve
kaderdaşlığının satırlara döküldüğünün görüldüğünü aktaran Çelik, şunları
söyledi: "İstiklal Marşı, bizim söz bayrağımızdır, yegane andımızdır ve
her zaman için de bu büyük milletin birliğinin, beraberliğinin,
duygudaşlığının, kaderdaşlığının en büyük imzasıdır. Bunun bu şekilde
değerlendirilmesi gerekirken onun gidip de hiçbir şekilde milletin ortak kararıyla
hayata geçmemiş olan ve son derece sorunlu ifadeler barındıran andımız kararı
üzerinden İstiklal Marşı'nı yargılamaya çalışması, Allah kimseye nasip etmesin
böyle bir şeyi, Kılıçdaroğlu'na nasip oldu maalesef. Bu son derece
reddettiğimiz, yanlış bulduğumuz bir durumdur."
"BİR TABLO
DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNE KOYULDU"
AK Parti Sözcüsü Çelik, Kılıçdaroğlu'nun, Cemal Kaşıkçı
cinayetinin aydınlatılması konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye'yi
suçlayan ifadeler kullandığını da belirterek, "Olayın başından itibaren
kronolojisini, devlet kurumlarının nasıl çalıştığını bilmeyen birisinin
argümanlarıyla karşı karşıyayız. Bu cinayetin gerçekleştiğine dair delillerin
toplanması, merhumun kaybolma haberinin alınmasından sonra kurumlarımızın
harekete geçmesiyle birlikte bu süreç başladı." diye konuştu.
Sürece ilişkin hatırlatmada bulunan Çelik, "Pek çok
yalan, emniyet, istihbarat birimlerimizin ortaya koyduğu kapasiteyle ortaya
çıkarıldıktan sonra bütün dünyanın da takdir ettiği gibi Cumhurbaşkanımızın
iradesi, Türkiye'nin adli, emniyet ve istihbarat kapasitesi sayesinde bugünlere
kadar gelinen bütün bu vahşi eylemin faillerinin kim olduğuna, bu eylemin nasıl
gerçekleştiğine dair delillerin ortaya çıktığı bir tablo dünyanın gözü önüne
koyuldu." açıklamasında bulundu.
Çelik, devlet olarak istihbarat teşkilatının ve adli
mercilerin elindeki bilgilerin devletler arası münasebetler çerçevesinde, diğer
istihbarat ve adli mercilerle paylaşıldığını anlattı.
"BÜTÜN SİYASİ
HAYATINA MAL OLABİLECEK BİR ARGÜMAN"
Kılıçdaroğlu'nun, "Erdoğan'ın bu cinayeti
bildiğine" ilişkin sözlerini hatırlatan Çelik, şu ifadeleri kullandı: "Bu
bir örtbas etme faaliyetidir. Niçin, biz dış kaynaklı operasyonlarda sık sık
bununla karşılaşırız. Dış kaynaklı operasyonlarda kullanılan yöntemlerden bir
tanesi şudur; birtakım olaylarla ilgili gerçekler açığa çıkmaya başladığı zaman
odaksaptırma şeklinde bir yöntem uygulanır. O da şu; gerçeği açığa çıkartanın
argümanına karşı bir şey söylemek yerine, gerçeği açığa çıkartana saldırmak
şeklinde ya da onu itibarsızlaştırmaya çalışmak şeklinde."
Delillerle ve gelinen safhayla mücadele edemeyince
Türkiye, Kaşıkçı'nın kişiliği, hatta nişanlısıyla uğraşanlar olduğuna, bunlara
saldırı gerçekleştirmeye çalışan tutumlar ortaya konduğuna işaret eden Çelik,
"Bunlar tutmayınca doğrudan Cumhurbaşkanımıza saldırmaya kalktılar."
dedi.
Çelik, dünyanın, Türkiye'nin yaptığı işi takdir etmesi
sayesinde, tüm bu odakların çabalarının boşa çıktığına dikkati çekerek
sözlerini şöyle sürdürdü: "Kılıçdaroğlu'nun yapmaya çalıştığı o birtakım
dış odaklar tarafından olayın en başında ortaya koyulan odak saptırma
operasyonunun içerideki yeniden bunu gündeme getiren sözcüsü olmasıdır. Diyor
ki 'Sayın Erdoğan, bunu biliyordu ve bile bile göz yumdu.' Üstelik bir
siyasetçinin ahlaken asla ağzından çıkmaması gereken, etik kuralları
çerçevesinde bakıldığında bütün siyasi hayatına mal olabilecek, ömrü boyunca
utanç tablosu olaraktaşıyacağı bir argümanda bulundu."
"DÜNYA, BÜYÜK
BİR GIPTAYLA AMA AYNI ZAMANDA ŞAŞKINLIKLA İZLEMEKTEDİR"
Türkiye'nin ikinci partisinin başındaki bir şahsın, kendi
ülkesinin cumhurbaşkanına karşı böyle bir yaklaşım içinde olmasının utanç
verici olduğunu belirten Çelik, Türkiye'nin de CHP'nin tabanının da bunu hak
etmediğini söyledi.
Kılıçdaroğlu'nun, bu cinayetin canlı yayında izlendiğini
sandığını dile getiren Çelik, "Devlet kurumlarının, istihbarat
kurumlarının nasıl çalıştığını, delillerin nasıl toplandığını bilmeyen,
hayatında hiçbir kurumu başarıyla yönetmemiş, devlette hiçbir kurumu başarıyla
yönetmemiş, bu işlerden hiç anlamayan birisinin yaklaşımı bu." değerlendirmesinde
bulundu.
Çelik, Emniyet ve Milli İstihbarat Teşkilatlarının geriye
doğru delilleri tarayarak bir puzzle çözer gibi bu parçaları başarıyla
çözdüğünü vurgulayarak, şöyle konuştu: "Dünyada herkes bugün Milli
İstihbarat Başkanlığının, emniyet teşkilatımızın, emniyet istihbaratımızın,
birimlerimizin bu geldiği kapasiteyi, bulunduğu başarı grafiğini büyük bir
gıptayla ama aynı zamanda şaşkınlıkla izlemektedir. Çünkü sadece bu kapasitenin
belli ülkelerde olduğu düşünülüyordu. Türkiye'de bunun olmadığı düşünülüyordu.
Ama bu kurumsal kapasite karşısında bütün muhataplar, hayranlıklarını ve
teşekkürlerini ifade etmişlerdir."
"BELLİ BİR
SÜRE GECİKTİRMELERİ SÖZ KONUSU OLDU"
Çelik, muhataplarının tümünün, Türkiye'nin ne kadar doğru
bir iş yaptığını, hiçbir şeyi gizlemediğini, hiçbir şeyin üstünü örtmediğini,
hakikatin ortaya çıkması için çaba gösterdiğini gördüklerini belirtti.
"Suudi Konsolosluğunun aranmasına izin verilmesine
rağmen buna neden başlanmadığına" yönelik soruları hatırlatan Çelik,
şunları kaydetti: "O davetten sonra derhal makamlarımız, birimlerimiz
ellerindeki teknik çalışma imkanlarıyla bunu yapmak istediler. Birincisi izin
verildikten sonra buradaki yetkililerin o konuya izin verme konusunda, belli
bir süre geciktirmeleri söz konusu oldu. İkincisi de bir Reuters muhabirinin
oraya girip de sadece dolaplara bakması gibi bir arama yapılmayacak. Burada
elimizdeki bütün teknik imkanlarla yapılacak. Bunların konuşulması, bunlar
konusunda mutabakata varılması, Suud yetkililerinin 'Burada biz de bulunacağız'
demesi gibi sebeplerle bu gecikmiştir."
"Elimizde imkan vardı da bilerek geciktirdik"
gibi yakışıksız bir suçlamanın, Kılıçdaroğlu'nun ağzından duyulduğunu ifade
eden Çelik, "Dünya, bunun nasıl olduğunu, bu girişimlerin, bu baskının
nasıl sürdürüldüğünü biliyor." dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Cemal Kaşıkçı
cinayetini soruşturan Türk yetkililere, dünyadan iki farklı olayı örnek
verdiğini belirten Çelik, "Viyana Sözleşmesi'nin cevaz verdiği hususlar
var, cevaz vermediği hususlar var. Birisinin birisine karşı işlediği suç anında
tespit edilebiliyorsa Viyana Sözleşmesi oraya egemen ülkenin müdahalesine cevaz
veriyor. Ama Kaşıkçı olayında böyle bir şey söz konusu değil. Olayın duyulduğu
andan itibaren geçen süre içerisinde, delillerin toplanması ve birleştirilmesi
çeşitli unsurların bir araya getirilmesi ile bu tablo tamamlanabiliyor."
diye konuştu.
"BU KADAR
SİYASİ TUTARSIZLIK, SİYASİ BASİRETSİZLİK, SİYASİ CEHALET OLMAZ"
Çelik, Kılıçdaroğlu'nun soruşturmayı yürüten kurumların
çalışma prensibini bilmediğini söyleyerek, şu ifadeleri kullandı: "Zannediyor
ki sanki bütün bu olup biteni canlı yayında izlediler, bunu gördükten sonra
gidip niye tutuklamadınız diye bir şey söylüyor. Bu kadar siyasi tutarsızlık,
bu kadar siyasi basiretsizlik, bu kadar siyasi cehalet olmaz. Kılıçdaroğlu'nun
açıklamaları, dünyada Türkiye'yi bu konuda eleştiren en ileri ülkeden bile daha
geri bir pozisyonda. Eleştiride en ileriye giden, Türkiye'yi suçlamak için özel
gayret sarf eden ülkelerden bile daha kötü bir pozisyondadır."
Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Kaşıkçı cinayetinin faillerinin
Türkiye'den çıkışını eleştirmesine değinen Çelik, hukuk kuralları itibarıyla
somut suç delilleri olmadan bu kişilerin gidişinin engellenemeyeceğinin altını
çizdi.
Çelik, soruşturma süresi boyunca, Türkiye'nin
performansını herkesin tebrik ettiğini vurgulayarak, "Bir tek Kılıçdaroğlu
maalesef Cumhurbaşkanımıza karşı, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı böylesine kara
bir propaganda faaliyetinin içerisinde duruyor. Hasımlarımızın, Türkiye
düşmanlarının yapmadığı bir tutum içerisine giriyor. Bunu açık ve net bir
şekilde kınıyoruz." diye konuştu.
KILIÇDAROĞLU
HAKKINDA SUÇ DUYURUSU
Kılıçdaroğlu hakkında, Kaşıkçı cinayetine ilişkin
Erdoğan'a iftiralarından dolayı suç duyurusunda bulunacaklarını bildiren Çelik,
"Dün, kendisi açtı bu kapıyı. 'Ben, suç duyurusunda bulunacağım' dedi. Biz
de bu iftiraya karşı hukuki girişimimizi başlatıyoruz. Zaten bunu izleyen
vatandaşlarımızın, o saatten itibaren parti genel merkezimize, bize ilettikleri
mesajlar da bizi buna mecbur kılmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı, Türkiye için büyük bir meseleye dönüşmüştür." değerlendirmesinde
bulundu.
Kılıçdaroğlu'nun, konuştuğu hiçbir konuda doğru bir maddi
bilgiye sahip olmadığını ifade eden Çelik, "Yanlış bilgilerin üzerine çok
keskin tutumlar yerleştiriyor ve en son gelinen noktada isminde cumhuriyet,
halk olan bir partinin genel başkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanının
güçlü bir şekilde aydınlatmaya çalıştığı bir siyasi cinayeti de odak karartmaya
çalışıyor. Faillere yönelecekken, faillere emir verenlere yönelecekken Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını, adli mercilerimizi, emniyet mercilerimizi suçlayan
ve üstelik onlara dava açacağını söyleyen bir konuma düşüyor." şeklinde
konuştu.
"SORUMLULUĞU
ÖRTECEK ŞEKİLDE İFTİRA ATIYOR"
Hukuki olarak buna gereken cevabın verileceğinin altını
çizen Çelik, Kılıçdaroğlu'nun, başka bir devletin yetkililerinin sorumluluğunu
örtecek şekilde iftira attığını söyledi.
Kılıçdaroğlu'nun, faillere emir verenlerin sorumluluğunu
karartacak şekilde kara propaganda yaptığını ifade eden Çelik, buna karşı
hukuki girişimin başlatılacağını bildirdi.
Çelik, Kılıçdaroğlu'nun 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
resepsiyonunun İstanbul Havalimanı'nda verilmesini eleştirerek, devlet
geleneklerini hatırlatmasına ilişkin de "Kendileri devlet geleneklerinden
kopalı çok oldu. Cumhurbaşkanımız, Meclise girdiği zaman devlet geleneklerimize
göre partiler, milletvekilleri onu nasıl karşılar, CHP bu konuda nasıl bir
tutum alıyor. Sadece bunun değerlendirilmesi bile devlet geleneğiyle şimdi
CHP'nin yan yana gelmeyeceğini açık ve net bir şekilde gösteriyor."
ifadelerini kullandı.
"CUMHUR
İTTİFAKI DEVAM EDİYOR"
Cumhur İttifakı'nın devam ettiğini ve karşılıklı olarak
partilerin bu konuda gösterdiği özenin açık olduğunu vurgulayan Çelik, şunları
kaydetti: "Türkiye'nin büyük siyasi meselelerinde, Cumhur İttifakı'nı
oluşturan ruha, ittifakla ilgili milletimizin toplumsal talebine saygı
göstererek bu ittifakın devam etmesinden büyük bir memnuniyet duyuyoruz.
Gelinen noktada, sadece yerel seçimlerle ilgili bir formül bulunamamıştır.
Herhangi bir siyasi meselede ortak bir tutum üretememek, Cumhur İttifakı'nın
sona ermesi anlamına gelmiyor. Bu tek tek siyasi meselelerin çok üstünde bir
yerdir. Biz AK Parti olarak bu ittifaka vermiş olduğumuz önemi, bu ittifaka
dönük olarak milletimizin talebini büyük bir saygıyla ve olumlu bir şekilde
karşıladığımızı ifade ediyoruz. Bu ittifakı sarsmaya dönük yerel seçimlerde
birtakım faaliyetler ortaya çıktığı zaman Cumhur İttifakı'nın doğası çerçevesinde,
karşılıklı olarak bu ittifakın ortaya koyduğu hassasiyet, kendiliğinden
işleyecektir."
Çelik, bir soru üzerine belediye başkanı aday adaylarının
başvuru ücretlerinin yazılı açıklanacağını bildirdi.
YORUMLAR