Taş tüm böbreği kaplayacak boyutlara ulaşabilir
Böbreklerin ana işlevleri
vücuttan zararlı maddeleri atmak ve kanın asit-baz ile su-elektrolit
dengesini düzenlemektir. Böbrekler bunu idrar üreterek yapmakta ve bu esnada kan
ile idrar arasında sürekli sıvı ve elektrolit alışverişi olmaktadır. İdrarda
herhangi bir atık mineralin düzeyi çok artarsa idrar içinde çözünür halde
kalamamakta ve kristal adı verilen kum taneleri oluşmaktadır. Bu kristallerin
kümeleşmesi ile böbrek taşı denilen sert mineral kitleleri meydana gelmektedir.
Taşların boyutları pirinç tanesinden böbreğin içindeki tüm boşlukları
kaplayacak şekilde 6-7 cm çaplara kadar değişebilmektedir.
Ağrıya bulantı ve kusma eşlik ediyorsa dikkat!
Küçük boyutlardaki taşlar
genellikle kendiliğinden veya tedavi ile düşebilmekteyken,taş boyutu arttıkça müdahale
gereksinimide artmaktadır. Taşlar büyüdükçe tıkanma yaparak istenmeyen
durumlara yol açmakta ve böbreğe zarar vermektedir. Taşın başlıca belirtisi,
kolik ağrı olarak tanımlanan vegenellikle birden başlayan kıvrandırıcı ağrıdır.
Bu ağrı genellikle böğür bölgesinde başlayıp aynı taraf kasığa ve erkeklerde
testise yayılabilmektedir. Eğer idrar torbasına yakın bir bölgede ise idrara
sık çıkma, sürekli idrar hissi ve idrar yaparken yanmaya sebep olabilir. En
önemli belirtilerinden bir diğeri de ağrıya eşlik eden bulantı ve kusmadır. Bunun
yanında yaptıkları tahrişe bağlı olarak zaman zaman idrarda kanamayada yol
açabilmektedirler.
Yetersiz sıvı tüketimi taş oluşumunu tetikliyor
Beslenme tarzı ile
böbrek taşı oluşumu arasında yakın ilişki vardır. Süt ve süt ürünlerinin ve yeşil yapraklı
besinlerin çok fazla veya çok az tüketilmesi taş oluşumu için riskini
artırmaktadır. Aşırı tuzlu gıda tüketimi de taş hastalığına yol açan önemli
nedenlerden bir diğeridir. Narenciyelerin az tüketilmesi de taş oluşturucu etki
yapmaktadır. Böbrek taşı oluşumunu
artıran diğer risk faktörleri; tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, obezite ve
obezite cerrahisi, aşırı hareketsiz yaşam, bazı bağırsak hastalıkları, kabızlık
ve migren için kullanılan bazı ilaçlardır. Bunların yanı sıra genetik yatkınlık
nedeniyle bazı ailelerde taş hastalığının daha fazla görülmektedir. Erkeklerde
kadınlara göre 2-3 kat fazla ortaya çıkmaktadır. Tüm bunların ötesinde taş
oluşumunu artıran en önemli faktör yetersiz sıvı tüketimidir. Sıvı kaybına göre
değişen miktarlarda olmak üzere günden en az 1.5-2 litre idrar çıkartacak kadar
sıvı almak çok önemlidir. Yeterli sıvı alan kişilerin idrarlarındaki mineraller
kristal oluşturamazlar ve böbrek taşı oluşumu engellenir. Yeterli idrar
çıkardığımızın en önemli göstergesi idrar renginin açık sarı olmasıdır.
Tedavi taşın özelliklerine göre planlanıyor
Hastalığın tanısında en
önemli yaklaşım detaylı hasta öyküsü ve titiz bir fizik muayenedir. Taş şüphesi
varsa başlangıç tetkikleri idrar incelemesi ve ultrasonografidir. Bunlarla
kesin tanı konulamayan ve şüphenin devam ettiği hastalarda en sık başvurulan ve
kesin tanıya yardımcı olan yöntem ilaçsız bilgisayarlı spiral tomografidir.
Böbrek fonksiyonu ile ilgili şüphe olduğunda nadiren ilaçlı filmlere de
başvurulmaktadır.Tanı sonrası tedavi planlaması, taşın sayısına, büyüklüğüne,
şekline, bulunduğu yere, yaptığı tıkanıklığın derecesine ve cerrahın elindeki
imkanlara ve tecrübesine göre değişmektedir. Sanılanın aksine tüm böbrek
taşları aynı yapıda değildir. Bu nedenle özellikle ilaçlı tedavide olmak üzere
tüm taşlar aynı yöntemle tedavi edilememektedir.4milimetreden küçük taşlar genellikle
kendiliğinden düşerken,5 milimetreden büyük taşlar ise çoğunlukla girişim
gerektirmektedir. Küçük taşlarda taş düşürülmesi ve ağrının azaltılması için
ilaç tedavilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca tekrarlayan taş hastalığında,
yeniden taş oluşumunu engellemek amacıyla sebebe yönelik ilaç tedavilerine
başvurulmaktadır. Geçmiştesıklıkla başvurulan açık taş ameliyatları ise bugün
neredeyse hiç kullanılmamaktadır.Yine 10-15 yıl öncesine kadar sıklıkla kullanılan“ESWL”yani
“beden dışından şok dalgaları ile taş kırmatedavisi”bugün daha çok 2 cm’den küçük
taşlarauygulanmaktadır. Günümüzde müdahale düşünülen taş hastalığında en
sık başvurulanyöntemler kapalı cerrahi yaklaşımlardır.
Herhangi bir kesi yapılmadan doğal yollardan cerrahi
uygulanabiliyor
Kapalı cerrahi yaklaşım
tek bir yöntem değildir. Üreter adını
verilen idrar kanalındaki taşlara taşın yerine göre yarı sert veya bükülebilir endoskopik
aletlerle girişim yapılmaktadır. Bu işlemler hastalara herhangibir kesi
yapılmadan doğal yollarından girilerek uygulanmaktadır.Endoskopik aletlerin
içerisinden gönderilen lazer gibi değişik enerji kaynakları yardımıyla taşa
doğrudandokunarak kırma işlemi gerçekleştirilmekte ve parçalar özel tutucu veya
basketlerle dışarı alınmaktadır. Fleksibl yöntemle sadece üreter üst bölümdeki
taşlar değil böbrek içindeki taşlarda %90’ın üzerindeki başarı oranları ile
kırılabilmektedir. Bir başka girişimel
yöntem, üreter veya böbrek havuzunda ciddi tıkanıklık yapan nispeten büyük
taşlarda kullandığımız laparoskopik yaklaşımdır. Bunların yanında “perkütan
nefrolitoripsi” adı verilen farklı bir endoskopik tedavi yöntemi daha vardır.
Bu yöntem böbrek iç boşluklarında 2 santimden büyük taşlarda genellikle ciltten
bir adet 1 santimlik delik açılarak gerçekleştirilmektedir. Açılan delikten
kamera ile böbreğin içine girilerek taşlar değişik enerji kaynaklarıyla
kırılmaktadır.
Kapalı cerrahi hasta konforunu artırırken
iyileşme süresini kısaltıyor
Kapalı yöntemler açık
cerrahi yönteme göre birçok avantaja sahiptir. Kapalı cerrahidehastaya kesi
yapılmadığı için ameliyat sonrası çok daha az ağrı olmaktadır. Bu sayede
hastanede yatış süresi oldukça kısalmakta, hatta birçok işlemde hasta aynı gün
taburcu edilebilmektedir. Kapalı yöntemler tekrarlayan girişimlere kolaylıkla
izin verirken, açık ameliyatlarda daha önceki ameliyatın yapışıklıkları ciddi
komplikasyonlar oluşmasına neden olabilir. Açık ameliyatlarda 3 kat adale
tabakası kesilerek işlem gerçekleştirildiğinden, ameliyat sonrası yara yerinde
kalıcı hissizlik, uyuşukluk, iğne batması türünde şikayetler ve ameliyat
yerinde fıtık meydana gelebilmektedir. Tüm bu avantajlar nedeniyle günümüzde ameliyat
gerektiren taş hastalığında açık ameliyat oranı %3’ün altına inmiştir.
YORUMLAR