Boğaziçi Üniversitesindeki olaylara ilişkin soru üzerine
Ünal, Emniyet Genel Müdürlüğünün verdiği bilgiye göre eylemlerde çoğunlukla
öğrencilerin yer almadığına dikkati çekerek, "Özellikle dışarıdan bir provokasyon olduğu çok açık. Özellikle
CHP İl Başkanı'nın gösterilerin daha ilk günü orada olması, WhatsApp
gruplarından birtakım protestoların nasıl organize edileceğinden polise
mukavemetten tutun da erzak tedarikine varıncaya birçok konuda bilgilendirme
yaptığı görülüyor." ifadelerini kullandı.
Ünal, iki şeyin ayrılması gerektiğini düşündüğünü
belirterek, "Bir, Boğaziçi
Üniversitesi üzerinden konuşup sanki bu bütün olayların oradaki tüm öğrenciler
tarafından yapılmış eylemler gibi öğrencileri öne çıkarmanın son derece yanlış
olduğunu düşünüyorum. Boğaziçi Üniversitesi müstesna üniversitemiz. Öncelikle
üniversitenin marka değerine zarar vermemek gerekiyor. İkincisi öğrencilerimiz,
Boğaziçi Üniversitesindeki öğrencilerimizle ilgili son derece dikkatli bir dil
kullanıyoruz." diye konuştu.
Eylemlere katılanların ilk başlangıçta büyük çoğunluğunun
öğrenci olmadığını ve dışarıdan geldiklerinin belirlendiğini dile getiren Mahir
Ünal, bu kişilerin bir kısmının da terör örgütleriyle iltisaklı olduğunun
tespit edildiğin bildirdi.
Boğaziçi Üniversitesindeki olayları bir siyasi görüş
çerçevesinde provokasyona döndürme çabasının olduğunu ifade eden Ünal, şunları
söyledi: "Türkiye, aklıselimle,
devlet yasası ve kamu düzenini koruma gücüyle süreci gayet iyi bir şekilde
yönetiyor. Siyasetçiler olarak mümkün olduğu kadar meselenin biraz kenarında
durmamız gerekiyor. Cumhurbaşkanımız net bir şekilde, 'Öğrencilerimiz bizim
çocuklarımızdır, evlatlarımızdır ama orada herhangi bir şekilde teröre,
şiddete, vandallığa bulaşan olursa ve terörü, şiddeti, vandallığı çözüm olarak
gören bir anlayış olursa buna asla müsaade etmeyiz.” dedi.
"ATATÜRK'ÜN CHP'Sİ FARKLI BİR CHP'YDİ"
"Saadet
Partisi ve İYİ Parti bir yana, HDP ve CHP bir yana." şeklindeki
açıklamasının değerler noktasında bir görüş ifadesi ya da siyasi bir adım için
söylenen bir ifade mi olduğu sorulan Ünal, açıklamasının samimi şekilde
söylenmiş bir ifade olduğunu belirtti.
Sosyoloji eğitimi almış, siyaset bilimi okumuş ve Türk
siyasi tarihini, demokrasi tarihini bilen ve Türk siyasetinde, siyasi
geleneğinde farklı spektrumları ve bunların birbiri arasındaki ilişkileri iyi
kötü bilen biri olduğunu söyleyen Mahir Ünal, şöyle devam etti: "Bir siyasi partiyi değerlendirirken o
siyasi partiyi siyasi geleneği ile değerlendirirsiniz çünkü her siyasi parti,
üzerine oturduğu tabanın hassasiyetlerine göre siyaset yapar. Mustafa Kemal
Atatürk'ün CHP'si farklı bir CHP'ydi. İsmet İnönü'nün CHP'si farklı bir
CHP'ydi, Bülent Ecevit'in CHP'si farklı bir CHP'ydi. Deniz Baykal'ın CHP'si
farklı bir CHP'ydi ama bugün Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'si diğer bütün
cephelerden farklı bir noktaya, farklı bir sosyolojiye dönüştü.
Kullandıkları dil
itibarıyla devleti, devletin kurumlarını, yeri geldiğinde TBMM'yi,
Cumhurbaşkanlığı referandumlarını gayrimeşru sayacak, valilere, kaymakamlara
'militan' diyecek, sanatçıya, çiftçiye, öğretmene, gazeteciye çok ağır
hakaretler kullanacak ve bunları da çok rahat bir şekilde kendisinde hak olarak
kullanan bir dile sahip. Öbür taraftan HDP'ye baktığınızda irade o kadar
kıymetli bir şey ki iradesi olmayan siyaset yapamaz. HDP'nin temel sorunu,
HDP'nin bir iradesi yok. 'HDP aktörlerinin ortaya koyduğu bir siyaset var mı?'
diye sorsanız kaçınılmaz olarak 'Yok' derim çünkü kendilerine ait bir iradeleri
olmadığını kendileri de biliyor. Bu iki gelenek kaçınılmaz olarak bir tarafa
ama İYİ Parti'nin ve Saadet'in üzerine oturduğu sosyolojiye, siyasal geleneğe
baktığınız zaman bu sosyolojik tespiti kaçınılmaz olarak yapmak
durumundasınız."
Açıklamasının, "AK
Parti, Millet İttifakı'nı parçalıyor." şeklinde yorumlandığına işaret
eden Ünal, "Şimdi bunu söylediğiniz
anda HDP'nin Millet İttifakı'nın bir parçası olduğunu kabul etmiş oluyorsunuz.
Geçen gün İYİ Partili Yavuz Ağıralioğlu, bir değerlendirmesinde 'Mahir Bey, bu
değerlendirmeyi yaparken CHP'yi HDP'nin yanına itmeyi, İYİ Parti'yi ve Saadet'i
ayrı bir yere koyarak Millet İttifakı'nı parçalamayı hedefliyor.' diyor. Şimdi
Sayın Yavuz Ağıralioğlu, o zaman HDP'nin Millet İttifakı'nın bir parçası
olduğunu kabul etmiş oluyor." ifadelerini kullandı.
Saadet Partisinin, Millet İttifakı'nın bir parçası
olduğunu hiçbir zaman deklare etmediğini söyleyen Ünal, "Ben bunu duymadım. Burada Kemal Kılıçdaroğlu'nun Millet
İttifakı'nın genel başkanı gibi davranmasının yine bu siyasi partilerde
oluşturduğu rahatsızlığı da çok net bir şekilde görüyoruz. Meral Akşener'in
kullandığı dile, 'sözde cumhurbaşkanı' ifadesine baktığınızda dil kaçınılmaz
olarak ayrışıyor çünkü Akşener'in geldiği gelenekte seçilmiş cumhurbaşkanına ve
millet iradesine 'sözde' diyemezsiniz." diye konuştu.
Bütün tespitler çerçevesinde CHP ve HDP'yi ayrı bir yere
koyduğunu ifade eden Ünal, "CHP ve
HDP'yi ayrı bir yere koymanın bir parametresi daha var. O da soft haliyle
sosyal demokrasi, sosyalizm ve komünizmdir. Türkiye'deki anlayış daha çok
Marksist-Leninist'tir. PKK üzerinde baktığımızda Marksist-Leninist bir PKK,
Stalinist yöntemleri kullanır ve silahlı mücadeleyi çözümün bir parçası kabul
eder. DHKP-C'ye baktığınızda da aynı ideolojik angajmanı görürsünüz." dedi.
"TÜRKİYE'NİN YANINDA DURAN HERKESLE KONUŞALIM"
AK Parti olarak reform ve yeni anayasadan neyi
kastettiklerini anlatan Mahir Ünal, "Bizim
reformdan anladığımız şey, değişim yönetimini anlıyoruz çünkü iktidara
geldiğimiz günden beri reformları devam ettiriyoruz. Yani Yargı Reformu,
demokratikleşme paketleri, bütün bu süreçte özellikle toplum-devlet
ilişkilerinde yaptıklarımız..." şeklinde konuştu.
Geçen günlerde AK Parti kongreleri için Doğu ve
Güneydoğu'daki çeşitli illere gittiğini dile getiren Ünal, huzur şehri haline
geldiklerini, insanların son derece huzurlu ve mutlu olduğunu söyledi.
Ünal, sözlerini şöyle tamamladı: "Biz başlarken 3 hedef koymuştuk. Reform anlamında bölgeyle ilgili
3 şey yapacağımızı söylemiştik. Bölgesel kalkınma, demokratikleşme ve terörle
mücadele. Bölgesel kalkınmayı gerçekleştirmişiz, demokratikleşmeyi
gerçekleştirmişiz, terörle mücadelede sona gelmişiz. Reform bizim ilk defa
yaptığımız bir şey mi? Hayır. Peki şu anda reforma neden ihtiyaç duyuyoruz?
Dünya, yeni bir sürece evrilirken biz İnsan Hakları Eylem Planı'nı açıklayacağız.
Adalet Bakanlığımız yeni bir takvimlendirme süreci açıklayacak. İnsan Hakları
Eylem Planı açıklandıktan sonra bununla ilgili belli yasal düzenlemeler olacak.
Diyoruz ki en
nihayetinde bütün bu reformlar bittikten sonra elimizdeki anayasa hala 1982'de
darbeciler tarafından yapılmış anayasa. Evet, birçok noktasını değiştirdik,
birçok noktasını yeniledik ama anayasalar her zaman ruhlarını korurlar. O
yüzden toplumun önüne yeni sivil bir anayasa da koyalım. Bunu konuşalım, yine
söylüyorum, kiminle konuşalım? Türkiye'nin yanında olan, Türkiye'nin yanında
duran ve Türkiye'nin yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç duyduğuna inanan
herkesle de bunu konuşalım."
YORUMLAR