Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL
Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, Alzheimer hastalığına
ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Alzheimer
hastalığının tanımlandığı ilk zamanlarda yaşlı insanlarda damarsal vasküler
hastalıkların söz konusu olduğuna inanılıyordu. Dolayısıyla o ara yaş grubuna
sıkışıyordu. Daha sonra her türlü yaşam şartının iyileşmesi, hastalıkların
azalması tedavilerin artması ortalama yaşam süresini artırdı. Konfor düzeyinin
artmasıyla insanlar daha uzun yaşamaya başladılar. Dolayısıyla Alzheimer
hastalığı yaş grubu olarak ileri yaşlara doğru kaydı” dedi.
Yaş, tek başına risk faktörü değil
1990’ların başında Alzheimer
hastalığının 65 yaş üzerinnden tanımlandığını, 2000’li yılların başından
itibaren hastalığın 65 yaşın çok üzerinde olan insanlarda olmadığı, aynı zamanda
65 yaşın oldukça altında olan insanlarda da bu hastalığın olduğunun anlaşıldığını
kaydeden Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Araştrımalar sürdü ve dolayısıyla sadece yaş
faktörünün bu hastalık için temel faktör olmadığı düşüncesi gelişti” dedi.
Alzheimer’da 4 sorunlu kromozom var
Genetik araştırmalar
sayesinde giderek daha fazla oranda genetik risk faktörünün öp plana geçtiğinin
anlaşıldığını belirten Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Şu an için Alzheimer
hastalığına neden olan hatalı protein üretiminde sorunlu 4 tane kromozom
biliniyor. Bu kromozomlar 1, 14, 19 ve 21. Bunlardan 1, 14 ve 21 65 yaşın
öncesindeki Alzheimer hastalığının genetik riski için önem taşıyan, kromozom 19
ise 80 yaş ve sonrası Alzheimer hastalığının oluşmasında rol oynayan genetik
faktör olarak tanımlandı. Dolayısıyla şu anda genetik risk faktörlerinin
içerisinde bir numara” dedi.
Alzheimer’ın ortaya
çıkmasında ileri yaş ve genetik faktörlerin dışında yaşam tarzı ve beslenmenin
de etkili olduğunu kaydeden Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Risk faktörleri arasında
yaşam tarzı, kronik depresyon, eğitim azlığı gibi etkenler de risk faktörleri
içerisinde sıralanıyor” dedi.
Alzheimer belirtilerini hızlandıran beslenme
Alzheimer’ın önlenmesinde
beslenmenin önemine işaret eden Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Yanlış beslenmenin
yönetilmesi için doğru beslenmeyi önce tanımlamak lazım. Burada yaklaştığımız
zaman Alzheimer belirtilerini artıran hızlandıran bir beslenme türü var. O da
kırmızı ete dayanan, bol kolesterollü, yağlı bir beslenme tarzı. Buna karşı
olarak da Akdeniz diyeti tanımlandı. Daha çok beyaz et, balık, salata, meyve
sebzeden oluşan bir diyet. Alzheimer için damarsal yoldan koruma sağlayan bir beslenme
tarzı olarak önerilmektedir. Bunun dışında B12 vitamini, genel olarak da B vitaminini
azaltan diyetler, açlık bu hastalığı tetikliyor. Çünkü B12 vitamininin
eksikliğinde Alzheimer hastalığının başlangıcındaki belirtiler oluyor. Yani
unutkanlık, depresyon sıklığı gibi” uyarısında bulundu.
Eve kapatılmak olumsuz etkiledi
Pandemi döneminin
Alzheimer hastalarını olumsuz etkilediğini de belirten Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ,
“Pandemi dönemi birçok konudaki etkisinin yanı sıra bu konuda da oldukça etkili
olmuş gibi görünüyor. Hasta yakınları ve hastalar olarak iki bölümde
değerlendirmek lazım. Hasta yakınları, çoğu hastanın yaşı 65 yaş ve üzerinde olduğu
için ve 65 yaşla ilgili toplumda bir hassasiyet ve alınan tedbirlerde
hassasiyet olduğu için hastalarını riske maruz bırakmamak için deyim yerindeyse
resmen evlere kapattılar. Hasta yakınlarının haklı korkuları ve tedirginlikleri
böyle bir hastayı koruma davranışıyla sonuçlandı. Buna karşılık hastaları tanı
konduktan sona mümkün olduğu kadar sosyal yaşam, dışarıda gezme, parka ve
bahçeye gitme gibi dış dünyayla temas önerilerinde bulunmamıza rağmen bunun
tersi oldu ve hastalara tavsiye etmediğimiz ‘Evinizin içine kapanmayın izole
etmeyin’ dediğimiz öneri aynen gerçekleşti. Dolayısıyla pandeminin Alzheimer
hastalarına ve yakınlarına olumsuz etkide bulunduğunu söyleyebiliriz” diye
konuştu.
Alzheimer paneli ile risk oranları belirleniyor
Ailelerinde özellikle genç
yaşlarda Alzheimer olan hastaların olduğu kişilerin özellikle büyük bir risk
altında olduğunun söylenebileceğini belirten Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, şunları
söyledi:
“Son zamanlarda bu riskin
saptanmasında hastanemizde Alzheimer genetik paneli devreye girdi. Basit bir
kan testi ve sonuç oldukça güvenilir. Alzheimer genetik panelinde 65 yaş ve
sonrası Alzheimer kromozomu olan kromozom 19’a ait parçacıklar inceleniyor.
Yaklaşık bir hafta sonra sonuç çıkıyor. Üç tip parçacık var. Bunlardan koruyucu
parçacık, normal popülasyon parçacığı ve hastalık parçacığı olarak
değerlendirmemiz mümkün. Burada E2 koruyucu, E3 %75 oranında toplumda görülen,
E4 ise hastalık parçacığı olarak değerlendirilebilir. Bu genetik testi yaptırıp
durumumuzu anladıktan sonra Alzheimer konusunda alacağımız tedbirleri ona göre
saptamamız ve ona göre düşünmemiz gerekir. Yani annemizin annesinden ve
babasından E4 parçacıkları gelen bir hasta için gündelik yaşamda alınacak tedbirlerin
çok fazla rolü olduğunu düşünmüyorum. Genetik riski artmış oluyor ama E3
grubuna giren kişiler, normal popülasyonda %75 oranında. O zaman bu oranı daha
da yükseltmek için dış dünyaya yönelik yaşam, sosyal ilişkiler, düzenli
beslenme, düzenli uyku, hastalıklardan korunma gibi tedbirler önerilebilir.”
Her unutma Alzheimer belirtisi değil
“Unutma Alzheimer
belirtisi olmaz” diyen Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Unutma çok doğal, tıpkı hatırlama
ve öğrenme gibi bir fizyolojik işlevdir ama bu işlevin sürekli bir davranış
biçimi haline gelmesi yani unutkanlık olması, bizim dikkatimizi çeken bir
özelliktir. Unutkanlıkta zaten kimse nadiren unuttuğu için ve çok arada sırada
unuttuğu için doktora gelmez. Bize gelen hastalar sonuç ne çıkarsa çıksın, son
zamanlarda unutkanlıklarının arttığını söyleyen kişiler. Dolayısıyla unutkanlık
davranışı var” dedi.
Beyin check-up’ı ile belirleniyor
Unutkanlık davranışının
birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkabildiğini kaydeden Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Tiroid hormonlarınız düşükse daha çok
unutkan olursunuz. Depresyon tanısı almışsanız daha fazla unutkan olursunuz.
B12 vitamininiz düşükse daha fazla unutkan olursunuz. Kafa travması
geçirmişseniz daha fazla unutkan olurusunuz. Bütün bunları elemek lazım ve
bundan sonra hastalık ihtimaline bakmak lazım. Bunun için hastaların yüzüne
bakmıyoruz. Tetkik yaptırıyoruz. Beyin
check-up’ı denilen incelemeler yapıyoruz. Birçok yerde yapılmayan ve
yapılmasına da gerek duyulmayan son derece önemli bir elemeden geçiriyoruz
verileri. Beyin MR’ını çektiriyoruz. Beyin haritalarını yaptırıyoruz. Sonuçlara
baktığımızda hangi neden unutkanlığa yol açıyorsa o ortaya çıkıyor. Yani hormonları,
B12’si normal mi, düzenli bir hayat mı yaşıyor, eğiitimi var mı? Bu soruların
yanıtı evet olmasına rağmen kişide unutkanlık davranışı sürekli hale geliyorsa,
testler bunu göstermişse tanıyı koyuyoruz” diye konuştu.
Unuttuğunu unutmak önemli bir belirti
Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, hasta
yakınlarının dikkatini çekecek en önemli belirtinin kısa bir süre önce olmuş
bir olayın ya da söylenmiş bir sözün hasta tarafından unutulması ve hiç olmamış
gibi davranılması olduğunu belirterek “Unuttuğu konu, kendine söylendiği ya da
hatırlatıldığı zaman da bunu hatırlamaması doktora başvurmak için önemli bir
nedendir” dedi.
Alzheimer’ın kesin
tedavisi olmadığını ancak erken tanısı olduğunu belirten Prof. Dr. Oğuz
Tanrıdağ, “Erken tanı ile önleme ilaçları verildiği takdirde, hastalar uzun
zaman izlendiği takdirde geç tanı konulan ve hiç ilaç verilmeyen hastalara göre
önemli ölçüde yavaşlamalar görülmektedir” diye konuştu.
YORUMLAR