Çelik, MYK'de Tanıtım ve Medya ile Yerel Yönetimler Genel
Başkan Yardımcılarının kapsamlı sunumları olduğunu, bu sunumlar çerçevesinde
MYK gündeminin şekillendiğini ifade etti. Sivil siyaseti sürekli gündeminde tutan
bir parti olan AK Parti'nin yerel seçimlerle ilgili değerlendirmelerini
şimdiden güçlü bir şekilde yaptığını ifade eden Çelik, bu toplantıda da tanıtım
ve medyadan sorumlu genel başkan yardımcısı ile yerel yönetimlerden sorumlu
genel başkan yardımcısının geçen hafta verilen karar çerçevesinde yaptıkları
hazırlıklarla ilgili sunumlarını yaptığını ifade etti.
Bu sunumlara ilişkin değerlendirmelerin de yapıldığını
aktaran Çelik, "Her zaman olduğu gibi bütün teşkilatlarımızla birlikte
yerel seçimlere dönük olarak, herhangi bir seçim sürecinde olduğu gibi AK Parti
siyasetinin gereği, her an seçime hazır bir teşkilat, her an seçime hazır bir
genel merkez olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz." dedi.
Yerel seçimlerin sahadaki vatandaşla sivil siyaset
arasında en yakın ve en doğal köprü olması bakımından çok büyük bir önemi
olduğuna işaret eden Çelik, şöyle devam etti: "Belediye başkanları,
belediyeler artık bugünün dünyasında doğrudan vatandaşla sivil siyaset
arasında, devlet arasında en doğal köprü işlevini gösteriyor. Dolayısıyla bir
yandan belediyelerin faaliyetleri, vatandaş odaklı siyaset yapmaları, hizmet
üretmeleri bir yandan da vatandaşın taleplerini yerine getirirken de o şehrin
şehir siyasetini doğru yönetmeleri, buna uygun formül çizmeleri, kişilik ortaya
koymaları her bakımdan değerlendiriliyor."
Şehir siyasetinin, siyasal açıdan önemli bir kavram
haline geldiğine dikkati çeken Çelik, şehirlerin altyapısının güzelleştirilmesi
kadar, şehirlerdeki hayat kalitesinin de güzelleştirilmesi ve bütün bu meselelere
bütünsel olarak bakılıp, götürülen hizmetin vatandaşın talepleri doğrultusunda
çeşitlendirilmesi, zenginleştirilmesi ve bu konuda belediyelerin neler
yaptığının ölçülmesinin gündemlerini oluşturduğunu anlattı.
"Götürülen hizmetin, hem o şehirlerin altyapısının
güzelleştirilmesi hem de şehirdeki hayat kalitesinin artırılması, yaşanabilir
şehirler olması açısından önemseniyor." diyen Çelik, şehirlerde hangi
belediyelerin yatay mimariyi özendirdiği ve hangi belediyelerin bu konuda
çalışmalarını yönlendirdiğini de sürekli takip ettiklerini belirtti.
Millet Bahçelerinin yapılıp, Millet Kıraathanelerinin
hayata geçirilmesinin yeni dönemdeki hizmetler olarakbelediyeler ve hükümet
tarafından yapılmasını da takip ettiklerini ifade eden Çelik, önümüzdeki dönemde
de ilgili başkanlıkların kendi bakış açılarından bu süreci değerlendirmeye
devam edeceklerinin altını çizdi.
Çelik, "Yerel seçimlerle ilgili hazırlıklarımızı
güçlü bir şekilde gündemimize almış bulunuyoruz. Gerek sahip olduğumuz
belediyelerdeki başarıların ölçülmesi, gerek belediyelere sahip olmadığımız
yerlerdeki eksikliklerimizin giderilmesi, uygun politik aktörlerin bulunması,
oradaki şehir siyasetiyle vatandaşımızın talebiyle en optimum, en verimli
şekilde nasıl buluşulacağına dair stratejilerin geliştirilmesi artık kesintisiz
bir biçimde yerel seçime kadar sürecektir. Dolayısıyla bu bağlamdaki çalışmalar
başarılı bir şekilde devam ediyor." şeklinde konuştu.
Malazgirt Zaferi'nin yıl dönümünün çok önemli bir
etkinlikle kutlandığını hatırlatan Çelik, "Türkiye'nin tarihiyle
buluşması, tarihiyle barışması, geleceğine bakarken bir tarihi perspektife
sahip olması hepimiz açısından önemli." dedi.
Çelik, 26 Ağustos'un aynı zamanda Büyük Taarruz'un da yıl
dönümü olması dolayısıyla iki kutlama yapıldığını aktararak, bundan sonra da
tarihin önemli dönüm noktalarının tüm millete mal edilecek bir kutlamalar
zinciri çerçevesinde değerlendirilmesine çalışılacağını, hafızalarda diri
tutulup, yeni nesillere aktarılmasının önemli olduğunu anlattı.
30 Ağustos Zafer Bayramı'nın yarın kutlanacağını belirten
Çelik, "Şimdiden bütün milletimizin 'bayramı kutlu olsun' diyoruz.
Milletimiz, inşallah geleceğe daha büyük bir öz güvenle birlik, beraberlik
içerisinde yürüme iradesini bütün bu yıl dönümlerinde daha da güçlendirerek
yoluna devam edecek." dedi.
AF TARTIŞMALARI
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Çelik, bir
gazetecinin, 1 Ekim'de Meclis açıldıktan sonra MHP'nin af vaadinin gündeme
gelip gelmeyeceğine ilişkin sorusu üzerine şöyle konuştu:
"Gündemimizde bu konu yok. Yetkili kurullarımızla
yeni bir değerlendirme yok. Daha önce açıkladığımız pozisyonumuz neyse o
pozisyonumuzu koruyoruz. Gündemimizde olmadığını, tutumumuzda bir değişiklik
olmadığını ifade edebilirim. Konuyla ilgili tartışmaları izliyoruz, takip
ediyoruz ama bizim gündemimizde yok, daha önceki pozisyonumuzda bir değişiklik
yok."
"TÜRKİYE'YE
HEMEN İSLAMCILIK VE OSMANLICILIK ETİKETİ BİR ŞEKİLDE YAPIŞTIRILMAYA
ÇALIŞILIYOR"
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un açıklamalarına
ilişkin bir soruyu değerlendiren Çelik, "Biz Macron'un açıklamalarını
büyük bir hayretle karşılıyoruz. Biz şuna alıştık, yani Türkiye ne zaman
bölgede özgün bir politika uygulamaya başlarsa, ne zaman öz güvenli bir dış
politika uygulamaya başlarsa herhangi bir şekilde bu parsellenmiş bölgelerde şu
devletin pozisyonunun dışında, bu devletin pozisyonunun dışında bir dış
politika tutumu geliştirmeye başlarsa Türkiye'ye hemen 'İslamcılık ve
Osmanlıcılık' etiketi bir şekilde yapıştırılmaya çalışılıyor." diye konuştu.
Macron'un konuşma metnini açık bir şekilde okuduğunu ve
kullandığı kavramlara hakim olmadığını ifade eden Çelik, şunları kaydetti: "Özelikle
de 'artık Türkiye Atatürk döneminin Türkiye'si değil' gibisinden bir ifade
kullanıyor. Türkiye'nin, kurucu liderinin gösterdiği hedefler doğrultusunda
geleceğe öz güvenle yürüyen bir anlayışı var. Dolayısıyla Türkiye'nin kurucu
liderinin Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dönemiyle diğer dönemleri ayrıştırmak
gibi bir şey son derece mantık dışı. Zaten kullandığı kavramdan kastettiği şey
de şu; sanki 'Türkiye'de laiklik konusunda ya da diğer konularda bir aşınma var
gibi, panislamist bir politika güdülüyormuş' gibi bir değerlendirme yapıyor.
Yani 100 sene evvel kendilerinin sömürgesi olan orada hatta büyük acılar yaşattıkları
Suriye'ye olan ilgilerinin doğal karşılanmasını düşünüyorlar ama buna karşılık
bizim yıllarca barış, kardeşlik, huzur içerisinde yaşadığımız halklarda, o
halkların yaşadıklarına gösterdiğimiz ilgiyi geçmişte hatırlarsınız 'eksen
kayması' olarakdeğerlendiriyorlardı, bu tartışmalar oradan çıkıyordu."
Macron'un defalarca uyarılmasına rağmen "İslami
terör" gibi son derece yanlış bir ifadeyi kullanmakta ısrar ettiğini aktaran
Çelik, şöyle devam etti: "Avrupa'da bütün sağduyulu kesimler bu İslami
terör ifadesinin ne kadar yanlış bir ifade olduğunu defalarca dile
getirmişlerdir. Hatta kendisinin biraz yakından takip etmesi halinde bu
konulardaki bu şekildeki adlandırmaların aslında bu aşırı grupların işine
yaradığını, aşırı grupların tuzağına düşmek olduğunu anlatan Fransız
akademisyenlerin, entelektüellerin yazdığı çok güzel makaleler, kitaplar
vardır. Türkiye'ye IŞİD tuzağı olarak Fransız bir akademisyen tarafından
çevrilmiş bir kitap, bu süreci, DEAŞ'ın nasıl tuzak kurduğunu ve bu söylemi
kullananların aslında DEAŞ'ın tuzağına düştüğünü çok net bir şekilde görebilir
ama burada gördüğünüz farklı bir şey, orada Sayın Cumhurbaşkanımıza bir
gönderme yapıyor. 'Her gün görüştüğüm Sayın Cumhurbaşkanının panistlamist bir
ajandası var' diyerekten... Doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar sık
görüşülmesine ve bu kadar geniş paylaşımlarda bulunmasına dönük olarak yakışık
almayan bir değerlendirme."
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Türkiye'ye
yönelik eleştirilerini değerlendiren Çelik, Fransa'daki anketleri takip
ettiklerini söyledi. Çelik, "Fransa halkı, giderek daha çok Fransız,
Macron'un otoriter olduğunu düşünüyor. Fransız demokrasisini bu tip kavramlarla
mı biz ifade edeceğiz? İslami terör ifadesinden tutun da Türk tarihini
ayrıştırma biçimine kadar, Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili olarak Panislamist
gündem gibi bir gündem şeklindeki değerlendirmesine kadar çok açık ve net
söyleyeyim, bunlar orta düzeyde oryantalist yaklaşımlardır. Yani gelişmiş
oryantalist yaklaşımlar bile değildir." diye konuştu.
Oryantalist bir yaklaşım olmasının bile çağın ne kadar
gerisinde kaldığının bir göstergesi olduğunu belirten Çelik, "Ama
oryantalist yaklaşım olması bakımından da kaliteyi maalesef yakalayamıyor, orta
düzeyde oryantalist yaklaşımlardır. Son derece yanlıştır. Sayın Fransa
Cumhurbaşkanı'ndan hem Türkiye'ye dönük olaraksağduyulu ifadeler duymak isteriz
hem de İslam ve terör gibi konuları bir arada kullanmasının ne kadar sakıncalı
olduğunu hatırlatmak isteriz." açıklamasında bulundu.
Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın daha önce
yaptığı Fransa seyahatinde bu hatırlatmada bulunduğunu anımsatarak, yapılan bir
başka değerlendirmenin de "Türkiye'nin AB'den uzaklaştığı ve dolayısıyla
Türkiye ve Rusya ile daha stratejik bir iş birliği kurulması gerektiği"
yönünde olduğunu söyledi. Bu stratejik iş birliğinin arkasında farklı şeyler
olduğunu dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"Bunun arkasında ne var, ben söyleyeyim. Demokratik
konularda ve diğer konularda konumlandırılması konusunda son derece cömert
tekliflerde bulunurlar bize. Defalarca söyledik, Türkiye, sadece terörle
mücadeleye indirgeyeceğimiz bir askeri karargah ya da sadece göçmenlerin
barınmasına yönelik bakabileceğimiz bir göçmen kampı değil. Güçlü demokrasisi
olan ve son derece güçlü bir Avrupa ülkesidir. Şu açık ve nettir, Fransa ne
kadar bir Avrupa ülkesiyse Türkiye de o kadar bir Avrupa devletidir.
Türkiye'nin pek çok özellikleri var, Akdeniz, Ortadoğu, Asya boyutları var ama
Türkiye'nin Avrupa devleti olduğu tartışmasız bir gerçektir.
Konuşmanın başında Amerika Birleşik Devletleri ile
yaşadıkları sıkıntılardan bahsederek Avrupa'nın güvenliği konusundaki
kaygılarını dile getiriyor. Aynı şekilde bu kaygıları dile getirirken de 'Yeni
ittifaklar, müttefikler aramamız gerekir.' diyor. Tam da bu dönemde Türkiye ile
AB bağlamında bu ilişkiyi yakınlaştırması gerekirken maalesef yanlış yere
düşüyor. Çünkü Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkinin ahdi temeli tam
üyelik müzakereleridir. Sayın Macron'un kendisini Avrupa Komisyonunun yerine ya
da AB Konseyinin yerine koyarakbu ilişkiyi tartışması, doğru söylemek gerekirse
doğru olmamıştır."
Macron'un konuşmasında birden çok hata yapıldığı
değerlendirmesinde bulunan Çelik, "Umarız bunları düzeltirler. Özellikle
bu İslami terör ifadesinin hiç kimsenin işine yaramadığını, sadece aşırı
grupların, teröristlerin işine yaradığını kendilerine bir kere daha hatırlatmak
isteriz." dedi.
"İTTİFAK OLUP
OLMAYACAĞINI HENÜZ DEĞERLENDİRMEDİK"
Çelik, yerel seçimlerin yaklaştığı ve muhalefet
cephesinde ittifak söylentilerinin olduğunu belirterek, "Acaba yerel
seçimlerde de bir Cumhur İttifakı görecek miyiz?" şeklindeki soru üzerine
de Çelik, şunları söyledi: "Bunu yerel seçimler bağlamında konuşmuyoruz
ama ilkesel olarak şunu söyleyebilirim. Cumhur İttifakı'nın milletimizin
taleplerine, milletimizin arzularına ne derece büyük karşılık verdiğini geçmiş
dönemde gördük.
Dolayısıyla Cumhur İttifakı olarak ortaya konulan
ilkelere bağlılığımızı sürdürüyoruz, bu ilkelerin kıymetli olduğu, bu ittifakın
kıymetli olduğunun her zaman altını çiziyoruz. Ama yerel seçimde böyle bir şey
olur olmaz gibisinden şu anda bir değerlendirmemiz yok, daha onlara vakit var.
Bu şekilde bir değerlendirme söz konusu olduğunda ben bunu sizinle açık ve net
bir şekilde paylaşırım. Cumhur İttifakı'nın önemli olduğunu, ilkelerinin devam
etmesi gerektiğini, bu ittifaka bağlılığımızın da her zaman altını çiziyoruz
ama bu söylediğiniz bağlamda yerel seçimde ittifak olup olmama şeklindeki
gündemi henüz değerlendirmedik, önümüzdeki günlerde değerlendirdiğimizde
sizinle paylaşırım."
"AVRUPA'NIN
DEAŞ'I BU AŞIRI SAĞDIR"
Çelik, "Hollanda'da aşırı sağcı milletvekili Wilders
peygamberimiz Hz. Muhammed hakkında bir karikatür yarışması düzenledi. Bu
konuda bir değerlendirmeniz olacak mı?" sorusu üzerine, "Bu kişi şu
anda son koalisyonun dışında 2. parti duruma geldi. Birinci sınıf bir ırkçıdır,
hakikaten faşist kelimesini hak eden birisidir. Hz. Peygambere haddini aşarak
hakaret etmeye çalışan, çeşitli girişimlerde bulunuyor."
değerlendirmesinde bulundu.
Hollanda hükümetinin açıklamalarının da dikkatle takip
edildiğini belirten Çelik, "Hollanda hükümeti, bu şahsın yürüttüğü
kampanyanın doğru olmadığını, kendilerini bağlamadığını ve buna karşı olduğunu
söylüyorlar. Ama şunu ekliyorlar, 'Düşünce özgürlüğü çerçevesinde de
yapabileceğimiz çok bir şey yok' diyorlar." şeklinde konuştu.
Bu kavramın daha çok tartışılması gerektiğini ifade eden
Çelik, milyonlarca insanın ortak ve en yüksek değerlerden birine bu kadar
sistematik ve hoyratça saldırılmasının, düşünce özgürlüğü
olarakdeğerlendirilmesinin, aslında düşünce özgürlüğüne yapılan en büyük
haksızlık olduğu görüşünü savundu.
Çelik, şöyle devam etti: "Örneğin şu Wilders denilen
şahsiyet, DEAŞ'ı öven, DEAŞ'ın yaptığı mücadelenin bir hak mücadelesi olduğunu
anlatan, baştan aşağı haksız ve hukuksuz bir kampanya başlatsaydı, DEAŞ'ın
propagandasını yapan bir üslup geliştirip, bununla ilgili sergiler açsaydı,
bununla ilgili organizasyonlar yapsaydı, o zaman hukuk devreye girecekti, o
zaman düşünce özgürlüğünden bahsetmeyeceklerdi. Biz bunu Avrupa'nın pek çok
yerinde görüyoruz.
Türkiye'ye dönük olarak bir DEAŞ saldırısı olduğu zaman,
insanlarımızı kaybettiğimiz zaman, Avrupa'da, Türkiye'de dayanışma için çeşitli
kamu binalarına Türk bayrağı yansıtıldı. Ama daha acımasız saldırılar PKK
tarafından gerçekleştirildiğinde, yine insanlarımızı kaybettiğimizde bu
şekildeki gibi bir dayanışmayı görmedik. Avrupa'daki binalara Türk bayrağının
yansıtılması gibi bir tavır ve tutum görmedik. Demek ki burada bir çifte
standart var. Peygamberimiz Hz. İsa, Hz. Musa, hepsi peygamberlerimiz. Biz
onlara saygının, hürmetin her alanda konulmasını düşünüyoruz."
Geçmiş yıllarda Müslümanların Avrupa'da yaptıklarıyla çok
iyi dersler verdiğini anımsatan Çelik, "Hz. Peygambere karşı bir
yakışıksız tavır alındığında, Müslümanlar tuttular Hz. İsa'ya dua törenleri
düzenlediler. Bu, herkesin dikkat etmesi gereken temel bir değerdir."
dedi.
Hollanda hükümetinin Wilders'ın yaptığını "yakışıksız"
bulmasını takdir ve not ettiğini vurgulayan Çelik, "Dediğim gibi bunun
düşünce özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi, bu derece hoyrat ve acımasız
bir saldırının, bu derece provokatif bir saldırının bu şekilde
değerlendirilmesi, bu ırkçı kafaların, bu faşist kafaların Avrupa'da daha çok
yer bulmasına, siyasette bu derece 2. parti durumuna gelmelerine ya da
koalisyon ortağı haline gelmelerine yol açıyor." diye konuştu.
Çelik, sözlerine şöyle devam etti: "Şunu
unutmasınlar, Avrupa'nın DEAŞ'ı bu aşırı sağdır. Avrupa bağlamında
düşündüğünüzde bu Wilders gibi ırkçıların, faşistlerin DEAŞ liderlerinden bir
farkı yoktur. Dolayısıyla DEAŞ'a karşı hangi tedbiri alıyorlarsa bu ırkçılara
karşı da o tedbiri almaları lazım. Bunun düşünce hürriyeti bağlamında değerlendirilecek
bir tarafı yok."
Bir gazetecinin, "Cumartesi annelerinin 700'üncü gün
eylemine izin verilmemesi, polisin müdahalesi çok tartışıldı. Sonrasında
Süleyman Soylu'nun açıklamaları oldu. Hem CHP'den hem HDP'den Sayın
Cumhurbaşkanının Başbakanlığı döneminde cumartesi annelerinin kabulüne ilişkin
görüntüler paylaşıldı. Hem müdaheleyi hem Soylu'nun açıklamalarını hem de
muhalefetten gelen tepkileri nasıl buluyorsunuz?" sorusu üzerine Çelik,
"Sayın Genel Başkanımızın Başbakanlığı döneminde o annelerin kabul
edilmesiyle ilgili olan tutumumuzla bu son ortaya çıkan müdahale arasında bir
çelişki yok." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın
Başbakanlığı döneminde konuyla ilgili yaptığı bir grup konuşmasına atıfta
bulunan Çelik, Erdoğan'ın konuşmasından bir bölümü aktardı.
Çelik, Erdoğan'ın, "Tamamen insani hassasiyetlerle
yüreğimizi insanların dertlerine, sorunlarına açtık. Orada 103 yaşına ulaşmış
Berfo ana vardı. Bizimle hikayesini paylaştı. Kendisini dinlediğimizde
anneliğin siyasetinin ve ideolojisinin olmadığını bir kere daha gördük. Bir
gece evinize geliyorlar, gözlerinizin önünde oğlunuzu alıp götürüyorlar. Tam 31
yıldır evladınızdan bir haber alamıyorsunuz. 'Oğlumu götürürlerken son kez
'Cemil' dedim, o da bana 'Anne' diyerek seslendi. Son duyduğum sözler
bunlar...' Faili meçhullerin katillerinin bulunmamasının ne büyük acı olduğunu
biliyoruz ama evladının kemiklerini dahi bulamayan, oğullarının mezarlarını
bulmaya razı olan acılı anneler var bu ülkede. Her ne sebeple olursa olsun
ülkemizde hiçbir anne evladı için gözyaşı dökmesin, evladının yolunu kaygıyla
beklemesin diye hukuksuzluğa karşı mücadele ediyoruz. Biz birilerinin yaptığı
gibi annelerin gözyaşları üzerinden siyaset yapmıyoruz, yapılmasını da
istemiyoruz." şeklindeki açıklamalarını okudu.
Konuşmanın kayıpların arkasındaki çetelerle ilgili
bölümünün de son derece önemli olduğunun altını çizen Çelik, Erdoğan'ın bu
çetelerle mücadeleye yönelik açıklamalarını da aktardı.
Erdoğan'ın, hukuk ve statikonun karşılarına dikilmese
bugün Türkiye'nin çok daha farklı bir noktada olacağını söylediğini de dile
getiren Çelik, "Bu cümleler Sayın Genel Başkanımız tarafından ifade
edilmiştir. Bu cümleleri aynen savunuyoruz. Özellikle şu cümlenin altını
çiziyoruz, yine kendileri tarafından ifade edilmiştir; 'O annelerin yüreği
bizim yüreğimizi ve yolumuzu aydınlatmaya yeter.' Bu görüşlerimizde hiçbir
değişiklik yok." ifadesini kullandı.
Evladını kaybetmiş bir annenin acısından, evlada duyduğu
özlemden daha büyük saygı olamayacağına işaret eden Çelik, bu acı karşısında
boyunlarının kıldan ince olduğunu kaydetti.
TBMM'de bu konuda komisyon kurulduğunu, bazı sonlanan
davalarda cezalar verildiğini anımsatan Çelik, şöyle devam etti:
"Berfo annenin acısı, diğer annelerin acıları,
evlatlarıyla ilgili duyduğu hasret başımızın üzerindedir. Bu acıya hürmetimiz
çok büyüktür ve boynumuz kıldan incedir. Kapılarımız her zaman kendilerine
açıktır ama 2010'dan sonra buranın giderek bir terör propagandasının zemini
haline gelmesi, annelerin acısı üzerinden belli grupların burayı bir terör
propaganda merkezine dönüştürmesi karşısında ortaya çıkan tedbirleri
almakzorunlu olmuştur. İçişleri Bakanımızın yaptığı açıklamada açık bir şekilde
ortaya koyduğu gibi terör gruplarından, terör gruplarının tahakkümünden bu
alanın kurtarılması gerekiyor. Bu annelere karşı bir tutum değildir, evladı
kaybeden annelere karşı bir tutum değildir. İçişleri Bakanımız bunu açık ve net
şekilde söyledi, oradaki terör gruplarının burayı bir eylem alanına
dönüştürmesine karşıdır."
Türkiye'de, "siyasi istismar partisi"
denilebilecek, adı konulmamış bir partinin bulunduğunu belirten Çelik, bunların
her türlü acıyı, gözyaşını istismar etmek üzere hayatlarını kurguladığını
bildirdi.
Gerçek acılarla, annelerin evlatlarına duyduğu hasretle
de bunların bir ilgisinin bulunmadığını ifade eden Çelik, bu siyasi istismar
partisinin, meseleleri her zaman için siyasi iltihaba dönüştürmeye çalışan,
provakatif olaylar oluşturmaya çalışan grup olduğunu vurguladı.
Çelik, şunları kaydetti: "Bunlar tarafından o alan
bu şekilde ele geçirilmiştir. Bunların annelerin acısını istismar ederek terör
propagandası yapmasına, birtakım faaliyetler içerisine girmesine bundan sonra
müsaade edilmeyecektir. O alan bundan sonra böyle bir iş için
kullanılmayacaktır. Anneler ya da başkaları, evladıyla ilgili kaygı duyanlara
hepimizin kapısı her zaman açıktır. Bundan sonra İstiklal Caddesi gibi yerlerde
bu tür eylemlere izin verilmeyecektir. Açık ve net söylüyorum, valiliğin belli
olarak ortaya koyduğu yerler haricinde bu tip eylemlere müsade edilmeyecektir.
Bu tip yerlerde eylem yapmak isteyen AK Parti bile olsa müsade edilmeyecektir.
Valiliğin gösterdiği yerde bunlar yapılacaktır, bu düzeni sağlamak
durumundayız. Yapılan iş annelere ve annelerin acılarına karşı yapılan bir iş
değildir. Anneleri ve annelerin acılarını mahkum etmeye çalışan, kıskaca almaya
çalışan terör gruplarına karşı yapılan bir iştir. Dolayısıyla bütün o annelere,
evladının yasını tutan annelere bir kere daha hürmetlerimizi sunuyoruz ama bu
son yapılan meselenin bu annelere karşı bir tutum gibi gösterilmesini
kesinlikle kabul etmiyoruz."
Çeşitli meselelerde polisin müdahalesi ile ilgili konunun
her zaman tartışılabileceğinin altını çizen Çelik, bununla ilgili İçişleri
Bakanlığının son derece performanslı bir denetim yürüttüğünü aktardı.
Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu sadece bu
olayla ilgili değil, pek çok olayla ilgili fakat orada dikkat ederseniz karşı
karşıya kaldığı durum karşısında güvenlik güçlerinin mümkün olduğu kadar
soğukkanlılığını korumaya çalıştığını tespit ediyoruz ama bir hata varsa o
mutlaka kendi iç dinamikleri içinde değerlendiriliyordur. Dolayısıyla bu
meselenin terör grupları tarafından istismar edilmesine müsade edilmeyecektir.
Bu yerlerin terörün propaganda alanı olmaktan çıkarılmasıyla annelerin acısını
birbirine karıştırmamak lazım. Bunu maalesef yine terörle akrabalığı çok seven
grupların sosyal medyada çok yoğun bir şekilde yaptığını görüyoruz ama o
annelerle aramıza girecek herhangi bir kapasiteye sahip değiller."
YORUMLAR