Anayasanın 56. Maddesinde devlet ve vatandaşa “Çevreyi
geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek” ödevi
verildiğini hatırlatan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş
Milletvekili Ali Öztunç, yaşam alanlarını savunma gayesinde olan halkın bir de
ağır maddi yük altında ezilip tereddütte düşmemesi adına hazırladığı Kanun
Teklifinde TBMM’ye önerilerini sundu.
Büyük bir külfete dönüşen dava açma süreci, mahkeme
giderleri ve bilirkişi ücretleri vatandaşların karşılayabileceği meblağların
çok üzerine çıkarken, CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali
Öztunç, “Çevre davalarının kamu yararına açılan davalar olarak kabul görmesi ve
dava harç ve diğer yargılama giderlerinde de muafiyet sağlanması” gerektiğini
belirtti.
“AVUKATLIK
ÜCRETLERİ DAHİ GÖNÜLLÜLÜK ESASINA DAYANAN ODA VE STK’LARIN MADDİ GÜCÜ YOK
DENECEK KADAR AZ”
“Günümüzde ekolojik yıkım olarak nitelendirilen krize yol
açan atık, ormansızlaşma gibi kirlilik ve bozulma sorunları yaşanmakta, canlı
türleri, doğa yaşam alanları, ekosistemler, doğal, tarihi ve kültürel varlıklar
yok olmakta, iklim değişikliği ve sera etkileri yaşanmakta, güvenli su ve
gıdaya erişim güçleşmektedir” ifadelerini kullanan Ali Öztunç, “Gönüllülük
esasına dayandığı ve kazanç amacını gütmediği için STK ve odaların maddi
güçleri de yok denecek kadar azdır. Nitekim bu davaların çoğunda, avukatlık
hizmetleri de dahi gönüllülük esasına dayanmaktadır” dedi.
“YAŞAM HAKKININ
KORUNMASI İÇİN ADALETE ERİŞİM KOLAYLAŞTIRILMALIDIR”
Birçok ülkede, kamu menfaatine açılan davaların sınırları
kaldırıldığının ve bu amaçla açılan davalar kaybedilse bile dava masraflarının
davacıya yüklenmemesine yönelik içtihatlar geliştirildiğinin altına çizen
Öztunç, “Yaşama hakkının ön koşulu olan doğanın korunması için, adalete erişim
kolaylaştırılmalıdır” dedi.
Öztunç’un Kanun Teklifi Aynen Şu Şekilde:
GENEL GEREKÇE
Anayasanın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin sosyal
bir hukuk devleti” olduğu belirtilmiş, Anayasanın 5. maddesinde devletin temel
amaç ve görevleri arasında” kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak” amaç ve görevi de
sayılmıştır.
Anayasanın Hak Arama Hürriyeti başlıklı 36. maddesinde
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde
davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir” denilmiştir. Anayasanın 125. maddesinde, İdarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu” belirtilmiştir.
Anayasanın 56. maddesinde Herkes, sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahiptir denilmiş, devlet ve vatandaşa “Çevreyi
geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek” ödevi
verilmiştir.
2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 3. maddesinin a bendinde,
“Başta idare, meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere
herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup bu konuda
alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdürler” denilmiştir.
Kanunun 30. maddesinde ise; Bilgi edinme ve başvuru hakkı düzenlenmiş olup,
“Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan
herkes ilgili mercilere başvurarak faaliyetle ilgili gerekli önlemlerin
alınmasını veya faaliyetin durdurulmasını isteyebilir. Herkes, 9/10/2003
tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında çevreye ilişkin
bilgilere ulaşma hakkına sahiptir” denilmiştir.
Anayasa ve 2872 Sayılı Çevre Kanununda yer alan
düzenlemeler ile yurttaşlar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve
birlikler çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli tutulmuş olup
“Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek”
ödevini yerine getirmek zorundadır. Anayasa ve Kanun ile yükümlülükler yüklenen
gerçek ve tüzel kişilerin; ifa ettikleri görev gönüllülük esasına dayandığı ve
kazanç amacını gütmediği için STK ve odaların maddi güçleri de yok denecek
kadar azdır. Nitekim bu davaların çoğunda, avukatlık hizmetleri de dahi
gönüllülük esasına dayanmaktadır.
Doğanın tüm formları ile birlikte var olma ve yenilenme
hakları vardır. Bu haklar; yaşama hakkı, temiz hava hakkı, sağlık hakkı,
kirlenmeme hakkı, su hakkı, saygı görme hakkı gibi haklar doğa hakları olarak
sayılmaktadır. Ezcümle yaşam hukukunun temelini oluşturan doğa haklarını
korumak, tüm herkesin ödevidir.
Günümüzde ekolojik yıkım olarak nitelendirilen krize yol
açan atık, ormansızlaşma gibi kirlilik ve bozulma sorunları yaşanmakta, canlı
türleri, doğa yaşam alanları, ekosistemler, doğal, tarihi ve kültürel varlıklar
yok olmakta, iklim değişikliği ve sera etkileri yaşanmakta, güvenli su ve
gıdaya erişim güçleşmektedir.
Doğa haklarını korumakla yükümlü, bu anlamda Anayasa,
uluslararası sözleşmeler ve kanunlarla yüklenen yükümlülükleri yerine
getirmekle mükellef yurttaşlar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve
birliklerin ellerindeki tek mekanizma; yargı yerlerine başvuru hakkını
kullanmaktır.
Başka deyişle, yurttaşlar, sivil toplum örgütleri, meslek
odaları ve birlikler yukarıda bahsedilen yükümlülüklerini yerine getirmek için
dava açmaktan başka bir hakları bulunmuyor. Örneğin, 2577 Sayılı İdari
Yargılama Usul Kanunu’nun 20/A maddesi kapsamında 9/8/1983 tarihli ve 2872
sayılı Çevre Kanunu uyarınca, idari yaptırım kararları hariç çevresel etki
değerlendirmesi sonucu alınan kararlar hakkında idari makama başvuru hakkı
kaldırılmış, sadece dava açma zorunluluğu getirilmiştir.
Doğa haklarını korumakla yükümlü yurttaşlar, sivil toplum
örgütleri, meslek odaları ve birlikler bir yandan başvuru mekanizmaları
kaldırılmak suretiyle dava açmak zorunda bırakılmakta, diğer yandan ise yüksek
yargılama giderleri ödeme tehditi ile karşı karşıya konulmaktadır. Çünkü,
yüksek miktarlardaki yargılama giderleri ve bilirkişi ücretleri ödenebilir
makul rakamların üzerine çıkmıştır. Ayrıca davanın reddedilmesi halinde,
şirketlerin lehine avukatlık ücretine hükmedilmesiyle dava açmanın külfeti daha
da katlanılamaz hale gelmiştir.
2020 yılı içerisinde görülen çevre davalarından Sinop
Nükleer Güç Santrali ile ilgili olan davada 40.890,00 TL civarında bilirkişi
masrafı istenmiştir. Kanal İstanbul ile ilgili açılan davada istenilen
bilirkişi ücreti 10.000 TL’dir. Uygulamada bu durum, yasal bir ödevi yerine
getirmek zorunda olan yurttaşları ve yurttaş topluluklarını dava açmakta
tereddütte düşürmektedir. Yüksek oranlı yargılama giderleri ve dava harçları
ödemek zorunda kalma tehlikesi; dava hakkının kullanılmamasına yönelik
caydırıcılık içermeye başlamıştır. Bu ise, hak arama hürriyetinin sosyal hukuk
devleti ve eşitlik ilkelerinin, doğa haklarının açıkça ihlalidir.
Birçok ülkede, kamu menfaatine açılan davaların sınırları
kaldırılmış, bu amaçla açılan davalar kaybedilse bile dava masraflarının davacıya
yüklenmemesine yönelik içtihatlar geliştirilmiştir. Avrupa Hukukunda bu tarz
davalar için “dava masraflarından koruyucu kararlar” olarak adlandırılması
kullanılmaktadır. Bu yola, özellikle genel kamu yararının bulunduğu davalarda
ve kamu yararı bulunan çevre davalarında başvurulmaktadır.
Yaşama hakkının ön koşulu olan doğanın korunması için,
adalete erişim kolaylaştırılmalıdır. Bu bağlamda; hak arama hürriyeti, adil
yargılama, sosyal hukuk devleti ve eşitlik ilkelerinin tesis edilebilmesi için
2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun uygulanmasına yönelik idari işlemler ile aynı
kanunun 3. maddesinde yer alan ilkelerinin ihlalini veya ihlali tehlikesini
önlemeye, gidermeye, sonlandırmaya yönelik olarak çevre, ekoloji, tarihi ve
kültürel değerlerin, doğal ekosistemlerin ve halk sağlığının korunması ve imar
uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda açılacak
davalar kamu davası sayılarak 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununda
düzenlenen harçlardan muaf tutulmalı, bu kapsamda açılan davaların davacı taraf
aleyhine sonuçlanması durumunda, vekalet, tebligat ve bilirkişi ücretleri
hazine tarafından, uyuşmazlığın davacı lehine sonuçlanması durumunda ise,
tebligat ve bilirkişi ücretlerinin 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalı taraf ile
varsa davalı taraf yanında müdahil olandan tahsil olunarak bütçeye gelir
kaydedilmelidir.
MADDE GEREKÇELERİ
MADDE 1 -Anayasa ve 2872 Sayılı Çevre Kanununda yer alan düzenlemeler ile yurttaşlar,
sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve birlikler çevrenin korunması ve
kirliliğin önlenmesi ile görevli tutulmuş olup “Çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek” ödevini yerine getirmek
zorundadır. Birçok ülkede, bu yükümlülük kapsamında açılan davalar kamu
yararına açılan davalar olarak kabul görmekte, “dava masraflarından koruyucu
kararlar” olarak nitelendirilmektedir. Türkiye’de mahkeme giderleri ve
bilirkişi ücretleri, yurttaşlar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve
birliklerin karşılayabileceği rakamların üzerine çıkmıştır. Ayrıca davanın
reddedilmesi halinde, idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesiyle dava
açmanın külfeti katlanılamaz hale gelmiştir. 2577 Sayılı İdari Yargılama Usul
Kanunu’nun 20/A maddesi kapsamında 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu
uyarınca idari yaptırım kararları hariç çevresel etki değerlendirmesi sonucu
alınan kararlar hakkında idari makama başvuru hakkı kaldırılmış, sadece dava
açma zorunluluğu getirilmiştir. Dava açmak zorunda bırakılan gerçek ve tüzel
kişiler yüksek yargılama giderleri ile dava açmaktan caydırılmaktadır. Madde
ile çevre davaları kamu yararına açılan davalar olarak kabul görecek ve
uygulamada hak arama hürriyeti, adil yargılama, sosyal hukuk devleti ve eşitlik
ilkelerinin ihlaline yol açan dava harç ve diğer yargılama giderlerinden
muafiyet sağlanarak toplumsal eşitlik sağlanacaktır.
Uygulamada, 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu
ve diğer kanunların aynı anda uygulanması halinde oluşabilecek hukuki uyuşmazlıkları
önlemek adına, kamu yararına açıldığı kabul edilecek çevre davalarında
verilecek kararlar sonrasında vekâlet, tebligat ve bilirkişi ücreti vb.
yargılama giderlerinin hazine tarafından karşılanması öngörülmüştür. Söz konusu
davalarda davacı lehine karar verilmesi durumunda ise bu davaların açılmasına
sebebiyet veren davalı taraf ile davalı taraf yanında müdahil olandan tebligat
ve bilirkişi ücretlerinin tahsil edilerek bütçe kaydedilmesi öngörülerek
hazineden kamu davaları için harcanan bedellerin ikamesi sağlanmak
istenilmiştir.
MADDE 2 -Yürürlük maddesidir.
MADDE 3 - Yürütme maddesidir
2872 SAYILI ÇEVRE
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
MADDE 1-9/8/1983 tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanununa aşağıdaki madde eklenmiştir.
“Muafiyetler
MADDE 30/A -Bu kanunun uygulanmasına yönelik idari işlemler ile bu kanunun 3 üncü
maddesinde yer alan ilkelerinin ihlalini veya ihlali tehlikesini önlemeye,
gidermeye, sonlandırmaya yönelik olarak çevre, ekoloji, tarihi ve kültürel
değerlerin, doğal ekosistemlerin ve halk sağlığının korunması ve imar
uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda açılacak
davalar 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununda düzenlenen harçlardan
muaftır.
Birinci fıkra kapsamında, 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı
Harçlar Kanununda düzenlenen harçlardan muaf olarak açılan davalar, davacı
taraf aleyhine sonuçlanması durumunda, vekâlet, tebligat ve bilirkişi ücretleri
Hazine tarafından karşılanır. Uyuşmazlığın davacı lehine sonuçlanması durumunda
ise tebligat ve bilirkişi ücretleri 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalı taraf ile
davalı taraf yanında müdahil olandan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilir.”
MADDE 2- Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer
MADDE 3- Bu
Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
YORUMLAR