TERAPİDER Genel Başkanı Psikoterapist Uz. Dr. Taner Canatar
konu ile ilgili yaptığı açıklamada; “Evlilik; bir ailenin meydana gelmesini ve
sonraki neslin yetişmesini sağlayan en önemli ve en temel insan ilişkisidir.
Duygusal anlamda ise evlilik, yaşamınızı yan yana, el ele ve karşılıklı sevgi
ile bir arada sürdürebilmek için kendinizi eşinize adamanızdır. Mutlu ve
sağlıklı bir evlilik için ise hiç şüphesiz ki duygusal birlikteliğin yanı sıra
düzenli ve sağlıklı bir cinsel birlikteliğin de sağlanması esastır. Kadın ve
erkeği çift yapan, birbirine bağlayan, onları adeta tutkal gibi yapıştıran
aradaki cinselliktir. Bununla birlikte son yıllarda giderek artan oranda cinsel
sorunlarla ve özellikle de cinsel isteksizlik problemleriyle karşılaşmaktayız.
Çiftlerde cinsel isteğin ve arzunun azalmasının; fiziksel, psikolojik, ilişki
sorunları, bağlanma ve yakınlaşma korkusu, eğitim eksikliği ve cinsel mitler
vb. bir çok nedeni olabilir. Ancak ne olursa olsun cinsel yaşam sekteye uğradı
diye, evliliği bitirmek veya aldatmak kesinlikle doğru değildir. Önemli olan,
cinsel ilginin neden azaldığını ortaya çıkarmak ve ortaya çıkan problemi
çiftlerin birinden kaynaklanan bir sorun olarak değil de 'bizim sorunumuz'
şeklinde algılamak ve sabırlı olmaktır.’’ dedi.
Evliliklerde cinsel yaşamı, çiftin genel iletişiminden
ayrı düşünmenin mümkün olmadığını belirten Dr. Canatar; “Evlilikte mutluluk ve
paylaşım ne kadar az ise, cinsel aktivitede azalma ve eşlerin birbirinden
uzaklaşma olasılığı o kadar artmaktadır. Dolayısıyla eşler arasındaki uyumsuzluk
ya da çatışmaların cinsel işlevi de etkilemesi beklenen bir durumdur. Kısaca
evlilik sorunları cinsel sorunlara, cinsel sorunlar da daha büyük evlilik
sorunlarına yol açıyor diyebiliriz. Yapılan bilimsel çalışmalar açıkça ortaya
koymaktadır ki, cinsel sorunlar insanları en fazla mutsuz eden sağlık
sorunlarının başında gelmektedir. Yolunda gitmeyen evliliklerde reddedilme,
terk edilme, sevilmeme, önemsenmeme, tercih edilmeme gibi çözümlenmemiş
duygular su yüzüne çıkabilir. Cinsel alanda zorluklar yaşayan erkekler,
fiziksel teması içeren tüm davranış biçimlerini cinsel ilişkiye başlangıç gibi
algılayarak yakınlaşmadan kaçınabilmekte, cinsel işlev bozukluğunu
kimliklerinde yetersizlik olarak algılayarak rol çatışmalarına girebilmekte,
günlük yaşamlarında daha sınırlayıcı ve eleştirici bir tutumu
benimseyebilmektedirler. Kadınlar da bunu çekiciliklerini kaybettikleri ve
istenmedikleri tarzında yorumlayabilmektedirler. Bu durum zamanla cinsel alan
dışına da yansıyarak tüm ilişkiyi bozmakta, eşler diğer alanlarda da
uzaklaşmaya başlamaktadırlar. Oysa cinselliği olağan ve doğal olarak gören,
uyum içinde daha iyi bir cinsel hayat için çabalayan çiftler daha mutlu ve daha
başarılı olurlar. Mutlu bir cinsel yaşamda, eşler arasında sadece onlara özgü
bir dil olmalıdır. Çiftlerin her biri neyi sevip neyi sevmediğini rahatlıkla
söyleyebilmeli ve anlayışla karşılanmalıdır. Çiftler birbirini kıyaslamamalı ve
eleştirmemeli, birliktelik süresince ilişkiyi canlı tutacak söz ve
davranışlarda bulunmalı, sağlıklı bir iletişim kurabilmek için çaba harcamalı,
gerekiyorsa da bir uzmandan yardım almalıdır.’’ dedi.
YORUMLAR