Kıratlı, çocuk için
okula başlamanın; alışmış olduğu, güvende hissettiği aile çevresinden ilk kez
ayrılması, yeni yaşamsal beceriler, duygusal, zihinsel, fiziksel bir olgunluk
düzeyi gerektiren bir geçiş süreci olduğunu kaydetti.
Okul hayatının, uyulması
gereken yeni bir düzen, yerine getirilmesi gereken yeni sorumluluklar, kendini
ve çevreyi keşfetmesi gereken yeni bir sosyal çevre anlamına geldiğini belirten
Kıratlı, “Çocuğun okulun ilk gününde neler yaşadığını anlamaya çalışalım. Bir
çocuğun yanında bakım vereni olmadan yeni tanışacağı insanlarla, yabancı bir
ortamda kalmaktan endişelenmesi doğal mıdır değil midir” dedi.
Çocuğun beyin
gelişimi henüz tamamlanmadığı için duygu düzenleme ve dil becerisinin bir
yetişkininki kadar iyi olmadığını ve soyut düşünme becerisine ise henüz geçmediğini
anlatan Kıratlı, şöyle devam etti: “Dolayısıyla yaşadıklarını bir yetişkininki
kadar iyi anlamlandıramaz. Duygularını tanımayan çocuklar bunu nasıl ifade
edeceğini bilemez ve yaşadıkları zorluğu daha çok ‘ben okula gitmek istemiyorum’
gibi bağımlı davranışlar, ‘karnım ağrıyor, uyumak istiyorum, ağlama’ gibi kaçınmacı
davranışlar ya da saldırgan tepkilerle dışavururlar.
Her çocuk böyle
değildir. Okula başlama yaşından önce ‘Anne ben okula gitmek istiyorum’ diyen
çocuklar da vardır. Yeni ortama kimi daha kolay adapte olur kiminin ise adapte
olması daha uzun bir zaman alabilir ama önünde sonunda çocuk okula uyum sağlar.
Çocuğun okul için ne kadar hazır olduğu başarısını etkiler.”
UYUM SÜRECİ
Uyum sürecinde,
çocuklarda görülen kaygılı mizaç özelliğine değinen Kıratlı, şu değerlendirmeyi
yaptı:
“Çocuğun ebeveynleriyle
güvenli bağlanma geliştirememiş, güvensiz bağlanan, yani kaygılı, korkulu,
kaçıngan bağlanma stili geliştirmiş olması ve buna bağlı olarak uyum sağlamaya
çalışırken çevreye duyduğu güvensizlik, ebeveynlerinden en az birinin aşırı
koruyucu tutumuna bağlı olarak çocuğun özerklik ihtiyacının karşılanmamış,
bağımlı özellikler geliştirmiş ve kendi baş etme becerilerine olan inancının
zayıf olması ya da esnek tutumlarla uygun sınırlar konulamamış çocuklar uyum
sürecinde kurallara uymakta zorluk yaşayabilir.
Çocuğun okula
uyum ve başarısını öğrenme kapasitesi, ilgisi, sağlık durumu, bulunduğu sosyal
çevrenin refah düzeyi, talihsiz ya da iyi geçirdiği okul öncesi deneyimi de
etkileyebilir. Bunların yanı sıra aile bir kriz dönemi atlatmışsa, yeni bir eve
veya şehre taşınma gibi durumlar yaşanmışsa çocuk yeni ortama girmek için hazır
hissetmeyebilir. Ailede varsa yeni doğan kardeş, çocuk ebeveyninden sevgiyi ve
ilgiyi kaybetmekten endişelendiği için evden ayrılmak istemeyebilir.
Okula başlangıç
aşamasında çocuğun, okula gidiş yolunda algıladığı tehlikeler, okul içerisinde
kaybolabileceğine dair endişesi, sınıfın kalabalık oluşundan ötürü ürkmüş
olması, ailesinin onu söylenilen saatte almaya gelmeyeceğine, bineceği servisi
bulamayacağı, okulda yalnız kalabileceğine dair endişeleri olabilir. Bunun yanı
sıra kendi okuldayken evde neler olduğu, ebeveynlerinin onu özleyip özlemediği,
oyuncaklarına bir şey olup olmayacağı, tuvaleti gelirse ne yapacağı, arkadaşı olup
olmayacağı vb. konularda kaygılar duyabilir.”
AİLE NE YAPMALI
“Çocuğun okula
başlama zamanı, değiştirmesini istediğiniz alışkanlıklarından bir anda
vazgeçirmeye çalışmak için uygun bir zaman değildir. Bu zamana kadar çocuğunuzla
birlikte uyumuşsanız, yatağınızı ayırmak için okula başlama zamanını
beklemeyin. Bu bağımlı davranışından kurtulması için onu bu sürecin öncesinde
destekleyin” diyen Kıratlı, şöyle konuştu:
“Okula uyum
sürecinde çocuğun o zamana kadar yaşadıklarının dışa vurumu söz konusudur. Aile
ortamında yaşa ve gelişim düzeyine uygun olarak bağımlılıktan bağımsızlığa
doğru çocuğun yaşam becerilerinin gelişmesine izin verilmelidir. Böylelikle
çocuk okula uyum sürecini daha kolay geçirir, daha mutlu bir öğrenci olur.
Çocuk için sadece iyi ve uygun bir okul seçmenin ya da okul için gerekli
malzemelerin alınmasının okula hazırlık anlamına gelmediğinin farkında olunması
lazım.
Çocuğun uyum
sürecini kolaylaştırmak için, çocuğun okul alışverişini birlikte yaparak okul
süreciyle ilgili karar verme ve sorumluluk alması desteklenebilir. Bunun yanı
sıra, koşulların ne olacağını çocuğa açıkça anlatmak gerekir. Sabah kaçta
uyanacağı, okulun saat kaçta açılıp kapanacağı, okula nasıl gidip geleceği gibi
bilgilerin çocuğa önceden verilmiş olması çocuğun tanıdık olduğu durumlarla
daha rahat başa çıkmasını sağlar.
Çocuğu ilk gün
okuldan ailenin alması, ikinci gün servisle gidip gelmesi basamak basamak
sürece alıştırılması yeterlidir. Ebeveyn de bu süreçte kuruma güvendiğini belli
edip çocuğu iç huzuruyla okula ve öğretmenlerine emanet ederek okuldan
ayrılmalıdır. Çocuk gün geçtikçe okul ortamını tanıdıkça güvende hissedecek,
ebeveyninin okulda onu bırakıp gitmesine ilk zamanlarda olduğu gibi tepki
vermeyecektir.”
AİLELER NE YAPMALI
Ebeveynlerin
çocuklarının endişeli tutumları karşısında sakin bir duruşla yaklaşmaları gerektiğini
vurgulayan Kıratlı, “Çünkü endişeli mimikleri olan telaşlı bir anne çocuğa
aslında sakin kalabilirsin mesajını vermemiş olur” ifadelerini kullandı.
Ebeveynlerin
çocuklarla okul hakkındaki beklentileri üzerine konuşarak gerçekçi beklentiler
oluşturabileceğine dikkat çeken Kıratlı, ailelerin yapmaları gerekenleri şöyle
özetledi:
“Örneğin; ‘Şu derste
sıkıldım’ diyen bir çocuğa, derslerin ilgi alanları doğrultusunda ona bazen
sıkıcı ya da keyifli gelebileceği, bunun ilgi alanlarını keşfetmek için bir
fırsat olabileceği anlatılabilir. Ya da ‘Ders yapmak yerine oyun oynamak
istiyorum’ diyen bir çocuğa okul sorumluluklarını almanın ilk başta biraz zor
gelebileceği, zamanla bu duruma daha iyi uyum sağlayabileceği ve zamanı daha
iyi yöneterek hem sorumlulukların hem oyun için gerekli zamanı nasıl
yaratabileceği tartışılabilir.
Aile üyeleri
kendi okul deneyimlerini çocukla paylaşabilir, çocuklar bundan çok hoşlanırlar.
Bu onları size yaklaştırır, kendilerini anlaşılmış hissettirerek kendi
yaşadıklarının normal bir süreç olduğunu düşündürür. Çocuk okuldan döndüğünde
sınıf ortamında nelerin hoşuna gidip gitmediğini konuşarak kaygısını dışa
vurmasını sağlamak ve zorlandığını durumlara yönelik alternatif çözüm yollarını
tartışmak baş etme becerisini güçlendirir.”
EĞİTİMCİLER NE YAPMALI
Bu süreçte
eğitimcilerin tutumunun da çok kritik rol oynayacağının altını çizen Kıratlı,
sözlerini şöyle tamamladı: “Çocukları ebeveynlerinden bir anda uzaklaştırarak
yalnız kalmaya zorlayıp onlarda öğrenilmiş çaresizlik yaratmamalıdırlar.
Çocuğun ilk ayda, öğretmen, sınıf arkadaşları, okul sistemi ile bağ kurana
kadar ebeveynlerinin ulaşılabilir olduğunu bilmeye kaygılı ve güvensiz
hissettiğinde onlar tarafından duygusunun düzenlenmesine ihtiyacı vardır.
Çocuğunuzun okul
hayatıyla ilgilenmek sadece eğitimiyle ilgilenmek anlamına gelmez. Çocuğun okul
hayatı arkadaşlarını, okul şakalarını, servis anılarını, öğretmenlerini ve derslerini
de kapsar. Bu anlamda çocuğun okulla ilgili sadece ödevlerine, yerine getirmesi
gereken sorumluluklarına ve uyması gereken kurallara odaklanmanız doğru olmaz.
Okul
sorumluluklarının yerine getirilmesiyle ilgili ebeveynlerin öğretmenleri bir tehdit
unsuru olarak kullanmaması, eğer varsa çocuğun dikkat eksikliği ve
hiperkativite bozukluğu gibi psikiyatrik bir tanısı bu durumun rehberlik
birimine ve sınıf öğretmeniyle bildirilerek işbirliği yapılması önemlidir. Bu
süreçte eğitimcinin uyum süreci ile ilgili bilgili olması çocuğun, kendine
saygı ve güven duyması için gerekli olan uygun öğretmen tutumunu sergilemesi, sevgi,
saygı, işbirliği, hoşgörü, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma davranışlarını
özendirmesi önemlidir.”
YORUMLAR