Özellikle, 8-10 yaş altındaki çocuklar, soyut düşünme becerilerinin tam olarak oluşmaması sebebiyle gerçekleşen depremin nasıl olduğunu zihinlerinde anlamlandırmakta zorlanırlar ve bu kavram onlar için oldukça belirsiz kalır. Belirsiz olan durumlar ise çocukları ürkütür, kaygılarını arttır, endişeli, güvensiz ve korkulu hissederler. Bu duygular beraberinde, kabus görme, tırnak yeme, alt ıslatma ve içe kapanma gibi hem ruhsal hem de fiziksel belirtileri de beraberinde getirir.
Peki, Çocuklarımıza Yaşanılan Bu Afeti Nasıl Anlatabiliriz?
Öncelikle yaşanılan deprem çocuklara mümkün olduğunca yalın ve gerçek bir dilde anlatılmalıdır. Bu noktada, fazla detay vermek veya bu konuyla ilgili hiç konuşmamak çocukların kafasında birçok soru işareti yaratabiliyor. Depremin, yağmur, kar ve diğer hava olayları gibi bir doğa olayı olduğunu ve ayağımızı bastığımız yerlerin zaman zaman bu sebeple hareket edebileceği şeklinde bir aktarım sağlanabilir.
İkinci en önemli adım ise;
Çocukların deprem ile ilgili sorduğu soruların geçiştirilmemesi ve konunun kapatılmamasıdır. Böyle bir yol izlendiğinde çocuk kendi hayal gücüyle bu sorulara cevap aramaya başlar ve bu durum çocuğun daha fazla kaygılanmasına sebep olabilir.
‘Çocuklarımızla açık iletişim olmazsa olmaz adımlardandır’
Çocuklarla açık iletişim kurmak faydalıdır, ancak bu iletişimin ve aktarımların sınırlarına da dikkat edilmelidir. Çocuğumuzun yanında bu konuyla ilgili detaylı konuşmalardan, çocuğun sürekli deprem ve enkaz görüntülerine maruz kalmasından kaçınılmalıdır. Çocukların, olumsuz görüntülere fazla maruz kalması, güven duygusunu önemli ölçüde zedeleyebilir. Unutulmamalıdır ki bu süreçte çocuğun hissetmek ve duymak istediği en önemli duygu güvenlik hissiyatıdır.
Çoğu zaman çocuklar, çevrelerinde gerçekleşen durumları ebeveynlerin tepkilerini gözlemleyerek algılarlar. Bu noktada, atılması gereken bir diğer önemli adım ise ebeveynin kendi duygu durumunu düzenlemeye çalışmasıdır. Elbette, bu durum korkularımızı ve üzüntülerimizi tamamen saklamak gizlemek anlamında değil tam tersi çocuklarımızın hissettikleri bu belirsizlik ve korkunun birlikte ifade edilebiliyor olması anlamındadır.
Bir diğer yandan, çocukların bu süreçte hissettiklerini sözel olarak ifade etmesi bazen mümkün olamayabilir. Böyle durumlarda, oyun oynamak, resim yapmak gibi çocuğun sevdiği aktiviteler, çocuğun kendisini ifade etmesine olanak sağlayacaktır.
Son olarak, kaygının, korkunun ve belirsizliğin olduğu bu süreçte çocuğunun en temel ihtiyacı sevdiği birine temas etmek ve yakın ilişki halinde kalmaktadır. Dolayısıyla, bu dönemde çocuklarınızla sık sık yakın temaslar kurarak sakinleştirmeyi ihmal etmeyin.
Ülkece yaşadığımız bu zor süreçte, vefat edenlerimizin yakınlarına baş sağlığı, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Umarım, bir daha böyle bir afeti yaşamayız.
YORUMLAR