Hal böyle iken, özellikle bu yıl tüm dünyayı etkisi
altına alan pandeminin yarattığı bulaşma korkusu nedeniyle pek çok kadın,
yıllık tarama testlerini yaptırmayı ya da belirtileri fark etmesine rağmen
doktora gitmeyi erteliyor. Uzmanlar, bu durumun meme kanserinin erken tanı
şansını düşürdüğüne dikkat çekerek, kadınları tarama testlerini yaptırma ve
belirti görür görmez doktora başvurmaları gerektiği konusunda uyarıyorlar.
Acıbadem Maslak Hastanesi’nden Tıbbi Onkoloji Uzmanı
Prof. Dr. Gökhan Demir ve Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Nuran Beşe;
özellikle erken teşhis edilen meme kanserinin günümüzde korkutucu bir hastalık
olmadığını belirterek, tedavideki yeni gelişmeleri anlattılar.
RİSKİ ARTIRAN FAKTÖRLERE DİKKAT!
Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr.
Gökhan Demir, meme kanserinin görülme sıklığı hakkında “Her sekiz kadından
birinde meme kanseri görülüyor. Ülkemizde de her yıl 15 bin kadına meme kanseri
tanısı konuyor” diye bilgi veriyor. Peki, meme kanseri en çok kimlerde
görülüyor? Memede hücrelerin kontrolsüz artışına yol açan risk faktörleri
arasında erken adet görmek ve geç menopoza girmek; doğum yapmamış olmak;
emzirmemek ve uzun süreli kontrolsüz hormonal tedaviler almak yer alıyor.
Ayrıca hareketsiz yaşam tarzı, düzensiz
uyku ve gece yapay ışığa uzun süre maruz kalmak, aşırı kilo, alkol ve hayvansal
yağ tüketiminde aşırılık da bu listeye ekleniyor.
KORUNMANIN YOLLARI
Meme kanseri riskini azaltmak için ideal kiloda olmak,
düzenli egzersiz yapmak, Akdeniz diyeti ağırlıklı beslenmek, az miktarda şeker
ve tuz tüketmek, aşırı hayvansal yağdan ve işlenmiş gıdalardan uzak durmak,
alkolü az tüketmek önemli. Ancak tüm bunlara dikkat edilse bile ailesinde erken
yaşta meme kanseri tanısı alan yakını bulunan kadınların da daha büyük risk
altında olduğuna işaret eden Prof. Dr. Gökhan Demir, hastalığın belirtileri
hakkında şunları söylüyor:
“Meme kanseri erken dönemlerinde hiçbir belirti vermez.
Tümör büyüdüğü zaman memede ele gelen ağrılı veya ağrısız kitle, meme başında
çekinti, meme başından kanlı akıntı, koltuk altındaki lenf düğümlerinde büyüme,
meme derisinde kızarıklık, ısı artışı ve portakal kabuğu görüntüsü gibi
belirtiler verebilir. Ancak amacımız tümörü erken evrede, bütün bu belirtileri
vermeden ve henüz meme dokusuna sınırlı iken teşhis edebilmek. Bu ancak
mamografik taramaların yapılması ile sağlanabilir.”
BELİRTİLERİ GÖRMEZDEN GELMEYİN!
Özellikle pandemi sürecinde bu belirtiler ortaya çıksa
bile kadınların Covid-19’a yakalanma riski nedeniyle doktora gitmeyi
erteleyebildiğini belirten Prof. Dr. Gökhan Demir, “Kadınlar her ay elle meme
muayenesini yapmalı. Yukarıdaki belirtiler ortaya çıkmışsa vakit kaybetmeden
sağlık kuruluşuna başvurmalı” uyarısında bulunuyor.
Meme kanseri farkındalığındaki artış hastalığın erken
tanısında önemli yol alınmasını sağlarken tıp dünyasının yoğun çalışmaları da
tedavi konusunda yüz güldürücü sonuçları beraberinde getiriyor. “Meme
kanserinin tedavisinde bugün elimizde çok zengin bir cephaneliğimiz var;
cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, hormonal tedaviler yanında bugün hedefli
tedaviler de etkin olarak kullanılıyor” diyen Prof. Dr. Gökhan Demir, tedavi
seçiminin hastalığın evresine bağlı olduğunu vurguluyor.
TEDAVİ, KANSERİN TÜRÜNE VE EVRESİNE GÖRE BELİRLENİYOR
Hastalığın lenf bezlerine yayılmadığı sadece memede
sınırlı olduğu dönemlerde tedaviye öncelikle cerrahiyle başlanıyor. Eskiden
memenin tamamının ve koltuk altı lenf bezlerinin tümünün alındığını belirten
Prof. Dr. Gökhan Demir, “Artık meme koruyucu cerrahi teknikleriyle memenin
sadece bir kısmı çıkarılıyor ve hastaların büyük bir kısmında koltuk altı lenf
düğümleri korunabiliyor. Sentinel (bekçi) lenf bezi örnekleme tekniği adı
verilen bu yöntemle gereksiz koltuk altı ameliyatları önemli oranda azaldı”
diyor.
Tümör çapı büyük veya bölgesel olarak ilerleyerek
koltukaltı lenf düğümlerine yayılmış olan tümörlerde kemoterapiler ile meme
koruyucu cerrahiler yapılıyor. Ameliyatla çıkarılan tümörün özelliklerine göre
hastalarda nüksten koruyucu tedavilere karar veriliyor. Bu koruyucu tedavi
seçenekleri arasında kemoterapi, halk arasında akıllı moleküller olarak
adlandırılan hedefli tedaviler, radyoterapi ve hormonal tedaviler yer
alıyor. Prof. Dr. Gökhan Demir’in
verdiği bilgilere göre eğer hastalık meme dışında organlara da yayılmışsa o
zaman memedeki tümörün ameliyatla çıkartılması önemini yitiriyor. Hastalığın
sistemik kontrolünü sağlamak için kemoterapi, hormonal tedavi hedefli tedaviler
ve akıllı moleküllerin kullanımı ilk planda düşünülüyor. Prof. Dr. Gökhan Demir
“Hormonal tedaviler ve akıllı ilaçların birlikte kullanılması ve bazı meme
tümörü cinslerinde immünoterapi kullanımı da son yıllardaki en önemli
gelişmelerdir” diyor.
KEMOTERAPİNİN YAN ETKİLERİ AZALIYOR
Meme kanseri hakkında yapılan araştırmalar bu kanser
türlerinin ayrıntılı bir şekilde ortaya konmasını sağlarken kemoterapi
tedavisinde de hastalığın türüne ve evresine göre ilaçların tercih edilmesine
olanak veriyor. Son teknolojiyle geliştirilen ilaçların kemoterapiye bağlı yan
etkileri azalttığını ve tedavi etkinliğini artırdığını vurgulayan Prof. Dr.
Gökhan Demir, tüm gelişmeleri yakından takip ederek hastalara uyguladıklarını
belirtiyor.
IŞIN ALSA BİLE SAĞLAM HÜCRELER KENDİSİNİ YENİLEYEBİLİYOR
Acıbadem Maslak Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı
Prof. Dr. Nuran Beşe de kanser tedavisinde cerrahi ve kemoterapinin yanı sıra
radyoterapi (ışın tedavisi) uygulandığını belirterek şu bilgileri veriyor: “Radyasyon,
kanser tedavisinde çok önemli bir tedavi yöntemidir. Bunun için özel olarak
tasarlanmış radyoterapi cihazları kullanılır. Her sağlam organın radyasyona
karşı belirli bir duyarlılığı var. Radyasyon onkoloğu, bu organların ışından
etkilenme doz ve hacimleri, ayrıca gelişebilecek yan etki olasılıklarını
düşünerek hastanın tedavi planlamasını yapar. Bir takım sağlam dokular ışınlama alanı içinde bulunsa dahi, sağlam
hücrelerin kendini yenileme özelliği vardır. Tümör hücreleri ise bu kadar
akıllı değildir. Bu radyasyon tedavisinde lehimize işleyen bir mekanizmadır.”
IŞIN SÜRESİ 1 HAFTAYA İNİYOR
Toplam radyoterapi doz ve süresinin her tümör tipi ve
evresi için farklı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nuran Beşe, “Radyoterapi;
cerrahi öncesi, sırası, sonrası ya da cerrahi yöntem olmadan ya da sistemik
tedavi ile eş zamanlı uygulanabilir. Bu uygulama yine evre, hasta ve tümöre bağlı
faktörlere göre değişir. Erken evre meme kanserinde sıklıkla cerrahi ve
kemoterapiden sonra uygulama yapılır. Radyoterapi yönteminin gerekli olup olmadığını, toplam doz ve süreyi
radyasyon onkoloğu belirler” diyor. Kanserin diğer tedavi yöntemlerindeki
gelişmelere paralel olarak radyoterapide de yenilikler olduğuna işaret eden
Prof. Dr. Nuran Beşe, şunları söylüyor:
“Radyoterapi konusunda son yıllardaki en önemli gelişme;
lenfatik ışınlanmayan (lenf bölgelerine ışın gerekmeyen) erken evre hastalarda tedavi
süresinin bir haftaya indirilmesi. Henüz çalışma sonuçları 5 yıllık olduğu için
şu an pratikte seçilmiş hastalara uygulanıyor. Ancak gelecekte yeni standart
olarak kabul edilebilir. Sınırlı sayıda lenf metastazı (kanserin lenflere
sıçraması) olan olgularda koltuk altındaki lenf bezlerinin tamamen alınması
yerine radyoterapi uygulanması ile hastada kol ödemine daha az rastlanıyor.
Tedavi sırasında solunum hareketlerinin hesaba katılarak ışın verilmesinin
standart olması da kalp hastalığı riskini azaltıyor.”
YORUMLAR