Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantının fikirlerin
tartışıldığı, müzakere edildiği ve farklı düşüncelerin dile getirildiği, bir
ortak aklın oluşturulmasına vesile olan, böylece hem sahada hem merkezde
vatandaşlara daha etkin, kaliteli ve hızlı hizmet sunma yollarının arandığı bir
zemin olduğunu ifade etti.
Erdoğan, iyi ve verimli değerlendirildiği takdirde bu
çalışmaların meyvesini muhakkak alacaklarını düşündüğünü belirterek, toplantıyı
düzenleyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve ekibine teşekkürlerini iletti.
"İstişare
gereklidir, bildiğiniz gibi Rabbim bizlere verdiği emirde 'Her işinizde
istişare ediniz.' buyuruyor." diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam
etti:
"Bu devleti
yönetenlere yönelik bir emr-i ilahidir. Bunu hiçbir zaman ihmal etmeyeceğiz,
devletin en üst makamından aşağıya doğru indikçe yönetim mevkiinde olan
herkesin yapması gereken bir işlev. Bir süredir ülkemiz bu coğrafyadaki bin
yıllık varlığı ve bekası açısından tarihinin en kritik süreçlerinden birini
yaşamaktadır. İstikbalimiz için ikinci bir Kurtuluş Savaşı verdiğimiz bir zaman
diliminin tam ortasındayız. Şu gerçeği artık inkâr edilemez bir şekilde hep
birlikte görüyoruz, Türkiye içeriden ve dışarıdan kuşatılmaya çalışılıyor.
Ülkemiz tıpkı pençeleri sökülmüş bir aslan gibi ehlileştirilmek, boyunduruk
altına alınmak isteniyor. Eski, o pısırık Türkiye'ye alışmış olanlar iddialı,
vizyoner ve güçlü bir ülkeyi, güçlü bir Türkiye'yi hazmedemiyorlar. Uzun
yıllardır birileri tarafından sadece ileri garnizon olarak görülen bir ülkenin
milli menfaatleri doğrultusunda kararlar almasını, hepsinden öte aldığı
kararları hayata geçirme iradesi göstermesini kabul edemiyorlar. El kapılarında
üç kuruşa boyun eğen, ekonomisi IMF komiserleri tarafından yönetilen bir
Türkiye'ye alışkın olanlar ülkemizin bugünkü konumunu içlerine
sindiremiyorlar."
BUNLAR DÜRÜST
DEĞİLDİR, BUNLARIN HAYATLARI YALANDIR
Erdoğan, Türkiye'nin "alan
el" durumundan "veren
el" durumuna gelmesinin birilerinin kabusu olduğuna dikkati çekerek,
şu değerlendirmelerde bulundu:
"Uluslararası
toplantılarda dahi şu anda Amerika'dan sonra dünyada en az gelişmiş ülkelere
destek noktasında, donörler toplantısında birinci sırada Amerika gözüküyor
fakat milli gelire oranla baktığımızda birinci sırada Türkiye. Asla bunu
toplantılarda dile getirmezler, bunu konuşmazlar, en fazla desteği veren ülke
Türkiye'dir demezler, Arakan'da, Suriye'de böyledir demezler, sadece kendi
aramızda birebir görüşmeye başladığımızda, 'Ya gerçekten çok büyük yük
çekiyorsunuz orada.' derler. Avrupa Birliği'nde de bu böyledir, sözü verirler
ondan sonra sözün de arkasında durmazlar, çünkü bunlar dürüst değildir,
bunların hayatları yalandır. Hiçbir zaman bunlardan biz dürüstlük görmedik.
Öyle veya böyle biz inandığımız yolda kararlı bir şekilde yürüyeceğiz, çünkü bu
milletin şahsı manevisinde bu vardır. Türkiye'nin bağımsızlığına leke
sürdürmeme kararlılığı, evet birilerini ciddi olarak rahatsız ediyor."
NE GELİŞTİRİRSENİZ
GELİŞTİRİN BİZ YOLUMUZA DEVAM EDECEĞİZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna ziyaretinin ardından
Sırbistan ve Novi Pazar'a gittiklerini anımsatarak, şunları söyledi:
"Aldığım
feedbackler şöyleydi, 'Bu bizi rahatsız ediyor.', çünkü bunlar Sırbistan'ı
falan Avrupa Birliği arka kapısı olarak gördüğü için 'Türkiye buralara uzandı,
olmaz öyle şey, öyleyse buna karşı da bazı tedbirler geliştirmemiz gerekir.',
bu anlayışın içerisindeler. Ne geliştirirseniz geliştirin biz yolumuza devam
edeceğiz. Hamdolsun gerek Sırbistan Cumhurbaşkanının Sırbistan'a indiğim anda
kabinesiyle havalimanında bizi karşılaması, dün gece de uğurlarken yine
kabinesiyle bizi gelip orada uğurlaması bu da ezberleri bozan bir girişimdir.
Beraberce Novi Pazar'a gidişimiz o da tabii birilerinin şu andaki yaklaşım
tarzlarını alt üst etmiştir. Orada halkın arasında halkla kaynaşmamız rahatsız
etmiştir. Fakat biz dünya barışının nasıl sağlanacağını gösterme bakımından da
bunları yapmaya mecburuz. Birileri bozmaya, biz yapmaya çalışacağız."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin mazlum ve mağdurlar
için umut olmasının, haksızlıklar, hukuksuzlar karşısında sesini yükseltmesinin
belli çevrelerin konforunu bozduğuna işaret etti.
Erdoğan, "Türkiye
kendine geldikçe, gücünün farkına vardıkça, baskılara eyvallah etmedikçe emin
olun ki birileri ne yapacaklarını şaşırıyor. Çünkü güçlü Türkiye demek,
mazlumlara sahip çıkan Türkiye demektir, bağımsız Türkiye demek, kendine
biçilen rolü sorgusuz sualsiz kabul etmeyen ülke demektir. Hepsinden önemlisi böyle
bir Türkiye diğer ülkelere emsal olan, onlara umut olan bir ülke
demektir." dedi.
ÇOK AKTÖRLÜ KİRLİ
BİR PLAN UYGULUYORLAR
Türkiye'nin yükselişini engellemek, büyük ve güçlü
Türkiye'nin inşasını durdurmak için çok yönlü, çok aktörlü kirli bir plan uygulandığını
vurgulayan Erdoğan, "Bu planın
içinde ekonomik tetikçilik var, bu planın içinde millet iradesini tank ve topla
esir alma var, bu planın içinde mezhep ve etnik temelli kışkırtmalar var. Bu
planın içinde terör örgütlerine sahip çıkma, teröristleri baş tacı etme var. Bu
kanlı oyunun içinde figüran olarak, FETÖ, PKK, DEAŞ, DHKP-C eli kanlı çeteler de var. Bu senaryonun
içinde medya manipülasyonları, şahsıma, hükümetimize ve devletimize karşı
düzenlenen itibar suikastları da var. Elbette bu oyunun içinde uluslararası
hukukun hiçe sayılması, diplomatik teamüllerin ayaklar altına alınması da
var." ifadesini kullandı.
ABD ile vizelerin karşılıklı askıya alınmasına da değinen
Erdoğan, şu görüşlere yer verdi:
"İşte son
dönemdeki Amerika ile Türkiye arasındaki vize gerginliği bunun en güzel
ifadesidir. Çok açık, net konuşuyorum, bu olayı ortaya çıkaran buradaki bir
büyükelçidir. Amerika'nın, Türkiye gibi bir stratejik ortağını, bir kendini
bilmez büyükelçiye feda etmesi kabul edilemez. Buna bizim 'evet' dememiz mümkün
değil. Dışişleri Bakanıma onu söyledim, 'Onların aldığı karar metni neyse,
gönderdikleri yazı metni neyse kelimesi kelimesine aynını onlara iade
edeceksiniz ve aynı şekilde uygulamayı biz de başlatacağız.' ve iki saat
içerisinde biz de onu başlattık. Niye? Biz asırlara baliğ olan bir devletiz,
biz bir kabile devleti değiliz. Biz Türkiye Cumhuriyeti Devletiyiz, bunu kabul
edeceksiniz. Bunu kabul etmediğiniz takdirde kusura bakmayın, biz size muhtaç
değiliz. Biz sizden paramızla silah istediğimiz zaman 'kongre' diyorsun ama
terör örgütüne üç beş kuruş para dahi almadan gelip silahı ücretsiz olarak
veriyorsun. Niye? 'Türkiye'yi güneyden kuşatalım.' diye. Geri planını
söylemiyorum, bunun arka planı da var tabii, ayrı bir konu."
BUSH ZAMANINDA IRAK'A YAPILDI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör örgütü YPG'ye 3 bin 500 tır
ile yapılan silah yardımlarını eleştirerek, şu bilgileri paylaştı: "Bunda ağır zırhlıdan tut tüm en
modern silahlara varıncaya kadar bu tırlarla bunlar oraya getirildi. Sayın
Başkan'a (Trump) sordum 'Bunlardan haberiniz var mı?' O zaman bin 250'ydi
Tırlar, 3 bin 500'e ulaştı. 'Olur mu böyle şey.' dedi. 'Biz bir taraftan para
temin etmeye çalışacağız, onlar buralara bunları gönderecekler.' Hamburg'da
oluyor bu, G20 toplantısında. Çağırdı generallerini, güvenlikten sorumlu olanı
çağırdı, Pence'i (ABD Başkan Yardımcısı) çağırdı, hepsiyle beraber orada özel
bir görüşme yaptık. Orada aynı şeyi onlara sordum, 'Efendim biz seri numaraları
falan kaydediyoruz, bunları daha sonra geri alacağız.' Sayın Başkan dedim,
arkadaşın dediğini Bush zamanında Irak'a yapıldığında da bize söylediler, ben o
zamanı da yaşadım.' dedim. Bana o zamanda yine Sayın Bush aynı şeyi söyledi.
'Seri numaralarını alıyoruz, bittikten sonra biz bu silahları geri alacağız.' 'Her
şey bitti, Kuzey Irak'taki PKK'ya yaptığımız operasyonlarda ele geçirdiğimiz
silahların bir kısmının Amerika, bir kısmının Rusya olduğunu gördük.' dedim. Bu
gerçekleri lütfen bilelim.
Bunlar bizi
herhalde görmez, sağır böyle zannediyorlar, öyle alışmışlar çünkü ama böyle bir
Türkiye yok artık. A'dan Z'ye her şeyini inceleyecek, bakacak ve bu
uluslararası rekabette de yerimizi alacak olan bir Türkiye'yiz ama bunun kusura
bakmayın köşetaşları sizlersiniz. Eğer sizler dik durursanız, sağlam durursanız
o zaman bunlar evelallah buralarda en ufak bir cirit atamazlar. Tüm
araçlarıyla, tüm piyonlarıyla yıllardır farklı kimlikler altında gizli gizli
besledikleri lejyonerleriyle bunlar üzerimize geliyorlar, gelecekler. Ama biz
sağlam duralım."
Erdoğan, Türkiye'nin asırlık bir hesaplaşmayla karşı
karşıya olduğunu belirterek, Gezi olaylarında duvarlara yazılan "Zulüm
1453'te başladı" diye yazıldığını anımsattı. Erdoğan, "'Zulüm 1453'te başladı' diye yazılması, İstanbul'un Anadolu
yakasında Kadıköy'de asla tesadüf değildir. 1453'ü zulüm olarak görenler, olsa
olsa ancak Bizans'ın çocukları olur. Bu milletin evladı olmaz." diye
konuştu.
Erdoğan, şöyle devam etti: "Bölücü terör örgütünün, çukur eylemleri üzerinden özerklik
hevesine girmesi boşuna değildir. FETÖ'cü katillerin 17-25 Aralık teşebbüsüyle
başlattıkları ihanetlerini, en son 15 Temmuz'da 250 vatandaşımızın kanını
dökerek devam ettirmeleri de bu kurgunun bir parçasıdır. Kimi Avrupa
ülkelerinin önceden gizli saklı şekilde himaye ettikleri teröristlere artık
alenen sahip çıkmaları da aynı hedefe yöneliktir. Güney sınırımız boyunca
oluşturulmaya çalışılan terör koridorunun amacının DEAŞ'la mücadele olduğunu kim
iddia edebilir? Var mı böyle bir şey? Yalan. Terör koridoru, sadece Türkiye'yi
kuşatmaya yöneliktir. Kimse bizi aldatmasın. Ve rejim, PKK'ya oradan
'yanınızdayız' diyor, Barzani'ye 'yanınızdayız' diyor. Dün Barzani ile çatışan
rejim, şimdi 'yanınızdayız' diyor. PYD ile çatışanlar veya Barzani ile çatışan
PYD şimdi 'beraberiz' diyor. Onlar, birbirinin dostudur, bizim dostumuz olamaz.
Bu gerçeği bileceğiz, ona göre adımlarımızı atacağız. Suriye'yi dünyanın en
büyük silah pazarına çevirenler, eli kanlı katilleri en modern silahlarla
donatanlar, tüm bunları herhalde demokrasi aşkına yapmıyorlar. Bunların
demokrasiyle filan alakası yok, kesinlikle yok."
SIG SAUER DİYE BİR
SİLAHI, POLİS TEŞKİLATIMIZ KULLANMAYACAKTIR
"Paramızla
satın alamadığımız silahların terör örgütlerine bila-bedel verilmesinin makul,
mantıklı, tutarlı izahı olabilir mi?" diye soran Erdoğan, "Bundan sonra Sayın Bakan da burada
söylüyorum, 'SIG Sauer' diye bir silahı, bizim polis teşkilatımız
kullanmayacaktır, kullanmamalı. Artık biz kendi ülkemizin silahlarını kullanmak
suretiyle bu adımları atacağız. Biz artık bu tabancaları veya bunun daha uzun
mesafelisini ülkemizde yapıyoruz ve bundan dolayı da kendi silahlarımızı
kullanmak suretiyle polis teşkilatımızı daha diri, daha sağlam ayakta tutacağız.
Çünkü onlardan almaya devam ettiğimiz sürece bize tembellik geliyor. Gerek
yok." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, Türkiye'nin, kendi ürettiği silahlarla bunu
yapacağının altını çizerek, "Bin
500 tane silah verecek. Verdiği cevap ne? 'Kongreden geçmedi.' Şuna bak. Buna
ihtiyacımız yok ve bu noktada kararlı adımlarımızı atacağız." dedi.
Yaşananların hiçbirinin tesadüfi olmadığına dikkati çeken
Erdoğan, bunların planlı, programlı bir şekilde aşama aşama hayata
geçirildiğini bildirdi. Erdoğan, "Bu
kirli planın hedefi, Türk milletine diz çöktürme planlarıdır. Burada mesele,
şahıslar veya partiler değildir. Burada hedef, ülkemizdir, tüm
Türkiye'dir." dedi.
Erdoğan, şunları söyledi: "Bu saldırıların muhatabı, güçlü, müreffeh ve bağımsız bir Türkiye
idealine inanan herkestir. Altını çizerek ifade etmek isterim ki şayet biri,
ülkemizin son bir kaç yıldır yaşadığı açık ve örtülü operasyonları
önemsizleştirmeye çalışıyorsa o kişi bilinçli bir manipülatördür. Ülkemize diz
çöktürmek için alınan kararlardan kendi hükümetini sorumlu tutan kişi aklını,
hırslarının emrine vermiş bir zavallıdır. Şayet bu tarz hezeyanlar, bir ülkenin
ana muhalefet partisinin genel başkanından çıkıyorsa artık bu zatı kusura
bakmayın, yerli ve milli göremeyeceğim gibi bu ülkenin hassasiyetlerine kulak
veren birisi olarak da görmem mümkün değildir. Kuşkusuz zor günler aynı
zamanda, eleme, elenme ve ayrışma günleridir.
Bugünler,
milletimizin hakiki dostlarıyla sahtelerini, vatanperverlerle uşakları ayırma
zamanlarıdır. Daha önce olduğu gibi bu süreçte de milletimiz kendini gerçekten
sevenleri, ülkesine gerçekten değer verenleri görme fırsatı buluyor. Ülkesinin
yanında yer almak varken, birilerinin emir eri gibi hazır ola geçenlere hak
ettikleri ders, milletimiz tarafından sandıkta verilecektir."
BU COĞRAFYADA
BİRİLERİNİN İHSANIYLA YA DA LÜTFUYLA BULUNMUYORUZ
ABD ile yaşanan vize sorununa ilişkin de Erdoğan, "Şimdi birtakım hesaplar yapıyorlar şu
vize olaylarıyla ilgili, 'ülkemizin kaybı 50 milyar falan' diye. Neye göre bu
hesabı yaptılar, anlamak da mümkün değil." dedi. Erdoğan, Türkiye'nin
zaten Amerika ile ticaret hacminin son dönemlerde 15-16 milyar dolara düştüğünü
belirterek, "Onu da bir tarafa koy. Bu da onlardan savunma sanayine
yönelik aldıklarımızın ağırlığını ifade eder. Bizim verdiklerimiz zaten çok çok
cüzi bir şey." diye konuştu.
Kavgaya girildiğinde atılan yumruğun sayısının
sayılmayacağını söyleyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: "Böyle bir şey olduğu zaman da bu sayı
sayılmaz. Kalkacak, bize karşı böyle bir tavrı takınacaklar, ondan sonra da
'burada şu kadar kaşıp varmış, bu kadar kayıp varmış.' Birisi de çıkmış
konuşuyor, 'öğrenciler Amerika'ya gidemiyor' diye. Aynı şey onun için de
geçerli, gidemeyebilir. Mesele burada millidir, mesele burada yerlidir, mesele
burada vatandır, gerisi teferruattır.
Şunu unutmayın,
yolu doğru olanın yükü de ağır olur. Allah, hiç kimseye kaldıramayacağı yükü
yüklemez. Türkiye, 2 bin 200 yılı aşan devlet geleneğiyle bu sıkıntıların
üstesinden gelecek birikime sahiptir. Bin yıldır vatanımız olan bu coğrafyada
birilerinin ihsanıyla ya da lütfuyla bulunmuyoruz. Ana muhalefetin başındaki
adamın geçmişine baktığın zaman, zaten bunlar Amerika'daki liderlerin,
afedersin lider poposunu tırabzana dayıyor, o da karşısında el pençe divan
duruyor. Bu dönemler geride kaldı, böyle bir Türkiye yok artık. Her yerde
karşımızdaki neyse, biz de oyuz. Öyle el pençe duran bir Türkiye yok. Bunu
herkes görecek, bilecek, buna göre konuşacak.
Eğer siz
şahsiyetinizden taviz verir hale geldiğiniz zaman, sizin sırtınızda daha çok
boza pişirirler. Dik duruş, bizim için önemli. Her bir karışı şehitlerimizin
mübarek kanlarıyla sulanan bu topraklar, bedeli canla kanla ödenerek vatan
kılınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti nevzuhur bir devlet değildir."
Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin nevzuhur bir devlet
olmadığına vurgu yaparak, "Biz
kuralları da bilir, hukuku da bilir, teamülleri de gayet iyi biliriz." diye
konuştu.
Uluslararası hukukun temelinde egemen devletlerin
eşitliği ilkesi bulunduğunu hatırlatan Erdoğan, "Biz birilerinin kendilerini diğerlerinin üstünde
konumlandırdıkları mevcut çarpık sistemi kabul etmedik, etmiyoruz. Bu
itirazımızı her platformda ve her fırsatta da dile getiriyoruz."ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, egemenlik haklarına saygı ve ortak
menfaatler temelinde tüm ülkelerle iş birliğini geliştirmenin mücadelesini
verdiklerini söyledi. Bugüne kadar hiçbir ülkeyle dostluğa ya da müttefikliğe
halel getirecek bir tutumun içine girmediklerini dile getiren Erdoğan,
güvenlikten mülteci krizine, terörle mücadeleden ticarete kadar kime ne söz
verildiyse hepsinin yerine getirildiğini bildirdi.
"Çoğu zaman
yalnız bırakılsak da taahhütlerimize bağlı kaldık." diyen Erdoğan,
şöyle devam etti:
"Allah
aşkına, yarım asırdan fazladır söz verildiği halde üye yapılmayan. Ama buna
rağmen üyelikten vazgeçmeyen bir başka Avrupa ülkesi var mı? DEAŞ'a en büyük
darbeyi indiren ama buna rağmen 'DEAŞ'a destek veriyor' iftirası atılan başka
ülke var mı? 250 şehit pahasına, 2 bin 193 gazi pahasına demokrasisine sahip
çıkan, fakat demokrasinin beşiği olmakla övünen ülkelerden hiçbir destek
bulamayan başka ülke var mı? 'Demokrasi demokrasi' deyip teröristleri
ülkelerinde saklayan bu ülkelerden başka ülke var mı? Bir taraftan
'Demokrasinin ana vatanıyız' diyeceksin, teröristi saklayacaksın; PKK'lısını da
FETÖ'cüsünü saklayacaksın, dosyalar gelecek, dosyalara itibar etmeyeceksin,
ondan sonra FETÖ ile irtibatlı olan ülkemizdeki diplomat vasfı olmayan, konsolosluğunda
saklanan bir kişinin kendine göre hakkını arayacaksın. Öbür tarafta İzmir'de
yine bir papazın, şu anda tutuklu, bunu kurtarmaya çalışacaksın. FETÖ ile
ilişkili her şey açık, net bağı, irtibatı var. Bütün bunlar ortada. Bunları
koruyacaksınız... Böyle bir şey olamaz."
DEMOKRASİ BU MU
YA? ADALET BU MU?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'de tutuklu bulunan ve hakkında
gözaltı ve tutuklama kararı verilen bazı Türk vatandaşlarına yönelik bu ülkenin
davranışı ve uygulanan çifte standartlara da değinerek, şunları kaydetti: "Benim kendi bankamın genel müdür muavinini kalkacaksın, hiçbir
suçu olmadan alıp tutuklayacaksın. Öbür tarafta vatandaşımı, iki yıl oldu
neredeyse, kalkacaksın, hiçbir şey ortaya koymadan yargılayıp, itirafçı olarak
da kullanmak isteyeceksin. Bir diğer taraftan benim korumalarımı, 13 korumamı
ki bunların içerisinde bir kaç tanesi Amerika'yı daha hiç görmemiş, orada da
değil, bunlarla ilgili anında gözaltı kararı çıkartacaksın, tutuklama kararı
çıkartacaksın. Sonra görüşeceğiz ve diyeceksin ki 'Bunlar federal devletin
polisleri değil, eyaletin polisleridir.' Ya ne olursa olsun. Lafa gelince
'koskoca Amerika'sın. Orada sizin davetinize icabette bulunan Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nı adeta terör örgütü mensupları rahatsız ediyorsa,
ona saldırmak için orada her türlü gösteriyi yapıyorsa ve bu ülkenin vatansever
evlatları da orada onları engellemek isterken kalkıp, bizim evlatlarımızı
tutukluyorsun, PKK teröristlerini aradan bir kaç gün geçince serbest
bırakıyorsun. O evlatlarımız hala içeride. Demokrasi bu mu ya? Adalet bu
mu?"
Bu uygulamaların kendilerine söylenmesi durumunda da
"talimatlar verildi" denildiğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti: "İşte biz de talimatları verdik. Neyin
talimatını verdik? Biz talimatımızı şu anda yargı süreci içerisinde olana
değil, onun dışında olanlara verdik. Eğer bir koskoca Amerika Birleşik
Devletleri'ni Ankara'da büyükelçi yönetiyorsa yazıklar olsun. Çünkü bu
takınılan tavır, aslında budur. 'Sen benim stratejik müttefikime böyle
davranamazsın, böyle hareket edemezsin' demeleri lazımdı. Ama bunu diyemediler.
Şu anda da bu yanlış, bu büyükelçiden gelmiştir ve büyükelçi, 'Hükümetim adına
ben bu attım' diyorsa, eğer bunu da dışişleri bakanı, Sayın Başkan da
savunuyor, arkasında duruyorsa, kusura bakmasınlar. Biz de şu anda aldığımız
kararın sonuna kadar arkasındayız."
BUNLAR HADDİNİ
BİLMİYOR
Çifte standart tutumlara karşı olduklarını ifade eden
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Emin olun çifte standartlar karşısında bizim gösterdiğimiz sabrı
dünyanın hiçbir ülkesi gösteremez. Sırtına yediği onca hançere rağmen herkesle
dostluk hukukunu korumaya çalışan bir başka ülke yoktur. Ama öyle bir ana
muhalefet, öyle bir muhalefet var ki... İstisnası MHP'yi tenzih ederim.
Bakıyorsun ne diyorlar? Söyledikleri şey bu, 'Dünyada şu anda görüşecekleri
ülke kalmadı.' Bakıyorsun bir tanesi kalkıp diyor ki 'Batı'dan tamamen kopmuş,
Ortadoğu'ya sığınmış bir Türkiye var.' Kim? Önünde de bir profesör yazıyor.
Bunlar haddini bilmiyor. Senin her yerin profesör olsa ne yazar? Sen bir defa
neyi müdafaa ettiğini, neyi konuştuğunu, şu anda Türkiye'nin bulunduğu yeri,
konumu bilmeyecek kadar acizsin. Televizyonda bunlar izlenildiği zaman ben
nefret ediyorum. Bunlardan çıkan öğrenciden hiçbir şey olmaz. O öğrenciler zaten
bu tür hocaların öğrencisi olmaktan da inanıyorum ki nefret ediyorlar."
HUKUKUN ARKASINDAN
DOLANMAYA ÇALIŞTILAR
Türkiye'nin 15 senede nereden nereye geldiğinin ortada
olduğunu söyleyen Erdoğan, ülkenin bu büyüme trendini görmeyecek kadar cahil
olan bu insanlarla nereye gidilebileceğini sordu.
"Ağır kazan,
geç kaynar" atasözünü de aktaran Erdoğan, "Türkiye olarak biz de yaşadığımız onca ihanete, şahit olduğumuz
onca yalan dolana rağmen vakarımızı asla bozmadık. Bugüne kadar daima
diyalogdan, uzlaşmadan, nezaketten ve diplomasiden yana olduk. PKK ve FETÖ
başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelemizde ikili anlaşmalarımız
çerçevesinde adımlar atılmasını hep talep ettik. Ancak dost ve müttefikimiz
olarak görünen birçok ülke bu konuda, gereken hassasiyeti göstermedi.
Vatandaşlarımızın kanına girmiş, demokrasimizi hedef almış eli kanlı katilleri
iade etmek yerine, taleplerimizi bürokrasilerinin dehlizlerine ittiler.
Anlaşmalarımıza riayet etmek yerine olmadık bahanelerle hukukun arkasından
dolanmaya çalıştılar." açıklamasında bulundu.
MİLLETİMİZİN SABIR
TAŞI ÇATLAMAK ÜZEREDİR
Bugün gelinen noktada her şeyin açık ve net olduğunu
vurgulayan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Hiç kimsenin
Türkiye'ye hukuk devleti dersi verme hakkı yoktur. Demokrasimize kastetmiş
darbecilerin, sokaklarında elini kolunu sallayarak gezdiği hiçbir ülkeden,
Türkiye'nin demokrasi dersi almaya ihtiyacı yoktur. Başkentlerinin en merkezi
meydanlarını terör örgütlerine tahsis edenler, Kandil'deki terör baronlarıyla
doğrudan hat kuranlar, bize hukuk dersi veremez. Bakanlarımızı kendi
konsolosluklarımıza almayanlar, kusura bakmasınlar bize diplomasiden
bahsedemezler. Bu konuda ülkemize had bildirmeye kalkanlar, öncelikle kendi
hatalarını, kusurlarını görmeli, aynanın karşısına geçip kendileriyle
yüzleşmelidir. Son yıllarda şahit olduğu ikiyüzlülük karşısında milletimizin
sabır taşı çatlamak üzeredir. Şayet Türkiye'de, batılı ülkelere, kurum ve
kuruluşlara güven tarihin en dip seviyelerine inmişse elbette birilerinin
kendilerini sorgulaması gerekir."
Erdoğan, hukuk devleti ve bağımsız yargının Atlantik'in
iki yakasındaki bir avuç ülkenin tekelinde bulunmadığını bildirdi.
Türkiye'nin bir hukuk devleti, yargısının da bağımsız
olduğunu vurgulayan Erdoğan, Türkiye'nin kendi vatandaşları ve diğer ülke
vatandaşlarıyla ilgili adli süreçlerin tamamen Anayasa ve yasalara uygun
şekilde yürütüldüğünü söyledi.
Erdoğan, şöyle konuştu: "Gözaltı işlemi olunca da şayet vatandaşımız değilse de yerleşik
teamüller çerçevesinde ilgili ülkenin diplomatik temsilciliğini haberdar
ediyor, gerekli bilgilendirmeleri yapıyoruz. Kim aksini iddia ediyorsa bu
iddiasını ispat etmekle mükelleftir. ABD'nin İstanbul'daki misyonunda yerel
personel olarak çalışan, diplomatik dokunulmazlığı olmayan, ülkemizin vatandaşı
bir kişi ile ilgili hukuki süreç de yine teamüllere, anlaşmalara ve Viyana
Sözleşmesi'ne uygun şekilde yürütülmüştür. İçeri alındı, tutuklandı. Ayın
4'ünden itibaren ne kendi yakınları ne avukatının herhangi bir görüşme talebi
olmamıştır. Söylenenler yalandır. Sadece dün itibarıyla kendisinin bir görüşme
talebinin olduğu savcılığa ulaşmıştır. Olayın aslı bana ulaştığı kadarıyla
bu."
SORUNU BÜYÜTEN
TARAF ASLA BİZ DEĞİLİZ
Gerek ABD Büyükelçiliği tarafından alınan karar gerekse
akabinde yapılan açıklamaların hakikat ve hakkaniyetle bağdaşmadığını dile
getiren Erdoğan, Amerikan büroksasisi içinde kalan eski yönetimin, yeni yönetimle
Türkiye arasındaki ilişkileri baltalamaya çalıştığını ifade etti.
Erdoğan, "Türkiye,
vize başvurularını askıya alma kararıyla vatandaşlarına karşı atılan haksız ve
orantısız adımlar karşısında mütekabiliyet esasına göre hareket etmiştir.
Sorunu büyüten, bu hale getiren taraf asla biz değiliz. Temennimiz,
muhataplarımızın bir an önce aklıselime, soğukkanlılığa geri dönmeleri,
dostluğumuzu ve müttefikliğimizi zedeleyecek adımlardan vazgeçmeleridir."diye konuştu.
İNİSİYATİF
KULLANMAKTAN ASLA ÇEKİNMEYİN
Maruz kalınan saldırıların unutulmamasını isteyen
Erdoğan, daha güçlenerek, büyüyerek ve zenginleşerek bunların aşılabileceğini
söyledi.
Bu kapsamda valilere düşen görevin de "İşe dört elle sarılmak" olduğuna
işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin tümüyle mahallinden yönetilebilecek kadar
büyük, tümüyle merkezden yönetilebilecek kadar da küçük bir ülke olmadığına
dikkati çekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, mevcut il yönetimi sisteminin
birtakım eksikleri, aksaklıları bulunduğunu ancak Türkiye'nin büyüklüğüne en
uygun yönetim modeli olduğunu belirtti.
Nüfusun büyükşehirlerde toplanmasının, hizmet bütünlüğü
ve kalitesini artırması için belediyelerin tüm ili kapsayacak şekilde yeniden
organize edilmesini gerektirdiğini ifade eden Erdoğan, valiliklere olan
ihtiyacın ortadan kalkmadığını, tam tersine bu yönetim kademesini geliştirip,
güçlendirip ve günün ihtiyaçlarına göre tahkim ederek, devam ettirmekte kararlı
olduklarını vurguladı.
Erdoğan bu konuda valilerden beklentisini, "Karşılaştığınız zorluklardan
yılmadan, kendinize güveninizi asla kaybetmeden, inisiyatif kullanmaktan asla
çekinmeden vazifenizi yürütmenizdir." diye özetledi.
MERKEZ VALİLİĞİ
VALİLİK DEĞİL
Merkez valiliğinin kendi gözünde "valilik" olmadığını, çünkü valiliğin "hizmet makamı" olduğunu
söyleyen Erdoğan, valilerden görev yaptıkları ilde şartların zorluğuna,
imkanların kıtlığına bakmadan bir yandan günlük sorunları çözmek, diğer yandan
da ileriye doğru en az yarım asırlık vizyon ortaya koyacak işler yapmalarını
istedi.
Valilerin; devleti, cumhurbaşkanı, başbakanı ve tüm
bakanlıkları temsil ettiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Hiçbir ayrım
gözetmeksizin tüm vatandaşlarımıza, 80 milyonun tamamına hizmet etmekle
mükellefsiniz. Siyasetçiler de kendine oy veren insanları temsil ediyor.
Dolayısıyla siyasetçilerle görev alanınızın kesiştiği yerler elbette olacaktır.
Siyasetçilerin vatandaşlarımızın temsilcisi, sözcüsü, sıkıntıları ve
taleplerinin aracısı olarak yapmış olduğu göreve saygı duymak ve imkânlar
dâhilinde gereğini yapmak sizlerin de vazifesidir. Ama aynı zamanda sizin
oradaki siyasetçilerin değil devletin valisi olduğunuzu asla aklınızdan
çıkarmamanız gerekiyor. Valiyle siyasetçi aynı olamaz, birbirinin hasmı da
olamaz. Çünkü görev alanları ve görev alış biçimleri farklıdır. Biz millete,
vatandaşa, 'iline hizmet' ortak paydasında buluşarak, geleceğe yürüyen
siyasetçiler ve valiler görmek istiyoruz."
HAKKIMI HELAL ETMEM
Devlet kapısının "hacet"ve "umut" kapısı olduğuna
vurgu yapan Erdoğan, valiliğin sadece evrak işlerinin görüldüğü, devletin soğuk
yüzünü temsil eden yerler olmadığını kaydetti.
Valilerin yeri geldiğinde ilinde bir kamyonetin şoför
mahalline oturup, ısınmak için kömürü olmayan vatandaşa kömür, erzakı olmayana
da erzak götürebilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, bunu yapanların "milletin efendisi" olduğunu
söyledi.
Bunları yapmayıp makamında oturan, herkesi makamına
çağıran valilere de kendilerine, "Ben
buraya neden geldim?" sorusunu yöneltmesi gerektiğini anlatan Erdoğan,
Hazreti Ömer ve çocuklarına taş kaynatan yaşlı kadının hikâyesini hatırlattı.
İllerdeki ihtiyaç sahiplerinin dolaşılması gerektiğini
belirten Erdoğan, valilere şöyle seslendi:
"Nerede, kim
var, sadece aydan aya belli bir ücret vermek bizim için yeterli değil.
Ulaşamadığımız, göremediğimiz yerler olabilir. Siz bizim uzanan elimiz, gören
gözümüz, duyan kulağımız durumundasınız. Onun için bunu sizden özellikle
istiyorum. Onun için bunu yapmanız lazım. Yapmıyorsanız kusura bakmayın, ben de
hakkımı helal etmem. Sizi biz buralara bu inançla tayin ettik, bu inançla
atadık. Dedik ki bu arkadaşlarımız bu görevi evelallah yerine getireceklerdir.
Hele hele bize gurur, kibir hiç yakışmaz. Mütevazı, alçakgönüllü olacağız. Bu
tevazu ile de hizmeti sürdüreceğiz. Valiliğin kapısı açık olduğu, umut ışığı
yandığı sürece vatandaşımız sizinle arasına başkalarını sokma ihtiyacını
duymaz. Özellikle güvenlik güçleriyle vatandaşlarımız arasındaki ilişkiyi demokrasi
güvenlik dengesini en ideal şekilde kurarak tesis etmez ve yürümesini
sağlamazsanız görevinizi iyi yapmıyorsunuz demektir. Vatandaşa eziyet eden
güvenlik teşkilatı görmek istemediğimiz gibi terörle mücadelede, asayişte,
uyuşturucuyla mücadelede en küçük bir zafiyet gösteren güvenlik teşkilatı da
istemiyoruz."
BUNA GEVŞEME Mİ
DİYEYİM, İŞİN UCUNU KAÇIRMAK MI DİYEYİM
Uyuşturucuyla mücadelenin, okulların çevresindeki
tedbirlerin öncelikli görev olduğuna dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle
sürdürdü: "Son zamanlarda
asayişteki, buna gevşeme mi diyeyim, işin ucunu kaçırmak mı diyeyim, bu
namussuz, ahlaksız katillerin çoğalması katlanılır bir şey değil. Bekçilik
sistemini getirdik. Bu sistemin çok daha iyi çalışması lazım. Bunların
caddelerde yürüyen bir kadına omuz atıp ondan sonra tekmelemek, yumruklamak...
Bu tür ahlaksız, adi kişilerin bu toplumun içerisinde yer almasını ben
hazmedemiyorum. Çünkü bu milletin şanından değildir bu. Öyleyse bizim çok iyi
çalışmamız lazım. Demek ki eksiklerimiz var. Emniyet teşkilatını yöneten
sizsiniz. Emniyet teşkilatımızı bu noktada çok daha iyi sevk ve idare etmeniz
lazım. Emniyet müdürlerimizle aranızda en ufak bir sıkıntının olmaması gerekir.
Ama bazı yerlerde maalesef emniyet müdürlerimiz, valilerimiz arasında bazı
sıkıntıların olduğunu da müşahede ediyorum. Bunların da olmaması lazım. Bu
dengeyi kuracak olanlar birinci derecede sizlersiniz."
"KİMİN DOĞRU
KİMİN EĞRİ OLDUĞUNU EN İYİ VATANDAŞIMIZ GÖRÜR"
Valilerden, görev yaptıkları illerde ihtiyaç sahiplerinin
hamisi olmalarını isteyen Erdoğan, valilerin görevlerini yaparken birtakım
sorunlarla karşılaşmaları halinde ise dönüp nerede durduklarına bakmalarını
tavsiye etti.
Erdoğan, "Durduğunuz
yer doğruysa hiç endişe etmeyin, vicdanınız en iyi hakimdir. Eğer bir yerde
siyasetçi ile bürokrat arasında çok ciddi sorun varsa ikisinden birisi işini
iyi, doğru yapmıyor, adil davranmıyor demektir. Kimin doğru, kimin eğri
olduğunu en iyi vatandaşımız görür. Vatandaşımızın bu tefriki eninde sonunda
bize kadar da ulaşır." dedi.
HER İMTİHAN AYNI
ZAMANDA BİR İMKÂNDIR
"Her imtihan
aynı zamanda bir imkândır." diyen Erdoğan, Allah'ın izni, milletin
desteği ve gayretlerle Türkiye'nin bu süreci de atlatacağını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Sabırla hareket edecek, gerektiğinde
bin düşünecek ama bir yapacağız. 2019 yaklaştıkça bu tür sorunların,
sıkıntıların artması muhtemeldir. Zira 2019, milletimiz için sadece bir seçim
yılı değil aynı zamanda büyük bir dönüm noktası olacak. Terör örgütlerinin ya
da şer şebekelerinin bu süreci sabote etmesine asla müsaade edemeyiz.
Valilerimizle, kaymakamlarımızla, belediye başkanlarımızla, muhtarlarımızla,
esnaflarımızla, sanatkârlarımızla, işçilerimizle, gençlerimizle,
kadınlarımızla, velhasıl tüm milletimizle el ele vererek inşallah bu imtihandan
da alnımızın akıyla çıkacağız."
YORUMLAR