SANKO Üniversitesi Sani Konukoğlu Uygulama ve Araştırma Hastanesi
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı da olan Prof. Dr. Baştemir, 14
Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle bir açıklama yaptı.
Prof. Dr. Baştemir, diyabeti, “insülin hormonunun tamamen
ya da kısmen eksikliğine bağlı, kan şekerinin normal sınırının üzerinde
seyrettiği, tüm yaş gruplarında görülebilen ve yaşam boyu devam eden bir rahatsızlık”
olarak tanımladı.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tamamında,
özellikle hayat tarzı değişimi ve beslenme eğilimindeki değişikliklerin Tip2
diyabet görülme sıklığını artırdığına dikkati çeken Prof. Dr. Baştemir, şöyle
devam etti: “Kentleşme ve yaşlanma sonucu obezite ve fiziksel aktivitenin
azalması yanında, nüfus artışı diyabetli hasta sayısını artırıyor. Yaş sınırı
giderek düşerken, çocuklarda görülme sıklığı artmaktadır. Tip1 diyabet sıklığı
özellikle okul öncesi dönmede daha belirgin artış göstermektedir. Diyabeti,
küresel bir sağlık sorunu olarak nitelendirebiliriz.
Diyabet sağlık için büyük bir tehdit olması yanında, hem
kişisel, hem de ülkeler açısından önemli rakamlara ulaşan ekonomik külfet
getirmektedir. Diyabet hastalığı ve komplikasyonlarından 2015 yılında, dünyada
5 milyonun üzerinde insanın hayatını kaybettiği bildirilmiştir.”
DİYABETİN GÖRÜLME
SIKLIĞI
Diyabetin görülme sıklığına ilişkin bilgi veren Prof. Dr.
Baştemir, “İnsülin Duyarlılık Faktörü (IDF), 7’inci Diyabet
Atlası’na göre; 2015 yılı sonunda 415 milyon olduğu tahmin edilen 20 yaş ve
üstü erişkin diyabetli nüfusun, 2040 yılına kadar yüzde 55 oranında artarak 642
milyona ulaşacağı öngörülüyor” dedi.
2015 yılında dünyada yüzde 8.8 olduğu varsayılan erişkin
diyabet prevalansının (Prevalans, prevalans hızı veya prevalans oranı,
belirli bir nüfusta, belirli bir zaman dilimi içerisinde, çalışma kapsamında
yer alan, belirli bir hastalık veya hastalıklara sahip tüm olguların oranıdır)
2040 yılında yüzde 10.4’e yükseleceğinin altını çizen Prof. Dr. Baştemir, sözlerini
şöyle sürdürdü:
“Buna göre 2015 yılında her 11 erişkinden 1’inde diyabet olmasına
karşılık 2040 yılında her 10 erişkinden 1’inin diyabet hastası olacağı
öngörülmektedir. Kontrol altına alınamayan diyabet hastalığı ‘Hiperglisemi’ye
yol açar, zamanla kalp-damar, böbrek, göz, sinir sistemi başta olmak üzere
vücudun tamamını etkileyebilir.
Kardiyovasküler hastalıkların görülme sıklığı, insidansı
(belirli bir nüfusta belirli bir zaman dilimi içerisinde belirli bir hastalık
veya hastalıkların yeni olgularının sayısı) ve mortalitesinin (Mortalite oranı
veya kaba ölüm hızı (bir hastalıktan veya genel olarak) genelde yıllık
hesaplanan, her 1000 kişi başına ölümlerin sayısının oranıdır) diyabetli
hastalarda, diyabetli olmayanlara göre 2-8 kat daha fazladır.”
DİYABETİN BEDELİ
AĞIR ÖDENİYOR
Diyabetin, gelişmiş ülkelerde en sık görme kaybı ve
körlük nedeni olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Baştemir, “Dünyada böbrek
yetersizliği ve travma-dışı ampütasyon (iyileşmesi olanaksız görülen bir organı
kesip atma) olgularının ilk nedeni diyabettir. Bu da diyabetli bireylerde alt ekstremite
(vücudun kalçadan ayağa kadar olan kısmı) amputasyon riskinin, diyabeti
olmayanlara oranla 25 kat daha yüksek olması riski anlamına gelmektedir” ifadelerine
yer verdi.
Diyabetin doğrudan mali külfet dışında, diyabetli
bireylerin işteki veriminin düşüşüne de neden olduğunu anımsatan Prof. Dr.
Baştemir, yaşam süresinde kısalma ve yakınlarının hastayla ilgilenmek durumunda
kaldıkları zaman kayıplarından kaynaklanan maliyetlerin de göz ardı edilmemesi gerektiğinin
altını çizdi.
ERKEN TANI ÇOK
ÖNEMLİ
Diyabette de erken tanının çok önem taşıdığını ifade eden
Prof. Dr. Baştemir, diyabet hastalığının kişisel ve ülkeler açısından
maliyetini azaltmak ve beraberinde getireceği farklı sorunlar için tanının
erken konulması ve uygun tedavi seçeneklerinin belirlenmesinin büyük önem taşıdığını
bildirdi.
Yapılan çalışmalarda Tip2 diyabetin, prediyabetli
bireylerde yaşam tarzının sağlıklı bir şekle çevrilmesiyle, yüzde 40-58
oranında önlenebileceğini gösterdiğini vurgulayan Prof. Dr. Baştemir, tanısı
konmayan diyabetin sonuçlarına dikkati çekerek; “Diyabet hastası olan iki
kişiden birinin tanısının konmadığı bilinmekle birlikte bu da kişileri sakatlık
yanında erken ölüme yol açan komplikasyonlarla karşı karşıya bırakmaktadır”
uyarısını yaptı.
Diyabetten korunmak ve tedavinin etkinliği açısından
yapılması gerekenlere değinen Prof. Dr. Baştemir, sözlerini şöyle tamamladı: “Hareketli
yaşam tarzı, sağlıklı beslenme, alkol, tütün gibi madde bağımlılığının
önlenmesi konularına önem vermek, temel sağlıklı yaşam stratejimiz olmakla
birlikte, diyabetli hastaların komplikasyonlardan
korunması ve tedavinin etkinliği açısından temel prensip olmalıdır.
Diyabet ve komplikasyonları ülkeler açısından temel halk
sağlığı sorunlarının önceliklileri arasındadır. Diyabetin önlenmesi ve
azaltılması için kamunun, sivil toplum kuruluşlarının, üniversite ve özel
sektörün katılım sağlayacağı, etkili bir politika geliştirilmeli ve kararlı bir
şeklide yürütülmelidir.”
YORUMLAR