Dr. Acar; “Kurumsal hedefler yürekte hissedilmeli”

Dr. Acar; “Kurumsal hedefler yürekte hissedilmeli”

Diyanet İşleri Başkanlığı Denizli Müftü Ahmet Hulusi Efendi Eğitim Merkezi Müdürü Dr. Mustafa Acar, Kahramanmaraş’ta “Kurum Aidiyeti, Etkili Din Hizmeti Ve Din Eğitimi” konulu konferans verdi.

27 Kasım 2017 - 19:37

Kahramanmaraş İl Müftülüğü düzenlediği programlarla personellerinin verimliliğini artırmak amacıyla alanında profesyonel isimler tarafından eğitim seminerleri verilmeye devam ediyor. Din görevlilerinin etkili din hizmeti ve din eğitimi vermeleri noktasında çalışmalarına bir yenisini daha ekleyen Kahramanmaraş İl Müftülüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Denizli Müftü Ahmet Hulusi Efendi Eğitim Merkezi Müdürü Dr. Mustafa Acar’ın konuşmacı olarak katıldığı “Kurum Aidiyeti, Etkili Din Hizmeti Ve Din Eğitimi” konulu konferans düzenledi. Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferansa din görevlileri ve Kur’an Kursu öğreticileri yoğun katılım gösterdi. Program Abdülhamit Han Camii İmam Hatibi Muzaffer Güneş‘in okuduğu Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.

 

“BİRİ DİNİ, BİRİ RESMİ İKİ GÖREVİMİZ VAR”

Kur’an tilavetinin ardında kürsüye Kahramanmaraş İl Müftüsü Celal Sürgeç geldi. Müftü Sürgeç, biri dini biri de resmi olmak üzere iki önemli görevlerinin olduğunu söyledi. İslam’ı usul, erkân ve üslubuyla insanlara sunmak zorunda olduklarını dile getiren Sürgeç, “Bizim biri dini, biri de resmi olarak iki tane görevimiz vardır. Aslında ikisi de aynıdır. Dini görevimiz Allah’ın dinini insanlara sahip olarak Hz. Peygamber’e gelen ve Hz. Peygamber’in o emaneti yine sahih bir şekilde insanlara tebliğ ettiği Allah’ın ve Peygamberin en büyük emaneti olan Kur’an, onun ilkelerini, onun dinini toplumlara eğriltmeden, bükmeden doğru bir şekilde usul ve üslubuyla vermektir. Zira Kur’an-ı Kerim bu konuda bizi şöyle uyarır, içinizden bazıları bu konuda mütehassıs bir ekip kurulsun ve insanlara Allah’ın dinini usul, erkân ve üslubuyla anlatsın. Dolayısıyla bu ayeti kerime bize bir görev veriyor ki müfessirlerin çoğu da bunu bu şekilde anlıyor. İkinci görevimiz resmi görevimiz, devletimizde bize bu görevi veriyor. Anayasa’nın 136. Maddesine göre halkı din konusunda aydınlatma ve eğitme bizlere, Diyanet İşleri Başkanlığı’na veriliyor. Gerçekten bugün biz hem Rabbimizin hem de devletimizin yüklediği bu iki görevde eksikler, boşluklar bırakırsak bu boşlukları birileri doldurmaya başlar. Ama yanlış doldurur. Öyleyse önce biz kendimiz, ne yapacağız? İşimizi çok doğru yapacağız. Yani Allah’ın dinini en güzel şekilde bizler bileceğiz, sadece bilmek yetmez. Bu dini usul, erkân ve üslubuyla da insanlara sunacağız. Dini çok iyi bilir ama sunmayı bilmezse yine sorun var demektir. İşte bu vesileyle hocamız bu konunun uzmanı, çok güzelde bir doktora tezi var, Allah’a İmanın Ahlaki Boyutu isimli. Gerçekten iman da en büyük ahlaksızlık nedir? Allah’a ortak koşmak yani şirk koşmaktır. Her şeyin ahlaksızlığı olduğu gibi imanın da ahlaksızlığı var. Biliyorsunuz peygamberler dinsiz olan toplumlara gelmedi. Aslında dindar toplumlara geldi ama dinde ahlaksızlık yapan toplumlara geldi. Allah inancında eksen kayması yaşayan yörüngeden çıkarılan o insanlara gerçek Allah inancı yerleştirmek için geldiler” ifadelerini kullandı. 

 

“KURUMSAL HEDEFLER YÜREKTE HİSSEDİLMELİ”

Müftü Celal Sürgeç’in selamlama konuşmasının ardından konferansını sunmak için kürsüye gelen Diyanet İşleri Başkanlığı Denizli Müftü Ahmet Hulusi Efendi Eğitim Merkezi Müdürü Dr. Mustafa Acar, salonda bulunan din görevlilerine uyarılarda bulundu. Personelin kurumsal hedefleri yüreğinde hissetmesi amacıyla eğitim verdiklerini dile getiren Acar, konuşmasına şu şekilde devam etti; “Biraz derdimiz var, dertlenmemiz ve bu derdi paylaşmamız gerekiyor. Bu tür seminerlerde iki şeyi önemsiyorum. Bir farkındalık eğitimi, sizler hepiniz hocasınız, tereciye tere satacak halimiz yok, biliyorsunuz ama bir farkındalık oluşturmak önemli. Bazen hocam derdi ki adı başka olanın tadı da başka olur. Hocalarımız hatırlatıyorlar, burada bir farkındalık oluşturabilirsek hizmete yansıyacak bir şeyleri zihinlerde bırakabilirsek eğer, bu iş karımız olacak. İkincisi de bu dertlenme meselesini önemsiyorum. Üstad Mehmet Akif bir beytinde, “Gitme ey yolcu beraber ağlaşalım, Elemin bir gönül karı değil paylaşalım” diyor. Türkiye’de, ümmet coğrafyasında şuanda dini anlamda bizim hizmet sunduğumuz alanda ne tür sıkıntılar var. Bugün gençlik hangi sorunlarla uğraşıyor. 5-10 yıl sonra bizim geleceğimiz gençlerimiz dinle ilişkisini hangi seviyede tutacaklar. Dert çok. Bugün ben iki tane sorun alanında gündeminizi arz edeceğim. Sorun alanları olarak gördüğüm bugün inanç düzleminde gerçekten sorun var. Ülkemizin son iki yıldır yaşadığı ve artık devam edip gelen süreçte 15 Temmuz’dan sonra ayyuka çıkan sıkıntılar, kendi içimizdeki iç çekişmeler, Diyanet İşleri Bakanlığı’mızın içinde bulunduğu durum ve bu kurumun sunduğu hizmet alanı içindeki sahanın başkaları tarafından doldurulması, bunun ortaya çıkardığı problemler yaşıyoruz. Yine etrafımıza baktığımız zaman ümmet coğrafyasının içerisinde her tarafımız kan ve gözyaşı. Kim dindirecek ve Müslümanız diyen insanlar birbirlerini boğazlıyor. Şimdi bu işin çözüm noktası ne? İki tane çözüm noktası söyledim inançla ilgili, birincisi deizm bir uçta, diğer tarafta da radikalizm. Deizm dediğimiz zaman, yani pratik ateizm. Malumunuz ateizm dediğimiz hadise, tanrı tanımazlık, Allah’sızlık yani toplum arasında söylenen şekliyle. Tarihin hiçbir döneminde ateist bir devlet kurulamamış, bireysel anlamda olmuş ama insanlar inanmanın fıtratında olduğu için insanlık açısından bir tehdit oluşturmamış.”

 

“SINIRSIZ VE SORUMSUZ BİR ÖZGÜRLÜK TALEBİ”

Gençliğin içinde bulunduğu durumdan yakınan Acar, insanların Allah’ı hayatlarına karıştırmak istemediğini söyledi. Batı tarzı özgürlüklerin gençliği tehdit ettiğine vurgu yapan Acar, “Bugün bizim derdimiz Müslüman olarak her birimizin sahayı okuması lazım, gençlik ne durumda diye. İşte deizm dediğimiz olay Allah yokmuşçasına yaşamını sürdürmek. Ülkemiz açısından bakarsak yüzde 90, oranlar değişebiliyor şu kadar Müslüman ama dinin hayatta görülmesi anlamında insanlar Allah’ı hayatlarına karıştırmak istemiyor. Hele yeni jenerasyon, bunu sadece başkaları açısından dinlemeyin. Bizim kendi çocuklarımız, dindar kesim diye nitelenen kesimlerde bile oradaki gençlikte bile kendi çocuklarımızda insanlar hayatlarına kimseyi karıştırmak istemiyor. Batı tarzı özgürlükler inanın bizim gençliğimizi götürme tehlikesiyle hızlı bir şekilde üzerimize geliyor. Anne, baba, öğretmen hayata karışmasın herkes bir şeyleri bildiğini söylüyor kimseyi esasında Allah’ı karıştırmıyor. Yaratıcı karıştırmadığın zaman kimse hesap vermek istemiyor ama azap var, hesap var ve bunlar olacak. Dolayısıyla sınırsız ve sorumsuz, özgürlük adı altında bugün batının bizim gençliğimize tasallut olduğu bir noktada Allah’ı hayatın dışına itmek, yaratıcı gücün kontrolünü insanın zihninden ve gönlünden çıkarmak bu ciddi bir tehlike. İşte bu deizm tehlikesi, özellikle üniversite gençleri arasında ciddi anlamda yayılıyor. Bunun adının ve kavramların konulması çok ta önemli değil. Çevrenize baktığınız zaman bunu rahat bir şekilde görebilirsiniz. İnsanlar kimseyi hiçbir otoriteyi hayatına karıştırmak istemiyor. Sınırsız ve sorumsuz bir özgürlük talebi bu işte başta yaratıcıyla ilişkinin kopması demek. Öbür tarafta da radikalizm belası Müslüman toplumların altını oyuyor. Şimdi şu coğrafyada Irak’ından Suriye’si ne, DAEŞ’i, El Nusra’sı radikal ve selefi her türlü akımlar bizim coğrafyamızdan da belki de Kahramanmaraş’ımızda da birçok gencimiz güya cihat adı altında bu adamların içerisinde yer alıyor. Neleri eksik de bunlar neyin cihadını yapmaya gidiyorlar. Bunu konuşmamız düşünmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.

 

“BİR DAHA 15 TEMMUZ’A MARUZ KALMAMAK İÇİN”

15 Temmuz hain darbe girişimine de değinen Acar, “Arkadaşlar, imkânlarla imtihan olunuyoruz. Hangi imkânlar verilmedi de milletimize karşı görevlerimizi yapamadık? Aidiyetimizi, bilgi ve birikimlerimizi (kurumumuz içinde kalarak) hizmete dönüştürmeliyiz. Beslenme kaynağı helal olan şeyler; bize sıkıntılar karşısında koruyucu olacaktır. Onun için üç şey önemli. Birincisi doğru bilgi, kaynağı Kur’an ve sünnet olacak. Bu, Din ile kültürü birbirine karıştırmaz. Çünkü dinin kaynağı Kur’an’dır. O’nu indiren ise Allah’tır. Din Allah’ın bilgisidir. Kültür, toplumla ilgilidir. Kaynağı toplumdur. Dini kültürün kaynağı vahiydir. O’nun için sürekli okumalıyız. İki samimiyet, hepimiz bu noktada imtihandayız. Üçüncüsü ise söz ve eylem bütünlüğü. Arkadaşlar, bir daha 15 Temmuz hain darbe girişimlerine maruz kalmamak için, bizi dinle vuran anlayışlara fırsat vermemek için, doğru İslam’ı, doğru dini anlamak ve anlatmak mecburiyetindeyiz. “Nerede bir ahlak sorunu varsa, orada yanlış veya eksik bir Allah inancı vardır” Allah’a güvenmeliyiz. Allah için sevmeliyiz, kardeş olmalıyız. İyilik ve güzellikte yardımlaşmalıyız” ifadelerini kullandı.

Konferans sonrası Müftü Celal Sürgeç tarafından Mustafa Acar’a Kahramanmaraş yöresel bakır tepsisi hediye edildi. Program, Mustafa Acar’ın kitap dağıtım ve imza töreninin ardından sona erdi.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x