Çok uzağa gitmeye gerek yok, yaklaşık on sene önce
çoğumuz internetten uzak ve sosyal medyadan bir haberdik. Ama bugün sosyal
medya ağları, anneanne ve babaannelerin dahi vazgeçilmezleri haline geldi.
Devir değişiyor, zaman hafızamızı şaşkına çevirecek kadar hızlı akıyor. Elbette
teknolojideki bu gelişmeler yeni nesil hastalıklar için de zemin hazırlıyor.
Bunlardan biri de ruh halinde yaşanan değişimler ve depresyon. Kişileri
yalnızlaştıran ve algılarının değişmesine neden olan sanal dünya da depresif
ruh halinin uzamasında etkili olabiliyor.
Depresyon, kişinin kendisini üzgün, boşlukta, yalnız ve
çaresiz hissettiği bir durum. Genellikle yorgunluk ve bitkinlikle birlikte,
kilo alma ya da verme, uyku süresinin artması ya da aksine oldukça azalması ve
kişinin hayattan beklentisinin kalmadığı bir süreç yaşanıyor. Her on insandan
dokuzunun hayatları boyunca en az bir defa yaşadığı bu duygu durum değişikliği
depresyon tanısı koyabilmek için tek başına yeterli olmuyor. Aynı zamanda
kişinin ne kadar zamandır bu süreci yaşadığı da oldukça önem taşıyor. İşte
sosyal medya etkisi tam da bu noktada devreye giriyor. Acıbadem Adana
Hastanesi’nden Psikolog Hande Nacar Baş, algımızı değiştiren sosyal medyanın
bizi kendimizden uzaklaştırdığını söylüyor. Bu depresif ruh hali kısa
sürecekken, elimizden bırakamadığımız ekranlar sürecin uzamasına ve dolayısıyla
depresyona yaklaşılmasına neden oluyor.
Yarattığı algı
dünyaya bakışımızı etkiliyor
Sosyal medyanın yarattığı algı, kişinin dünyaya bakış
açısını derinden etkiliyor. Ne yazık ki, günümüzde doyumsuz ve memnuniyetsiz
insanlara dönüştüğümüzü söyleyen Psikolog Hande Nacar Baş, sözlerine şöyle
devam ediyor: “İmrenmek yerini kıskançlığa bırakıyor. Sahip olduklarımızın
değerini bilmek yerine sahip olamadıklarımızın hayalini kurarak hayatımıza
devam ediyoruz. Tatildeki komşumuzun, çocuğuna doğum günü organizasyonu yapan
kuzenimizin, eşi ile romantik bir yemek yiyen arkadaşımızın hayatına tanıklık
ediyoruz. Kıskanmayla karışan imrenme duygusuyla beraber günümüz de keyifsiz
geçmişse, bu keyifsizlik daha da katlanıyor. Ama bir türlü de o telefonu
elimizden bırakamıyoruz.”
Çocuklarımıza
karşı yetersizlik hissedebiliyoruz
Sanal dünyanın yarattığı bu algı değişiminin en büyük ispatı
ise ergenler oluyor. 2016 yılında yapılan bir araştırmada, sosyal medyanın
özellikle ergenlerin dünyayı algılama şekillerini etkilediğini ve depresyonun
var olma ihtimali ile sosyal medya kullanımı arasında bağlantı olduğunu
gösteriyor. Doyumsuz, memnuniyetsiz ve hatta kıskanç nesiller yetişiyor. Kendi
yaşıtını kırmızı ruj sürmüş gören genç kız kendisi de onun gibi olabilmek için
evi birbirine katabiliyor ya da farklı bir nedenle öfkeden deliye dönebiliyor.
Küçük yaşta kıskançlığı öğrenmenin yanı sıra aynı zamanda kendini eksik
hissedebiliyor. Hatta güven kaybı yaratabiliyor. Bu durum ebeveynleri de
zorluyor. Eksiklik hissetmemesi için onaylanmasa da dileği yerine getiriliyor.
Vermek istediği terbiyeyi veremeyen, hatta yanlış olduğunu bile bile böyle
davranmak zorunda kalan ebeveynler kendilerini yetersiz hissedebiliyor.
Mutluluğun
kaynağını ekonomik göstergelerde arıyoruz
Herkes geziyor, herkes alışveriş yapıyor, herkes para
harcıyor sanıyoruz. ‘Ekonomi bir tek bizi mi etkiliyor’ diye düşünebiliyoruz.
Aklımıza takılan bu düşünceler uzun vadede mutluluğun kaynağını maddiyatta
aramaya ve dolayısıyla mutsuzluğa neden olabiliyor.
Gördüğümüz
dünyanın sahte olduğunu unutuyoruz
Kim eşi ile kavgasını sosyal medyada yayınlar? Kim
kendini eksik hissettiğinde, küçük düştüğünde paylaşır yaşadıklarını? Ya da kim
çocuğunun zayıflarla dolu karnesini yayınlar? İşte bu gerçeklerden uzak her
şeyin tozpembe görüldüğü dünyanın sahte olduğunu unuttuğumuzu hatırlatan
Psikolog Hande Nacar Baş, durumu şu örnekle anlatıyor: “Bütün gün çalışıyoruz,
akşam eve gitmeyi, koltuğa kıvrılmayı belki biraz eşimizle sohbet etmeyi hayal
ediyoruz. Eve giriyor, telefonu elimize alıyor ve birden bire eşimizin bizi yeterince
sevmediği algısına kapılabiliyoruz. Elindeki güllerle kocaman gülümseyen kadının
saçlarına, yüzüne imreniyoruz. Bu kadına
benzersem eşim beni daha çok sever düşüncesiyle soluğu kuaförde alıp sevilmek
için kendimizi değiştirmek için uğraşıyoruz. Fakat bu sırada eşimizle sohbet
etmek aklımıza gelmiyor.”
Elbette dünya gerçeklerinden biri olan sosyal medyadan
tamamen uzaklaşmak çok da mümkün değil. Ancak bu gerçekleri de kabul edip
yüzleşmek ve ona göre hareket etmek gerekiyor. Psikolog Hande Nacar Baş,
“Sosyal medyadan olumsuz etkilenildiği, düşüncelerinize zarar verdiğinizi
hissettiğinizde telefonu köşeye koyun ve gerçek olan ne varsa ona odaklanın”
diyor.
YORUMLAR