Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal,
Bilkent Üniversitesi Politik Düşünce Kulübüne konuk oldu, "Siyaset ve
Toplum" konulu açıklamalarda bulundu, öğrencilerin sorularını yanıtladı.
Siyaset denilen yapının, kurumsal niteliği itibarıyla
toplumsal talepleri ve ihtiyaçları alarak, devlet aklına dönüştüren yapı
olduğunu aktaran Ünal, siyasetin devletle toplum arasında önemli bir mekanizma
olduğunu söyledi. Buradaki temel tartışmanın "devleti kim yönetecek?"
tartışması olduğunu anlatan Ünal, "Devletle ilgili kararları verecek olan
kimdir? Bunu toplum kendi mi verecektir, yoksa bir seçkin sınıf mı buna karar
verecektir? Bu tanımlamalara göre, yönetim biçimlerinin ismi değişiyor.
Demokrasilerde buna halk karar veriyor." dedi.
Demokrasilerde devletin kimin tarafından yönetileceğine
temsil yoluyla halkın karar vereceğini belirten Ünal, "Halk ne
bilir?" dediği andan itibarense artık orada demokrasiden
bahsedilemeyeceğini bildirdi.
Grup Başkanvekilliği döneminde devletle tanıştığını
aktaran Ünal, "Yüzmeye dair her şeyi okumuş olmanız sizi bir yüzücü
yapmaz. Uygulamanın içine girmeniz gerekiyor." dedi.
Belediye başkanlarının istifası noktasında kendilerine
yapılan eleştirilere de değinen Ünal, bir belediyenin 4 şekilde
denetlenebileceğine işaret etti. İdari şekilde İçişleri Bakanlığının, mali
olarak Sayıştay'ın ve ayrıca ilgili belediyenin meclisinin başkanı
denetleyebileceğini aktaran Ünal, "Bir de dördüncü olarak aday gösteren
partinin siyasi ve sosyolojik denetimi vardır. Dolayısıyla aday gösteren genel
başkan ilgili belediye başkanını istifaya davet edebilir. İstifa çağrısı yapma
hakkı vardır ama bir keyfilik varsa bu antidemokratiktir. Siyasi riskin olduğu
yerde keyfilikten bahsedemeyiz." diye konuştu.
Demokrasilerde muhalefetin önemine değinen Ünal, şöyle
devam etti:
"Muhalefet, demokrasilerde alternatif olan demektir
ve çok önemlidir. Toplumda iktidar olmak için oy isteyendir, muhalefettir.
Bizde muhalefet iktidar olmak istiyor mu? Hayır. İktidar olmak gibi bir niyeti
yok. Gerçekten muhalefet mi yapıyor? Hayır, yapmıyor. Herhangi bir çözüm
koymuyor. Şimdi bugün bir örneğini yaşadık. Biliyorsunuz ABD'de devam eden bir
dava var. 17-25 Aralık'ta Türkiye'de denenmiş fakat sonuç alınamadığı için şu
anda küresel ölçekte tekrardan denenen bir yargı operasyonundan söz ediyoruz.
Uluslararası hukuk açısından hiçbir karşılığı olmayan, tamamen bir oldu
bittiyle devam ettirilen ve bölgede olup bitenlerden bağımsız düşünemeyeceğimiz
bir süreci yaşıyoruz. Türkiye bir istikrarsızlık çemberinin içinde kendi
istikrarını korumanın mücadelesini veriyor ve son bir haftadan beri de bunun
volümü yükseltiliyor. Bunun volümü yükseltilirken bakıyorsunuz içeriden
birileri de aynı eylem birliği ile hareket ediyor."
Siyasi etik denilen bir unsur olduğunu hatırlatan Ünal,
bir iddiada bulunan kişinin bunu ispatla yükümlü olduğunu bildirdi.
Masumiyet karinesine vurgu yapan Ünal, şöyle devam etti:
"Siz bazı iddialarda bulunuyorsunuz sonra da
'iddiayı ispatlayacağım' diye bazı belgeler gösteriyorsunuz. Elinizdeki
belgeler eğer suç unsuru taşıyorsa bu belgeleri acilen savcılığa vermeniz
gerekir. Paylaşmıyorsanız bu da bir suçtur. Sen çıkıyorsun isimler vererek
insanlara dönük haysiyet cellatlığında bulunuyorsun, adeta itibar suikasti
yapıyorsun, günün sonunda bu belgelerin gerçek olmadığı ortaya çıktığında ne
yapacaksın? Sonra hiçbir şey olmamış gibi devam edeceksin. Siyaset sorumluluk
almaktır, siyaset nezakettir, edeptir çünkü siyaset bir milletin karar verme
hakkını temsil üzerinden devlete taşımanın adıdır."
Ünal açıklamalarının ardından öğrencilerin sorularını da
yanıtladı. Amerika'da devam eden Rıza Sarraf davasına ilişkin,"Sarraf,
suçunu kabul etti. Sarraf'ın tanıklığı Türkiye'yi nasıl etkiyecektir.?"
sorusu üzerine Mahir Ünal, "Bir tiyatro oynanıyor ve bu tiyatronun
sahnesinde bizim de onlarla oynamamızı istiyorlar. Biz bu tiyatronun oyuncuları
değiliz. Türkiye uluslararası küresel ölçekte oyun kurmaya çalışan bazı
güçlerin de oyuncağı değil aynı zamanda." diye konuştu.
"Uluslararası hukukta karşılığı olmayan, hiçbir
yasal zemini olmayan bir meselede, bir kişiyi alıp o kişiyi bir takım şantaj ve
tehditlerle iftiraya zorlamak. Önümüzdeki süreçte tarih bunu kaydedecek."
diyen Ünal, ABD'nin içerisinde bir yapının son 4 yıldan beri Türkiye'ye dönük
bir takım operasyonların arkasındaki güç olarak durduğunu söyledi.
Ünal, "Bu operasyonların hangileri olduğunu
sorarsanız, 17-25 Aralık bunlardan bir tanesiydi. 15 Temmuz bunlardan bir
tanesiydi. Şimdi yeniden 17-25 Aralık sürecini küresel ölçekte yeni bir
operasyona dönüştürmek istiyorlar. Bunun da içeride maalesef bazı aparatları
mevcut. 'Türkiye bundan nasıl etkilenecek?' diye sorarsanız, 17-25 Aralık'ta
geldiler yenildiler, 15 Temmuz'da geldiler yenildiler, bu defa da
yenilecekler." değerlendirmesini yaptı.
Ünal, Pentagon'un YPG açıklamasına ilişkin bir soruyu
yanıtlarken de şunları kaydetti:
"Tabii ki MGK'nin bir meselesi bu. Geçtiğimiz
günlerde Cumhurbaşkanımız, Sayın Trump ile bir görüşme yaptı. Trump ile yaptığı
görüşmede ABD Başkanı bunun bir saçmalık olduğunu Amerika'nın Suriye'de DEAŞ'a
karşı mücadele etmesi için bazı güçlere silah verdiğini ve şu anda DEAŞ diye
bir tehdidin kalmadığını, dolayısıyla da buraya silah yardımında bulunmanın
saçmalık olduğunu söyledi. Amerikan Başkanı bu durumu saçmalık olarak
nitelendiriyor, akabinde Pentagon'da 'Biz silah vermeye devam edeceğiz.'
diyorsa sanırım bu biraz onların sorunu oluyor. Altını çizerek söylüyorum; üç
yıl boyunca 'DEAŞ'a destek oluyorsunuz', diye içeride dışarıda burnumuzdan
getirdiler. Biz 'DEAŞ'ın terör örgütü olduğunu 2013'te Bakanlar Kurulu'nda
kabul ettik, bölgede en büyük mücadeleyi biz veriyoruz' dememize rağmen
stratejik olarak, bilinçli bir propaganda olarak bizi ısrarla DEAŞ'a destek
olmakla suçladılar. DEAŞ'ın kim tarafından yönetildiğini gördük mü? Rakka'da
DEAŞ, PYD ittifakının nasıl olduğunu gördük mü? DEAŞ'la mücadele ettiğini
söyleyenler, DEAŞ'ın Rakka'dan elini kolunu sallayarak çıkmasını sağladılar mı?
Rakka'dan çıkan teröristler nereye gitti kimse biliyor mu? Demek ki siz terörle
mücadele etmiyorsunuz."
Demokrasi ve insan haklarının kırmızı çizgileri olduğunu
söyleyenlerin, Mısır'da demokrasi katledilirken, darbe yapılırken sesini
çıkarmadığını hatırlatan Ünal, "Demek ki mesele demokrasi ve insan
haklarından ziyade uluslararası reel politika olsa gerekir. Şu anda altını çizerek
söylüyorum; insanlığın üzerinde yükseldiği değerleri ölümüne savunan ve bundan
asla taviz vermeyen tek bir lider var o da Recep Tayyip Erdoğan. Bunu büyük bir
inançla yapıyor, sadakatle yapıyor. Dün AB Mülteci Komiseri Dimitris buradaydı.
İlginç bir şey söyledi, '94 yılında tanıdım Tayyip Erdoğan'ı, 94 yılında
tanıdığım adam hala aynı adam. Değerleri itibarıyla.' diye altını çizdi."
açıklamasını yaptı.
Bilkent Üniversitesi Politik Düşünce Kulübü Yönetim
Kurulu Başkanı Burak Karaoğlu, konuşmanın ardından Ünal'a plaket verdi.
YORUMLAR