CNN Türk'te canlı yayınlanan Tarafsız Bölge programına
katılan Soylu, "Şehirlere giriş çıkışlar ciddi anlamda kontrol altında
tutuluyor mu, önümüzdeki günlerde bu süreç daha keskin bir biçimde uygulancak
mı? şeklinde soruya, şu yanıtı verdi:
"Biraz önce Sağlık Bakanımız da açıkladılar. Özellikle
bir politikamız var. Herkesi evde tutabilmek. Mümkün olduğunca izolasyonu
sağlayabilmek ve temassızlığı oluşturabilmek. İşin başından itibaren bir
kaideyi ısrarla ifade etmek istiyoruz. Bir kamu düzenini ayakta tutmalıyız. Zor
bir süre içerisindeyiz. Bütün dünya zor bir süreç içerisinde. Bunun ne kadar
devam edeceğini, bunun hangi süreç içerisinde bir noktaya doğru ilerleyeceğini
ne dünya biliyor ne bunun ilk çıktığı Çin biliyor ne biz biliyoruz ne de Avrupa
biliyor. Kamu düzenini ayakta tutmak bizim açımızdan en önemli süreçlerden bir
tanesidir."
Sağlık sisteminin ayakta kalmasının önemine işaret eden
Soylu, şöyle devam etti:
"Hastalığın veya salgının bulaşıcı ve onun
oluşturacağı hastaların sağlık sistemini neredeyse işleyemez hale getirmemesini
temin etmek. İkincisi bu. Sağlık sistemi ayakta kalmalıdır. Üçüncüsü özellikle
ifade etmek istiyorum. Bu hala belirsiz bir süreçtir, ne kadar gideceği belli
değil. Onun için gıda tedarik zincirinin ve birtakım üretim tedarik
zincirlerinin, sağlık, temizlik ve hijyen dahil aslen hayatımızın temel
unsurları olan tedarik ve üretim zincirlerinin devam etmesi esastır. Tüm
bunlarla birlikte biraz önce söylemeye çalıştığım sosyal mesafe ve sosyal
izolasyonun sağlanmasını bir şekilde… Bu dördünü yürütme konusunda alınabilecek
tüm tedbirler alınmaya çalışılıyor. Tüm dünyada alınmaya çalışılıyor."
Özel araçlarla
şehirlerarası yoluculuk
Soylu, ülkelerin Kovid-19 ile mücadelede farklı yöntemler
benimsediğini anlatarak, Türkiye'nin bunların tamamını izlediğini söyledi. 3-4
gündür 81 ilin giriş ve çıkışlarını sıkılaştırdıklarını anımsatan Soylu,
şunları kaydetti: "Aslında bizim vatandaşa mesajımız çok net. 'Şehirlerden
şehirlere gitmeyin. Daha fazla zorlaştıracağız.' Burada hem sağlık kontrolü
yapıyoruz hem de her aracı kontrol etmeye çalışıyoruz. Evde kalmak ve şehri
terk etmemek esastır. Beni arıyorlar ‘3 saat kuyrukta bekledim.' diye. 5 saat
de kuyrukta bekleyebilirsiniz. Taşınma halinin son bulması gerektiği özel bir
dönemin içerisindeyiz. Bunu ısrarla anlatıyoruz. Tedbirimizi alıyoruz. Uçak
yolculukları Türkiye içerisinde neredeyse durma mesabesine geldi. Bize talepler
geliyor. Otobüs talebiyle beraber bize gelen sayı 100 bin. Biz bunun hepsine
cevaz veremeyiz. Vermemiz de imkansız. Mümkün değil. Burada birtakım kodlar
koyduk. Kişi hastadır, İstanbul’a gelmiştir, dönmek istiyordur. Bu
anlaşılabilir bir şey. Acil bir hastası vardır, ısrarla gitmek istiyordur. bu
gidebilir. Ölümü olmuştur gidebilir. Bir iş için, üretim için acil gitmesi
gerekir. Bunu da bir vesikayla belli etmesi gerekir. Sağlık Bakanımız da
söyledi. En acil işlerimizi bile evden yapmaya online yapmaya devam ediyoruz.
Buna rağmen 100 bininin üzerine talep var. Bu talebi neden yaptığımızı hala
anlayamıyorum."
Soylu, talepleri "e-devlet" İçişleri
Bakanlığının "e-başvuru" hizmeti üzerinden, Alo 199 hattından ve
havalimanları ile otogarlardan aldıklarını anlattı.
Gelen taleplerden "Muhakkak yer değiştirmek
zorundayız" gibi bir psikoloji içinde olunduğunu anladıklarını belirten
Soylu, "Oysa bu dönem özel bir dönem ve bizim bu dönemde yer
değiştirmememiz, bulunduğumuz yerde kalmamız gerek." dedi.
Soylu, şehir değiştirmelerine ilişkin polis
çevirmelerinde söylenen şartların taşınmaması durumunda nasıl bir yöntem
izlendiğinin sorulmasının üzerine, şunları kaydetti:
"Esas itibarıyla biz fiili bir zorluk çıkarmaya
çalışıyoruz. Bunu çok net ifade ediyorum. Özel araçların da İstanbul dışına ya
da kendi şehirlerinin dışına çıkmasını istemiyoruz. Bunun için tüm özel
araçlara yönelik bir ateş ölçümü yapıyoruz. Onlara 'Siz nereye gidiyorsunuz?'
diye soruyoruz. Sadece bununla da kalmıyoruz. Bütün valilerimize bir genelge
yayımladık. Orada da diyoruz ki 'Eğer bir kişi sizin ilinize veya şehrinize
başka bir ilden veya şehirden gelmişse, bunu tespit ettiğiniz andan itibaren o
kişinin veya ailenin evden çıkmadan 14 gün boyunca izole edilmesini sağlayacak
tedbirler alacaksınız.' Gerek Umreciler, gerekse de yurt dışından gelen
vatandaşlarımız, öğrencilerimiz yurtlarda kalıyor. Şu anda toplam 18 bin 700
kişi yurtlarda kalıyor. Biz Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Kredi ve Yurtlar
Kurumuyla bir çalışma ortaya koyduk. Gençlik ve Spor Bakanlığı, 'Siz bu
meseleye AFAD'dan dolayı, diğer kamplarınızdan dolayı alışıksınız. Burada polis
de içerde olması gerekir. Bizimle beraber bunu yaparsanız, siz yönetici
olursanız biz de size yardımcı olursak bu işin içerisinde oluruz.' dedi ve biz
de kabul ettik. Burada Umreciler gidiyor, testi yapılıyor, negatif ise evine
gönderiyoruz. Evine gönderirken Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu ile beraber
hazırladığımız bir form imzalattırıyoruz. Bu formda, 'Ben evden 14 gün
çıkmayacağım ve Bilim Kurulu'nun tavsiyelerine uyacağım.' diyorlar. Eğer
uymazsam Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun şu maddesindeki üzerime verilecek cezayı
da kabul ediyorum.' diyorlar, imzalayıp çıkıyorlar. Biz bunu burada
bırakmıyoruz. Kim hangi ile gidiyorsa, o ilin valisine, o ilçenin kaymakamına
ve kolluğuna bunu iletiyoruz, hem fiziki olarak onun her gün takibini
yapıyoruz, hem de telefonla beraber Sağlık Bakanlığımız da aynı şekilde
takibini yapıyor. Yani burada muradımız şu; Otobüs yolculuğu zaten yüzde 99
azaldı. Uçak yolculuğu neredeyse günlük birkaç sefer seviyesine düştü. Kim ne
derse yapsın biz bu kısıtlamayı yapmak zorundayız. Bu kısıtlamayı uygulamak
zorundayız ve bunu uyguluyoruz. Bu hareketliliği engellemek zorundayız.
İstanbul'dan Gebze ve Çerkezköy'e üretim için servisle
gidenlerle ilgili herhangi bir kısıtlamalarının olmadığını vurgulayan Soylu,
onların servis içerisinde nasıl gideceğine dair bir kural zaten koyduklarını
anımsattı.
Soylu, özel araçların il dışına çıkmalarını arzu
etmediklerini yineleyerek, "Bunun için de fiili olarak her türlü zorluğu
oluşturmaya çalışıyoruz. Eğer çıkacaklarsa bundan sonra -ki Sağlık Bakanımızla
da bugün bir değerlendirme yaptık- buna ait farklı tedbirler de ortaya
koymaktan da çekinmeyeceğimizi aslında yaptığımız uygulamalarla bir şekilde
ihsas ettiriyoruz, değerlendiriyoruz." diye konuştu.
Soylu, "Özel araçlar serbest ama fiili olarak
onların çıkışlarını zorlaştırıyoruz, bekletiyoruz. Eğer burada da bir problemin
büyüdüğünü görürsek özel araçların da çıkışına kısıtlama getirebiliriz mi çıkar
bu söylediklerinizden?" şeklindeki soruya, "Bu söylediğimden tam da
böyle çıkar." diye cevap verdi.
Bunları açık açık konuşmanın zamanı olduğunun altını
çizen Soylu, "Sayın bakanımız verileri açıkladı. Biz bu veriler üzerinden
mesele başladığı, vakalar tespit edilmeye ve ölümler başladığı andan itibaren
sürekli önlem almaya çalışıyoruz. Şehir içinde toplu taşımada önlemleri
aldıktan sonra önce yüzde 50'ler sonra yüzde 60'lar sonra yüzde 75'ler
seviyesine düştü. Hafta sonları yüzde 90-92 seviyesine düştü ama hafta içi
sürekli artarak, dün yüzde 83'tü, bugün rakamın biraz daha yükseldiği
kanaatindeyim. Yani hem aldığımız tedbirlerle hem ortaya koyduğumuz strateji
esası itibarıyla başarıya ulaştığını ifade etmek isterim."
değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Soylu, özellikle 18 büyükşehir belediyesindeki
yolcu hareketliliğine dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "İstanbul
dün yüzde 84'lerdeydi. Eğer elimizdeki tablolarda dramatik yükselişler olursa
bu şu demektir; bir gevşeme var. Gevşeme olduğu andan itibaren biz başka bir
tedbir alacağız ama sadece bu değil. Aynı zamanda yayılmada farklı bir noktada
kendine ait gidiyorsa biz farklı tedbirleri alma konusunda irademizi ortaya
koyarız. Bu 81 vilayetten özel araçların çıkması, bizim idari bir
tasarrufumuzdur. Bu bir genelgeye talimata bağlanmamıştır. Yeri gelir şunu
uygulayabiliriz. Özel araçların illerden çıkışını engelleme şansına sahibiz.
Bunu hemen yapabiliriz. İllerde bazı özel araçların kısıtlanmasını
gerçekleştirebiliriz. Yani bunu da yapabiliriz. Önümüzde bu tedbirleri almaya
mani yada kanuni bir hal söz konusu değildir. 24 vilayetimizde karantina
tedbiri uyguluyoruz. Valilerimize ön görüldüğü yerde bu tedbirlerin artırılması
talimatını verdim. Sağlık Bakanlığımız da buna 'uygundur' dedi. Bu karantina
tedbirleri aslında oraları sınırlayarak onun yayılımını önlemeye yönelik
tedbirlerdir. Bu aşamaya gelindiği zaman karantina tedbirleri alınmakta
çekinilmemektedir."
Soylu, "Karantina sokağa çıkma yasağı gibi bir şey
midir?" sorusuna, "Kısmen öyle, o alanı kapatıyorsunuz, ilişki ve
teması kesmeye çalışıyorsunuz. Diyelim ki 100 ve 70 hanelik bir yerde 8-10 vaka
görüldü. Bu risktir. Orada temas başladığında bu alan bulaş ile karşı karşıya
kalacaktır. Hemen orada il sağlık müdürlüğümüz, vali ve kaymakamlarımız
karantina kararını alıyor." cevabını verdi.
"Avrupa bu
bulaşı sağlıyor"
İçişleri Bakanı Soylu, "İstanbul bu işin merkez üssü
gibi duruyor. İstanbul'dan diğer illere yayılması endişesi var mı?"
sorusunu şöyle yanıtladı: "Bu işin en başından bu yana en çok dikkat
ettiğimiz il, İstanbul. Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu konuda özel tedbirler
almamız gerektiğini söylediği il, İstanbul. Çin, İran ardından Avrupa ile başladı.
İstanbul, Avrupa ile çok iç içe. Avrupa'nın 9 ülkesine çok önce uçakların
kalkmasını ve onların sınır kapılarımızdan girmelerini yasaklamamızdaki temel
sebep, bizim önümüzdeki bu rakamların yavaş yavaş yükseliyor olmasıydı. Çünkü
Avrupa bu bulaşı sağlıyor. Umrenin ne kadar ve nerelere sağladığını da teker
teker biliyoruz. Ancak İstanbul'u esas itibarıyla etkileyen ve bu bulaşı
sağlayan Avrupa. Onun için tüm tedbirlerden önce Avrupa'ya bu yasaklamaları,
uçakların durdurulması tedbirlerini aldık. Onun üzerine İstanbul'da kaymakamlar
ve valimizle bir araya geldik. Pazarlarda aldığımız tedbirler dahil olmak üzere
yaklaşık 218 bin esnaf kapattık Türkiye genelinde. Bunların büyük bölümü
İstanbul'da. Esas itibarıyla bu bulaşın yayılmasını engellemek içindir. Birkaç
vilayette bulaşın İstanbul'dan geldiğini görünce hemen İstanbul'dan giriş ve
çıkışları, yurt içi uçuşları durdurduk."
Soylu, tespit edilen vakanın hikayesini de takip
ettiklerini dile getirerek, "Şu an bizim elimizde bu vakaların öyküsünün
nereden geldiğinin temel bilgileri söz konusu. Anadolu şehrine nereden geldiği
belli ve bu öyküler üzerinden mümkün olduğunca tedbir alamaya çalışıyoruz.
Sürekli bir analiz yapıyoruz, bugün yetkililerle 3,5 saat hangi tedbirleri
almalıyız diye görüştük. Uygulamasında akim kaldığımız tedbirimiz yok gibi ama
yüzde 70-80 başarı oranına tedbirlerimiz yok mu var onlarla ilgili de
sıkılaştırma kararı alıyoruz. Bu anlamda otobüslerde iki kişinin yan yana
gelmemesi için yetkililerin uyarması gerektiğini iletiyoruz." ifadelerini
kullandı.
"Sahada
gördüklerimizi paylaşmak durumundayız"
"İstanbul'a özel bir karar alınacak mı?" sorusu
üzerine Soylu, bu durumda söylenecek en kötü sözün "Her şey iyi
durumda" demek olduğunu, bunun herkesi büyük bir gevşekliğe ve rehavete
iteceğini söyledi.
Soylu, işin başından itibaren kötü senaryoların tamamına
ait alabilecekleri tedbirleri ortaya koymaya çalıştıklarını ifade etti.
"İstanbul'da sokak çıkma yasağı gerekiyorsa, bu
karar sizin kararınız mı olacak, Bilim Kurulu'nun kararı mı olacak?"
sorusu üzerine Soylu, hiçbir kararı kendi başlarına almadıklarını, böyle bir
yetkinliklerinin olmadığını belirtti.
Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu'ndan çıkan kararların
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a arz edildiğini ifade eden Soylu,
"Oradan çıkacak değerlendirmeyle şu ana kadar bütün kararlar alınmış ve
alınmaya devam etmektedir. Sahada gördüklerimizi elbette ki paylaşmak
durumundayız. Elbette ki Bilim Kurulu bana 'Bankaların önüne polis barikatı
koyup, tek tek insanların girmesini sağla' demiyor ama bu konuda kendi
aldığımız inisiyatifle yapabileceğimiz işler var. Bilim Kurulu ve Sağlık
Bakanlığının bize söylediği 'Siz seyrekleştirmeyi yapın. Sosyal mesafeyi
arttırın. İzolasyonu sağlayın.' Biz, hayatın olağan hareketliliğine yönelik bir
tabloyu gördüğümüz andan itibaren bu seyrekleştirmeyi yaparız." diye
konuştu.
"Yürümüyorsa,
üst tedbirleri almak bizim temel sorumluluğumuz"
Bakan Soylu, temel görevlerinin alınan tedbirlerin
yürüyüp yürümediğini kontrol etmek olduğunu vurgulayarak, "Eğer
yürümüyorsa, üst tedbirleri almak da veya önermek de elbetteki bizim temel
sorumluluğumuzdur. Eğer biz İstanbul'dan hareketliliği çok yoğun olarak görüyor
veya bir başka şehirden hareketliliği çok yoğun olarak görüyorsak, yapmamız
gereken temel şey, evet biz bu tedbiri aldık ama bu tedbirle şu anda
istediğimiz sonucu elde edemiyoruz, bu konuda yapmamız gereken bir üst tedbiri
almaktır. O tedbirimiz de hazırdır ve o tedbiri istediğimiz an devreye
sokabiliriz." dedi.
"Bir üst tedbir gerekirse o adımı atarız dediğinize
göre, sokağa çıkma yasağı da söz konusu olabilir mi?" sorusuna karşılık
Bakan Soylu, "Her türlü tedbir alınır, bundan imtina etmenin bir anlamı
söz konusu değil. Başta söylediğim 4 ana kuralı ne kadar sürdürebileceğiz, biz
buna da bakmak durumundayız." değerlendirmesinde bulundu.
Soylu, "Bazı üretim bantlarını durdurabilir misiniz?
Durduramayacaksınız. Gıda üretimini, sevkiyatını, kamyonları durdurabilir
misiniz? Durduramazsınız. Diyelim ki 20-25 gün sokağa çıkma yasağı yaptınız.
Sokağa çıkma yasağı yapacağınız zaman bunlara da hazır olmalıyız. Millet gıda
tedarikini nereden sağlayacak?" ifadelerini kullandı.
Hayatın bir bölümünün devam etmesi lazım gelen bir süreç
olduğunu aktaran Soylu, şöyle devam etti:
"Şehir içindeki hareketlilik hafta içinde yüzde
60-65, toplu taşıma yoğunluğu 84'lere düştü. Otobüs yolculuğu da yüzde 99'a
düştü. Siz her halükarda şehrin içinde zorunlu olarak bir şeyin gidip gelmesini
temin edeceksiniz. Temin etmek zorundasınız. Bu günden sonra yapmamız gereken,
bu seyreltmeleri daha ne kadar yapabiliriz. Hangi üretimlerden vazgeçebiliriz,
bunları ortaya koymaktır. Bu senaryolarımız Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı,
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı hazır. Ortaya bir kural koyacaksak,
o kurala nasıl izin verebileceğimiz senaryolarına kadar hazır."
Bu kararları birçok ülkenin tamamından önce aldıklarını
dile getiren Soylu, "Biz özellikle İran kapılarında, Irak kapılarında ve
Kapıkule'de birtakım tedbirler alırken bizi eleştirdiler. Sağlık Bakanımızın o
gün bana söylediğini çok iyi biliyorum. 'Allah'ını seversen bu kapıları kapat'
dediği gün kapıları kapattık." şeklinde konuştu.
Soylu, "Merkezi hükümetle yerel hükümet gibi daha
önce terör örgütünün ülkemize sokmaya çalıştığı bir anlayışı son iki günde
yardım kampanyası bahane edilerek bir şey ortaya konulmasından endişe ettiğimi,
halk tabiriyle işkillendiğimi ve İçişleri Bakanı olarak da görevimin tam da bu
işkillenmeler olduğunu paylaşmak isterim." dedi.
Soylu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem
İmamoğlu'nun İstanbul için sokağa çıkma yasağı talep ettiğinin hatırlatılması
üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla bir pandemi kurulu
oluşturulduğunu, bunun bir de iller bazında bir boyutunun olduğunu anlattı.
Soylu, yerel yöneticilerin toplumsal olarak kendilerine
gelen bilgileri pandemi kurullarında paylaşmalarının esas olduğunu ifade
ederek, "Belki de siyasal pozisyonun alınmaması lazım gelen tek yer
burasıdır. Her birimiz siyasal pozisyonlarından sıyrılarak, bir taraftan hem
toplumsal sorumluluğumuzla hem bireysel sorumluluğumuzla hem de elimizde
bulunan kurum, kuruluşların ortaya koyduğu sorumlulukla hareket etmek
durumundayız." diye konuştu.
"İmamoğlu ile
dün telefonla görüştüm"
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ile dün telefonla görüştüğünü
söyleyen Soylu, şöyle devam etti:
"Dün bu yardım meselesiyle ilgili bizimle telefonla
görüşmek istediğini belirtti. Ben de cevaben döndüm ve konuştum. Burada gerek
yardım meselesini gerek ilerleyen süreçte her birimizin nasıl pozisyon almamız
lazım geldiğini mümkün olduğu ölçüler içerisinde ifade etmeye çalıştım. Sadece
Sayın İmamoğlu değil. Hem Sayın Valimiz hem Sayın İmamoğlu'nun bürokratlarına,
Sayın vali yardımcılarımız, hem Ankara'da aynı şey Sayın Valimiz ve yine
onların bürokratlarına, sayın vali yardımcılarımıza, Biz bir kör dövüşün içinde
bulunmamalıyız. Bu yanlış bir şey. Bu birliğimizin en üst olduğu nokta olur.
Aramızdan en ufak bir su sızmamalıdır. Hiç kimse burada herhangi bir şerik
hadise görmemelidir. Farklı bir hadise görmemelidir. Onun için devletin bütün
kurumları devletin en tepesinin koyduğu ciddiyete ayak uydurmak zorundadırlar.
Biz de tüm kurumlar da yerel yönetimler de herkes."
Bilemedikleri bir olayın içinden geçtiklerini anlatan
Soylu, bu sorumluluğu herkesin birbirine hatırlatmakla yükümlü olduğunu
söyledi.
İçişleri Bakanı Soylu, şu ifadeleri kullandı:
"Pandemi kuruluna gelirsiniz dersiniz ki 'Ben bu işten endişeleniyorum,
3-5 tane doktor arkadaşım var, böyle bir görüşleri var, dünyada örnekleri var
sokağa çıkma yasağı getirilmesi lazım.' Ama eğer bunu ifade edecek bir yer
görmüyorsanız, bulmuyorsanız, bunu söylemek hakkınızdır. Vali yanı başınızda,
İçişleri, Çevre ve Şehircilik ve Sağlık bakanlarına istediğiniz zaman
ulaşabiliyorsunuz. Hükümet ayrı şeyler söyler, yerel yönetimler ayrı şeyler
söylerse bu beni üzüyor."
"İdari
sistemde 'yerel hükümet' diye bir şey yok"
Bu yardımlar konusunda bazı televizyonlarda merkezi
hükümetle yerel yönetimler ayrımı yapıldığına işaret eden Soylu, idari sistemde
"yerel hükümet" diye bir şeyin söz konusu olmadığını vurguladı.
Soylu, bunu daha önce isteyenlerin olduğunu anlatarak,
şöyle devam etti: "Bunu isteyenler 6-7 Ekim olaylarını yaptı. Dediler ki '
biz özerklik ilan ediyoruz. Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan bize böyle
talimat verdi.' Ben İçişleri Bakanıyım işkillenmek benim en doğal hakkım. Acaba
birileri bu karşı karşıya kaldığımız ve bütün dünyanın karşı karşıya kaldığı bu
süreçten bir başka anlam mı çıkarmaya çalışıyor. Merkezi hükümetle yerel
hükümet gibi daha önce terör örgütünün ülkemize sokmaya çalıştığı bir anlayışı
son iki günde yardım kampanyası bahane edilerek bir şey ortaya konulmasından
endişe ettiğimi, halk tabiriyle işkillendiğimi ve İçişleri Bakanı olarak da
görevimin tam da bu işkillenmeler olduğunu burada paylaşmak isterim."
Ekrem İmamoğlu'na da dün aynısını söylediğini aktaran
Soylu, "Dedim ki; bu işte devletin nefesi yetebilir ama yerel yönetimlerin
nefesi ne kadar yetebilir bilmiyorum." ifadelerini kullandı.
Soylu, bu işin ne kadar gideceğini bilmediklerini
belirterek, polisleri, bekçileri, jandarmaları, 112, 155, 156 gibi büyük iş
gören ve kendilerine bağlı bütün birimlerin ne kadar gideceğini bilmedikleri
için bunu optimum kullanmak zorunda olduklarını ifade etti.
Kendisini dün ziyarete gelen CHP Grup Başkanvekili Engin
Altay ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun'a da aynısını ifade ettiğini
belirten Soylu, şöyle konuştu: "Bu bizim birlik olmamız gereken bir zaman.
Örnek de verdim. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin belediyeleri yok
mu? Onlar da kendileri bir kampanya yapmak için kanun müsaade etmese de bundan
önce genel ve yaygın bir örneği olmasa da bunu yapamazlar mı? Yapabilirler ama
devlet bir irade ortaya koymuş. Biz şu anda yöresel bir sorunla uğraşmıyoruz.
Küresel bir problemle uğraşıyoruz. Birlik olmamız gereken, birbirimize sırtımızı
dayamamız gereken bir dönem. Siyasi rekabetimizi yarın yaparız."
Soylu, Vefa Sosyal Destek Grubu ile ilgili, "Yarın
büyük bir afetle karşı karşıya kaldığımızda, büyük bir depremle karşı karşıya
kaldığımızda şu anda elimizde bir mekanizma daha oldu." dedi.
Vefa Sosyal Destek Grubunun çalışmalarına da değinen
Soylu, "Dünyada bunun herhangi bir örneği yok. Yaklaşık 6-7 gündür 766 bin
yaşlımızın evine ulaştık. Kiminin arkadaşlarımız odununu kesti, kimine ilaç,
kimine su getirdiler." ifadesini kullandı.
Grubun çalışmalarından memnuniyet duyduğunu aktaran
Soylu, şöyle devam etti: "Yarın büyük bir afetle karşı karşıya
kaldığımızda, büyük bir depremle karşı karşıya kaldığımızda şu anda elimizde
bir mekanizma daha oldu. Bu mekanizma şu anda işleyen bir mekanizma. Sadece
güvenlik unsuru düşünen bir polis değil, aynı zamanda toplumsal ödevini getiren
de bir güvenlik gücünden bahsediyoruz. Sadece camide namaz kıldıran bir imam
değil, aynı zamanda sokağındaki yaşlısına istediğini bir mekanizma ile yerine
getiren bir imamdan, bir öğretmenden bahsediyoruz."
Soylu, destek grubuna dışarıdan kimsenin alınmadığı
iddiaları üzerine, "herkesi alacaksınız" talimatı verdiğini
belirterek, "Biz bunu sadece AK Parti ya da MHP'li belediyelerle ortaya
koymuş değiliz, bütün yerel yönetimlerle bunu sağlamak konusunda bir iradeyi
sergiliyoruz. Vatandaşımıza ulaşmak zorundayız ve bu gücü bir araya getirmek
zorundayız." dedi.
"Bu kanunun
dışına çıkamayız"
Ahmet Hakan'ın, "Ankara'da, İstanbul'da belediyeler
vatandaştan yardım topluyorlar. Neden buna müdahale ediyorsunuz, ülkeye nasıl
zarar verebilir?" sorusunu Soylu, "Benim tepemde bir kanun var. Bu
kanun bir devlet kaidesi oluşturmuş. Biz burada görev yapıyorsak bu devlet
kaidesi içerisinde yapıyoruz." diye yanıtladı.
Elazığ depremi sürecinde AFAD'ın başlattığı yardım
kampanyası için Cumhurbaşkanından izin aldıklarını dile getiren Soylu,
"Ben bu yardım kampanyası iznini kimden aldım? Sayın Cumhurbaşkanımızdan
aldım. Bize burada talimat verdi, biz de yazı yazdık, 'bize yardım kampanyası
izni verir misiniz?' İzin aldık. Oysa benim çok makul bir sebebim var. AFAD,
Elazığ depremi, Malatya... Orada bu yardımı sormadan toplayabilirdim. Oradaki
Elazığ ve Malatya belediye başkanlarının meşru sebepleri var. Ama hepimiz
kanunla bir şekilde donatılmışız. Bu kanunun dışına çıkamayız." diye
konuştu.
Türkiye'de yardım
toplama yetkisine sahip 28 kuruluş var
"Yardım bir tek kabiliyetle toplanır. Kanun demiş,
2680 (sayılı kanun) diyor ki, 'dernekler, vakıflar, kurum ve kuruluşlar eğer
bir yardım kampanyası yapabileceklerse valilikten izin alırlar. Bir parça
kağıt. Valiliğe müracaat edecek." diyen Soylu, tasarrufun valilikte
olduğunu söyledi.
Soylu, şöyle devam etti: "Kanuna göre yapılan yardım
toplamada çok basit bir usul var. Bu saydığım kurum ve kuruluşlar valilikten
izin isterler. Derler ki, 'biz yardım toplamak istiyoruz'. Hay hay, başımızın
üzerine. Eğer uygunsa valilikte bu yardım toplama iznini verir. Başka bir şey
daha söz konusu; Cumhurbaşkanımızın da bir takım yardım toplama izni verme
hakkı var. Yani der ki, 'ben ilgili yeri yardım toplamak için görevlendirdim'.
Sadece bize değil, başka kurumları da yardım toplamak için görevlendirebilir.
Başka bir şey daha var; Cumhurbaşkanlığının peşinen görevlendirdiği kurumlar,
vakıflar ve dernekler var. Bunun sayısı Türkiye'de 28; Kızılay, Türk Hava
Kurumu, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk Polisini Güçlendirme Vakfı, Mehmetçik
Vakfı... Bunlara sadece bu dönemde değil, yani sadece Sayın Recep Tayyip
Erdoğan'ın verdiği değil, geçmişten gelen bunların kampanya yapma, yardım
toplama açık izinleri söz konusu. Bunu yapabilme kabiliyetine bunlar
sahipler."
Kamu düzeninin bozulmaması için çaba verdiklerini
kaydeden Soylu, stokçuluk yapanlara ve fahiş fiyat uygulayanlara müdahale
ettiklerini vurguladı.
Salgının başlamasının ardından stokçular sebebiyle Sağlık
Bakanlığının maske alamadığına dikkati çeken Soylu, üreticilere Sağlık
Bakanlığı ile sözleşme imzalamak için çağrıda bulunduklarını, aksi takdirde
ürünlere el konulacağını belirttiklerini hatırlattı.
Bakan Soylu, çağrının ardından 124'ün üzerinde üreticinin
Sağlık Bakanlığı ile sözleşme imzaladığını sözlerine ekledi.
Soylu, "Belediye başkanları şartsız bağış kabul
edebiliyor. Bu yardım kampanyası o kapsama girmiyor mu?" sorusu üzerine,
yardım kampanyası ile bağışın ayrı şeyler olduğunu söyledi.
Burada bir yardım toplamanın söz konusu olduğunu aktaran
Soylu, "Belediyeler kurulduğu günden itibaren kanunlarına göre bağış
alabiliyorlar. Belediyeler hem 5393'e göre hem de 5216'ya göre bağış alma
hakkına sahiptirler. '8 evim var. 6 tanesini yaşlıların kalması için belediyeye
veriyorum.' dediğiniz andan itibaren belediyeye bağış yapabilirsiniz. Belediye
bu bağışı nasıl kabul eder? Belediye meclisi toplar. Çünkü siz şartlı bağış
yapıyorsunuz. Bağış özeldir, yardım geneldir. Yardım ve bağışı ayıran en önemli
madde burasıdır. Belediye meclisinde o kararı alır. Böylece bu bağışı kendi
üzerine alır. Bu şartlı bağış olur." diye konuştu.
Belediyenin bir bağış alma hakkı daha olduğunu belirten
Soylu, şöyle devam etti: "Ama bu genel değildir. 'Ben bunun için şartlı
bağış almak istiyorum' diyemez. Neden diyemez? Çünkü burada idarenin ve kamunun
bir sorumluluğu vardır. Belediye imar artırabilir, birinin arsasına el
koyabilir. İmar, yol geçirebilir oradan. Belediye, bir yeri çok cazip hale getirebilecek
bir takım planlamalar yapabilir. Hukuk yani kanun yapıcı öyle bir şey ortaya
koymuş ki, belediyenin bunu yapmaması için bu şartlı bağışı ya da şartsız
bağışı bir istismar, kamuya zarar getirebilecek bir koropsiyona, yolsuzluğa
düşürmemek için bunu kamusallaştırmış. Birincisini belediye meclisine dayamış.
İkincisi, şartsız bağış, bu da yapılabilir. Belediyeye gidip evinizi, arsanızı
verebilme kabiliyetine de sahipsiniz. Ama idarelerin, kurum ve kuruluşların,
kamunun burada bir sorumluluğu ortaya çıkıyor. Yani orada belediyenin tüzel
kişiliğinin sorumluluğu vardı, şartsız bağışta da belediye başkanının kendi
sorumluluğu var. Bu da genel değildir. Hiçbir belediye bunu şöyle yapamaz. 'Ben
bunu kamuoyuna açıyorum, bu kadar paraya ihtiyacım var. Şunu alacağım, borcum
var, yardım kampanyası başlatıyorum.' Böyle bir şey söyleyemez, bu yardım
kampanyasıdır. Yardım kampanyasının nasıl düzenleneceği de bellidir. Bunun için
gidip valilikten izin alması lazım. Şartsız bağıştaki temel nokta budur."
"Bu bir siyasi
kutuplaşma oluşturmaktır"
İçişleri Bakanı Soylu, belediyelerin her bağışı kabul
etmek zorunda olduğunu belirterek, "Bu işlem yıllardır gerçekleşiyor.
Buradan bir yardım kampanyası çıkarmak, 'Bu dönemi fırsat bilerek yardım
kampanyası yapıyorum.' demek istismardır. Bunu çok net söyleyeyim. Bu bir
siyasi kutuplaşma oluşturmaktır." değerlendirmesini yaptı.
Bugün bu duruma ses çıkarmayarak, kanunu görmezden
geldiklerini varsaydıklarını dile getiren Soylu, şunları kaydetti: "Yarın
HDP'nin bir belediyesi terörist cenazelerine gidiyorlar mı? Gidiyorlar. HDP'nin
bir belediyesi dedi ki, 'Ben bu gittiğim terörist cenazesinin ailesine yardım
yapmak istiyorum ve bağış topluyorum.' dediği andan itibaren topladığı bağışın
bir kısmını buraya verdi. Böyle bir devlet olabilir mi? Devlet kaide üzerinde
olur. Biz kendi elimizle bir teröristin ailesine, 'Sen Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'ne karşı savaşan ve ölen ailenin bireyi sebebiyle biz seni taltif
ettik.' dedi ve onu da para toplayarak yaptı. Eğer böyle bir şey başlarsa Türkiye'de
yerel yönetimlerin hukuki çizgisinin nerede biteceğini kimse tespit edemez.
Burada bu savunuyu ortaya koyuyoruz. Beni fukaraya yardım etmekle
suçlayabilirler. Süleyman Soylu, 'Şunu engelledi, bunu engelledi.'
diyebilirler. Devletimizin her insana yardım etme gücü ve kudreti vardır."
"Bir kural,
kanun ihlal ediliyor"
"İstanbul ve Ankara belediyelerinin yaptıkları bir
yardım kampanyası ile bir HDP'li belediyenin teröriste yapacağı bir kampanya
aynı kefeye konabilir mi?" sorusuna Soylu, şu yanıtı verdi:
"Bir kural, kanun ihlal ediliyor. Devlet olarak siz
bu kanunun ihlal edilmesine göz yumuyorsunuz. Yerel hükümetle merkezi hükümet
sözlerinin 12 saat arayla Fox Tv ile Halk Tv'de tesadüfen söylendiğini
düşünmüyorum. Bütün bunlar bu özerklikten, federasyondan başlayan ve burada
ortaya konulan sürecin devamını başka kişilere ve kurumlara doğru seyredecek
hadiselerin tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Şu çok zor muydu yani? Bir kağıtla
beraber valiliğe başvurup, '2860 bunu söylüyorsa ben geliyorum.' Hangi belediye
başkanı? 30 yıldır belediye başkanlığı yapan var CHP'de. Çıksınlar desinler ki,
'30 yıldır sefer yardım kampanyası düzenledim. Bu yardım kampanyasını da bu
şekilde düzenledim.' Böyle bir şey yok." (AA)
YORUMLAR