Pozitif psikoloji alanında çalışmalar yapan Doç. Dr.
Tayfun Doğan, “Umut önemli düzeyde öğrenilebilir ve artırılabilir bir
özelliktir. Aynı durum affedicilik, iyimserlik, psikolojik sağlamlık ve
öz-saygı için de söylenebilir. Tüm bu özellikler geliştirilebilir, bu sayede de
intiharın önemli düzeyde önüne geçilmesine yardımcı olunabilir” diyor.
Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Tayfun Doğan, 10 Eylül Dünya İntiharı Önleme Günü’ne ilişkin
değerlendirmelerde bulundu. İntiharın tüm dünyada önemli bir halk sağlığı
sorunu olduğunu belirten Doç. Dr. Tayfun Doğan, 10 Eylül Dünya İntiharı Önleme
Günü vasıtasıyla, toplumun, kurumların ve tüm bireylerin intihara karşı
farkındalıklarını artırmanın amaçlandığını söyledi.
İNTİHAR ORANLARI
ARTIŞ GÖSTERİYOR
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, dünyada her 40
saniyede bir intihar girişiminin ölümle sonuçlandığını; son 45 yılda intihar
oranının % 60 civarında artış gösterdiğini belirten Doç. Dr. Tayfun Doğan,
“İntihar tüm dünyada ölüm nedenleri arasında ilk 10 neden arasında yer
almaktadır. Yine dünyada her yıl yaklaşık olarak 1 milyon kişi intihar sonucu
hayatını kaybetmektedir. Daha üzücü olanı ise intihar oranları her geçen yıl
daha da artmaktadır. İntiharla ilgili olarak, sağlık kurumlarında, okullarda,
hastanelerde ve farklı iş yerlerinde alınacak önlemler ve artırılacak farkındalık
intihar oranlarının düşürülmesine yardımcı olacaktır” diye konuştu.
POZİTİF PSİKOLOJİ
YÖNTEMLERİ ÖNLEMEDE ETKİLİ OLABİLİR
İntihar nedenlerinin çok boyutlu bir şekilde ele alınması
gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Tayfun Doğan, intiharların önlenmesinde pozitif
psikoloji alanından yararlanılabileceğini belirterek “İşin genetik ve biyolojik
nedenleri olduğu kadar psiko-sosyal boyutları da söz konusudur. İntihar için
risk faktörlerine baktığımızda, ailesel ve genetik faktörler, ruh sağlığı
bozukluklarının olması, zorlu yaşam olayları (travmatik deneyimler), çocukluk
çağı travmaları, cinsel ve fiziksel istismar, fiziksel hastalıklar, alkol ve
uyuşturucu kullanımı, ekonomik sorunlar, yalnız yaşama ve sosyal destek
eksikliği, umutsuzluk ve anlamsızlık duyguları gibi pek çok faktörün olduğunu
görmekteyiz. Bu risk faktörlerini göz önünde bulundurarak intiharı önlemek için
birçok girişimde bulunulabilir. Hâlihazırda yapılanlara ek olarak pozitif
psikoloji müdahaleleriyle de intiharı önleme adına önemli işler yapılabileceğini
düşünüyorum” dedi.
POZİTİF PSİKOLOJİ,
SAĞLIK MODELİNİ TEMEL ALIYOR
Doç. Dr. Tayfun Doğan, pozitif psikolojinin, insanların
olumlu ve güçlü özelliklerine odaklanan; hayatı yaşamaya değer kılan şeylerin
neler olduğu konusunda araştırmalar yapan; bireylerin yaşam kalitelerini,
sevinçlerini ve mutluluklarını artırmaya çalışan görece yeni bir psikoloji
akımı olduğunu belirterek şunları söyledi: “Pozitif psikolojinin çalışma
konuları, mutluluk, iyi oluş, hayatın anlamı, affedicilik, umut, iyimserlik, öz-saygı,
psikolojik sağlamlık, şükran duyma gibi konularla ilgilenir. Psikoloji
biliminin uğraş alanını büyük ölçüde normal dışı davranışlar ve ruh sağlığı
bozuklukları oluşturmuştur. Bundan dolayı psikoloji alanında, sorun çözmeye
odaklı bir anlayış ön planda olmuştur. İnsanların olumlu-güçlü özelliklerini,
potansiyellerini inceleme ve araştırma ise büyük oranda ihmal edilmiştir.
Pozitif psikoloji, bireylerin olumsuz, eksik ve sorunlu yönlerinden çok, olumlu
özelliklerine, güçlü yanlarına ve erdemlerine odaklanan bir yaklaşımdır. Bu
haliyle de geleneksel psikolojinin kullandığı “hastalık modeli ”ne karşılık,
“sağlık modeli”ni temel alır. Bu doğrultuda pozitif psikolojinin amaç ve
işlevleri, yaşamı değerli ve yaşanmaya değer kılacak şeyleri araştırmak, insanların
olumlu ve güçlü özelliklerine odaklanarak bunları geliştirmek, öznel ve
psikolojik iyi oluşu ve yaşam sevincini geliştirmeye çalışmak ve önleyici
işleviyle bireylerin ruhsal sorunlar yaşamalarının önüne geçebilmektir.”
UMUT,
ÖĞRENİLEBİLİR BİR ÖZELLİKTİR
Pozitif psikolojinin insanların olumsuz duygularını ya da
yaşamdaki acılarını yok saymadığını, bunları gerçekçi bir şekilde ele aldığını
ancak bunlarla baş etme konusunda kendi enstrümanlarını kullanmaya çalıştığını
belirten Doç. Dr. Tayfun Doğan, şunları söyledi: “Öncelikle pozitif
psikolojinin en önemli işlevlerinden birisi ‘önleyicilik’ işlevidir. Yani
sorunlar çıkmadan önce bunları önlemeye yönelik faaliyetlerdir. Bu anlamda
intiharla ilgili elimizde çok ciddi araştırma bulguları vardır ve intiharla
ilgili risk faktörlerini büyük oranda biliyoruz. Bireyin umut düzeyini, sosyal
desteğini, öz-saygısını, psikolojik sağlamlığını ve genel olarak iyi oluş
düzeyini artırarak bu risk faktörlerini eleyebiliriz. Örneğin umutsuzluk ve
çaresizlik, intihar vakalarında anlamda önemli risklerden birisidir. Ancak biz
bugün pozitif psikoloji araştırmaları sayesinde biliyoruz ki, umut önemli
düzeyde öğrenilebilir ve artırılabilir bir özelliktir. Aynı durum affedicilik,
iyimserlik, psikolojik sağlamlık ve öz-saygı için de söylenebilir. Hatta
bunlara sosyal ve duygusal zekâyı da ekleyebiliriz. Tüm bu özellikler
geliştirilebilir ve bu sayede de intiharın önemli düzeyde önüne geçilmesine
yardımcı olunabilir.”
ANLAMSIZLIK
SALGININA KARŞI POZİTİF PSİKOLOJİ
Modern çağda intiharın önemli nedenlerinden birisinin
“anlamsızlık” salgını olduğunu kaydeden Doç. Dr. Tayfun Doğan, “Pozitif
psikoloji bu noktada da, insanın anlam arayışı ile ilgili çalışmalar yaparak,
anlamlı bir yaşamın nasıl olacağını ya da hayatı yaşamaya değer kılacak
şeylerin neler olabileceğini ortaya koymaya çalışır. Anlamlı bir yaşamı olan ve
hayat amaçları belirgin olan bir birey intihardan da uzak olacaktır” dedi.
ANLAM ARAYIŞI
İNSANIN EN TEMEL MESELELERİNDEN BİRİDİR
Aslında psikolojinin cevabını aradığı şeyin “anlamlı bir
yaşam”ın nasıl olacağı sorusu olduğunu belirten Doç. Dr. Tayfun Doğan, “Nasıl
yaşarsam anlamlı ve iyi bir yaşam sürmüş olurum? Eğer bu sorulara bireysel
olarak doyurucu cevaplar verebiliyorsak ruh sağlığı açısından çok avantajlı bir
konumdayız diyebiliriz. İnsan anlam arayan bir canlıdır. Anlam arayışı, insan
varoluşunun ayrılmaz bir parçasıdır ve yalnızca insana özgüdür. Ancak insan
aynı zamanda dünyadaki var olan şeylere anlam verebilen ve anlam üretebilen de
tek canlıdır. Dolayısıyla anlam arayışı konusu insanın en temel meselelerinden
birisidir. Diğer canlılar için böyle bir durum söz konusu değildir. Nitekim
yaşanan varoluşsal boşluk ve anlamsızlık başta depresyon ve anksiyete olmak
üzere pek çok normal dışı davranışa ya da ruhsal rahatsızlığa kaynaklık
edebilir. Eğer kişi anlamsızlık duyguları içindeyse kendisini boş, öfkeli,
kaygılı ve huzursuz hissedecektir. Nitekim bu durumu, psikoloji alanının önemli
isimlerinden Carl G. Jung, “Nevroz anlamını bulamamış ruhun acı çekmesidir”
şeklinde ifade etmiştir. Hayatını anlamsız gören pek çok kişi, yaşadığı
varoluşsal boşluğu şiddet, uyuşturucu, aşırı yeme-içme, kumar ya da kontrolsüz
cinsellikle doldurmaya meyilli olabilir. Yaşamda bir anlam ve amaç bulamamış
olma, iyi yaşayamamış olma suçluluğuna da neden olabilir. Birey yaşamının boşa
geçtiğini, kendisine bahşedilen bu yaşamın hakkını veremediğini ve dolu dolu
yaşayamadığını düşünebilir. Bu da onda kaygıya ve suçluluğa neden olabilir. Tüm
bunların bittiği noktada ise intihar gelebilir. Bu yüzden pozitif psikoloji
temelli, anlam odaklı bir psikolojik destek intiharı önlemede çok kritik bir
öneme sahiptir” dedi.
RUH SAĞLIĞI
PROFESYONELLERİ ÖZEL OLARAK EĞİTİLMELİ
İntiharın, bireyin yalnızca kendisini değil, sosyal
çevresini, iş arkadaşlarını, ailesini ve genel olarak toplumu da etkilediğine
dikkat çeken Doç. Dr. Tayfun Doğan, “Bundan dolayı da çok ciddiye alınması
gereken bir konudur. Ruh sağlığı profesyonelleri bu konuda özel olarak
eğitilmeli, intihar riskleri konusunda bilgilendirilmeli ve intihar riski olan
bireylere nasıl yaklaşacakları konusunda donanımlı hale gelmeleri
sağlanmalıdır” diye konuştu.
SAĞLIK
POLİTİKALARINDA YER VERİLMELİ
İntiharı önleme konusunun, kesinlikle hükümetlerin sağlık
politikaları içerisinde yer alması gerektiğini ve bu konuyla ilgili
derinlemesine araştırmalar yapılması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Tayfun
Doğan, “Dünyadaki intihar oranlarına baktığımızda, ülkemizin durumu görece daha
iyidir. Ancak bizim ülkemizde de her geçen yılla birlikte intihar oranlarında
artışlar meydana gelmektedir. Henüz durum çok kötü değilken yapabileceğimiz çok
şey olduğunu düşünüyorum” dedi.
YORUMLAR