Üsküdar
Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, ırkçılığın
asla genetik olamayacağını belirterek sosyal öğrenme ve model alma
faktörlerinin etkisiyle ortaya çıktığını kaydediyor. Irkçılığın empati duygusu
az olan kişilerde daha çok görüldüğünü söyleyen Süleymanlı, toplumların refahları
için bütün bireylerin empati duygularını geliştirmekten sorumlu olduklarını
ifade ediyor.
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi
Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, ırkçılığın sosyolojik
boyutları ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Irkçılığın bir modernite söylemi olarak görülebileceğini
kaydeden Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, “Bu bağlamda ırkçılık tek ve homojen bir
şekilde gelişen dünya düzeninin inşa ettiği sonuçlardan biridir. Irkçılığın
kendi dışında olana yaşam hakkı tanımayan ve kendi dışındakini öteki olarak
konumlandıran bir söylem ve eylem biçiminden neşet ettiği açıktır. Bu çerçevede
ırkçılık bütün toplumsal yapılanların meşruluğunu sağlamaya çalışan düşünsel ve
eylemsel bir düzeye işaret etmektedir” dedi.
SOSYAL ÖĞRENME VE
MODEL ALMA IRKÇILIKTA ETKİLİ
Irklara ve insanlığa hümanist bir bakış açısıyla
bakıldığında bütün insanlığın birbirine denk olarak dünyaya geldiğini belirten
Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, ırkçılığın sosyal öğrenme ve model alma
faktörlerinin etkisiyle ortaya çıktığını kaydederek şunları söyledi: “İnsanlardan
biri diğerinden üstün veyahut biri diğerinden daha az değerli değildir.
Çocukluğun ilk dönemlerinde gelişen evrimsel dürtülere dayanan bireyler,
kendileri gibi insan niteliklerine sahip olanları diğer varlıklardan ayırt
ederek insanlar arası bir eşitlik değeri geliştirir. Birçok sosyal deneyde
bebeklerin ve küçük çocukların ırk, görüntü ve davranış ayrımı yapmadan farklı
görüntüdeki insanlara aynı şekilde davrandıkları gözlenmiştir. Bu şekilde
hayatına başlayan çocukların ilerde ırkçı bireylere dönüşmesinde sosyal öğrenme
ve model alma faktörlerinin etkisi görülebilir. Yüksek oranda ebeveynlerinin,
daha sonra ise çevrelerinin etkisi ile çocuklar karşılaştıkları yeni bilgileri
zihinlerinde kavramlaştırırlar. Bu kavramsallaştırmaya çocukların farklı ırktan
biri ile karşılaştıklarında ne düşünecekleri, hissedecekleri, nasıl
davranacakları ve hangi yargılara varacakları da dâhildir. Irkçı düşüncelere
sahip olan aile ve toplumların çocukları, ergin olduklarında kendi çabaları ile
bu oluşan ırkçı düşünce şemalarını bozup tekrar yapılandırmadıkları sürece
kendileri de ırkçı düşüncelere sahip bireylere dönüşebilirler.”
TOPLUMSAL RUH HALİ
GÖZ ARDI EDİLMEMELİ
Irkçılığa zemin hazırlayan veya onu besleyen, onun
dışavurumuna etki eden toplumsal ruh hallerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini
belirten Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, “Bunları, gözlemin ve gerek akademik
gerek akademi dışı analizlerin önemli bir odağı haline getirmek önemli. Geçmiş,
bugün ve gelecek arasında bu sayede bağ kurabiliriz. Tarihte norm olan fakat
artık aşılmış kabul edilen bir olgunun, ne şekilde varlığını sürdürdüğünü ve
neden, nasıl ortaya çıktığını anlamaya çalışmak da böyle mümkün olabilir. Bu
gibi olayları, münferit ve talihsiz vakalar olarak değerlendirmemeli, dönüşen
yapılar içinde sürekliliğini devam ettiren yapıları, söylemleri, mekanizmaları
ve ruh hallerini ortaya çıkarabilecek bir kesişim alanı olarak ele almalıyız”
dedi.
GÜNÜMÜZDE IRKÇILIK
KAVRAMI DEĞİŞTİ
Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, feminizm kavramının
değiştiği gibi ırkçılık kavramının da zamanla değişikliğe uğradığını kaydederek
sözlerini şöyle sürdürdü: “Nasıl ki Feminist Terapinin gelişmesi ile erkekler
karşısında ayrımcılık gören kadınların haklarının savunulması olan feminizmin
anlamı, din, dil, ırk, cinsel yönelim ve benzeri her türlü gruplar arası
farktan kaynaklı ayrımcılığa maruz kalan bireylerin haklarının gözetilmesi
olarak değişti ise ırkçılık kavramının da aynı bu şekilde değiştiğini
söyleyebiliriz. Öncesinde sadece ırk ve ten renklerinin farklılığından dolayı
gelişen ırkçılık düşüncesinin, toplumların özelliklerinden dolayı her türlü
farklı bileşene göre gruplaşma ve zorba - mağdur ilişkisine dönen bir sürecin
içinde olduğu görülüyor. Sadece insanları beyaz, sarı, kahverengi ve siyah
olarak ayırmak değil, toplumsal davranış biçimleri, gelenekler ve inançlar gibi
çeşitli bileşenlere göre bir grubu diğerine göre üstün görme durumunun da
ırkçılık kapsamına girdiğini ifade etmek yanlış olmaz. Örneğin Hint kökenli bir
bireye ırkçılık yapmanız için illa ki ten rengine atıfta bulunmak zorunda
değilsiniz. Köri gibi koktuğunu söylemek de ırkçılıktır.”
TOPLUMLAR EMPATİ
DUYGUSUNU GELİŞTİRMELİ
Sadece ırkçılık konusu için değil, genel olarak empati
duygusu daha az olan kişilerin başka bireyleri incitecek davranışlarda bulunma
ihtimalinin daha fazla olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı,
“Irkçılığa maruz kalan kişide oluşan öfke, üzüntü ve korku duygularına karşı
empati kuramayan bir kişinin kasıtlı durumlarda vicdan duygusu hissetmeden
karşı tarafı incitebileceği açıktır. Beynimizde empati işlevini sürdüren
İnsulada bir sorun olmadığı sürece herkes empati yapabilir. Fizyolojik
bozukluklardan kaynaklı empati yoksunluğu olan antisosyal bireyleri bir kenara
koyarsak, toplum refahı için bütün bireylerin empati duygularını geliştirmekten
sorumlu olduklarını ifade edebiliriz. Yalnızca patlak veren olayların ertesinde
ve onların taze etkisiyle değil, yaşadığımız her an ve topluma katıldığımız her
durumda bu soru üzerine düşünmeyi hatırlamamız gerekiyor” dedi.
IRKÇILIK
KESİNLİKLE GENETİK DEĞİLDİR
Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, ırkçılığın asla genetik
olamayacağını söyleyerek sözlerini şöyle tamamladı:“Irkçılık öğrenilen ve
öğretilen düşünsel bir kavramdır. Irkçılıkta önemli olan şey; bireyde yabancı
korkusunun yoğun yaşanması ve de bireyin farklılığa karşı geliştirdiği savunma
mekanizmasıyla ilgilidir. Günümüz ve günümüzden yüzyıllar öncesi dahil olmak
üzere ırkçılığı doğuran, körükleyen ve besleyen etmenin sosyal öğrenme, model
alma ve sonradan öğrenme olduğunu düşünmek yanlış olmaz.”
YORUMLAR