Kadın kanserlerinin yaklaşık yüzde 30’undan sorumlu olan meme kanseri sıklığı giderek artıyor. Buna karşın hem tarama programlarının yaygınlaşarak erken tanı olanaklarının gelişmesi, hem de tedavide yaşanan gelişmeler sayesinde meme kanseri artık daha az yaşam kayıplarına neden oluyor. Acıbadem Adana Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Demircan, erken tanı alan meme kanserlerinde yüzde 90’lara varan iyileşme sağlanabildiğine dikkat çekiyor.
İstatistiklere göre dünyada her yıl 1.7 milyon kadın meme
kanseriyle tanışıyor! Ülkemizdeki rakamlar da dünya ile paralel ilerliyor. Bu
artış nedeniyle çevremizdeki her 8 kadından biri meme kanseri riskiyle yaşıyor.
Bununla birlikte toplumda meme, kadın olmanın da sembollerinden biri olarak
kabul ediliyor. Dolayısıyla meme kanseri kadının yaşamıyla birlikte, kadınlık
kimliğini de tehdit ediyor. Günümüzde meme kanserinin tedavisindeki yeni
yaklaşımlar ve erken tanı bu kaygıları önemli oranda ortadan kaldırıyor. Zira
erken tanı, meme kanseri sıklığının artmasına karşın yaşam kayıplarının önüne
geçiyor. Aynı zamanda, hastalıksız kaliteli bir yaşam sağlayarak, kadının
toplum içerisindeki sosyal yaşamını ve kimliğini koruyabilmek açısından da çok
büyük önem taşıyor. Acıbadem Adana Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr.
Orhan Demircan, bu nedenle meme kanserine yönelik alınabilecek en önemli önlem
ve temel hedefin kadınları meme sağlığı konusunda eğitip, farkındalık yaratmak
olduğunu söylüyor.
Meme kanseri erken
belirtilerini atlamayın
Erken tanıyla meme kanserlerinde yüzde 90’lara varan
oranlarda iyileşme sağlanabiliyor. Bu noktada kanserin erken belirtilerinin
atlanmaması önem taşıyor. Memede ele gelen kitlenin (şişlik) kanserinin en
önemli belirtisi olduğunu anlatan Prof. Dr. Orhan Demircan, “Meme başından
kanlı akıntı, meme başında kaşıntılı bir lezyonun bulunması, meme cildinde veya
meme başında çekinti de kanserin diğer belirtileri arasında yer alıyor. Ayrıca,
koltuk altında şişlik, memede ödem ya da yaranın bulunması ise hastalığın ilerlediğine
işaret ediyor” diyor.
Bu noktada kadının kendine çok büyük görev düşüyor.
Hiçbir meme yakınması olmayan kadınlara, 20-40 yaş arasında düzenli olarak
kendi kendini muayene ve yıllık hekim kontrolleri gerekiyor. 40 yaşından sonra
ise elle muayeneye, düzenli hekim kontrollerinin yanına yıllık mamografi
ekleniyor. Risk grubunda yer alan kadınların ise, hekime başvurarak uygun takip
periyodlarını belirlemesi önem taşıyor.
Kanser sadece risk
gruplarında görülmüyor!
Diğer kanser türlerinde olduğu gibi meme kanseri için de
bazı risk faktörleri bulunuyor. Bunun başında da elbette kadın olmak geliyor.
Çünkü her yüz kadın meme kanserine karşılık bir erkek meme kanseri görülüyor.
Bununla birlikte, ailesinde ve özellikle birinci derece yakınlarında meme
kanseri öyküsünün olması, çocuk doğurmamış olmak veya 30 yaşın üzerinde doğum
yapmış olmak, erken adet görmek, geç adetten kesilmek, adet sonrası uzun süren
hormon tedavisi görmek ve kilolu olmak da diğer risk faktörleri arasında yer
alıyor. Özellikle BRCA 1 ve BRCA 2 gen mutasyonu bulunan kadınlarda risk
oldukça artıyor. Bu kişilerde, yüksek riskli hasta grubu olarak farklı takip
protokolleri uygulanıyor. Toplumda, risk faktörü bulunmayanların meme kanseri
olmayacağına dair yanlış bir algı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Orhan Demircan, meme
kanserli hastaların yüzde 80’inde bu sayılan risk faktörlerinin hiçbirisinin bulunmadığını
belirtiyor.
Meme alınmadan da
tedavi mümkün
Meme ile özel uğraşan cerrahların temel hedefi; en iyi yaşam beklentisi ve yaşam olanağı sağlayan tedavi şeklini seçmek, olanaklı ise hastayı ameliyathaneden kendi memesi veya yerine yapılan bir meme ile çıkarmak oluyor. Erken tanı alan hastaların büyük bir bölümünde memenin korunabildiğine işaret eden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Demircan, erken tanı alan hastalarda uygulanan sentinel lenf bezi biyopsisi (Bekçi lenf bezi biyopsisi) ile koltuk altındaki tüm lenf bezlerini çıkartmadan tedavi yapabilme şansı bulunmasının önemine dikkat çekiyor. Bu yöntemin uygulanabildiği hastalarda kolda şişme, ağrı, kolu kullanamama gibi olumsuzluklar yaşanmıyor, daha kaliteli ve sorunsuz bir yaşam sürdürebilme şansı elde edilebiliyor.
YORUMLAR