Gazeteci-şair Narin Demirci, kaleme aldığı köşesinde; “Sakın umutsuzluk semtine uğrama/ Çünkü bir yığın umut var/ Kendini karanlıklara terk etme/ Zirâ nice güneşler var” diyen Mevlâna misalidir ki; bazı şairler acının, ızdırabın bin bir türlüsüyle sınansa da etrafına umut savurmaktan bir lahza olsun vazgeçmezler. Vazgeçemezler. Ellerinde değildir bu. Mizaçları, karakterleri izin vermez buna. İçin için yanıp kavrulsalar, karanlıklar içinde kalakalsalar da yüzlerini güneşe, aydınlığa dönmekten ve şiirlerinin şavkıyla bunu etraflarına yaymaktan usanmazlar. Vazifedir bu onlar için. Bir aşk vazifesi, bir vatan vazifesi… Adını ne koyarsanız?...
Etrafını ümit ışığıyla aydınlatmayı kendisine vazife edinmiş hatta bunu bir vatan vazifesi olarak addetmiş şairlerin zirvesidir demekten asla çekinmem Mehmet Akif Ersoy için. Zira bir vatan evladının ümitsizliğe düşmesinden ödü kopan ve mısralarında “Ye’s öyle bataktır ki, düşersen boğulursun/ Ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun” diye haykıran bir şairdir o. Çünkü ona göre ümidi temin eden şey imandır ve ye’se (ümitsizliğe) düşmenin tehlikesinden bu yüzden çok korkar. Üstelik kendisi için de değil. Vatan evlatlarının bu tuzağa düşmesinden çekinir ve “Ye’se hiç düşmeyecek zerrece imanı olan” der.
YORUMLAR