Devlet denilen aygıtın millete ait olduğunu ifade eden
Mahir Ünal, “Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu parti bugün iç cepheyi
parçalamaya dönük, bu toplumu bölmeye, toplumu sarayın polisi, halkın polisi,
sarayın savcısı, halkın savcısı, hakimine, savcısına, kaymakamına, valisine
militan ifadeleriyle ile adeta kendilerince iç cepheyi çökertmeye çalışıyorlar.
5. kol faaliyeti tam olarak ilk cepheyi çökertme faaliyetidir. 1960'a kadar Türkiye
Cumhuriyetti Devleti, 1950’de bu milletin yeter, ‘sözde kararda demesiyle bana
aittir’ demesi ile beraber 10 yıllık bir demokratikleşme süreci yaşandı.
Türkiye'de 60 darbesiyle beraber de yeniden bir vesayet inşa edildi. Şimdi
burada bu vesayet dediğimiz şey devletle ilgili kararları verme hakkını
birtakım elitin elinde bulundurmasıdır. Yani bu askeri elit olabilir, bu yargı
eliti olabilir, bu medya eliti olabilir. Yâda bu işte iş dünyasının elitleri
olabilir. Bunlar kendilerini devletin sahibi olarak görürler ve devletle ilgili
kararları kendilerinin vereceğini iddia ederler. Şimdi AK Parti, milletten
aldığı güçle bu vesayeti tasfiye etti. Yani devletin millete ait olduğunu ve
dolayısıyla devletin milletin temsilcileri eliyle yönetileceğini ve devletle ilgili
kararları millet iradesinin vereceğinin altını çizdi. Şimdi burası önemli neden
önemli? Şimdi efendim devletçi misiniz diyor birileri. Devletçi olmak ne demek?
Millet bana yani siyasette ben yani seçilmiş hükümete en derin neden sandıkta
iradesine emanet ediyor. Milletin sandıkta bize iradesini emanet etmesinin
sebebi, devlet aygıtını benim adıma yönet demek değil midir? Demokrasi
dediğimiz şey devletin milletin temsilcileri eliyle yönetilmesi değil midir?
Devlet dediğimiz aygıt millete aittir. Devlet dediğimiz hukuk milletin hakkını
korumak için vardır” dedi.
Parlamenter sistemin vesayet ve darbeleri ürettiğini
kaydeden Ünal, konuşmasın devamında şunları kaydetti: “Güçlendirilmiş
parlamenter sisteme geçeceğiz diyorlar. Bir parlamenter sistem vesayet üretir,
iki parlamenter sistem darbe üretir, üç parlamenter sistem koalisyon üretir.
Peki, 20007'de yüzde 70 oy oranıyla bu milletin cumhurbaşkanını ben seçeceğim
deme iradesini ne yapacaksınız? Diğerlerini yok saydığınız gibi yoksa
olacaksınız. 2007’de yüzde 70'i yoksa
yapacaksınız. 2016’yı yok sayacaksınız. 2018’i yoksa sayacaksınız. Niye?
İşinize gelmiyor, çünkü bu milletin sizi iktidar etmeyeceğini
biliyorsunuz. Muhalefet iktidara talip
olan, alternatif olabilme yeteneği olabilen, ülkeye dair projeleri, çözümleri
olan, bir yapıya biz muhalefet diyoruz. Bugün muhalefet dediğimiz yapının
Erdoğan'ı düşürmekten başka bir projesi var mı? Cumhurbaşkanımız bugün öyle
dedi. Başka bir projeleri var mı? Yok. Eğer siz millet iradesini yok
sayarsanız, bu namusluca bir şey değildir. Siz milletin seçtiği Cumhurbaşkanına
‘Sözde Cumhurbaşkanı’ derseniz bu millet iradesine hakarettir. Siz teröriste
terörist demeyip, siz hendek kazanlara arkadaşlar deyip, PYD-YPG’ye arkadaşlar deyip, siz bu ülkede bu
ülkenin savcısını şehit etmiş teröristleri savunacak ve sempati duyacak kadar
bu ülkeye yabancılaşacaksınız. Sonra kalkıp bu ülkenin valisine, bu ülkenin
kaymakamına, militan diyeceksiniz.”
“MİLLETİN İRADESİNİ TEKRARDAN SANDIK KURULANA KADAR ÖLÜMÜNE KORUYACAĞIZ”
CHP’nin geçmişinde gerisinde olduğuna dikkat çeken Ünal,
“Dünya hızla değişiyor. Değişim bunları tasfiye edecek. Bunlar bu günün değil,
geçmişinde gerisindeler. Demokratik siyaset, silahın, şiddetin, şiddet
çağrısının olmadığı ve asla kabul edilmediği siyasetin adıdır. Biz millet
adına, milletten aldığımız yetkiyle bir mücadele veriyoruz. Ve asla da bu
mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz, çünkü biz sandıkta emanet aldığımız milletin
iradesini tekrardan sandık kurulana kadar ölümüne koruyacağız. Kemal Kılıçdaroğlu'na başörtü yasağı
soruluyor diyor ki, ‘Devletin kuralları var uyacaksınız.’ Yani yasağı devletin
kurallarıyla savunan Kemal Kılıçdaroğlu, bugün devletin kurallarını yok
sayabiliyor. Şunu unutmasınlar. Bir sürü hakaret etmiş bugün yine bir grup
başkanvekilleri var. Böyle çekirge gibi yerinde duramayan, bir grup
başkanvekilleri var. Hepimize mutat hakaret ediyor. Yalan, iftira onlara ben
buradan şunu söylemek istiyorum. Dönüp geriye bir bakarlarsa bu topraklarda bu
milletin nelerin üstesinden geldiğini, Cumhuriyetimizin, demokrasimizin,
hukukumuzun nelerin üstesinden geldiğini, bu milletin ısrarla demokrasi ve
hukuk temelinde kimlerin hakkından geldiğine bakarlarsa, 28 Şubat'ı yapanlar
bin yıl sürecek diyorlardı. Bu millet Arif bir millet, bu millet nerede konuşuyor
biliyor musunuz? Bu millet bir takım şiddet yanlıları gibi sokakta konuşmaz. Bu
millet sandıkta konuşur, her zaman bu millet sandıkta cevabını, layıkıyla
vermiştir” diye koştu.
Türkiye’nin çok yüksek bir potansiyeli olduğunu belirten
Ünal, konuşmasında devamında şunları söyledi: “Bizim yolumuz uzun, Türkiye'nin
önü aydınlık. Türkiye'nin çok yüksek bir potansiyeli var. Allah'ın izniyle biz
buradan daha güçlü bir şekilde çıkacağız. Yeter ki, milletimizle beraber,
milletimizin hassasiyetlerine değerlerine karşı, uyanık olalım.
Evet, Türkiye ve dünya bu zor bir zamandan geçiyoruz. Ama
bu zor zamanda birilerinin yapmak istediği şey çok açık. Tamda işte o iç
cepheyi çökertmek ama Mehmet Akif’in dediği gibi, ‘Allah’ın izniyle bu cephe
çökmeyecek’. Böyle bir zamanda, bu ülkeye dair, şu kadar sevgisi olan, bu
millete dair şu kadar sevdası olan, aidiyeti olan, derdi tasası olan, bir insan
derki, ‘Ya ben de bir işin ucundan tutayım’. Çünkü artık mesele siyaseti geçti.
Artık mesele memleket meselesi. Hep beraber biz neyin kavgasını veriyoruz. Bu
salgın tufanından beraberce bir mukavemetle çıkalım diyoruz. bunun siyaseti
olmaz. Ama salgın başladığı gün ilk ne yaptılar cenazeleri saymaya başladılar.
Sonra ne yaptılar? Pandemi kurulları oluşturuldu. Belediyeler de buna dahil
edildi pandemi kurullarına. CHP'li belediyeler pandemi kurullarında vali ile
çalışmak yerine, çünkü valiyi militan olarak görüyorlar. Pandemi kurullarının da valiyle çalışmak
yerine, kendileri ayrı iş yapmaya başladılar. Kendi kafalarına göre bilim
kurulu kurmaya başladılar. Kendi kafalarına göre, kaynakları farklı kullanmaya
başladılar. Yetmedi sağlık bakanlığının verilerine itibarsızlaştırmaya
çalıştılar. Hâlbuki kriz zamanlarında bu güven duygusu, toplumu ayakta tutar.
Doğrudan nereye saldırdılar? Güven duygusuna saldırdılar, toplumun
psikolojisine saldırdılar. Allah aşkına salgın döneminde bir tane CHP'linin
topluma böyle bir güven, inanç, umut aşılayacak bir cümlesini duydunuz mu?
İnsanlara sürekli korku, kaygı, karamsarlık, öldük-bittik, felaket tellallığı.
Şimdi bunların iyiniyetli olduğunu söyleyebilir misiniz? Siyaseti bir kenara
bırakalım. Mesele memleket meselesine dönmüş. Bütün Türkiye'de herkes seferber
olmuş. Salgın bütün dünyayı etkisi altına almış, salgın sürecinde bunların ne yaptığına
bakarsanız, niyetlerinin de ne olduğunu anlarsınız. Bunlar bu milletle mücadele
ediyorlar, bizimle mücadele etmiyorlar. Kavgaları bizim şahsımızla değil, yani
Recep Tayyip Erdoğan'a düşmanlıkları, Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsına değil ki.
Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsında Recep Tayyip Erdoğan'ı seçenlerle kavga ediyor
bunlar. Dolayısıyla bize bu emaneti verenlerin ve onların vebali, onların
sorumlulukları bizim omuzumuzda. Yoksa bu mesele şahsi olarak, kişisel olarak
yapılacak bir şey değil ki. Yoksa ben kişisel olarak şahsi olarak benim şahsi
meselem olsa bunların hiçbirini muhatap da almam, bunlarla konuşmam. Yolda
görsen selam vermesin zaten.
Türkiye'nin yanında duran herkesle konuşuruz. Cumhur İttifakı bir seçim İttifakı değildir. Cumhur İttifakı 15 Temmuz gecesi bu milletin oluşturduğu bir millet mutabakatı. Bir masa başı ittifakı değildir. Pazarlıkla kurulmamıştır, millet tarafından kurulmuştur Cumhur ittifakı. O yüzden Cumhur ittifakını biz ayrı bir yerde değerlendiriyoruz. Cumhur İttifakı 15 Temmuz gecesi bu milletin oluşturduğu doğal mutabakattır.
Bu CHP ne Deniz Baykal'ın CHP'si, ne Bülent Ecevit'in
CHP'si, ne İsmet İnönü'nün CHP'si, ne de Mustafa Kemal Atatürk’ün CHP’si. Bu
CHP onların hiçbirisiyle ilgili değil. Bu CHP bir operasyon aparatı haline
getirilmiş ve siyaseti, iktidar olmayı bir kenara bırakmış, yıkım siyasetini ve
anti siyaseti 5. kol faaliyeti haline getirmiş bir yapı bu. Şimdi uluslararası ilişkiler, duygu temelinde
yürümez. Yani uluslararası ilişkiler, nefret, öfke, kızgınlık. Şimdi bu CHP
yönetimi CHP'ye oy veren vatandaşlarımı tenzih ederim. Bunlar bu işi şöyle
zannediyorlar. Şimdi Biden gelecek, biz hemen onunla beraber olacağız. Zaten
sözler vermişti. Uluslararası ilişkileri duygusal değil, rasyoneldir. Rasyonel
temelde, oturur konuşursunuz, kendi çıkarlarımız her ülke doğal olarak kendi
çıkarlarını ve kendi uluslararası projelerini hayata geçirmek isterler. Burada
sizin ne kadar kendi projelerimizi savunduğunuz, diplomasiyi ve sahayı yani
masayla sahayı bu nasıl eşitlediğiniz. Türkiye yıllarca sahada yoktu. Masada da
bir kıymeti yoktu. Ama şimdi Türkiye hem sahada, hem masada, bölgede kendi
haklarını ve çıkarlarını koruyacak güçte ve karşı taraf için caydırıcı bir
güçte. Bugün Türkiye'ye lütfen, ne olur, CHP'ye oy veren vatandaşlarıma da
sesleniyorum ne olur Türkiye CHP’den bakmasınlar. Türkiye'ye Türkiye’den
bakmasınlar, Türkiye'ye Fransa'dan baksınlar, Türkiye İspanya'dan baksınlar,
Türkiye Yunanistan'dan baksınlar. Buradan baktıklarında Türkiye ile ilgili hazırlanan raporları okusunlar.
Türkiye ile ilgili nasıl bir süper güce dönüştüğünü, Türkiye'nin savunma
sanayisinden, ekonomisine, Türkiye'nin kendi iç işleyişinden yani eğitiminden,
sağlık hizmetine, salgınla mücadele eden kamu düzenine kadar, nasıl güçlü bir
görüntü verdiğini ne olur Fransa'dan, İspanya'dan, İtalya'dan, Amerika'dan
baktıklarında daha net görürler. Israrla birileri Türkiye CHP'den bakıyor.
CHP’den Türkiye'yi konuşuyor. Ve CHP'de Türkiye’yi maalesef yetenekleriyle ve
gücüyle değil başka şekilde, sahte gerçekliklerle dünyaya anlatmaya çalışıyor.
Yani bir CHP Türkiye’de can ve mal güvenliği yok dediği anda yurtdışına, niye
bunu söylüyor? Türkiye'ye yatırımcı gelmesin, Türkiye'ye turist gelmesin diye
söylüyor. CHP'den Türkiye'ye bakmamak lazım.”
YORUMLAR