Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Tanıtım ve Medya
Başkanı Mahir Ünal, katıldığı bir televizyon kanalında gündeme dair
açıklamalarda bulundu.
NTV’ye özel röportaj veren Mahir Ünal, konuşmasına korona
virüs (Covid-19) aşısını halen olmadığını belirterek, “Dün Cumhurbaşkanımız
MKYK toplantısında bu konuda belli endişeleri gidermek ve tabii ki devlet
başkanı olarak, devlet büyüğümüz olarak bir teşvik anlamında aşı olacağını
açıkladı. Sonra biz de Sayın Cumhurbaşkanımız da bir başkanımıza eşlik ederek
Şehir Hastanesi'ne geçtik. Tabii orada sistemde sırası gelenler uygun olanlar
aşılarını oldular. Onun dışında sağlık bakanımız dün akşam bildiğim kadarıyla
bütün liderleri aradı ve bütün liderlere de olmaları yönünde toplumu teşvik
açısından çağrısını yaptı. Bildiğim kadarıyla şu ana kadar 285.000 kişi hızlı
bir şekilde aşı oldu. Aynı zamanda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne de 20.000
dost bir ve aşırı gönderildi. Önümüzdeki günlerde yeni anlaşmalarla Türkiye'ye
yeni doz aşılar gelmeye başlayacak. Sağlık bakanlığımız çok hızlı bir şekilde
bilim kuruluyla ile beraber bir takvimlendirme gerçekleştirdi. Takvimlendirme
çerçevesinde de HES koduna göre çalışıyor sistem. Takvimlendirmeye göre onay
veriliyor aşılamaya. Dolayısıyla son derece sistematik bir şekilde aşılama
süreci devam ediyor. Herhangi birisinin herhangi birisinin sistem dışında gidip
hastanelerde aşı olması mümkün değil. Çünkü gelen bütün aşılar sayılı olarak
bilim kurulunun yaptığı takvimlendirme çerçevesinde onay koduyla birlikte
gerçekçekleşiyor” dedi.
“DEVLETLERİN EGEMENLİK HAKLARI SİBER DÜNYADA DA GEÇERLİDİR”
WhatsApp ve sosyal medya kanallarının aldığı yeni
politikalar hakkında açıklama yapan Ünal, “Veri güvenliği konusunda henüz daha
bütün dünyada ciddi bir bilinç oluşmadı. Türkiye'ye baktığımızda sanki bizim
verilerimizin istihbarı olarak kullanıldığı gibi bir algı var. Yani işte
bakıyorsunuz mizah anlamında da günlük sosyal medyada da sizin eşiniz de
yaptığınız konuşma kimi ilgilendirir ki, ya da çok mu önemli şeyler
konuşuyorsunuz ki, Pentagon bunu takip etsin. Mesele burada sizin verilerinizin
algoritmik bir düzen tarafından işlenmesi ile beraber sizin ürün haline
gelmeniz aslında burada Mesela. yani sizin İnternette online işlemlerinizden
türeyen birtakım veriler üzerinden sizin bir reklam ürünü haline gelmeniz
burada asıl konuşulması gereken Asıl sorun. Dolayısıyla bizim verilerimiz neden
kıymetli bir verilerimiz birtakım uluslararası şirketlerin satış pazarlama
departmanlarının reklam yada Cambridge analitika olayında olduğu gibi oy verme
davranışınızın manipülasyonu anlamında kullanılmaması açısından verilerimiz çok
kıymetli. WhatsApp'ın burada yaptığı kabul et yada hesabını yaklaşımı tabii
insanları son derece rahatsız etti. Dün Twitter'da benzer bir açıklama yaptı.
Yani Twitter'ın sahibi Jack şöyle bir şey söyledi. Yani beğenmeyenler
hesaplarını silebilirler gibi bir şey söyledi. Uzunca bir süreden beri
konuştuğumuz aslında bir egemenlik tartışması da burada söz konusu. Siber
dünyanın egemenleri dediğimiz Twitter, Facebook, Google, Amazon bunların
oluşturduğu ve geçtiğimiz günlerde Merkel’de bu konuda rahatsızlığını ifade
etti. Artık kendi hukuklarını oluşturma eğilimi içerisinde olduklarını
görüyoruz. Yani kendi cezalarını veren kendi dijital kendi kullanıcılarını
dijital vatandaş gibi gören bir anlayışla ediyor olmaları son derece rahatsız
edici. Burada benim dikkat çekmek istediğim nokta şurası şu unutulmamalı
devletlerin egemenlik hakları Siber dünyada da geçerlidir. Dolayısıyla
devletler kendi vatandaşlarının sosyal ağlarda kullanıcı durumunda olan
vatandaşlarının haklarını korumakla sorumlular. Önümüzdeki günlerde Bu konu daha çok tartışılacak. Almanya-Fransa bunu
yoğun bir şekilde tartışıyor. Amerika geçmişte bunu belli bir hukuki zemine
oturttu. Türkiye'de önümüzdeki günlerde bununla ilgili işte mesela geçen gün
Rekabet Kurulu Bu konuda bir soruşturma başlattı. İşte daha ön sosyal medya
kanunu Biz çıkardık. Ama bunlar yeterli mi Bunlar yeterli değil. Bu meseleyi
daha kapsamlı ele almak ve yeni oluşan siber dünyanın hukukunu ve orada oluşan diğer
temel dinamikleri vatandaşların kişisel verilerinin korunması ve özel
hayatlarının dokunulmazlığı çerçevesinde düzenlemek gerekiyor” diye konuştu.
“SÖZDE CUMHURBAŞKANLIĞI İFADESİ HER ŞEYDEN ÖNCE BU MİLLETİN İRADESİNE HAKARET”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Sözde
Cumhurbaşkanı’ ifadesinin millet iradesine hakaret niteliğinde olduğunu
kaydeden Ünal, “Sözde Cumhurbaşkanlığı ifadesi her şeyden önce bu milletin
iradesine hakaret niteliğinde. Hafızalarımızı tazeleyelim 2003 yılında
Türkiye'de genç subaylar rahatsız manşeti atıldı. Arkasında Tehlikenin farkında
mısınız? Kampanyası başlatıldı. Arkasından Cumhuriyet mitingleri ve hemen onun
akabinde 2007'de Cumhurbaşkanı seçtirmemek için Cumhuriyet Halk Partisi'nin
ortaya attığı 367 krizinin hatırlayalım. 367 krizini nasıl açtı? AK Parti 22
Temmuz'da seçim erken seçim kararı alarak Bu kriz aşıldı. 27 Nisan Günü iki
partinin adeta birileri tarafından tehdit edilmesi ile meclise girmemesi ve 357
kalmasıyla beraber Cumhurbaşkanının seçilememesi. 27 Nisan gecesi verilen
e-muhtıra. O dönemin genelkurmay başkanının ‘Biz sözde değil özde Cumhurbaşkanı
istiyoruz’ açıklaması, yani bu kullandığı ifade aslında oradan çalışarak
kullandığı ifade. Sözde değil özde cumhurbaşkanı istiyoruz. Ve 2007
seçimlerinde AK Parti ezici bir çoğunlukla seçimi kazandı. Referanduma gidildi
hatırlayın 2007 referandum halkımızın yüzde 69'u yüzde 70’i cumhurbaşkanının
millet seçsin dedi. Cumhurbaşkanlığı millet seçsin kararı su anlama geliyordu.
Sözde Cumhurbaşkanı değil özde Cumhurbaşkanı istiyoruz diyen genelkurmay
başkanına bu milletin bir cevabı niteliğindeydi. Yanı 69 oranında cumhurbaşkanı
halk seçsin kararıyla alınmış bir karar konuşuruz. Peki 2014 yılına
geldiğimizde 2007'deki referandumun bir gereği olarak yani milletin halkın
yüzde 70'inin Cumhurbaşkanını halk seçsin kararının bir gereği olarak 2014
yılında Cumhurbaşkanımız halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu. Peki,
halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı siyasi bir kişilik değil midir? Yani
siyasetçi olarak milletin önüne çıkarsınız, siyasi ikinizi yaparsınız. Çünkü
siyaset kurumu son derece kıymetlidir. Siyaset kurumu milletin iradesini
sandıktan alıp, devletin yönetimi yansıtan kurumun adıdır siyaset Kurumu. Yani
millet iradesinin egemen olmasını sağlayan siyaset kurumunun kendisidir.
Vatandaşlar sandıkta iradelerini siyasi partiye emanet olarak verirler o siyasi
partilerden de demokrasinin gereği olarak yeni sistemde yüzde 50+1 alan millet
adına ne yapar millet iradesini devlet yönetimine yansıtır. Burada şu soruyu
sormak gerekiyor demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Devlet adına karar kim
verecek? Devlet adına kararları egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesi
gereği milletin seçtiği devleti yönetir. Bunun aksi zaten düşünülemez. Devletle
ilgili kararları birtakım atanmışlar yada devletle ilgili kararları birtakım
devletin kendisini sahibi olarak görenler vermez. Şimdi şuraya geleceğim O
halde milletin seçtiği Partili bir Cumhurbaşkanı olmuşsa Tabii kimin adına
Devleti yönetecektir. Buradaki tarafsızlık siyasi bir tarafsızlık değildir.
Buradaki tarafsızlık hukuki bir tarafta rahatsızlıktır. Yani herkesin önünde
eşit olduğu ilkesine Cumhurbaşkanı tabi olarak sonuna kadar riayet eder,
Cumhurbaşkanı hukuki olarak tarafsızdır ama Cumhurbaşkanından siyasetçi bir cumhurbaşkanından
partili bir Cumhurbaşkanından milletin önüne çıkmış, siyaset yapmış, siyaset
olarak milletten oy istemiş, bir Cumhurbaşkanından siyasi olarak tarafsız
olmasını isteyemezsin. Bunların tarafsız olmasını istemesinin sebebi eski
vesayet düzeninin sigortası durumundaki cumhurbaşkanlarını istiyorlar. Geçmişte
darbeci zihniyetin tehdit ettiği, boyun eğdirdiği, diz çöktürdüğü ve vesayet
yönetiminin son sigortası durumunda olan bir Cumhurbaşkanı istiyorlar. Recep
Tayyip Erdoğan millet tarafından seçilmiş, bu milletin aldığı kararla
Cumhurbaşkanı olmuş ve siyasetçi kimliği ile de bir siyasi hareketin lideri
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni özde yönetmektedir. Sözde Cumhurbaşkanı ise,
2007 seçimlerinde millet gereken cevabı vermiş. Genelkurmay başkanının ‘Biz
sözde değil özde Cumhurbaşkanı istiyoruz’a özde Cumhurbaşkanı benim seçtiğim
cumhurbaşkanıdır demiş ve Recep Tayyip Erdoğan’ı seçmiş. Dolayısıyla burada
Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı açıklama doğrudan millet iradesini hedef
almaktır. 2007'de cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi referandumla karar
altına alındıktan sonra kaçınılmaz olarak 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminden
sonra zaten parlamenter sistemin değişmesi kaçınılmazdı. Neden? Çünkü
parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmez. Bugün
eleştirdikleri Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin temeli 2007'de bu milletin
yüzde 70 oyuyla cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kararıdır. Daha
sonraki süreçte de yani işte 2018'de Türkiye Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine
geçti. Şimdi orada tekrar söylüyorum yeminde sözü edilen tarafsızlık hukuki
tarafsızlıktır. Yani Cumhurbaşkanı her bir vatandaşın, 83 milyonun hakkını,
hukukunu, korumak konusunda tarafsız olacağı dair yeminidir. Ama CHP ısrarla bunun aynı zamanda da siyasi
bir tarafsızlık olması gerektiğini söylüyor. Bu şöyle bir şey, Amerikan
cumhurbaşkanının siyasi olarak tarafsız olmasını istemek gibi, ya da
parlamenter sistemde bile seçilmiş başbakanın tarafsız olmasını istemek gibi.
Parlamenter sistemde de aynı durumda başbakan siyasi olarak taraftır, ama
hukuki olarak tarafsızdır başbakan.
Cumhuriyet Halk Partisi özelinde şunu söylemek isterim.
Cumhuriyet Halk Partisi her gün oluşturduğu suni gündemlerle, yapay gündemlerle
Türkiye enerjisini tüketiyor ve inanılmaz bir huzursuzluk iklimi oluşturuyor.
Yani ben AK Parti tanıtım ve medya başkanı olarak her gün bu yalanlara, bu
iftiraflara, yani bir taraftan sözcümüz, bir taraftan tanıtım medya başkanlığı
olarak bizim işimiz sürekli olarak Cumhuriyet Halk Partisi'nin günlük
oluşturduğu yalanlara cevap vermekle geçiyor. Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu bir
resim paylaşıyor. O resimdeki kişinin kim olduğu, durumu açıklanıyor. Sizin
verdiğiniz cevaplarla asla ilgilenmiyor. Sürekli olarak bir iddiayı tekrar,
tekrar, tekrar, tekrar gündeme getiriyor. Burada eğer bir suni gündem
arayacaksak burada suni gündem Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve Kemal
Kılıçdaroğlu'nun oluşturduğu suni gündem. Yoksa bizim AK Parti olarak son
derece pozitif bir gündemimiz var. Haftada Cumhurbaşkanımız en az 3 tane açılış
yapıyor. Türkiye pandemi sürecinde salgınla en iyi mücadele eden 5 ülkeden
birisi. Biz tabii ki bu süreci yönetmekle Türkiye'nin bu süreçten pozitif
olarak ayrışması ilgileniyoruz ki, OECD verilerine baktığımızda Türkiye salgın
sürecinden pozitif olarak ayrılmıştır ve Türkiye ekonomik olarak bu süreçte
büyüyen tek ülkedir” ifadelerine yer verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni ziyaretleri hakkında
değerlendirmede bulunan Ünal , “Parlamenter sistemin siyasal kültürü ile
düşünenler, yeni sistemin teamülleri ve türüne ilişkin henüz bir zihinsel
kapasite maalesef geliştirilmemiş durumdalar. Şimdi koalisyonlarla ittifaklar
arasında bir fark var. Koalisyonları bir zorunluluktur, ittifaklar bir
tercihtir. Koalisyonlar seçimden sonra bir zorunluluk olarak ortaya çıkar, oysa
ittifaklar seçimle önce çözüm hedefli tercihlerdir. İttifak dediğimiz şey
aslında bize yani siyasete bir esneklik sunuyor. Şimdi mesela Cumhur
İttifakı'nın niteliğine baktığınızda Cumhur İttifakı bir millet mutabakatıdır.
Yani 15 Temmuz gecesi oluşturduğu bir mutabakattır. Şimdi geçen gün
Kahramanmaraş Elbistan Belediyesi bir bulvara Kemal Kılıçdaroğlu Bulvarı
vermiş. Ne zaman vermiş biliyor musunuz? Elbistan Belediyesi AK Partili bir
belediyedir. 7 Ağustos'ta Yenikapı mitinginde 15 Temmuz'dan bir Yenikapı ruhu
oluşmuştu hatırlıyorsunuz. Türkiye'de bir milli mutabakat ortaya çıkmıştı.
Elbistan Belediyesi 7 Ağustos'ta o mitinge katılan bütün liderlerin Recep
Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu hepsinin isimlerini çeşitli
bulvarlara vermiş. Bu onları o kadar mutlu etmiş ki. Şimdi geçen gün belediye
başkanı dedi ki, ‘Biz Kemal Kılıçdaroğlu'nun ismini değiştireceğiz ve Kemal
Kılıçdaroğlu Bulvarı'nı Milli İrade Bulvarı yapacağız. Çünkü ‘milletin seçtiği
Cumhurbaşkanına sözde Cumhurbaşkanı dediği için millet iradesine karşı bir
hakaret sayıyoruz ve o bulvara Milli İrade Bulvarı ismini vereceğiz’ dedi.
Şimdi orada Cumhur İttifakı'nın oluşturduğu milli mutabakat ruhu devam ediyor.
Ama bir de seçim ittifakları var. Mesela millet ittifakı bir seçim ittifakıdır.
Millet İttifakı'nın seçim ittifakı olduğunu nereden biliyoruz? Bunu kendiler
zaten izah ettikleri için. Fakat Millet İttifakı'nın içerisinde de baktığımızda
mesela Cumhuriyet Halk Partisi ile HDP'nin hem zihinsel olarak, hem söylem
olarak siyasi kodları birbiriyle daha uyumlu iken bunu söylediğimde millet
ittifakına siz şunu yapıyorsunuz, bunu yapıyorsunuz diyor. Ben bunu bir
siyasetçi olarak değil bir gözlem olarak söylüyorum.
Mesela İYİ Parti ve saadet geleneğinde devlet meşruiyeti
sorgulanmaz. İYİ Parti ve saadet geleneğinde millet iradesine hakaret olmaz.
İYİ Parti ve saadet geleneğinde cumhurbaşkanına dönük gayrimeşruluk tartışması
hakimlere savcılara öğretmenlere sanatçılara yandaş yalaka gibi hakaretler
olmaz ve yapılmaz. Dolayısıyla baktığınızda İYİ Parti ve Saadet Partisi CHP ve
HDP’nin alışkanlıkları ve zihinsel siyasi kodlarından daha farklı noktada
duruyorlar. Şimdi AK Parti ise, kaçınılmaz olarak Türkiye'nin sorunlarını
çözümünde bir takım çözüm ortaklıkları oluşturmak istemesi son derece doğal.
Hatta Devlet Bey’de geçen gün bir açıklama yaptı. Bu çözüm ittifakı anlamda bir
takım görüşmelerden herhangi bir şekilde rahatsız olur duymuyoruz anlamında bir
açıklama yaptı. Dolayısıyla bunları bir seçim ittifakı ve siyasi ittifak olarak
değil, Türkiye'nin sorunlarının çözümünde mutabakatı genişletme çabaları olarak
görmek daha doğru olur. Biz burada daha geniş bir şey söylüyoruz. Daha önce
cumhurbaşkanı kullandığı bir Türkiye ittifakı ifadesi vardı. Türkiye
ittifakıyla Cumhurbaşkanımız neyi kast ediyordu? Bizim bayrağımız milletimizin
birliğini ve bütünlüğünü, devletin bölünmez bütünlüğünü, bağımsızlığımızı,
devletimizi, vatanımızı bütün bunları herhangi bir şekilde tartışma konusu
yapmayan bu çerçevede Türkiye'nin ali menfaatlerinin yanında duran, Doğu
Akdeniz'de Yunan tezlerini savunmayan, Libya’da Hafter’in yanında durmayan,
Suriye'de Esed’i, YPG’yi, PYD’yi desteklemeyen, siyaset üstü meselelerde
Türkiye'nin yanında duran, herkesle AK Parti konuşur” dedi.
“50+1 ALTIN HİSSE KONUMUNA GELDİ”
Siyasi arenada yeni olumlar hakkında açıklama yapan Ünal,
“Onlar daha çok yeni sistemde 50+1’le artı 1 kıymetli adeta altın hisse
konumuna geldi. O yüzden artı 1 kıymetli bulanların oluşturdukları bir
yapı. Demokrasinin güzel tarafı şudur.
Demokrasilerde meşruiyet zemininin de her şey konuşulur, tartışılır
değerlendirilir. Siyaseti güzel yapan da budur” diye konuştu.
İYİ PARTİLİ ÜMİT ÖZDAĞ SORUSU?
İYİ Partili Ümit Özdağ’ın mahkeme sürecinin gündemlerinde
olmadığını söyleyen Ünal, “Bu değerlendirme bu değerlendirmeyi yapan kişinin
kendi bakış açısını değerlendirir. Yani bu iddia üzerinden herhangi bir şekilde
yorum yapmaya bile gerek görmüyorum. Yani sonuçta kendi milletvekili kendi İl
Başkanlığı ile ilgili bir açıklama yapıyor. Kendi milletvekilini ihraç ediyor
ve kendi milletvekili de yargıya başvuruyor. Burada şöyle bir sorun var. Yani
işlerine geldiğinde yargıyı suçlayan, işlerine geldiğinde binlerce hakaret
davası açıp o hakaret ettikleri hakim ve savcılara güveniyorlar mı?
Güvenmiyorlar mı? Bir karar versinler. Yani sonuçta Türk yargısı tarafsız ve
bağımsızdır. Bunu şuradan söyleyebilirim. Daha önceki bir genel başkan
yardımcımız İstanbul milletvekili Ravza Kavakçı Kan hanımefendiye çok özür
diliyorum ifadeyi burada kullanmak durumundayım ne anlama geldiğini. ‘Yelloz
köpek havlıyor’ hakaretini bir hakim hakaret olarak kabul etmedi. Gerekçesinde
dedi ki, ‘köpek de aslan gibi, kaplan gibi bir hayvandır. Bizim can
dostlarımızdır. Bir insana köpek demenin hakaret olarak kabul edilmesi
köpeklere hakarettir. Dolayısıyla bu hakareti ben hakaret olarak görmüyorum.”
Mesela ben kendime yapılan ağır hakaretler ile ilgili 17 tane dava açtım.
17'sinde de takipsizlik kararı verildi. Bunu şunun için söylüyorum. Bir de
Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Meral Akşener'in ve diğerlerinin açtığı hakaret
davalarına bakalım. Şimdi Türk yargısı kararlarını veriyor. Kararları veren
hakimlerin kararlarını tartışabilirsiniz. Az önceki kararı söylediğim gibi ama
kalkıp da AK Parti yargıya müdahale ediyor. Yargı eliyle siyaseti dizayn ediyor
gibi çirkin ifadeler öncelikli olarak bizim yargı mensuplarımıza hakarettir.
Bizim hakimlerimize savcılarımıza hakarettir. O davayı gören mahkemeye o
mahkemenin hâkimine hakarettir. Yani biraz konuşurken lütfen işlerine
geldiğinde Türk yargısına hakaret, işlerine geldiğinde Türk yargısına gidip
dava açmak gibi bir tuhaf ikilem içerisindeler. Lütfen yargının meşruiyetini
kimse tartışmaya açmasın. Çünkü yargı hukuk hepimize lazım. Eğer yargının
meşruiyetini tartışmaya açarsak Kemal Kılıçdaroğlu gibi affedersiniz, ‘satılmış
hakimler, satılmış savcılar’ gibi ifadeler kullanırsak, bu hepimizin üzerinde
bulunduğumuz ortak meşruiyet zeminini yaralar. Sonuçta kendisinin ihraç ettiği
bir milletvekili mahkemeye gitmiş mahkeme de böyle bir karar almış, hızlı mı
karar almış, yavaş mı karar almış bu mahkemenin kendi işleyişi ile ilgili bir
şey bunu siyasallaştırıp bunun üzerinden AK Parti'ye saldırmak ahlaki de değil,
insanide değil insaflı cıda değil” dedi.
Son olarak MHP lideri Devlet Bahçelinin seçim sistemine
yönelik önerilerini değerlendiren Ünal, şunları kaydetti: “Cumhurbaşkanlığı
hükümet sisteminin güzel tarafı şu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi
parlamenter sistem katı ve değiştirilemez bir yapısı vardı. Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sistemi adeta bir öğrenen organizasyon gibi, şartlara taleplere,
ihtiyaçlara değişime uygun kendisini yenileyebilen bir özelliğe sahip. Siyasal
sistemlerin doğaları gereği toplumsal talepleri değişimi, toplumsal ihtiyaçları
karşılayabilecek nitelikte olması kendini tadil edebilmesi, kendini restore
edebilmesi, kendisini yenileye bilmesi gerekir. Şöyle bir eğer değişimi
yöneteceksiniz, ihtiyaçları yöneteceksiniz. Mevcut siyasal sistemin bunu
karşılayacak nitelikte de olması gerekir. Şimdi Türk siyasetinin durumuna göre
buna karar verecek olan A Partisi B partisi değil. Nihayetinde böyle bir
değişiklik gerçekleşecekse buna karar verecek olan yine toplumun bütününü, bu
konular tartışılır değerlendir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin 1. yılı
dolduğunda Cumhurbaşkanı Yardımcımız Fuat Oktay başkanlığında sistemin bir
yılını değerlendirdik. Sistemin ikinci yılını değerlendirdik. Yani biz sürekli
olarak sistemin işleyişi, sistemin Emin toplumla kurduğu ilişki, sistemin
bürokrasi ile kurduğu ilişki sistemin diğer erklerle kurduğu ilişkiyi biz zaman
ne yapıyoruz değerlendiriyoruz. Bu değerlendirmeler de ortaya çıkan ihtiyaçları
da hem toplumla hem parti ile ve hem de Cumhur İttifakı'nın diğer ortağı
Milliyetçi Hareket Partisi ile de paylaşıyoruz. Böyle bir ihtiyaç görüldüğünde
tabii ki bunlar tartışılır, konuşulur değerlendirebilir toplumun gündemine
gelir. Burada bizim gözden kaçırmamanız gereken kıymetli şey şu, bu sistemde
millete rağmen hiçbir şey olmaz. Bu söylediğim çok kıymetli. Bu sistemde
millete rağmen hiçbir şey olmaz. Parlamenter sistemde her şey millete rağmen
oluyor, yani Cumhurbaşkanını halk seçsin 367 geliyordu, yok efendim demokrasi
krize girdiğinde darbe oluyordu. Halbuki demokrasileri geliştiren krizlerdir.
Demokrasiler kendi krizlerini açtıkları oranda gelişirler. Şunu unutmayalım bugün
Dünya büyük bir kaosun içinden geçiyor. Amerikan kongresinde koridorlarda
askerlerin olduğu görüntünün ne kadar rahatsız edici, olduğunu dünyayı rahatsız
edici olduğunu düşünün. Bu görüntüyü demokrasiler açısından yani Amerikan
toplumunun kalbi olan Amerikan toplumun evi olan kongre binasında binlerce
askerin olduğu görüntüsü siyasetçi olarak sizi rahatsız ediyor. Şimdi böyle bir
dünyada istikrar hızlı karar alma, yönetim bunlar çok kıymetli şeyler. Bunları
koruyacak güçlü siyasi iradeleri muhafaza etmek gerekiyor.”
YORUMLAR