Patisinin Iğdır 7. olağan kongresinde yaptığı konuşmada siyasetin tanımını yineleyen Mahir Ünal, konuşmasında; “Siyaset kurumu millet iradesinin sandıktan alır ve devlet yönetimine yansıtır. Ve millet iradesi tek egemen bu iradedir. Peki biz şimdi bu siyaseti kendi irademize ve milletin iradesine sahip çıkmak adına yapıyorsak, o halde iradesine sahip çıkmayanlara siyasetçi diyebilir miyiz? İradesi olmayanlara siyasetçi diyebilir miyiz? Kendi iradesiyle hareket etmeyenlere siyasetçi diyebilir miyiz? Millet iradesine saygı duymayanlara siyasetçi diyebilir miyiz? Bugün bizim karşımızda siyaset yaptığını söyleyenler, öncelikle bunu bilmeliler kardeşlerim. Siyaset meşru bir zeminde yapılır. Yani siyaset yapan kişi devleti, devletin kurallarını, anayasayı, seçilmiş hükümeti, meşru görmek durumundadır. Valiye militan diyen, Kaymakama militan diyen, hakime, savcıya satılmış diyen, gazeteciye yandaş diyen, sanatçıya hakaret eden, öğretmene, çiftçiye hakaret eden ve anayasayı Cumhurbaşkanını gayrimeşru ilan eden bir anlayışın sahiplerine siyasetçi diyemeyiz. Çünkü siyaset meşru zeminde yapılır. Çünkü siyaset kendi iradesine ve millet iradesine sahip çıkmak, bu emaneti muhafaza etmek için yapılır. Siyaset millet için yapılır. Peki, millet dediğimizde neyi kast ediyoruz. Biz millet dediğimiz de en 81 ilde 83 üç milyon vatandaşımızı bir ve beraber olarak görüyoruz. Bunların tamamına aziz milletimiz diyoruz. Biz bu mücadeleyi bu milletimizin huzurunu kaçırmak isteyenlere, bu milletin demokratik siyaset amacını silahın şiddetin terörün gölgesinde kaybetmek isteyenlere karşı mücadele için yapıyoruz. Biz bu siyaseti belediyelerinin iş makinasıyla yolları kazıp, oralara el yapımı patlayıcılar yerleştiren bu ülkenin şehirlerini adeta cehenneme dönüştüren ve bu ülkenin şehirlerinde özerklik ilan etmeye kalkışan, bu ülkenin birliğine ve bütünlüğüne saldıran ve derdi siyaset olmayan kendi iradesi bulunmayan, dağdan talimat alanlara karşı bu mücadeleyi yapıyoruz. Biz diclenin kuzularını kurt kapmasın diye siyaset yapıyoruz” dedi.
İktidara geldikleri günden itibaren yapılanlardan bahseden Ünal, “Bakın iktidara geldiğimiz günden beri AK Parti olarak bir şey yaptık. Doğu ve güneydoğuyla ilgili dedik ki biz bu 3 şey yapacağız. Bölgesel kalkınmayı gerçekleştireceğiz, demokratikleşmeyi gerçekleştireceğiz, terörle mücadele edeceğiz. Hamdolsun bölgesel kalkınmada bölge aldığı yatırımlarla şuan da hızla gelişiyor, kalkınıyor. Yollarıyla, sağlık altyapısıyla, ulaşımıyla, eğitimiyle, huzuruyla bugün Iğdır bir huzur şehri değil mi? Kars'ın bir huzur şehri değil mi? Ağrı bir huzur şehri değil mi? AK Partili kadroların işi gücü derdi davası kavgası bu milletin huzurunu refahını sağlamak, bu milletin huzuruna refahına saldırılarla da mücadele etmektir. Bunun neresi yanlış olabilir. Biz bu siyaseti bunun için yapıyoruz. Biz çocuklarımıza sahip çıkacağız ve irademize sahip çıktığımız gibi, gençlerimize sahip çıkacağız. Şimdi bir süredir bakın Boğaziçi Üniversitesinde öğrencilerimizin ilgisi olmayan dışardan gelenlerin öğrencilerimizi bahane ederek, başlattıkları olaylar var. Peki sorarım size bir partinin az önce tanımladığım ve anlattığım Cumhurbaşkanından, valisine, sanatçısına, kadar herkese hakaret eden ve herkesin gayrimeşru ilan eden ve siyasetle de işi olmayan bir partinin il başkanı oraya gidiyor. Kendisinin DHKP-C sempatizan olduğunu biliyoruz. Bunlar zannediyorlar ki biz unuttuk, bunların bu ülkenin savcısı şehit edildiğinde bu ülkenin şehit edilen şehit savcı Selim Kiraz için üzülmek yerine, savcımızı şehit edenlere karşı nasıl empati ve sempati beslediklerini unutmadık. Gazetelerinde, televizyonlarında DHKP-C militanlarını nasıl meşrulaştırmaya çalıştıklarını unutmadık. İntihar bombacısı ve bir örgüt üyesi olan kişi için hangi övgüler dizdiklerini ve hangi mağduriyetler oluşturduklarını unutmadık. Hendek kazanlar için arkadaşlarımız dediklerini unutmadık. Bu ülkenin huzuruna saldıranlar, bu ülkenin dirliğine düzenine saldıranlar için arkadaşlarımız dediklerini de unutmadık. Oraya gidip dün akşam İçişleri Bakanımız açıkladı. Gözaltına alınanlardan 79 tanesi DHKP-C ve TKPM-L üyesi. Şimdi nerede öğrenci, hani öğrenci. Biz sizin ne yapmak istediğinizi biliyoruz. Biz sizin Gezi'de ne yapmak istediğimizi biliyorduk” diye konuştu.
“KAHROLSUN
İSTİBDAT, YAŞASIN HÜRRİYET BİZ BU SLOGANI DA BİLİYORUZ”
Ünal, konuşmasının devamında ise, şunları kaydetti: “Dün
akşam sosyal medyada toplu halde bir sloganlı dillendiriyorlar. Kahrolsun
istibdat, yaşasın hürriyet. Biz bu sloganı da biliyoruz. Bu sloganı
Abdühamithan'ı hal etmek için harekete geçenlerin ve Abdülhamit Han tahttan
indirilirken kimlerle gittiklerine bir bakın, Emmanual Karasu kimdir? Bir
bakın. Ve şimdi bakıyorum Pensilvanya'da
kinin yanında saf tutan FETÖ'cü twit atıyor, ‘Kahrolsun istibdat yaşasın
hürriyet’ diye. Bakıyorsun aynı twiti CHP milletvekili atıyor, bakıyorsun aynı
twiti radikal bir solcu dağıtıyor. Şimdi siz hangi iradenin mensuplarısınız
acaba? Siz hangi iradeyle hareket ediyorsunuz acaba? Sizin referans olarak neyi
alıyorsunuz? Referans olarak demokrasiyi aldığınızı varsaysak, demokrasi
bizatihi siyaset yapısı gereği demokratik siyaset hiçbir şiddeti, silahı,
vandallığı kabul etmez. Bakın İsviçre'de geçen hafta bir yasal düzenleme
yapıldı. İsviçre, protesto eylemlerini
terör eylemi sayacağını açıkladı. Danimarka'da başbakanın maketini yakan 3 kişi
tutuklandı. Baydın, kongre baskını gerçekleştirenleri terörist ilan etti.
Twitter, Trump şiddet çağrısı yaptı diye hesabını askıya aldı. Baydın Trump
şiddet çağrısı yaptı diye, Trump'ı terörizme destek olmakla suçladı. Şimdi
buyurun baktığınız dünyadaki fotoğraf bu. Ama bu ülkede isyan çağrısı yapan bu
ülkede şiddet çağrısı yapan bu ülkede 52 kişinin hayatını kaybetmesine
sebebiyet veren HDP ve bir Öcalan projesidir diyen PKK bir Öcalan projesidir
diyen tabii ki PKK ile hareket ediyoruz diyen bir eş başkan için bugün hız
özgürlük çağrısı yapıyorlar. Sizin demokrasi dediğiniz ülkelerde bu durum bu
iken bu okul Türkiye'ye gelince şekil mi değiştiriyor, şiddet anlam mı
değiştiriyor? Demokrasinin anlamı mı değişiyor söz konusu Türkiye olunca?”
Demokrasinin konumunun belli olduğuna her konuşmasında
dikkat çeken Ünal, “Demokrasinin tanımı bellidir. Demokrasi halkın temsilcileri
eliyle kendisini yönetmesidir. Halkın kimi seçtiği de bellidir. Bugün halkın
seçtiğine söz de Cumhurbaşkanı diyenler, millet iradesine hakaret etmiş
olmuyorlar mı? Hadi beraberce bir hatırlayalım. 2007 yılında ne oldu? 2007
yılında dediler ki size Cumhurbaşkanı seçtirmeyeceğiz dediler. Genelkurmay
Başkanı çıktı dedi ki bizde de sözde Cumhurbaşkanı istemiyoruz özde
Cumhurbaşkanı istiyoruz dedi hatırlayın. Tıpkı Bay Kemal'in sözde Cumhurbaşkanı
ifadesini o gün kim kullanmıştı, o gün bugünkü Genelkurmay Başkanı kullanmıştı.
Peki, siz Cumhurbaşkanı seçtirmiyorsunuz dediğinizde bu millet ne yaptı biz
halkoylamasına gitmedik mi 2007 yılında 2007 yılında bu millet Cumhurbaşkanımı
ben seçeceğim dedim mi, halk oylamasında. Yüzde kaçla? Cumhurbaşkanımı ben
seçeceğim dedi yüzde altmış dokuz nokta bir yani yüzde yetmiş oranında dedi ki
cumhurbaşkanını ben seçeceğim. Peki, o gün Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçilmesi millet tarafından onaylandı mı, onaylandı 2014 yılında da Recep
Tayyip Erdoğan seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı oldu mu evet. Zaten 2007 yılında
sizin parlamenter sisteminiz değişmişti. Şimdi diyorlar ya biz güçlendirilmiş
parlamenter sisteme döneceğiz. Diyorum ki, güçlendirilmiş parlamenter sistem ne
demek? Bir cevapları yok. Bu her halde deprem güçlendirmesi gibi bir şeyi
anladığım kadarıyla. Peki, sizi tekrar parlamenter sisteme döneceksiniz 2007’de
bu milletin yüzde 70’nin cumhurbaşkanımı ben seçeceğim dediği halk oylamasını
yok mu sayacaksınız. Cevap yok. Şimdi bunlara alışık oldukları için millet
iradesini yok saymaya alışık oldukları için cevap yok. Peki, biz
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile beraber bakın bu küresel salgın sürecini
dünyada en iyi yöneten beş ülkeden birisi olduk. Sağlık altyapımızla, eğitim
altyapımızla, her alanda yaptığımız hazırlıklar 18 yılda adeta bizi bu büyük
salgına hazırlanmış. Ve az önce değerli Bakanım Ahmet Arslan Bey'in söylediği
gibi. Bardak yüzde 80-90 oranında bu 18 yılda dolduruldu. Peki, bunlar nereye
konuşuyorlar? Yüzde 10luk boş kısmı sürekli konuşuyorlar. Sizin zamanınızda
bırakın bardağın dolmasını, ortada su koyacağınız bardak yoktu ortada.
Hastaneye giderdik doktor bulursan ne ala. Hastane yoktu ki doktor olsun. Ben
Kahramanmaraşlıyım. Bir tane ambulans geldi. Ambulansı kırmızı kurdeleyle
sardılar tam bir hafta Kahramanmaraş'ta ambulans dolaştırdılar. Büyük olay bir
tane ambulans gelmiş. Ambulansla nasıl biliyor musunuz? Ambulansı çağırdığınız
zaman ambulansın yakıtının koymanız gerekiyor” ifadelerine yer verdi.
Ünal, konuşmasın sonunda ise, şunları söyledi: “Geçen gün
Kahramanmaraş'a yeni 65 tane ambulans geldi tören bile yapmadık. Ben
öğrenciydim öğretmen kara tahtaya yazı yazar. Tebeşir biter, öğretmen derki
çocuklar tebeşirimiz kalmadı tebeşir parası. Bakın hiç unutmadığım bir olayı
anlatıyım size hala içimde vallahi yaratır. Öğretmen tebeşir parası istedi,
birer ret tebeşir parası getiriyoruz. Anne-babalarımızdan istiyoruz ertesi gün
tebeşir parası gidiyor. Ve öğretmen ne yapardı biliyor musunuz. Sınıf listesini
okurdu. Ahmet, götürür bir lirayı öğretmenimin masasına bırakıldı. Mehmet,
götürür bir lirayı öğretmenin masasına bırakırdı. İsmini söylemeyeceğim bir
arkadaşımın ismini okudu sıra arkadaşı ayağa kalktı iki elini şöyle sıraya
koydu ama başını kaldıramıyor. Öğretmen ismini tekrar söyledi. Yine çocuk
başını kaldıramadı fakat gözlerinden sıranın üstüne gözyaşları damlıyor. Para
getirememiş. 1 lirayı getirememiş. O çocuk o sınıfta içine düştüğü duruma mı
yansın, o 1 lirayı bulamadığına mı yansın. Odun kalmaz sabahları odunluktan
birer odun alıp giderdik okula. Bugün okullarımızda öğrenci ilk gün sınıfa
gittiğinde sırasının üzerinde kitaplarını buluyor tahtası akıllı tahta. Devlet
tabletini dağıtıyor. Allah’a şükürler olsun. Çünkü devlet artık milletin
devleti. Artık milletin seçtikleri devleti yönetiyor.
İki rakam daha vereceğim. 2002’de biz iktidara
geldiğimizde toplanan her yüz liralık verginin 86 lirası faize gidiyordu.
Oluşturulan bütçenin yüzde 46’sı faiz giderleriydi. Bugün toplanan her 100
liralık verginin 12 lirası faize gidiyor. Peki, o 86 lira nereye gidiyordu
biliyor musunuz? Faiz lobilerine gidiyordu. Bir rakam daha vereyim size. 2002
yılında OECD verisi olduğu için dolar üzerinden söyleyeceğim. 2002 yılında
günlük kazancı 4 doların altında olanların Türkiye'deki oranı ne kadardı
biliyor musunuz? Yüzde 33’tü. Yani toplumda her üç kişiden birisinin günlük
kazancı dört doların altındaydı. Peki, bugün nereye düştü biliyor musunuz? Yüzde bir buçuğa düştü. Yani yüzde 33 nere yüzde
bir buçuk nere. Utanmadan bir de diyorlar ki biz eskiden daha iyiydik. 90’lar
muhteşemdi, öyle güzeldi. 90’larda insanlar tedavi olmak için hastane, okumak
için okul bulamıyorlardı.
Bugün bunu gerçekleştiren bizatihi milletin kendisidir.
Şimdi diyorlar ya nasıl gideceksiniz, nasıl gideceğiz? Seçimle ya da başka
şekilde gideceksiniz. Kusura bakmayın biz bu emaneti bu milletten aldık, bizim
gelmemize de gitmemize de karar verecek olan bu aziz millettir sadece.
Biz 2023’e, 2053’e, 2071’e yürüyoruz. Biz bu siyaseti bu
aziz millete hizmet etmek için yapıyoruz. Bugün bu salonda toplanan AK Parti
siyasetinin değerli mensupları, kıymetli dava arkadaşlarım her biriniz şunu
bilmelisiniz ki, bizim davamız kuru bir iktidar davası değildir. Bizim için
siyaset bir makam ve mevki kavgası da değildir. Biz bu meseleye sadece görev ve
sorumluluk olarak bakıyoruz. Biz bugün bu görevde oluruz, yarın başka bir
görevde oluruz. Bu dava adamının eskisi yenisi olmaz. Makam ve mevki
sahiplerinin eskisi ve yenisi olur. Biz bir dava adamlarına eski ve yeni diye
bakmayız. Dava adamı bugün bir görevde, yarın başka bir görevde sorumluluk
alır. Çünkü ast olan nedir? Asıl olan dava taşını gediğine koymaktır.19 yıldan
beri verdiğimiz bu mücadelede bizim yolumuz aydınlık. Yeter ki kendimize
güvenelim. Türkiye'ye güvenelim, inancı ve umudunu yüreklerimizden eksik
etmeyelim kardeşlerim. Allah yolumuzu açık etsin, Allah yar ve yardımcımız
olsun, kongremiz hayırlara vesile olsun.”
YORUMLAR