Araştırmacı yazar Avgın, “Bu yıl gerçekten
Anadolu’nun en büyük kitap fuarını bize anımsattı. Geçmiş yıllara göre bu yıl
gerek okuyucu yoğunluğu, gerekse yayınevlerinin nitelikli oluşu marka
yayınevlerinin bulunması bizi ümitvar kıldı. Bir de ferah bir duruma geçmiş.
Dizaynen çok güzel yapmışlar. Stantlar ada halinde yapılmış. Dışarıdan gelen
yayınevi sahipleri ve yazarlarla da görüştüğümüzde onlar da aynı fikri beyan
ediyorlar. Kitap fuarı geçmiş yıllara göre birkaç basamak daha yukarıda.
Aslında yanına keşke bir hol daha olsaydı da burası gibi, biraz daha geniş
olsaydı gelen okuyucular kafeteryada oturup aldığı kitabı en azından okumaya
orada başlasaydı. Tabi mükemmelin sınırı yoktur, inşallah o da bir gün
gerçekleşir” dedi.
Fuarın daha da genişletilerek
ziyaretçilerin vakit geçirebileceği alanların oluşturulması gerektiğini aktaran
Araştırmacı yazar Ali Avgın, “Biraz daha genişletilebilir yan tarafa olsun, ön
tarafa olsun bir hol daha ilave yapılarak orada okuyucu kafeteryaları, dinlenme
yerleri. Şimdi insan dolaşıyor yoruluyor haliyle aldığı kitabı müteale etmek
zorunda, müteale ettikten sonra belki dostlarına tavsiye edecek açıdan burası
aslında dar gelmeye başladı” değerlendirmelerinde bulundu.
Artık Kahramanmaraş’ın fuarlar
kenti olmaya aday bir şehir olduğunu vurgulayan Avgın, şöyle konuştu: “Artık
Kahramanmaraş bir nevi fuarlar kenti de olmaya aday. Yani bura sadece kitap
fuarı olarak değil diğer tekstilde olsun, tarımda olsun çeşitli fuarlara ev
sahipliği yapıyor. Sanırım onlara da dar geliyor. Bir de yayınevlerinin arzusu
ve yazarların mesela ben yediveren yayınlarının standındayım. Onlarla da
mütealeler yapıyoruz. Yani biz Maraş’a geliyoruz yazarlar geliyor, şehir
dolaşmada gezmeden Maraş nedir ne değildir bilmeden tekrar geri gidiyoruz.
Açılıştan önce, yayınevlerine yazarları Maraş’ı bir tanıtsınlar. Yani biz
Maraş’ı tanımadan gidiyoruz, diyor yazarlar. Bir nevi belki şahsi olarak
biliyorlardır da mutlaka. Tanımadan gidiyorlar ki onlara Maraş’ı daha iyi
tanıtabilsek belki onlar yazılarında kullanabilecekler Maraş’ı, gazetelerinde
kullanabilecekler. Biz kitapları tanıyoruz ama o gelen yayınevlerine,
yazarlarına Maraş’ı tanıtamıyoruz gibi geliyor bana. Yani belediyemiz,
yetkililer onlar için özel şehir turları, tanıtım turları düzenleseler; tarihi
yerleri gezseler daha iyi olur diye düşünüyorum. Tabi bunlar yazar ve
şairlerimizin, yayınevi temsilcilerimizin arzuları!”
HAN DUVARLARI ŞİİRİNDEKİ AŞK MARAŞ’TA YAŞANDI
Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han
Duvarları şiirindeki aşk hikayesinin Kahramanmaraş’ta geçtiğini anlatan Han
Duvarları Kalbe Düşen Kor isimli kitabıyla hızlı bir çıkış yakalayan Yazar Ali
Avgın, Han Duvarları kitabı hakkında şu bilgileri verdi: “Han Duvarları kitabı
üzerine konuşacak olursak, bu aslında roman ötesi bir kitap oldu. Yani ben bu
kadar olumlu tepki alınacağını inanın bilmiyordum. Biz bilmeden önemli ve
iddialı bir işe girişmişiz hamdolsun. Bir nevi rüştünü de ispatladı bu fuarda
gerçi daha önce Malatya fuarı, Antep fuarına gitmiştim. Şimdi Han Duvarları
kitabımız edebiyatımızın müstesna şairlerinden Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han
Duvarları diye meşhur bir şiiri var: Garibim namıma Kerem diyorlar/Aslı'mı el almış
haram diyorlar/Hastayım derdime verem diyorlar/Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım
ben! Bu Maraşlı Şeyhoğlu kimdir? Şeyh kimdir?
Meşrebi nedir? Hikâyesi nedir? Bu her Maraşlının mutlaka merak konusu olduğu
gibi uzun süre bunu araştırmak istedik. Aynı zamanda Maraş Mevlevihanesi
üzerine de araştırmalarımız vardı. Orada gördük ki Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış
Maraş Mevlevihanesi’nin son Şeyh’i Selim Dede’nin 2. Hanımdan oğlu asıl adı
Mehmet! Ancak daha önce doğan çocukları vefat ettiği için annesi adını satılmış
koymakla bir nevi evladını Cenabı Hak’ka adamış, satmış gibi oluyordu. Satılmış
olarak anılmaya başlamış. Biz bunun hikâyesini yazmak için Selim Dede’nin yaşayan
torunlarıyla görüştük. Tarihi kaynaklardan nüfus bilgilerini araştırdık. Buna
sahiplenmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bilindiği üzere ulu kışla
taraflarında bir handa vefat etmişti. Faruk Nafiz Çamlıbel onu Türk edebiyatına
han duvarları şiirine kazandırmıştır.”
MARAŞ MEVLEVİHANE’Sİ GÜN YÜZÜNE ÇIKARILMALI!
Han Duvarları Kalbe Düşen Kor
kitabına konu olan Maraş Mevlevihane’sinin izlerinin her geçen gün silindiğini
aktaran Avgın, ikinci kitabında Maraş Mevlevihanesi’ni işledi. Maraş Mevlevihanesi’nin
bir an önce gün yüzüne çıkarılması gerektiğini dile getiren Avgın, şu
açıklamalarda bulundu: “Şimdi Maraş Mevlevihane’si denilince birçoğumuz nerede
olduğunu bile bilmiyoruz. Hatta Mevlevihane şu anda ortada bile yok. Biraz
kısaca ondan bilgi verecek olursak Maraş Mevlevihane’si ile ilgili 1500
yıllarında Dulkadiroğlu Alaaddin Devlet Bey’in vakfiyesidir. Köy garajı olarak
bildiğimiz kapalı çarşıda bir alan var bu alan Mevlevihane’nin yeriydi. 1 Şubat
1920’de Fransızlar tarafından Maraş işgalinde yakıldı. 1941 yılında
Fransızların yaktığı bu yeri tarihi niteliği yoktur diye vakıflarca satıldı.
Şahıslar tarafından alınan bu yer bir dönem köy garajı olarak kullanıldı.
Sadece iz olarak bir türbe kaldı. Daha önce orada 5-6 tane mezar yeri olduğunu
çeşitli tahrifatlarla teke düşürüldüğünü söylediler. Biz bu romanla orayı
işledik. Romanımızdaki mekânlardan en önemli yerin birisi orasıdır. Maraş
Mevlevihane’sini gündeme taşıyarak oraya yeniden vakfına uygun olarak bir
şekildeki oradaki esnaflarla anlaşarak oranın yeniden asıl amacına
dönüştürülmesi ve sembolik de olsa oraya bir Mevlevihane yapılmasını arzu
ediyoruz.”
İlk kitabında yer alan roman
kahramanının Maraş Mevlevihanesi’nde yetiştiğini kaydeden Avgın, şöyle devam
etti: “Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış da oranın bir evladıdır. Şıh Turan
Mahallesi’nde bir kıza aşık olur vermezler 1. Dünya Harbi çıkar vatan hasreti,
yar hasreti derken verem olur. İstanbul Gureba Hastanesi’nde yatar tekrar ümidi
kesilmiştir Maraş’a trenle gönderirler. Maraş’a gelmeye ömrü kâfi gelmez vefat
eder. Faruk Nafiz Çamlıbel de o han duvarları yazdığı o şiirleri alarak o şiiri
yazar. Şimdi oradaki yaşanan aşkın Maraş’ta yaşandığını ve bu Maraşlı Şeyhoğlu
Satılmış’ı biz hem kültürümüzde hem tarihimizde bize ait bir şeyi yeniden Kahramanmaraş’a
ve edebiyatımıza kazandırmamız gerektiğini düşündük. Bu kitabı birileri
yazmalıydı. Bu bize nasip oldu. Hamdolsun kitabımız hem Türkiye’de hem
fuarımızda büyük ilgi görüyor. Neredeyse getirilen kitap bitmek üzere, 4 ay
gibi bir sürede ikinci baskıyı yaptık. Yani birinci baskısı Maraş fuarını
görmeden bitti. İkinci baskı geldi. Bu da bizi ümitlendiriliyor. Diğer yandan
bu romandaki kurgumuz ve kullanılan dil çok başarılı bulundu. Yani işi ehli
kişileri tarafından İstanbul’da bunu bazı yönetmenler fark etmişler irtibata
geçtik. Senaryolaştırma projesi var. Nasip olursa bunun dizi film ya da film
şeklinde belgesel şeklinde daha geniş kitlelere ulaşabilir. Bu hususta konuya
ehli kişilerden basınımızdan belediyemizden gündeme taşıma açısından destek
bekliyoruz.”
YORUMLAR