Çoğunluğunu
araştırma eserlerin oluşturduğu bu kadar kitabı ortaya koymak için herhalde çok
okumak gerekiyor. Peki, Araştırmacı Yazar Serdar Yakar’a okumayı bu kadar
sevdiren ne oldu? Tabi ki yazarın çocukluğu döneminde moda olan resimli çizgi
romanlar… hem iyi bir hem iyi bir yazar Serdar Yakar, okumaya o kadar çok değer
veriyor ki; yazmaktan vazgeçebileceğini; ancak okumaktan vazgeçemeyeceğini
ifade ediyor. Okuma aşkını çizgi romanlarla başladığını kaydeden Yakar, okuma
serüvenini şu ifadelerle özetliyor: “Hayatı el yordamıyla kavradık. Büyüklerin
okumamızı istemediği çizgi romanlarla okumayı sevdim. Okuduğum her bir eser ve
yazar beni bir sonrakine taşıdı. Necip Fazıl’ın kitaplarını tanıdığımda ise
artık arayışım bitti.”
Yazar Mehmet Gören’in kaleminden Araştırmacı Yazar Serdar
Yakar. İşte Serdar Yakar’ın geçmişi ve okuma yazma hayatı!
SERDAR YAKAR KİMDİR?
Öncelikle bize
kendinizi tanıtır mısınız? Serdar Yakar kimdir?
10 Mart 1965’de Kahramanmaraş’ta doğdum. İlkokulu 27 Mayıs
İlkokulunda, ortaokulu Gazi Ortaokulunda, liseyi ise Karalise olarak bilinen
Kahramanmaraş Lisesinde tamamladım. 1983’de üniversite sınavlarına girerek
Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünü
kazandım ve buradan 1987’de mezun oldum. İlkyazı çalışmalarım henüz lise
öğrencisi iken Kayseri’de hâlâ yayınlanmakta olan Erciyes Dergisi’nde yayımlandı.
Üniversite öğrencilik yıllarımda ulusal gazetelerde kültür sanat sayfaları
hazırladım. “Kadın ve Aile” ve “Gül Çocuk” dergilerinde Yazı İşleri Müdürü,
Timaş Yayınları’nda Editör olarak çalıştım. Yazı çalışmalarım; İslam, İlim ve
Sanat, Altınoluk, Kadın ve Aile, Gül Çocuk, Sur, Mavera, Uzunoluk, Kurtuluş,
Dört Mevsim Maraş ve Alkış gibi dergilerde yayımlandı. Vatani görevimi 1991’de
Güney Deniz Saha Komutanlığı’nda tamamlayıp 1992 yılında memleketime dönerek
Kahramanmaraş Belediyesinde memur olarak göreve başladım. Bir süre Belediye
Özel Kalem Müdürlüğü görevini vekâleten yürüttüm. Yazı İşleri Müdürlüğü
görevini 1993 yılından itibaren aralıksız olarak 12 yıl sürdürdüm. Aynı zamanda
Belediye Memurları Sendikası (BEM-BİR-SEN)’in şube Başkanlığını da yaptım. Bir
grup arkadaşla birlikte kurduğumuz Ukde Basın Yayın ve Organizasyon bünyesinde
haftalık “Ukde Haber Gazetesi”, ve “Kurtuluş” dergisini çıkarttık. Bunun yanı sıra kitap yayıncılığı yaparak
Ukde Yayınları bünyesinde bugüne kadar 128 kitap neşrettik. Yerel yayın yapan Yunus TV’de haftalık “Ukde
Sanat Edebiyat” programları düzenledim. Birçok sivil toplum kuruluşunun üyesi
veya kurucuları arasında yer aldım. 2003 Şubatı’nda Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Yüksek Lisans programını tamamlayarak
“Yerel Yönetimlerde Alternatif Hizmet Sunma Yöntemleri: Kahramanmaraş Belediyesi
Örneği” adlı çalışmam ile “Kamu Yönetimi Uzmanı” unvanını aldım. Kahramanmaraş
yerel mahkemelerinde Belediyecilikle ilgili adli davalarda bilirkişilik yaptım.
2004 yılı yerel seçimlerinde baba yurdum Çağlayancerit ilçesinden Belediye
Başkan Aday Adayı oldum. 15 Aralık 2004’de Kahramanmaraş Belediyesi Kültür ve
Sosyal İşler Müdürlüğüne kurucu müdür olarak atandım. Kısa bir süre Belediye
Terminal Müdürü olarak görev yaptıktan sonra yeniden Belediye Kültür ve Sosyal
İşler Müdürlüğü kadrosuna atandım. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi statüsü
kazanması ile Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı bünyesinde Kültür Sanat
ve Turizm Şube Müdürü olarak görev aldım. 10.07.2015 tarihi itibari ile de
Kütüphaneler Şube Müdürü olarak görevlendirildim. Evli ve üç çocuk babasıyım.
Yazı hayatınız ne
zaman ve nasıl başladı? Sizi yazmaya iten şeyler neler oldu?
Ailemde annem ve babam dâhil olmak üzere okuyan yok gibiydi.
O yüzden küçük yaşlardan itibaren okumaya karşı içimde bir heves oluşmuştu. Bir
yönlendirici de olmayınca ne bulursam onu okuyordum. Renkli çizgi romanlar
tercihimdi. Tarkan, Kara Murat gibi çizgi romanları elimden bırakmazdım.
Sonraları Oğuz Özdeş, Bekir Büyükarkın ve Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun
romanlarını okumaya başladım. Ortaokul’da Türkçe hocamız yazar Şevket Yücel’di.
O bize okumanın güzelliğini ve yazmayı sevdirdi. Defterlere hikâyeler yazmaya
başladım. Kayseri’de yayınlanan Erciyes dergisinde ilk hikâyem yayınlandı henüz
lise ikinci sınıfta iken. O tarihten itibaren de okumayı ve onunla birlikte
yazmayı hiç bırakmadım.
Size öncülük eden
kimlerdir? Hangi yazarlardan etkilendiniz?
Doğrusu öncülük edenim olmadı. Olsa idi belki daha
disiplinli, daha verimli ürünler ve sonuçlar çıkardı ortaya. Hayatı el
yordamıyla kavradık. Büyüklerin okumamızı istemediği çizgi romanlarla okumayı
sevdim. Okuduğum her bir eser ve yazar beni bir sonrakine taşıdı. Necip
Fazıl’ın kitaplarını tanıdığımda ise artık arayışım bitti. Onun yüzü aşkın
eserinin tamamını edindim ve okudum. Daha sonraları onun hayatını ve mücadelesini
de kaleme aldığım için etkilendiğim en büyük yazar Necip Fazıl Kısakürek’tir
diyebilirim.
Yazarlığınızın
yanında başka görevleriniz de var. Bu sizi nasıl etkiliyor?
Aslında soru; işlerinizin yanında ayrıca yazıyorsunuz da
olsa daha anlamlı olurdu sanırım. Çünkü ülkemizde yazarlık bir meslek değil;
olsa olsa bir hobi veya bir alt meşgaledir. Hayatın devamı ve dünyalık rızık
için bir işte çalışmak zorundasınız. Ben de halen memur olarak bir görev
yapıyorum. Okumayı ve yazmayı sevdiğim için de okumaya ve yazmaya zaman
ayırıyorum. Yazmak asıl işim olan mesleğimi etkilemiyor. Doğrusu işim de
yazmamı engellemiyor. Yani dengeli bir gidiş var.
Kitap sizce nedir?
Niçin okunmalıdır?
Kitap bence hayatın anlamıdır. İnsan olmanın olmazsa
olmazıdır. Bu nedenle okunmalıdır.
Çok okur musunuz?
Hangi yazarları ve ne tür kitapları okursunuz?
Evet, öncelikle çok okurum. Hayatımın her anını okuyarak
değerlendirmek isterim. İstanbul’da öğrencilik yıllarımızda otobüs yolculuğu
çok uzun olurdu. O otobüs yolculuklarında dahi bir şeyler okumaya çalışırdım.
Bugüne gelişimi de okumaya borçlu olduğuma inanıyorum. Tabii ki bir yazar
tercihim olur ama tür konusunda şartlanmışlığım yoktur. Romanın okuma yeri ve
zamanı ayrı, şiirinki ayrıdır. Ama araştırma türü eserler benim için daha bir
önem kazanır. Kendi çalışmalarımda da araştırmayı tercih ederim.
Sizde yazı nasıl
doğar, gelişir, sürer ve kâğıda aktarılır? Sizin için de yazmak olmazsa
olmazlardan mıdır?
Yazı konusunda iddiası olan biri değilim. Öncelikle neyi
niçin yazmam gerektiğini düşünürüm. Topluma faydalı bir konuyu tespit ettiğimde
o konu ile ilgili araştırmalara başlarım. Genelde mahalli türde çalışmalar
yaptığım için ziyaretlerde bulunurum. Yazılı kaynaklara sözlü kaynakları da dâhil
eder sonrasında o topladığım dokümanları bir bütünlük içinde kaleme alırım.
Yazmak olmazsa olmazlarımdan değildir. Ama okumak olmazsa olmazlarımdandır.
Sizce unutulmamış ve
unutulmayacak yazarlar kimlerdir? İsminizin onların arasında olmasını ister
miydiniz?
Unutulmamayı şüphesiz ki herkes ister. Kalıcı eser yazmak da
her yazarın hayalidir. Ama bence önemli olan faydalı olmaktır. Okurda düşünce
ufku açabilmektir. Onu düşündürebilmektir. Eline kalem alıp yazan her yazar
unutulmamayı hak ediyordur bence. Çünkü kalıcı olan yazıdır. İnsanlara faydalı
bir şeyler yazabiliyorsak biz ölsek de onların kalacak olması benim için de bir
mutluluk sebebidir.
Üniversite yıllarınız
ve sonrasında uzun yıllar İstanbul’da kaldınız, İstanbul hayatınızla ilgili
neler söylemek istersiniz?
1983-2002 arası İstanbul’da kaldım. Lisede çıkartamadığım ve
içimde ukde olarak kalan dergi çalışmalarımı İstanbullu yılların daha başında
gerçekleştirdim. “Huruç” adıyla bir dergi çıkartmaya başladım. Yazıların büyük
çoğunluğunu kendim hazırlıyor, okul arkadaşlarıma da sipariş ile zorla yazı
yazdırıyordum. Milli Gazete’nin Yayın Yönetmeni Sadık Albayrak bu dergileri
gördüğünde gazetede aynı isimle bir sayfa hazırlamamı teklif etti. Haftada bir
sayfa olmak üzere Milli Gazete’de sayfa hazırlamaya başladım. Yine kendim ve
okul arkadaşlarımın yazıları yayınlanıyordu. Gerçek ismimin yanı sıra Serdar
Ömeroğlu, Topuz Hasanoğlu, İsmail Güneş, Serdar Cem gibi müstear isimler de
kullanıyordum. Huruç sayfası bir yıl kadar devam etti. Daha sonra aynı
gazetenin kültür sanat sayfasını hazırlamaya başladım. Aynı zamanda Vefa
Yayıncılık bünyesinde işe başlamıştım. İlim ve Sanat Dergisi, İslam Dergisi.
Kadın ve Aile Dergisi ve Gülçocuk dergisi bu yayın gurubu tarafından
çıkartılıyordu. Her dört dergi için de çalışmalar yapıyordum. İstanbul’da bir
dernek tarafından yayınlanmakta olan Edik Dergisini 1985’de yeniden çıkartmaya
başladık. İlerleyen zaman içerisinde Kadın ve Aile Dergisi ve Gülçocuk
Dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğünü üstlendim. Bu arada öğrencilik devam
ediyordu. Milli Gazete ve Vefa yayıncılık bünyesindeki dergilere ek olarak
Risale yayınlarının kuruluşunda bulundum. Vefa Yayıncılık’ın içinde bulunduğu
ekonomik sıkıntılar sonucu Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptığım Gülçocuk
Dergisi 1989 sonu itibariyle kapandı. 1990 yılı başı itibari ile de Timaş
Yayınlarında editör olarak çalışmaya başladım. Ayda en az 4-5 kitap
yayınlıyorduk. Ayrıca “Yokuş” adıyla da bir kitap tanıtım dergisi
çıkartıyorduk. Yoğun bir tempo idi. Buna rağmen Altınoluk dergisinin sanat
edebiyat sayfasını hazırlıyor, Sur dergisi için ise söyleşiler yapıyordum.
1992’de askerliğimi yapmak üzere İzmir Güney Deniz Saha Komutanlığına gittim.
Kahramanmaraş’a geliş
tarihi ve nedenleriniz neler?
1992 yılı ortalarında kısa dönem er olarak askerliğimi
tamamlamış ailemi ziyaret etmek üzere memleketim Kahramanmaraş’a gelmiştim.
Çarşıda sevdiğim iki insan Cevdet Kabakcı ve Yılmaz Ercan birbirinden habersiz
bir şekilde Kahramanmaraş Belediyesine memur alınacağını, artık memlekete
dönmem gerektiğini söylediler. “Bir düşüneyim” dediğimde ise o günün müracaat
için son gün olduğunu belirttiler. Konuyu eşim ve ailemle istişare ettim. Babam
çok sevinmişti. Eşimin de rızası olunca, mesai bitimi öncesi Belediyeye
müracaatımı yaptım. Yazılı sınavı ve mülakatın ardından 1992 Eylül’ü itibariyle
Kahramanmaraş Belediyesinde memur olarak göreve başlamış oldum.
Ukde Yayınları nasıl
doğdu?
İstanbul’da aktif bir hayat yaşarken Kahramanmaraş’ta
memurluk ile birlikte büyük bir boşluk içine düştüm. Günler boş geçiyordu.
Belediyede memuriyete birlikte başladığımız arkadaşlarla bir araya gelerek
düşüncelerimi söyledim. Kahramanmaraş’ta ofset matbaa yok idi. Gazeteler
matbaanın ilk icat edildiği teknolojiyle; kurşun harflerle çıkartılıyordu.
Ofset bir gazete çıkartmak gerektiği fikrini ortaya attım. On arkadaş birlikte
hareket etmeye karar verdik. Hemen Valilik binasının karşısında Dedezade
Sokakta bir büro tuttuk. Macintosh bir bilgisayar alarak Ukde Haber gazetesinin
ilk sayısını çıkarttık. Teknik konularda Orhan Ermeydan İstanbul tecrübesini
burada değerlendirdi. Sonra başta kardeşim Selahattin olmak üzere bu işlerle
uğraşabilecek gençler yetiştirdi. Haftalık çıkan ve o gün için ofset
teknolojisi ile yayınlanan tek gazete “Ukde Haber” devam ederken 12 Şubat
yıldönümü için “Kurtuluş” dergisini çıkartmaya başladık. Ayrıca eşim de
bayanlardan oluşan bir ekip kurarak
“Hale” adıyla bir dergi çıkartmaya başladı. Yine ilk kitap yayınımız da
bu günlerde gerçekleşti. Cemal Nar hocamızın “Anılar ve İbretler” kitabı Ukde
Yayınlarının ilk kitabı olarak neşredildi. Ukde Kitaplığı bugün itibari ile
128. esere ulaşmış durumda.
Yerel yayınları
İstanbul’da değerlendirmek mümkün mü?
Günümüzde yayıncılığın en büyük çıkmazı dağıtımdır. Siz çok
kıymetli bir eser ortaya koysanız da bunun dağıtımını gerçekleştirememiş, bir
şekilde okura ulaştıramamış iseniz ortaya koyduğunuz eserin bir kıymeti yoktur.
Taşrada yayınlanan yerel yayınlar maalesef bu kadere mahkûmdur. İstanbul veya
Ankara’da yayınlanan ve de hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan bir eser çağdaş
pazarlama teknikleri ile bir anda tüm yurtta aranır olabilirken yerel yayının
ismi bile okunmaz hiçbir yerde. Aslında büyük yayınevlerinin gözünde yerel
yayıncılık bir Donkişotluktan öteye geçmez. Ama biz taşrada bulunan yazarlar da
inatla mücadelemizi sürdürürüz onlar öyle görse de... Önemli olan bu kubbede
bir hoş seda bırakmak değil mi sonuçta... Adı Donkişotluk da olsa biz bunu
yapmayı sürdüreceğiz hep. Tüm bu olumsuzluklara rağmen İstanbul’da yerel
yayınlara kıymet veren, arayıp soran dağıtımcılar da yok değil. Mesela bir
Kitabevi Dağıtım özellikle yerel yayınlara ilgi duyar. Kitabevi’nin güler yüzlü
patronu Mehmet Varış Bey düzenli bir şekilde arayarak yeni bir yayın var mı
diye sorar.
Geleceğe dair
planlarınız nelerdir?
Yazma ile ilgili olarak soruyorsanız eğer kaybolan tüm
değerlerimizi ortaya çıkarmak, kaybolmasının önüne geçmek isterim. Şehirle
ilgili yayınlanan her bir kitap dünyaya yeni bir çocuğum doğmuş gibi mutlu
ediyor beni. Emek verenlere, gayret gösterenlere teşekkür borçluyuz. Ben de bu
uğurda elimden geldiğince bir şeyler yapmaya gayret gösteriyorum ve göstermeye
de devam edeceğim.
Sizce yazar olmanın
kaideleri nelerdir?
Yazar olmanın bir kaidesinin olduğunu sanmıyorum. Bilgi
birikimi ve duyarlılık birleştiğinde kelimeler kendiliğinden dökülecektir.
Anadolu insanı bu yönden zengindir. Okumamış olsa da hayat birikimi vardır.
Belki eline kâğıt kalem alıp yazmamıştır ama içimizde çok fazla duyarlı insan
olduğunun bilincindeyim. Birikimini ve duygularını bir ahenk ve sistem
içerisinde kaleme aldığınızda adınız yazar oluyor. O birikimi ve duyarlılığı
söze döktüğünüzde de ozan. Bir de sazınız varsa işte o zaman aşık…
Yazdığınız eserlerde
“niçin yazdım” diye pişmanlık duyduğunuz oldu mu hiç?
Pişmanlık demeyelim de “erken oldu” dediğim oldu. Mesela
Hafız Ali Efendi ile ilgili yaptığım çalışmaya bugün baktığımda çok
eksiklerinin olduğunu görüyorum. Ama hiçbir zaman mükemmeli yakalamak da mümkün
değildir. O çalışma yıllar önce onca eksikliği ile bir hizmet gördü. Hafız Ali
Efendi isminin kalıcılığını sağladı. Üzerine çalışmalar yapılmaya başlandı.
Zaten başlanılan o çalışmalar bizim eksikliğimizi ortaya koydu. Biz eksik olan
çalışmayı yapmasa idik belki de bugün Hafız Ali Efendi hala birkaç yaşlının
sohbetlerde anlattığı bir isim olmaktan öteye gidemeyecek, üzerine çalışmalar
yapılmayacaktı. Bilemeyiz.
Sizin için değerli
olan birisi için eser yazdığınız oldu mu?
Evet. Severek okuduğum ve düşünce yapımızın oluşumunda
eserleriyle büyük katkı sağlayan Necip Fazıl Kısakürek üzerine yaptığım
çalışmayı buna örnek olarak gösterebilirim.
Gençlere okumaları
için hangi yazarları tavsiye edersiniz?
Öncelikler için isim verilebilir ama bence okumayı sevmektir
temel olan. Ben henüz ilkokul yıllarında Tarkan, Kara Murat okumamış olsa idim
sonraki yıllarda İhya okumaya, Sezai Karakoç okumaya belki de hiç ihtiyaç
duymazdım. Onun için sadece okumayı tavsiye ediyorum. İyi bir okuyucu
olunduğunda neleri okuması gerektiğini kendisi daha iyi ayırt edecektir.
Sizce Türkiye’deki
okuma düzeyini yükseltmek için neler yapılmalıdır?
Okumanın önündeki engelleri kaldırmak ve okumayı sevdirici
çalışmalar yapmak gerek diye düşünüyorum.
Yazar Serdar Yakar’ın
yayımlanmış eserleri: “Memleketime Dair (Tarihi, Ekonomisi, Sosyal Yapısı
ile Kahramanmaraş, Gönül Dostu Mehmed Zahit Koktu ve Bağlanma, Necip Fazıl ve
Mücadelesi, Kurtuluşa Dair Üç Eser, Hayatı ve Mücadelesi İle Hafız Ali Efendi
(Yıldırım Alkış ile müşterek), Yerel Yönetimlerde Alternatif Hizmet Sunma
Yöntemleri, Kahramanmaraş’ta Ceridoğulları, İstiklâl Savaşında Maraş (Yaşar
Alparslan ile müşterek), Âşık Durdu Mehmet Yoksul (Âşık Mahfuzî) Hayatı ve
Şiirleri (müşterek), Âşık Mustafa Zulkadiroğlu Hayatı ve Şiirleri (Yaşar
Alparslan ile müşterek), Dulkadir Beyliği Araştırmaları I-II (müşterek),
Memleketime ve Şahsıma Dair Bir Hukuk Mücadelesi, Muhammed Kâmil Ağdaş (Bahçeci
Hoca) Hayatı ve Şiirleri (müşterek), Maraş’ta Divanından Parça Kalmış Halk
Şairleri (müşterek), Türk Edebiyatında Maraşlılar (müşterek), Şehir Târihi ve
Coğrafya Kitaplarına Göre Maraş (müşterek), Maraş Meşhurları (müşterek),
Muhtelif Cönklerden Maraş Halk Şâirlerine Âit Şiirler (müşterek), Elbistan ve
Maraş’ta Dulkadir Oğulları Hükûmeti, (Arifî Paşa’dan, müşterek), Eski Maraş’ta
Âlim Çıkarmış Âileler (müşterek), Dostozan (M.Hanifi Sarıyıldız) Hayatı ve
Şiirleri, Maraş Milli Mücadelesinde Bayrak Olayı ve Aşıklıoğlu Hüseyin,
Maraş-Fransız Harbi Belgeler-Hatıralar (müşterek), Şeref Turhan’ın Bütün
Şiirleri, Maraş Milli Mücadelesinde Şeyh Ali Sezai Efendi, Kahramanmaraş’ın
Öyküsü (Mahalle, Cadde, Bulvar, Sokak, Park), Kahramanmaraş’ta Sezai Karakoç
Sempozyumu (müşterek), Maraş Milli Mücadelesinde Hüsameddin Karadağ, Maraş
Milli Mücadelesinde Arslan Bey,
İstiklâlden İstikbâle Bir Hayat Mücadelesi Ali Rıza Pişkin, Maraş Milli
Mücadelesinde Önden Gidenler, Maraş Milli Mücadelesinde Uzunoluk ve Adil
Bağdadlıoğlu, Ahmet Çıtak Hayatı ve Şiirleri, Milli Mücadele Kahramanlarımız,
Kahramanmaraşlı Şair ve Yazarların Diliyle Abdurrahim Karakoç, Şiirin Başkenti
Kahramanmaraş’ta Dolunay Esintisi ve Bahaettin Karakoç.”
YORUMLAR