RÖPORTAJ: NARİN DEMİRCİ
Çocukluğundan beri dinlemeyi seven Kadriye Aslan Kırdök. 20’li yaşlara geldiğinde dinlediği insan hikayelerini kaleme almaya başlar. Yazdığı birçok öykü Türkiye çapında birincilikler getirir ve bir öykü kitabı çıkarmaya karar verir. Ancak öykülerini gönderdiği dönemin Milli Eğitim Bakanlığı Yayınlar Daire Başkanlığı komisyonu, Osmanlıca kelimelerin çıkartılmasını ister. Aksi halde kitabını basmayacaklardır. Öykülerinin beğenildiği halde kelimelerin değiştirilmesi talebine kızan yazar 10 yıl kitap çıkarmaz. Şimdi ise bir öykü kitabı iki de romanı var. Öykülerinin kılına bile dokundurmayan Kırdök ile onun biraz edebi biraz da mücadeleci hayatına dair konuştuk.
DİNLEDİKLERİNDEN
ETKİLENDİ
ÖYKÜ YAZARI OLDU
Aslında bir eğitimci olan Kadriye Kırdök’e “Her
sanatçının iç dünyasındaki haykırışlarının dışa vuruş biçimidir sanat” diyerek,
neden öyküyü tercih ettiğini sorarak başlıyoruz sohbete. O da küçük yaşlarda
yazmaya başladığını hatta henüz ilkokul sıralarındayken şiirle başladığını
söylüyor bize. Ancak neden öykü yazdığının cevabını tam olarak veremiyor ve “Neden
öykü yazdığımın cevabını kendime bile veremiyorum. Bazı şeyler planlanmaz.
Kendini içinde bulursun” diyor. Öykülerinin derece almasını bir nevi kader
çizgisi olarak değerlendiren yazar, “Çünkü çocukluğumdan beri insanları
dinlemeyi seviyorum. İnsanların dertleriyle hallenmeyi, hemdem olmayı
seviyorum. Özellikle yaşlıları çok dinlerim. Geçmişte yaşadıklarını, anılarını
dinlerim. Onlarla bir duygu paralelinde olmayı ve onları anlamayı çok
seviyorum. Öykü bana oradan yol açtı. Öykülerimin yüzde 90'ı yaşanmış olaylar.
Belki de o insanların bana anlattıklarını birilerine duyurmak istedim. Sadece
benim duymam yetmedi. O yüzden küçük öykülerde, küçük hayat hikayelerinde
başarılı oldum. Derdim bir duyurma isteğiydi” şeklinde konuşuyor.
İLKOKULDA
DİNLEDİĞİ HİKAYEYİ
20’Lİ YAŞLARDA
KALEME ALDI
Babasının da eğitimci olmasından dolayı tayin sebebiyle Türkiye’nin birçok farklı şehrinde insanları tanıma imkanı bulduğunu ifade ediyor. Bunu da bir şans olarak görüyor. Çünkü yazdığı öykülerin temellerinin o zamanlarda atıldığının altını çizen Kırdök, o günlerden bahsederken şunları söylüyor, “Birincilik almış olan 'Deli Ayşe' hikayemi ilkokul birinci sınıftayken dinlemiştim. O dönem babamın Yozgat'ta okul müdürü olarak görev yaptığı bir beldede yaşanmış bir olaydı. O kadar etkilenmişim ki bu olaydan, 20'li yaşlara geldiğimde bu olayı yazarak birilerine duyurmak istedim. O bir kadın hikayesiydi ve kadınların yaşadıkları şeyler hafızama çok yer ediyor. Babamın mesleğinden dolayı Türkiye'nin birçok yerinde bulunma şansım oldu. Buna ben şans diyorum. Milli Eğitim Bakanlığı her üç yılda bir rotasyon adı altında değişik yerlerde görevlendirirdi. Her üç yılda bizim tayinimiz başka yerlere çıkardı ve yer değiştirirdik. Farklı insanlarla tanışırdık. Bu da bana yeni öyküler veriyordu. O dönem bana çok güzel malzemeler verdi. Çok fazla şey biriktirdim.”
OSMANLICA
KELİMELERİ ÖYKÜLERİNDEN ÇIKARTSAYDI
İLK KİTABI 15 YIL
ÖNCE ÇIKACAKTI
Öyküleri profesyonelleşince 28 yaşında kitap çıkarmaya
karar veriyor ama “40 yaşıma yaklaştığında ilk kitabımı çıkardım” diyor.
Sebebini ise dönemin Milli Eğitim Bakanlığı’na küskünlüğü olarak açıklıyor. “15
yıl önce öykülerimi kitaplaştırmak için toparladım. Milli Eğitim Bakanlığı Yayınlar
Daire Başkanlığı’na gönderdim. Komisyon tarafından kitap çok beğenildi ama
fikir olarak farklı bir düşünceye sahip bir komisyondu. O komisyonun öykülerimi
çok beğendiği ve profesyonel bulduğuyla ilgili rapor hâlâ bende duruyor” diyen
Kırdök, buna rağmen Osmanlıca kelimelerin çıkartılmasını istediklerini
söylüyor. “Anlatım dilinin, kurgunun, her şeyin çok güzel olduğu söyleniyordu
ama benden Osmanlıca kelimeleri çıkarmamı istediler. Mesela ‘Harp’, ‘İstikbal’,
‘Envai’ gibi kelimeleri çıkarmamı istediler. İnsan bu noktada çıldırma
noktasına geliyor. Çünkü bu kelimeleri kaldırdığım zaman cümlelerdeki duygu
yoğunluğum kalmıyordu. Ben buna kızdım ve küstüm. Dosyamı çektim ve bir daha
göndermedim. Bu küskünlük 10 yıl sürdü. Daha sonra camia bırakmadı. Sonra bir
yayınevinden ilk kitabım çıktı” diyerek ilk kitap macerasını böyle anlatıyor.
“KULA KULLUK
ETMEM”
Kadın bir yazar olmanın dezavantajlarıyla da mücadele
ettiğinin altını çiziyor Kadriye Kırdök. Özellikle genç kızlar tarafından idol
olarak görüldüğünü söyleyen yazar “Beni bu günlere taşıyan geçmişte yaşadığım
acılardı. Beni idol olarak kabul edenlerin önce yaşadıklarımı yaşamaya cesareti
olması lazım” demeden de geçmiyor. “Engelleri
aşarken çok ağladım ama ağladığımı hiç kimseye belli etmedim. Hiçbir zaman
birinden destek almak gibi önünde diz çökmek, yalvarmak gibi bir mottom olmadı”
cümleleriyle duruşunu anlatan Kırdök, “Kula kulluk etmem. Beni bir yaradan var.
Gücümü O’ndan (cc) aldım. Bir tek O’na (cc) kulluk ederim” cümlelerini de
sözlerine ekliyor.
“ŞİİRİN
BAŞKENTİ’NDEN YÜKSELMEK
MÜKEMMEL OLMAMI
GEREKTİRİYORDU”
Şiirin Başkenti Kahramanmaraş’tan yükselmenin de çok
zorluklarını çektiğini vurgulayan yazar, “Çünkü şairlerin, şiirin başkentinden
çıkmanız sizin başka yerlerde mükemmel olmanızı gerektiriyor” diyor. Bu
mükemmellik arayışıyla kendisini öykü alanında çok geliştirdiğini belirten
Kırdök, “Öyküde başarılı olmam da öykü alanında kendimi çok fazla yetiştirmeme
bağlıydı. Öyküde kendimi çok fazla eğittim ve donattım. Edebiyat
fakültelerindeki öyküyle alakalı tezlere kadar okumuşluğum var. Piyasadaki
yabancı ve Türk birçok yazarın öyküyle alakalı makaleleri okumuşumdur.
Hatalarımı oralarda gördüm. Profesyonel bir öykü nasıl yazılır diye gecemi
gündüzüme kattım. İşte o öyküler başarılı oldu. Çünkü öyküye verdiğim bir değer
vardı. Onu okuyanlara verdiğim değer vardı” diye konuşuyor.
BİR DÖNEM GİZEMLİ
BİR YAZAR OLDU
Bir dönem gizemli bir yazar olduğundan da bahsediyor tabii. Sadece isminin gündemde olduğunu ancak kendisini hiç kimsenin tanımadığını söylerken, bunun bilinçli bir proje olduğunun da altını çiziyor. “Yıpratılmak istenmedim. Ben sadece yazdıklarımla gündeme gelmek istedim” derken yalnızca hedefe ve başarıya odaklandığını şu sözlerle aktarıyor, “5-6 yıl kendimi sakladım ama ismim havalarda uçuyordu. İsmimi herkes duymuştu. Ben böyle ilerlemek istedim. Çünkü biliyordum ki beni yıpratmak isteyeceklerdi. Hiç kimseye gidip, ‘Ben öykü yazdım beğenir misiniz? Yayınlar mısınız?’ demedim. Sormadım bile. Sadece yarışmalara gönderdim ve kazandım. Kahramanmaraş’ta erkek yazar çok fazla. Kadın yazar yok denecek kadar az. Yazılarımı onlara gönderseydim, beni haksız yere, acımasızca eleştireceklerdi. Belki beni istemeyeceklerdi. Ben hiç kimseye kendimi göstermeden başarı merdivenlerini çıkmayı hedefledim. Kulaklarımı ve gözlerimi eleştirilere kapattım ve zirveye odaklandım. Ve oraya çıktıktan sonra sadece arkamı dönüp el salladım, ‘Ben buradayım’ dedim. Arkamdan konuşan insanlara bile gülümsedim. Bu bir intikamdı benim için. Onu önemsemediğimi böyle gösteriyordum.”
YORUMLAR