Avukat Özkan, yaptığı açıklamada, Bakara
suresinden bir ayet ile konuştu ve kısas vaktinin çoktan geldiğini,
yasalarımızın yerli olmamasının, kaynağının yabancı kültür ve inançlara ait
olmasının sonuçları olduğunu ifade etti.
Son günlerde çocuk istismarı ve taciz olaylarının bir
anda artmasının ardından yurt genelinde vatandaşlar bu tür suçlarla ilgili
olarak idam ve kimyasal hadımı gündeme taşıdı. Mecliste vekillerden konu ile
ilgili olarak çalışmalar yapılması beklenirken, siyasilerden de açıklamalar
geliyor. Önceki gün vatandaşlar ile yaptığımız sokak röportajında da yine
vatandaşlar idam istediklerini söylemişti. Kahramanmaraş'ta avukatlık yapan
Mehmet Özkan gazetemize konu ile ilgili olarak açıklamalarda ve
değerlendirmelerde bulundu.
Olayların bir çok yönü ve sebepleri olduğunu belirten
Mehmet Özkan, ''Vücut kimyamızla, inanç kimyamızla oynadılar. Yaratılış
özelliklerimize aykırı genetiği ile oynanmış gıdalarla, biyolojik yapımızı
kaçınılmaz bir sonuç olarak düşünce ve inanç yapımızı bozdular. Bu
söylediklerimiz belki garip gelebilir, rus bilim adamları yaptıkları araştırma
ve deneylerle, çiftlik yumurtası yiyenlerde kıskançlık duygularının
kaybolduğunu gözlemlemişlerdir. Yanlış ve oynanmış gıdaların düşünce ve
davranışlarımızı nasıl etki altına aldığına çarpıcı bir örnek olması adına bu
olayı önemli görüyorum. Tabii bu konular uzmanların işi, en önemli sebep
inancımızdan uzaklaştırılmak suretiyle bizde manevi ve kültürel hiçbir değer
yargısına saygımızın kalmaması, sebepler tek değil. Ancak ortak sorun
maneviyatımıza karşı açılan savaş ve bizim bu savaşta yenik düşmemiz'' dedi.
Öncelikle sebepleri araştırılması ve yanlış ile
eksiklerin nedenlerinin tespit edilmesi gerektiğini belirten Avukat Özkan,
''Eğitimden mi? Oynanmış gıda kaynaklı mı? basın ve yayın organlarının sadece
haz hedefli yayın ve görselleri midir. Yoksa 25. Kare ile yapılan bilinçaltı
saldırılar mı pedofiliye iten, kanaatimizce tüm bunların sonucudur.''
Özkan sözlerine şöyle devam etti; ''Yasalarımızın , yerli
olmaması kaynağının yabancı kültür ve
inançlara ait olması. Gazeteci Uğur Mumcu Türk İnsanını tarif ederken, İsviçre
medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman
ceza muhakemesi kanununa göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare
edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir. Evet bir yemek hazırlıyoruz
ancak içerisine hiçbir zaman bir araya gelmemesi gereken malzemeleri koyuyoruz
sonrada bu yemek iğrenç diyoruz'' dedi.
Müslüman bir ülkede islamın yasalarına göre cezalar
verilmesi gerektiğini belirten Özkan, ''Evet ben Müslümanım, benim nikahım,
cezalandırılmam benim dinime uygun
olacak yoksa sırtarır yoksa toplum ifsat olur, insanların yaptığı yasaların
zamana yenik düşmesi ihtiyacı karşılayamaz hale gelmesi kaçınılmazdır.
Yaradanın koymuş olduğu yasa tüm zamana hitap eder. İşte
biz Yaradanımıza haşa ‘’tamam bu alemi
sen yarattın ama yasaları biz koyarız ‘’ hadsizliğini yapıyoruz.'' ifadelerine
yer verdi.
20 yıllık avukat olduğunu belirten Avukat Özkan,
Cezaların caydırıcılık özelliğinin kalmadığını her konuda olduğu gibi
yaptırımlar konusunda da esasımıza dönmemiz gerektiğini belirterek, ''İslam
Türk toplumu olduğumuz gerçeğini yeniden ve daha bir arzu ile hatırlamamız
gerektiğini düşünüyorum. Sebepler tek değil ama çözüm tek yani İslam.
Sebeplerde tek tek hassas ve milli manevi değer sahibi uzmanları tarafından
masaya yatırılmalı, çözümler üretilmeli Ama Yaradanın, ‘’Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri,
umulur ki sakınırsınız” (Bakara: 2/178-179). Emri ilahisine kulak verme zamanı
çoktan geldi vesselam. Belki garip gelebilir ama olaya birde farklı pencereden
bakmak gerek'' dedi.
Farklı pencereden bakılması ile ilgili olarak Özkan şöyle
konuştu; ''Evet bu sapıkça suç toplumumuzda daha evvelde vardı ama bir şekilde
dillendirilmesi dahi insanları dehşete düşürürdü, gizlenir üstü örtülmeye
çalışılırdı. Bu tür iğrenç suçlar arttı belki de arttırıldı,
Türk-Kürt-Sünni-Alevi tezgahları ile darbe girişimleri ile başaramadıklarını,
toplumdaki bu iğrençlikler karşılığı idam taleplerinin arttırılarak bu talebe
kulak vermeme ihtimali karşısında
vatandaş ve idareciler arasında ya da idam isteyen- istemeyenler arasında
toplumsal bir çatışma çıkarma gayesinin
olabileceğini düşünüyorum'' ifadeleri ile sözlerini tamamladı.
İKİ ACILI BABA,
İKİ MASUM ÇOCUK
Ankara'nın Polatlı İlçesi'nde kaybolduktan bir hafta
sonra ölü olarak bulunan 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara'nın babası İbrahim
Yağlıkara, Ağrı'da kaybolduktan 18 gün sonra cesedi bulunan Leyla Aydemir'in
babası Nihat Aydemir'i arayarak başsağılığı diledi. Sabah gazetesinde iki masum
kız çocuğun haberi şu şekilde yer aldı;
EYLÜL'ÜN CESEDİNE
8 GÜN SONRA ULAŞILMIŞTI
Bursa'da yaşayan İbrahim- Şerife Yağlıkara çiftçi, yaz
tatili için memleketleri Ankara'nın Polatlı ilçesine bağlı Uzunbeyli
Mahallesi'ne geldi. Yağlıkara çiftinin 3 çocuğundan en küçüğü Eylül, 22 Haziran
Cuma günü öğle saatlerinde arkadaşlarıyla birlikte oyun oynamak için evden
çıktı. En son evlerinin yanındaki yolda bisiklet sürerken görülen Eylül,
dönmeyince ailesi, dışarı çıkarak, küçük kızı aramaya başladı. Arama
çalışmalarından sonuç alınamayınca durum, jandarmaya bildirildi. İhbar üzerine
köye çok sayıda asker ile AFAD ekibi ve özel ekip sevk edildi. 7 gün boyunca
havadan ve karadan sürdürülen aramalara rağmen küçük kızın izine rastlanılmadı.
Olayla ilgili yürütülen çalışmalar kapsamında, Yağlıkara ailesinin gözaltına
alınan komşusu Uğur K. tutuklandı. Uğur K.'nın el koyulan otomobilinde bulunan
saç teli ile yıkandığı tespit edilen arka koltuklar ve paspaslar kriminal
laboratuvarda incelendi. Eylül'ün yakınlarından alınan DNA örnekleriyle
Koçyiğit'in aracının koltuğunun yıkanan bölümünde bulunan eldivendeki kan
lekeleri ile saç telinin uyuştuğu saptandı.
DİKTİĞİ DİREĞİN
DİBİNDE EYLÜL'ÜN CESEDİ BULUNDU
Köyde yaşayan çoban İzzet Bükülmez, geçtiğimiz Cuma günü,
jandarmayı arayarak, tutuklanan Uğur K.'yı olay günü Yüzükbaşı yolu mevkisinde
arabasıyla gördüğünü söyledi. Bunun üzerine ekipler, mahalleye 2 kilometre
uzaklıktaki bölgede ceset arama köpeği ile çalışma başlattı. Aramalar sırasında
köpeğin tepki vermesi üzerine, elektrik direğinin dibi kazılınca Eylül'ün
cesedine ulaşıldı. Eylül, 30 Haziran'da köyünde toprağa verildi.
KÜÇÜK LEYLA NEDEN
ÖLDÜ?
Bayramın 1. gününde dedesinin köyünde kaybolan küçük Leyla,
Pazartesi günü köyde ölü bulundu. Tecavüz vakası mı; kayıp mı oldu yoksa
kaçırıldı mı? Olaya ilişkin sorular Ağrı Valisi'nin son dakika açıklamasıyla
cevap buldu. İlk belirlemelere göre tecavüz emaresi yok, küçük kız 8-10 günlük
açlık nedeniyle öldü. Cenazesi sabah 5'te toprağa verildi. Yapılan açıklamada
küçük kız çocuğunun ölümünde tecavüz belirtisine rastlanmadığı ifade edildi.
AÇLIK NEDENİYLE
ÖLDÜ, TECAVÜZ EMARESİ YOK
Vali Elban, "Çocuğu 8-10 günlük açlık nedeniyle
ölmüş ve çocuğun cesedinde herhangi bir darp, yaralama izi mevcut değil. Yine o
süre zarfında herhangi bir vahşi hayvan tarafından yaralama da söz konusu
değil. Herhangi bir istismar ve tecavüz emaresi de yoktur. Bu sabaha karşı
yavrumuzun otopsisi tamamlandı. Cenaze sabah 5 itibariyle aileye teslim edildi,
ve yavrumuzun cenazesi defnedildi. Başımız sağ olsun" dedi.
Vali Elban, 'Leyla kaçırıldı mı, kayıp mı oldu' sorusuna
ise 'Kaçırılma' yanıtını verdi. Ağrı'da, Ramazan Bayramı'nın ilk günü olan 15
Haziran tarihinde kaybolan, dün, 18 gün sonra ise cesedi bulunan Leyla
Aydemir'in cenazesi, sabahın erken saatlerinde gözyaşları arasında Bezirhane
köyünde toprağa verildi.
Pazartesi gece yarısı otopsi işlemleri için Erzurum Adli
Tıp Kurumu'na getirilen Leya Aydemir'in cenazesi, yapılan otopsinin ardından
saat 03.30'da amcası tarafından teslim alındı. Erzurum'dan ambulansla Ağrı
Devlet Hastanesi Ek Binası'ndaki morga götürülen minik Leyla'nın cenazesi,
burada annesi ve babası ile yakınları tarafından karşılandı. Bir saat kadar
morgda bekleyen Leyla'nın cenazesi, Ağrı Belediyesi'ne ait cenaze nakil
aracıyla alınarak, Ağrı kent merkezindeki baba evine getirildi. Cenazeyi
karşılayan yakınları, gözyaşlarına boğuldu. Ardından cenaze, kaybolduğu merkeze
15 kilometre uzaklıktaki dedesi Zeki Aydemir'in yaşadığı Bezirhane köyüne
götürüldü. Burada sabahın erken saatlerinde, minik Leyla'nın cenazesi
gözyaşları ve ağıtlarla son yolculuğuna uğurlandı. Baba Nihat Aydemir'in bugün
öğle yapılması planlanan cenaze için tören istemediğini belirtmesi üzerine, Leyla
Aydemir'in sabah defnedildiği belirtildi.
YORUMLAR