8 Nisan Türkiye Fizyoterapistler Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Demirgüç, fizyoterapistlerin hayatın çocukluk, erişkin ve yaşlılık gibi her fizyolojik sürecinde, sağlıkta ve her türlü hastalıkta insan hayatına dokunup yön verebildiklerini söyledi.
Prof. Dr. Demirgüç, fizyoterapistlerin yaralanma, hastalık, doğuştan gelen engel, hareket sistemi bozuklukları gibi durumlardan kaynaklanan ağrı ve fonksiyon bozukluklarında kişilerin fonksiyonel limitasyonlarını (sınırlama, kısıtlama) ve ağrıyı gidermek için fizyoterapi ve rehabilitasyon uygulamalarını yapan, meslekî otonomiye sahip sağlık profesyonelleri olduğunu kaydetti.
Fizyoterapistlerin, aldıkları üniversite eğitimine paralel olarak kazandıkları yeterlilikler ve multidisipliner çalışma yetenekleri doğrultusunda, ihtiyacı olan bireylere hedefe uygun tedavi hizmeti sunduklarına vurgu yapan Prof. Dr. Demirgüç, fizyoterapistin hastanın semptomları, ihtiyaçları, hastalığı ile ilgili fizyolojik yanıtları, var olan fiziksel yetenekleri ve fonksiyonel kapasitesini dikkate alarak hastaya özel fizyoterapi ve egzersiz programını hazırlayıp yönettiğini bildirdi.
Fizyoterapi ve rehabilitasyon hizmeti verme konusunda evrensel mesleki sorumluluğa sahip fizyoterapistlerin her koşulda önleme, tedavi, iyileştirme ve rehabilitasyon yoluyla kişilerin yaşam kalitesini ve hareket yeteneğini belirlemeye ve en üst düzeye çıkarmak için çaba gösterdiğini anımsatan Prof. Dr. Demirgüç, şöyle devam etti:
“Kişilerin kronik hastalıkları ve engelleri ile başa çıkmaları, fonksiyonel bağımsızlıklarını sürdürmeleri, ağrı, nefes darlığı, yorgunluk benzeri şikayetlerini azaltmaları ve hastalık veya engellerinin tedavilerinde öz yönetim becerilerini kazanmaları bir fizyoterapist gözetiminde mümkündür.
Hastalık ve engelle başa çıkma becerilerinin, sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıklarının kazandırılması ile hastalık ve sağlıkta fiziksel aktivite danışmanlığı fizyoterapistlerin temel görevleri arasındadır.”
FİZYOTERAPİ MESLEĞİNİN TARİHÇESİ
Dünyada fizyoterapi mesleğinin tarihinin çok eskiye dayandığını ifade eden Prof. Dr. Demirgüç, şu bilgileri aktardı: “MÖ 460’lı yıllarda, önce Hipokrat, daha sonra Galen’in masaj, manuel terapi teknikleri ve hidroterapi gibi fizyoterapi yaklaşımlarını uyguladığı rapor edilmektedir. Yüzyıllar içinde gelişim gösteren bir bilim ve sanat dalı olan fizyoterapistlik, özellikle 1900’lü yıllardan itibaren yaygınlaşmış ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında sistematik uygulamalar ve bilimsel yayınlar artmıştır. Hacettepe Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu’nun 1961 yılında kurulmasıyla birlikte Türkiye’de ‘fizyoterapistlik’ mesleğinin temeli atılmıştır. Fizyoterapistlik mesleği ülkemizde yaklaşık 60 yıldır icra edilmektedir.
Fizyoterapistler, gittikçe genişleyen uygulama alanları ile koruyucu ve tedavi edici rehabilitasyon hizmetlerinin vazgeçilmez bir öğesi haline gelmiştir. Fizyoterapistlerin özelleşme alanlarını Sporcu Sağlığı, Nörolojik Rehabilitasyon, Pediatrik Rehabilitasyon, Kardiyopulmoner Rehabilitasyon, Erişkin Kadın ve Erkek Sağlığı, El Rehabilitasyonu, Ortopedik-Romatolojik Rehabilitasyon, Ortez ve Protez Rehabilitasyonu, Sağlıklı Yaşam ve Egzersiz, Kronik Hastalıkların Önlenmesinde ve Tedavisinde Egzersiz olarak sıralayabiliriz.”
FİZYOTERAPİSTLERİN ÇALIŞMA ALANLARI
Fizyoterapistlerin, Sağlık Bakanlığı dışında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, yerel yönetimler, üniversiteler ve diğer birçok farklı yerde görev alabildiklerinin altını çizen Prof. Dr. Demirgüç, fizyoterapistlerin çalışma alanlarını ise şöyle özetledi:
“Kamu ve özel hastaneler (devlet/özel hastaneler/tıp merkezleri/ 1. basamak sağlık hizmetleri), kamu ve devlet kuruluşları (huzurevi, bakımevi, çocuk esirgeme kurumları), spor kulüpleri, sağlıklı yaşam merkezleri ve spor merkezleri, okullar ve özel eğitim veren okullar, özel eğitim merkezleri, huzurevi ve bakım evleri, belediyeler, evde bakım merkezleri, hastalıklara özel vakıf ve dernekler, üniversitelerin akademik kadroları.”
Fizyoterapistliğin, değişen dünya koşullarına uyumlu olarak kendini yenileyen ve kanıta dayalı bilimsel gelişmeleri izleyen dinamik bir meslek olduğuna işaret eden Prof. Dr. Demirgüç, “Ülkemizdeki fizyoterapistler de dünya genelinde fizyoterapistlik mesleği uygulamalarına yönelik yenilikleri yakından takip etmektedir. Fizyoterapistler ülkemiz ve toplumumuzun sağlık ihtiyaçlarına göre hizmet vermektedir” ifadelerini kullandı.
Bir yıldır tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de etkili olan Covid-19 pandemisinde fizyoterapistlerinin sağlık ekibinde görevlerini özveri ile sürdürdüğünü belirten Prof. Dr. Demirgüç, “Covid-19 tanılı hastalar fizyoterapistlerin şefkatli sesleri ve dikkatli kontrolleri eşliğinde sağlıklı nefeslere kavuşmakta ve yoğun bakım süreci tamamlanınca ilk adımlarını atmakta ve aşamalı olarak eski fonksiyonel kapasitelerine kavuşmaktadır” diyerek meslektaşlarının bu süreçteki rolünü dile getirdi.
8 Nisan’ın, 1995 yılından bu yana ülkemizde Fizyoterapistler Günü olarak kutlandığını anımsatan Prof. Dr. Demirgüç, açıklamasını şöyle tamamladı:
“Tüm meslektaşlarımızın 8 Nisan Türkiye Fizyoterapistler Gününü kutluyor, aktif görev yaparken Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden fizyoterapistleri ve sağlık çalışanlarını minnetle anıyoruz. Biz fizyoterapistler tek yürek olarak, bu zorlu pandemi günlerinde her zaman olduğu gibi hastalarımızın yanındayız. Bazen sağlıklı bir nefes, bazen güvenli atılan bir adım, bazen de rahatlamış bir ağrı sonrası yüzlere yansıyan gülümseme en büyük mutluluğumuzdur. Fizyoterapistlere güvenin, hayatınıza hareket ve kalite katmak bizim işimiz.”
YORUMLAR