İstanbul milletvekilleriyle Dolmabahçe Ofisi'nde bir
araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin bugünü ve geleceği bakımından
hayati öneme sahip özellikli bir mücadelenin yürütüldüğü dönemde yapılacak
istişarelerin önemli olduğuna inandığını söyledi.
Suriye meselesinin Türkiye için asla bir macera veya
sınırlarını genişletme çabası olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Maalesef
gerek siyasette gerek medyada gerekse diğer çeşitli platformlarda ülkemizin Suriye'de
yürüttüğü mücadelenin anlamını hala kavramayanların bulunduğunu üzüntüyle
görüyoruz. Halbuki karşımızdaki manzara gayet açık ve nettir." diye
konuştu.
Erdoğan, Türkiye'nin yaklaşık 40 yıl boyunca bölücü terör
örgütü kullanılarak ağır siyasi, ekonomik ve insani maliyetlerle enerjisi
tüketilen bir ülke olduğunu dile getirerek, ülkeyi bu kısır döngüden kurtarmak
için pek çok yol denediklerini kaydetti.
Terör örgütünü sahada varlık gösteremeyecek hale
getirecek tedbirler aldıklarını, terör örgütünün istismar ederek vatandaşların
kafasını bulandırdığı sorun alanlarını çözmek için tarihi adımlar attıklarını
belirten Erdoğan, şöyle devam etti: "Demokratikleşme hamlelerinden büyük
altyapı yatırımlarına kadar geniş bir yelpazede uzanan bu adımların olumlu neticesini
de hamdolsun aldık. Geçmişi 1,5 asrı bulan pek çok hak, özgürlük, insani talep,
geri kalmışlık sorunlarını birer birer çözerek Türkiye'yi 81 vilayeti ve 780
bin kilometrekare vatan toprağıyla bölünmez bir bütün haline getirdik. Aynı
şekilde ekonomide ve temel hizmet altyapısında sağladığımız genel iyileşmeyle
tüm vatandaşlarımızın hayat seviyelerini yükselttik. Bundan 9 yıl önce, 2011'de
ilan ettiğimiz 2023 hedeflerimiz, ulaşmak istediğimiz seviyeyi gösteren çok
önemli bir çıtaydı. Türkiye demokraside ve ekonomide şahlanışa geçmişken bir
anda Gezi olaylarıyla başlayıp ardı arkası kesilmeden devam eden iç ve dış
sıkıntılarla karşılaşmaya başladık. Milletimiz bu süreçte her zaman hayranlıkla
ifade ettiğimiz derin irfanıyla oynanan oyunu gördü ve bizim yanımızda yer
aldı. Allah'ın yardımı ve milletimizin desteğiyle önümüze çıkartılan engelleri
birer birer aşarak yolumuza devam ettik. Elbette bedeller ödedik, hedeflerimize
ulaşmada gecikmeler yaşadık ama ülkemizin yere kapaklanmasına, yeniden eski günlere
dönmesine asla fırsat vermedik."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin
Türkiye'yi içeriden çökertme girişimlerinin zirvesi olduğunu dile getirerek,
buradan da netice çıkmayınca bu defa ülkenin güney sınırları boyunca bir terör
koridoruyla kuşatılmaya kalkındığını anlattı.
Gezi Parkı odaklı eylemlere değinen Erdoğan,
"Çatımızın üzerine çıkmaya yeltendiler. Duvarlara merhume annemle ilgili
haşa edepsizce, hayasızca sloganlar yazdılar. 500 metre ötede Bezm-i Alem
Valide Sultan Camisi'ni 3 gün, 3 gece işgal ettiler ve orada bira şişelerini,
bira kutularını hep o dönemde topladık. Bütün bunları yaşadık. Bunlar burada
yaşandığı halde, kendilerine güya bu ülkede vatansever havasına girenler, güya
bu ülkeyi sevdiklerini ilan edenler ne yazık ki bu süreç içerisinde 'Sadece
aydınlık gençler.' diye ana muhalefetin başı, bu gençleri ilan etmeye çalıştı.
Bunlar aydınlık falan değil. Bunlar tamamıyla aldatılmış gençler. Bu da
ifademin en iyi yanıdır. Olayın boyutu çok büyük." diye konuştu.
"VERİLEN SÖZLERİN
ÇOĞU TUTULMADI"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fırat Kalkanı, Zeytin
Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla da ayrıca güneydeki kuşatmanın 3 noktadan
kırıldığını vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Suriye sahasında verdiğimiz mücadelede
bölgede etkinlik gösteren güçlerle diplomasiyi ve diyaloğu sürdürmeye özel
ehemmiyet verdik. Ne kadar bize verilen sözlerin çoğu tutulmamış olsa da bu
yolu açık tutmak için özel gayret gösterdik. İdlib meselesi ise ülkemizi farklı
bir şekilde köşeye sıkıştırmak ve diğer kazanımlarımızı elimizden almak için
özellikle kurgulanan, kışkırtılan bir konu olarak önümüze geldi. Bölgede
yaşayan ve diğer yerlerden kaçarak gelen yaklaşık 4 milyon insan, rejimin kanlı
saldırıları sebebiyle sınırlarımıza doğru şu anda harekete geçmiştir. Bunların
1,5 milyonu şu anda sınırımızdadır. Biz bütün bunlara yönelik bir güvenli bölge
oluşturalım ve bu güvenli bölgede bunları iskan edelim, diye çalışmalar
yürütüyoruz. Ne yapıyoruz? İşte bir taraftan Atme Kampı'nda büyük bir yığılma var
ama öbür taraftan biz şimdi dedik ki, daha konforlu bir iskan bölgesi ilan
edelim. Bunun için de briket barınaklar, 25 metrekare, 30 metrekare yapmak
suretiyle onları orada iskan edelim, dedik."
"25 MİLYON
AVROYU DİREKT BİZE GÖNDERMESİNİ SÖYLEDİM"
Almanya Başbakanı Angela Merkel'e "Böyle bir durum
var. Sizin daha önce bana verilmiş büyük rakamlarla sözleriniz vardı. Şuraya
gelin siz de destek verin, bir an önce burayı yapalım." dediğini belirten
Erdoğan, şunları anlattı: "Söyleye söyleye en fazla 25 milyon avro
vereyim, dedi. Biz onu da kabul dedik. Sonra Kızılhaç'a vereceğini söyledi.
'Kızılhaç'tan da Kızılay'a aktarılır.' dedi. Bu rakam takip ediyoruz, dediler
ki 'Bu rakam BM Mülteciler Başkomiserliğine gitmek durumundadır.' Mülteciler
Başkomiserliğine gidecek, oradan da Kızılhaç ve Kızılay'a o şekilde ancak
gelebilir gibi bir yaklaşım ortaya koydular. Böyle bir şey olmadı. Aradım
tekrar şansölyeyi. 'Para hazır.' dedi. 'Hazır olan paranız buraya gelmiyor.'
dedim. Eğer bunu verecekseniz verin, vermeyecekseniz, dün söylediğimi
söylüyorum, kendilerine dedim ki 'O zaman bu mültecileri biz size gönderelim,
biz 25 değil, size 100 milyon avro gönderelim.' 'Ben onu da istemem.' dedi.
'Onu istemiyorsanız, niye BM'ye gönderiyorsunuz bu parayı. Bunu direkt bize
gönder. Ben sizin pratik olmanızı istiyorum.' dedim. 'Şu anda biz ölüm kalım
mücadelesi veriyoruz, bu insanlar, 3-5 yaşındaki o yavrular, çamur, batak
içerisinde ne halde olduklarını televizyonlarda izlemiyor musunuz?' dedim.
'İzliyorum.' O zaman dedim, bir an önce bunu göndermeniz lazım. 'Siz bana daha
önce göçmenlerle ilgili yılda 1-2 milyar avro harcıyorum. Gerekli desteği de
veririm.' demiştiniz. Peki nerede, yok. Yani güvenmek mümkün değil. Hep
söylüyorum ya biz kendi göbeğimizi kendimiz kesmeye mahkumuz."
Ayrıca İdlib'deki onca insanı rejimin insafına terk
etmenin de ne tarihlerine ne kültürlerine ne de inançlarına sığacağını aktaran
Erdoğan, "Mesela diyorlar ki; 'Sizin orada ne işiniz var? Şu anda Suriye
tabii ki işgal altındaki topraklarını korumak durumundadır.' Bunu da çok açık
net söyleyenlere söyledim. Dedim ki 'Kusura bakmayın biz oraya Esed'in
davetlisi olarak gitmedik. Biz oraya Suriye halkının davetlisi olarak gittik ve
Suriye halkı 'Tamam iş bitti.' demeden bizim oradan çıkma niyetimiz de yok.
Bunu da bilmenizi özellikle istiyorum.' dedim." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir
Putin ile yaptığı telefon görüşmesine değinerek, şunları anlattı: "Dün
Sayın Putin'e de söyledim, 'Sizin orada ne işiniz var? Eğer siz üst
kuracaksanız, üssü yine kurun ama şu anda orada siz, bizim önümüzden çekilin,
bizi rejimle baş başa bırakın. Biz de rejimle gereğini yaparız.' Tabii ona da
'Biz çekildik.' diyemiyorlar. Menfaatleri nedir inanın bunu çözebilmiş değiliz.
Yani 2-3 tane üsse, Tarsus'ta bir deniz üssü, içeride iki tane işte Lazkiye'de,
vesairede üsse işte bir Hmeymimleri var bunların var meşhur, kurun, bundan
bizim bir derdimiz yok. Dün gece Trump diyor ki 'Ya burada Putin'in ne
beklentisi var? Ne istediği var?' Bunları söyledikten sonra bir de 'Kamışlı'da
bir petrol olayı bunların var.' dedim. 'Orada petrol var mı?' dedi. 'Orada
petrol var.' dedim, 'Ama Deyrizor kadar değil.' dedim. Ondan sonra böyle bir
tabloyla karşı karşıyayız. Fakat bizim böyle bir derdimiz yok. Bizim ne petrol
derdimiz var ne orada toprak derdimiz var. Biz sadece bir güvenli bölgeyle
sınırlarımızı teminat altına almak istiyoruz."
"SURİYE'DE
İSTEDİKLERİNİ ALANLAR NAMLULARI HEMEN TÜRKİYE'YE ÇEVİRECEKTİR"
İdlib'de, şu anda 3-4 milyon insanın yaşadığı yerde, her
tarafın acımasızca yerle yeksan edildiğini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam
etti: "İdlib'deki ısrarla bu mücadeleyi sürdürmemizin arkasında işte bu
yavruların, bu insanların oralardaki muhatap kılındıkları acımasız felakettir.
Meseleyi sadece İdlib parantezinde değerlendirmek bizi yanıltabilir. Burada
asıl bakılması gereken Türkiye'nin bütünüyle bir Suriye politikasıdır. Yani
bunu etraflıca ele almamız lazım. Şayet biz bugün Suriye sınırlarımızı terör
örgütlerinden arındırmaz isek, yarın karşılaşacağımız manzara açıkça ortadadır.
Bugün Kamışlı'da, Resulayn'da, Tel Abyad'da, Aynularab'da, Cerablus'ta,
Münbiç'te, El Bab'da, İdlib'de vermediğimiz savaşı, Allah göstermesin yarın
Şırnak'ta, Mardin'de, Şanlıurfa'da, Gaziantep'te, Hatay'da vermek zorunda
kalırız. Çünkü karşımızdaki senaryonun asıl hedefi Suriye değil, Türkiye'dir.
Suriye'de istediklerini alanlar namluları hemen Türkiye'ye çevirecektir. Bugün
Suriye'yi fiilen üçe bölenlerin, Türkiye'nin bütünlüğüne saygı göstereceğini
düşünmek gafletten öte bir durumdur. PKK'nın 1984 yılında gerçekleştirdiği ilk
eyleminden itibaren kendi topraklarımızda 7 bin 500'e yakın güvenlik görevlimiz
ile 6 bin 800'e yakın sivil vatandaşımızı kaybettiğimizi unutmayalım. Bugün
sadece Suriye'de eğitilmiş ve donatılmış bölücü terörist sayısı 40 ile 60 bin
arasında ifade ediliyor. Şayet Suriye'de verdiğimiz mücadeleyi başarıyla
sonuçlandıramazsak bu teröristlerin çoğu ülkemize yönelecektir. Aynı şekilde
Suriye'de ülkemize düşmanlığı temel misyon edinmiş, topraklarımızda gözü
olduğunu da asla inkar etmeyen bir rejim varken biz burada nasıl huzurla
yaşayabiliriz? Öyleyse Suriye'de verilen mücadelenin hepimizin geleceğiyle
ilgili olduğunu herkesin görmesi ve kabul etmesi gerekiyor."
"MİLLETİME
SORUYORUM, TERÖR ÖRGÜTLERİNE TESLİM Mİ OLALIM?"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Şu anda
ekranları başında bizi izleyen milletime özellikle sesleniyorum." diyerek,
sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye'nin Suriye'de ne işi var?, sorusu
aslında 'Türkiye terör örgütlerine ve kendine düşman bir rejime teslim olmalı.'
önerisini bize tavsiye ediyorlar, bunların yaptığı budur. Buradan şimdi
milletime soruyorum, terör örgütlerine teslim mi olalım? Ülkemize düşman rejime
boyun mu eğelim? Bunları kullanarak vatanımızın bütünlüğüne ve milletimizin
birliğine göz dikenlerin önünde diz mi çökelim? Bölgemizde her yerde evinden,
yurdundan olanların gidecek yerleri var, en azından onları koyalım bir kenara,
hiçbir şey olmasa bile Türkiye var. Peki bizim evimizden, yurdumuzdan
olduğumuzda gidecek bir yerimiz var mı? Kimileri Avrupa'yı, kimileri
Amerika'yı, kimileri daha başka yerleri aklından geçirebilir ama milletimin
herhangi bir ferdinin böyle bir durumda gitmeyi düşünebileceği hiçbir yer
olmadığını biliyorum. Şahsen benim yok. Sizlerin de olmadığına inanıyorum.
Öyleyse ülkemize, devletimize, vatanımıza sıkı sıkıya
sahip çıkacak, bunların bekası için nerede, hangi mücadeleyi vermemiz
gerekiyorsa verecek, hangi bedeli ödememiz gerekiyorsa ödeyeceğiz. Bu
mücadelede şehit düşen her evladımızın acısı yüreğimizi dağlıyor. Bin yıldır bu
topraklarımızı vatanımız kılmak için yürüttüğümüz mücadeleyi, verdiğimiz
sayısız şehitler kervanına bunu da ilave etmemiz gerekiyor. Ve şehitler tepesi
hiçbir zaman boş kalmayacak. Tabii bu vesileyle İdlib harekatımızda önceki gün
vermiş olduğumuz 34 şehidimiz inanıyorum ki bu milletin vatan kılınması
mücadelesinin zirve yaptığı noktalardır. 20 günlük hareket boyunca vermiş
olduğumuz şehitlerin ailelerine şahsım, milletim adına baş sağlığı dilerken,
milletimizin de başı sağ olsun diyorum."
Erdoğan, bu kutlu mücadele için bütün bu adımların, bu
milletin verdiği mücadelede alacağı mesafenin işaret fişekleri olduğuna
inandığını belirterek, yaralı kahramanlara da acil şifalar diledi.
Amaçlarının ülkeyi şehitler vermedikleri huzurlu,
güvenli, müreffeh bir geleceğe taşımak olduğuna işaret eden Erdoğan,
"Bugün canımız dahil her şeyimizi ortaya koyacağız ki yarın bu hedefimize
ulaşabilelim." dedi.
"UĞRUNA NİCE
GÜNEŞLER BATSA DA ALLAH'IN İZNİYLE BU HİLAL HİÇBİR ZAMAN İNMEYECEK"
Konuşmasında şehitleri, Mehmet Akif Ersoy'un "Şüheda
gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar/ O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar /
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor/ Bir hilal uğruna, ya Rab, ne
güneşler batıyor" dizeleriyle anan Erdoğan, şunları kaydetti: "Uğruna
nice güneşler batsa da Allah'ın izniyle bu hilal hiçbir zaman oradan inmeyecek.
Hamdolsun şehitlerimizin kanlarını yerde bırakmıyoruz, bırakmayacağız. Şu ana
kadar 2 bin 100'ün üzerinde rejim unsuru, artık rejim unsuru da demeyelim,
onların askerleri öldürülürken, aralarında 94 tank, 37 obüs topu, 28 çok
namlulu roket atar, 17 zırhlı aracın da bulunduğu 300'e yakın araç gereç imha
edilmiştir. Ayrıca aralarında uçak pistlerinin de silah mühimmat depolarının,
hava savunma sistemlerinin, uçak hangarlarının, kimyasal silah üretim
tesislerinin yer aldığı pek çok yer de ağır ateş altına alınmak suretiyle onlar
da tahrip edilmiştir. Her geçen gün bu baskıyı artıracak, rejime de onları
destekleyenlere de kararlılığımızı göstereceğiz. Hatta dün akşam itibarıyla 7
kimyasal ürünlerin olduğu depo onlar da yine patlatılmıştır. İşin bu noktaya
gelmesini asla arzu etmezdik ama madem ki kendileri bizi buna zorladılar sonuçlarına
da katlanacaklar. Bir an için empati yapalım ve 'Suriye'de ne işimiz var?'
diyenlere hak verip hemen bugün son askerimize kadar oradan çıktığımız
düşünelim. Böyle bir durumda Türkiye olarak yarın sabaha daha güvenli, huzurlu,
mutlu, güçlü bir şekilde mi uyanacağız? Rusya'sından Amerika'sına, rejiminden
terör örgütlerine kadar mücadele ettiğimiz herkes tüm projelerinden vazgeçip
bizi mi alkışlayacaklar? Ülkemizdeki ve sınırlarımızdaki milyonlarca Suriyeli
güle, oynaya evlerine dönüp kendilerine yeni bir gelecek mi acaba kuracaklar?
Türkiye'nin etrafındaki kuşatma kalkacak ve herkes bize destek vermek için
seferber mi olacak? Yoksa Suriye içinde tuttuğumuz sorunların daha biz
soluklanmadan peşimizden sınırlarımıza dayandığını mı göreceğiz? Cesaretlenen
terör örgütleri ve rejim yeniden şehirlerimizi, topraklarımızı tacize,
bombalamaya, işgale mi yeltenecek? Türkiye'yi kendilerince yola getirdiğini
düşünen güçler, karşımıza yeni dayatmalar, taleplerle mi çıkacak?"
Bütün bunlar olurken gün boyu sürekli liderlerle
görüşmelerinin olduğunu aktaran Erdoğan, "Ana muhalefetin başı hariç. O
arama lütfunda bulunmadı. Neymiş 'Ben onu arayacakmışım.' Ben seni niye
arayayım ya? Dünya bizi arıyor, sen de bizi ararsın biz de sana bütün
detaylarıyla her şeyi veririz. Aklı ve vicdanı olan herkes için bu soruların
cevabı bellidir. Milletimiz kendi zihninde ve yüreğinde bu meseleyi çözdüğü
için mücadelemize kayıtsız, şartsız destek veriyoruz. Böyle olduğu için de biz
kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz." şeklinde konuştu.
"Barış Pınarı Harekatı bölgesinin sağındaki ve
solundaki bölgelerde bize verilen sözlerin tutulmadığını, terör örgütünün
serbestçe faaliyet gösterdiğini biliyoruz. Dün Sayın Putin'e de söyledim, Sayın
Trump'a da ve diğerlerine de... Bize verilen söz neydi? YPG'yi, PYD'yi bunlar
bu bölgelerden çıkaracaklardı. Ne Rusya verdiği sözü tutabildi, ne Amerika...
Çıkaramadılar. Şu anda PYD de YPG de buralarda yine terör estiriyorlar. Bunları
her iki liderle de paylaştım. Kalkıp şunu diyemiyorlar: 'Hayır çıkardık.'
diyemiyorlar. Ama biz yazılı sözleşmemizde onlardan bunun sözünü aldık. Altında
imzaları var. Bu sözleri yerine getiremediler. Ne Rusya, ne Amerika... Şimdi
kalkıp bize 'Yok şöyle, yok böyle.' diyorlar. Biz gereğini yapıyoruz ama onlar
gereğini yapamıyorlar. Teröristler her fırsatta harekat bölgelerimize
saldırıyor veya sızmaya çalışıyor."
"İDLİB'DE
MUTABAKATLARA UYULMADI"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib'de de mutabakatlara
uyulmadığını vurgulayarak şöyle konuştu: "Rejim neredeyse yüz bin defa
ateşkesi bozduğu halde bunu asla gündeme getirmeyenler, kendi topraklarını
savunan muhalifleri terörist gibi gösterip saldırılarına gerekçe yapıyor. Sivil
yerleşim yerleri insafsızca yerle bir edilip, masum insanlar öldürülürken
seslerini çıkarmayanlar, bizim huzuru koruma çabalarımıza ateşle karşılık
veriyorlar. Bu iç acıtıcı fotoğrafı sadece seyretmekle kalıp sözde üzüntü
beyanında bulunanların beyanları da farklı değildir. Hiçbirinin samimi
olmadığını, sorunun çözümü için en küçük bir katkı sağlamadığını yaşayarak görüyoruz.
Terör örgütlerine binlerce tır silah, mühimmat, araç, gereç vesaire yardımını
yapanlar, rejim çok ciddi manada silah, mühimmat, araç, gereç, füze her şeyi
yine bu ülkelerden alırken kimse Türkiye'ye ne bu konuda herhangi bir destek
veriyor ne de bu mültecilerle ilgili bize destek veriyor."
"KAPILARI
KAPATMAYACAĞIZ"
Aylar önce, "Bu böyle giderse biz kapıları açmak
zorunda kalacağız." dediklerini hatırlatan Erdoğan, "Rahatsız
oldular, inanmadılar bizim bu söylediklerimize. Biz de dün ne yaptık? Kapıları
açtık, şimdi bu sabah itibarıyla yaklaşık 18 bin oldu, kapıları zorlayıp
geçenler. Ama bugün 25-30 bini bulabilir. Biz bu kapıları bundan sonraki
süreçte de kapatmayacağız. Bu devam edecek." dedi.
Avrupa Birliği'nin sözünü tutması gerektiğini vurgulayan
Erdoğan, şöyle devam etti: "Biz bu kadar mülteciye bakmak, onları beslemek
durumunda değiliz. Eğer dürüstseniz, samimiyseniz o zaman siz de buradan bir
paylaşımda bulunacaksınız. Bulunmadığınız takdirde biz bu kapıları açarız. Hep
yaptığımız gibi yine kendi göbeğimizi kendimiz kesecek, bu mücadeleyi öyle veya
böyle mutlaka başarıya ulaştıracağız. Hava savunma sistemlerinde mi sorun
yaşıyoruz, en iyisini geliştirecek, en modernini imal edeceğiz. Mühimmatta,
tankta, topta, uçakta mı sıkıntı çekiyoruz en ileri teknolojiye sahip olanını
üreteceğiz. Bunlar bize biliyorsunuz İHA'yı vermediler, ilk iktidara geldiğimiz
zamanlar. İHA'yı yaptık. SİHA'yı zaten hiç vermediler. Hamdolsun onu da yaptık.
Şimdi en üst olanını, Akıncı'yı inşallah yapıyoruz, test uçuşları yapıldı. Şu
anda başarılı. Seri üretim için hazırlıklar devam ediyor. Daha da ileri
gidiyoruz, Allah'ın izniyle insansız denizaltını da yapacağız. Onun da
çalışmaları şu anda yapılıyor. Zihinsel tamam, bunun dışındaki adım da
atılacak. Muharip asker sayımız mı yetersiz ne kadar gerekiyorsa o kadarını
eğitecek, donatacak, ordumuzun saflarına katacağız. Diplomaside yalnız mı
bırakılıyoruz. Elimizdeki kozları ve imkanları en etkili şekilde kullanarak
bunun da üstesinden geleceğiz. İşte bu anlayışla büyük ve güçlü Türkiye'nin
inşası yolunda gece gündüz çalışmayı sürdüreceğiz."
"HER GELEN
VERİ, YENİDEN YÜKSELİŞE GEÇTİĞİMİZİ TEYİT EDİYOR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir ülkenin iddialarını hayata
geçirebilmesinde en önemli unsurların başında ekonomik gücün geldiğine değinerek,
sözlerini şöyle sürdürdü: "İşte biz içeriden dışarıdan, 'Battık, bittik,
yıkıldık, şu bu...' Bunların hepsini söylüyorlar değil mi? Böyle bir dönemde
biz bu mücadeleyi sürdürüyor muyuz? Sürdürüyoruz. Herhangi bir yerden en ufak
bir destek geliyor mu? Yok gelmiyor. Ama biz elhamdülillah maddi imkanlarımızla
maddi gücümüzle bu yola devam ediyoruz. İşte Türkiye 2013 yılından beri
yaşadığı 2018 yılında da tarihinin en sinsi saldırılarından birine maruz
kaldığı ekonomik sıkıntılarını çözme yolunda kararlı adımlarla ilerliyor. Her
gelen veri, toparlanma dönemini geride bırakıp yeniden yükselişe geçtiğimizi
tekrar tekrar teyit ediyor."
Turizmde 2019 yılının rekorla kapatıldığını belirten
Erdoğan, turist sayısının 52 milyona yaklaştığını kaydetti. Turizm gelirlerinin
35 milyar dolar bandına çıktığını vurgulayan Erdoğan, "Bu yılın ocak
ayında da yeni bir rekora imza attık. Ülkemize ocak ayında gelen yabancı turist
sayısı, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 16'dan fazla artarak 1,8 milyon
kişiye ulaştı. İnşallah bu yıl, toplam 58 milyon turist, 41 milyar dolar turizm
geliri bekliyoruz." dedi.
"ŞOM
AĞIZLILARA HAKKETTİKLERİ DERSİ VERDİK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ihracatın da 2019'da yüzde 2,2
artarak 180,7 milyar dolara yükseldiğini bildirdi. Buna ilave olarak hizmet
ihracatının da 54 milyar doları bulduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle
sürdürdü: "Turizmde ve ihracatta yakaladığımız bu başarı sayesinde 2019
yılını 1,7 milyar dolar cari fazlayla kapattık. Sanayi üretimimiz aralıkta
yüzde 8,6 artarak, ciddi bir sıçrama yaptı. Aynı şekilde perakende satış hacmi
de yüzde 11 ile olumlu ivmeyi devam ettirdi. Böylelikle ekonomimizi 2019
yılının son çeyreğinde yüzde 6, tamamında ise yüzde 0,9 reel olarak büyütmeyi
başardık. Türkiye'nin batacağı, biteceği, yerle yeksan olacağı, küçüleceği
söylenen 2019'u neredeyse yüzde 1'lik büyümeyle kapatarak şom ağızlılara
hakkettikleri dersi verdik. Özellikle sanayi sektörümüzün son çeyrekte yüzde
5,9 oranında büyümesi kayda değerdir. 2020 yılı gelişmelerine baktığımızda ise
ocak ayı imalat satın alma yöneticileri endeksinin 51,3'e yükselerek son 22
ayda ilk kez eşik değerin üzerine çıktığını görüyoruz. Ocak ayında konut
satışları yüzde 56, otomobil satışları ise yüzde 100'ün üzerinde arttı. Ocakta
kurulan şirket sayısı, bir önceki aya göre yüzde 33,5 ve bir önceki yıla göre
yüzde 26,6 arttı."
"RAKAMLAR
TARTIŞMASIZ EKONOMİDE BAŞARININ İFADESİ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu gelişmelere paralel olarak
ekonomiye olan güvenin beş aydır istikrarlı bir şekilde artmaya devam ettiğini
bildirdi.
Şubat ayında ekonomik güven endeksinin 97,5'e, kapasite
kullanım oranının ise yüzde 76'ya yükseldiğini vurgulayan Erdoğan, "Bu
rakamlar tartışmasız bir şekilde ekonomide başarının ifadesidir. Hep birlikte
kriz bekleyenleri hüsrana uğratan bir yeniden yükseliş hikayesini yazdık,
yazıyoruz. Birbiri ardına gelen olumsuz gelişmelere rağmen yakaladığımız bu
güçlü ivmeyi devam ettirmekte kararlıyız." diye konuştu.
Bu yıl için hedeflenen yüzde 5 büyüme oranı hedefinin
aşılacağına inandığını dile getiren Erdoğan, "Eğer yüzde 6 müjdesini
verirsek şaşırmayın. Nitekim uluslararası kuruluşlar da ülkemizin büyüme
oranıyla ilgili tahminlerini revize etmeye, yükseltmeye başladı. Yavaş yavaş
bizim hedefimize doğru yaklaşıyorlar. Gerçi o kadar güncelledikten sonra herkes
tahmin eder." dedi.
"Bizi
izlemeye devam etsinler" diyen Erdoğan, şöyle konuştu: "Bu
duygularla milletvekili olarak geçmişten bugüne, ülkemize ve milletimize
verdiğiniz hizmetler için şükranlarımı sunuyorum. İnşallah sizlerle birlikte
daha çok yol yürüyecek, daha çok işler yapacak, daha çok büyük başarılara
birlikte imza atacağız. Tabii bütün mesele, birliğimizin, beraberliğimizin korunmasıdır.
Bu birliği, bu beraberliği dağıtmaya çalışanlar her zaman olabilir. Yani bunu
'Olmaz' diye bir kenara atmayalım. Her zaman olabilir ama bilesiniz ki bu dava
inşallah bunlardan da etkilenmeyecek, milletin teveccühüyle çok daha güçlenerek
yoluna devam edecektir. Bu tür yanlış yollara sapanlar, zaten bedelini de onlar
ödeyeceklerdir. Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim. Tek millet, tek bayrak, tek
vatan, tek devlet, bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız,
hep birlikte Türkiye olacağız, anlayışıyla bu yolda devam edeceğiz."
Toplantıya Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, AK
Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti
Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Sayan Kaya ve eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman
da katıldı.
YORUMLAR