Kısa bir muhabbetten sonra öğrencileri için iki kazanımı
çok önemsediğini anlattı. Bunlardan birincisi kitap okuma alışkanlığı
kazandırmak, ikincisi ise sorumluluk bilinci aşılamaktı. Bu iki kazanımı elde
eden öğrencinin hayatı boyunca başarılı olacağını belirtti. Öğretmenin
söyledikleri kafama cuk diye oturdu. Tam da içinde bulunduğumuz bilgi ve
teknoloji döneminde, çocukların aceleci yapılarına, şifa niteliğinde iki önemli
husus. Ayakları üzerinde durmak, yeni bir şeyler öğrenmek, kitap okumaktan
kopmamak... Kendisiyle barışık, başarılı çocuklar için yeterli iki önlem. Sihir
yok, büyü yok, taklit hiç yok...
Ahmet Öğretmeni diğer öğretmenlerden farklı kılan sadece
bu muydu? Tabiki değil. Şunu da belirtmek isterim: Ahmet öğretmenin sınıfı
seçkin öğrencilerden oluşmamaktadır. Her sınıfta olduğu gibi O’nun sınıfında da
tembel, haylaz, farklı özellikleriyle ön plana çıkmaya çalışan öğrenciler var.
Ben, Ahmet Öğretmen ile öğrendim, öğretmenler için
seminer dönemlerinin ne işe yaradığını. Ahmet Öğretmen, haziran dönemi
seminerinde atlatmış olduğu yılın yoğun bir değerlendirilmesini yapmaktadır. Bu
değerlendirme öyle sıradan bir değerlendirme değil. Okulun ilk gününden son
gününe kadar öğrencileri için hazırladığı günlük takip çizelgesinden tutun da,
kendisinin sınıf içinde tuttuğu notlara, velilerden gelen geri dönütlere,
deneme sonuçlarına, yardımcı kitaplara, sınıf içi etkinliklere, sportif
faaliyetlere (iki futbol turnuvası birinciliği), kültürel gezilere, sinema
gösterimleri, tiyatro faaliyetleri, gölge oyunu, fidan dikimi, veli
toplantıları, ev ziyaretleri, yenilikçi fikirlere kadar bir çok şeyin detaylı
analiz edildiği iki haftalık yoğun bir beyin jimnastiği....
Eylül dönemi semineri ise bir sonraki dönem için teorik
ve pratik hazırlıktır. Pratiklerden başlayalım. Sınıfın taşınması, boyanması,
silinmesi, perde takılması, dolapların tamir edilmesi, ilgili görsellerin
hazırlanması vb. Ahmet Öğretmenin bu
çalışmaların büyük bir kısmını tek başına veya kendi imkanları ile yaptığına
şahit oldum. Ardından teorik hazırlıklar başlar ki en önemli kısım budur.
Öylesine hazırlanmış yıllık ve günlük planlar değil, günbegün içi doldurulmuş çalışmalar.
Sanki ertesi gün ders zili çalacak da Ahmet Öğretmen derse girecekmiş gibi
yapılmış bir ton hazırlık. Ders kitaplarının baştan sona incelenmesi, eksikleri
gidermeye yönelik çalışmaların yapılması, takviye çıktıların hazırlanması,
öğrenciler için ihtiyaç listesinin çıkarılması. Yanlış anlaşılmasın. Öyle son
dakikada internetten alınan ihtiyaç listesi falan değil bu. Özene bezene
hazırlanmış gereksinimler. Sadece bunlar değil tabi…
Ahmet Öğretmenin sınıfına girdiğinizde yaşayan capcanlı
bir sınıfla karşılaşırsınız. Her gün yeni eklemelerin yapıldığı farklı bir
ortam görürsünüz. Sınıf ortamı sizi okumaya, araştırmaya zaten otomatik olarak
yönlendirmektedir. Bunlardan bazıları Atatürk köşesi, okuma yazma öğretmek için
kullandığı kum havuzu, milli mücadele treni, savaş cepheleri, eş, zıt ve sesteş
kelimelerin renkli motiflerle sunulması…
Sınıf içinde bulunan oyun ve zekâ atölyesi ise
öğrencilerin dört gözle girmek için yarıştığı özel bir odadır. Daha önce depo
olarak kullanılan oda bir öğretmenin elinden geçince öğrencilerin oraya girmek
için can attığı eğlenceli bir mekâna dönüşebiliyor. Oyun ve zekâ atölyesi, hem
mini bir sınıf kütüphanesi, hem oyun ve eğlence odasıdır.
Peki, yaz tatilinde ne yapıyor Ahmet Öğretmen? Bu kadar
çalışmanın üzerine biraz dinlenmeyi hak ettik öyle değil mi? Tabi ki hak ettik.
Ama şunu anladım. Bazı mesleklerin tatili, izni yok. Öğretmenlik de onlardan
biri. Hele hele bir de mesleğinizi severek yapıyorsanız hiç tatil yok.
Ahmet Öğretmen mesleğini severek yapan, sevgisini iliklerine
kadar hisseden örnek bir öğretmen. İnsan öğretmen olur da kendini geliştirmeden
durur mu? O da öyle yapıyor. İki aylık yaz tatili boyunca. Elinde değişik
kitaplar gördüm. Onlardan bazıları; Ahmet Naç’ın Gölge kitabı, Özgür Bolat’ın Beni Ödülle Cezalandırma
eserleriydi. Okumak asil bir alışkanlıktır, herkese yakışır ama öğretmende bir
başka duruyor. Bilgiçlik taslamadan bilgili konuşmak, görgülü hareket etmek,
dinleyenlerin ağzının açık kalması... Hiç okumadan, üzerine bir şey eklemeden,
bunu başarmak mümkün mü? Tabi ki değil.
Ahmet öğretmen başarıyı elde etmek için öğrencilerini bir
yarış atı gibi koşturmaz. Ancak nasıl başarıyorsa bütün deneme sınavlarında ve
özel okul sınavların da derece yapmayı hep başarmaktadır. Okul birincileri gene
onda. Eğer öğrencinizi güzel bir okula hazırlayacaksanız Ahmet Öğretmen doğru
bir tercih. Sadece güzel bir okula mı? Hayır, Ahmet öğretmen; çocuğunuzun iyi
bir insan, kendisi ile barışık bir öğrenci, kısa ve uzun planlar yapabilen,
yeteneğini fark edip onu geliştirmeye çalışan, sosyal, ülkesini seven, çevreye
karşı duyarlı bir birey olmasını da sağlamaktadır.
Çocuğunu Ahmet Öğretmene yazdırıp rahat edelim diyen
veliler! Sesinizi duyar gibi oldum. Ahmet öğretmen sadece öğrencinizin değil
artık sizin de öğretmeniniz. Çocuğunuzu Ahmet öğretmenin sınıfına kaydetmeyi
başarırsanız, ki bu çok zor, çünkü birçok kişi sırada beklemektedir. Sizin de sorumluluklarınız başlıyor. O artık
sadece çocuğunuzun değil ailenizin öğretmeni. Çünkü O başarının sırrını şöyle
açıklıyor: Veli-öğretmen-öğrenci işbirliği ve düzenli çalışma. Yani size de
sorumluluklar yüklüyor.
Ahmet Öğretmenin organize ettiği birçok etkinliğe (23
Nisan, 29 Ekim, 10 Kasım, kermes katıldım. Hepsinde de öğrencileri arasında
ayrım yapmadan yeteneğine göre görevler verdiğini gördüm. Çocuğumdan bir gün
duymadım Ahmet öğretmen beni sevmiyor veya şu öğrenciyi daha fazla kolluyor
diye. Ahmet öğretmen de tatlı-sert bir disiplin vardır.
Mezuniyet gösterisine değinmeden geçemeyeceğim. Yaklaşık
iki buçuk saat süren süper bir programdı. Beş yüz kişilik salon hınça hınç
doluydu. Peki otuz iki öğrenci velisi nasıl olurda beş yüz kişilik salonu
doldurur? İşte bu da Ahmet Öğretmenin farkı. Mezuniyet gösterisinde yok yoktu.
Müzikal gösteri, gölge oyunu, tiyatro, halk oyunları, şiir dinletisi, rol
playler, bir çok velinin cep telefonunda
veya bilgisayarında yer açalım diye sildiği okulun ilk günü ve sonu günü
fotoğrafları, dört yıl boyunca yapılan çalışmaların sunulduğu slayt gösterisi.
Gecenin sürprizi ise Ahmet öğretmenin dört yıl önce mezun ettiği ve bu yıl
LGS’ye giren öğrencilerin yeni mezunlarla birlikte sahnede yerlerini almasıydı.
Demek ki Ahmet öğretmen mezun ettiği öğrencinin, benden çıktı deyip, peşini
bırakmıyor. Takip etmeye devam ediyor. Müthiş bir organizasyon. Ne diyeyim,
bravo! Böyle bir organizasyona herhalde protokol da gelir, eş-dost, akraba da.
Dört yıl sonraki mezuniyet gösterisinde üç kuşak mezunları biraraya getirme
müjdesi veren Ahmet öğretmen etkinlik için açık stad falan düşünüyordur
herhalde.
Son not da yenilikçi Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk’a
gelsin. Naçizane önerim şudur: Seminer döneminde teorik bilgiler anlatmaktan
vazgeçin. Öğretmenler bu notları evlerinde de okurlar. Bu dönemde Ahmet
öğretmen gibi başarılı öğretmenleri özellikle göreve yeni başlayan
öğretmenlerimizle biraraya getirin. Böylelikle hem Ahmet öğretmenleri
ödüllendirmiş olursunuz hem de yeni nesil öğretmenlere canlı başarı örnekleri
vermiş olursunuz. Ve son söz Ahmet Öğretmenime; sizinle tanıştığım ve sadece
oğluma değil bize de öğretmen olduğunuz için kendimizi çok şanslı hissediyoruz.
Çok çok teşekkür ederim. Eksik ve bozuk cümlelerle sizi anlatmaya çalıştığım ve
başarınıza gölge düşürdüğüm için özür dilerim... Sosyolog Şükrü Bilgiç
YORUMLAR