Tor, 4 Ekim Çarşamba günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde
(TBMM) 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümünün
görüşüldüğü oturumda, partisi adına konuştu.
Yeni bir İş Mahkemesi Kanunu’na ihtiyaç duyulduğunu kaydeden
MHP Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor, “Değerli milletvekilleri, 30 Ocak 1950
tarihinde kabul edilen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’yla altmış yedi yıl
davaların çözümü yoluna gidilmiş ise de bugün artan nüfus yapısı, değişen ve
farklılaşan iş alanları, sürekli gelişen teknoloji, sosyal güvenlik alanındaki
gereksinimler, helal kazancın yüceltilmemesi, haram kazançtan hesap
sorulmaması, daha doğrusu bu yönde kurumsal yapılar oluşturulmaması, işin
ehline verilmemesi, ahlakın giderek zafiyete uğraması, eğitimin dürüst,
kişilikli, becerikli insan yetiştirmede zamana ayak uyduramaması, kayıt dışı
ekonominin küçültülememesi, iş kazalarının önlenememesi, hukukun üstünlüğünün,
hesap verilebilirliğin göz ardı edilmesi, işsizliğin artması gibi sebeplerle,
işçi-işveren uyuşmazlıklarının sayısı ve niteliği sürekli artış gösterdiğinden,
kısaca bataklıklar kurutulamadığından yeni bir kanun hazırlanmasına ihtiyaç
duyulduğu anlaşılmaktadır” dedi.
Kahramanmaraş Milletvekili Tor, şöyle konuştu: “2002 yılında
hukuk muhakemelerine 953 bin dava açılmışken 2016 sonunda dava sayısı 2 milyon
213 bine yükselmiştir. Artan hâkim ve mahkeme sayısına rağmen dava sayısı
azaltılamamış, bilakis yüzde 140 artış göstermiştir. Tasarının gerekçesine konu
olduğu ve herkesçe bilindiği üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
verilerine göre 2016 yılı aralık ayı itibarıyla 14 milyona yakın işçi ve 1
milyon 750 bine yakın işverenin bulunduğu ülkemizde işçi-işveren arasındaki
uyuşmazlıklar hem çalışma hayatının hem de yargının gündeminde önemli bir yer
tutmaktadır. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre 2016 yılı
sonu itibarıyla ilk derece mahkemelerindeki 3 milyon 525 bin civarındaki hukuk
uyuşmazlığının yaklaşık yüzde 15’i iş uyuşmazlıklarından kaynaklanmaktadır.
Yargıtay’dan alınan istatistiki verilere göre 2016 yılında bakılan 780 bin
civarındaki hukuk uyuşmazlığının yaklaşık yüzde 30’u iş hukukundan
kaynaklanmaktadır. 2014 verilerine göre Yargıtay’da bekleyen toplam 932 bin 925
dava dosyası iş yükü nedeniyle 2015 yılına devredilmiştir. Yargıtay’da yeni
dairelerin kurulmasına, üye sayısının artırılmasına rağmen Yargıtay Başkanının
beyanına göre Temmuz 2017 itibarıyla ceza ve hukuk dairelerinde derdest dosya
sayısı toplamı 804 bin 344’tür.Yargıtay’da dosya sayısının insan boyunu aşması
üzerine koridorlardan geçenlerin üzerine devrilebileceğine dikkat çekilerek
“Dikkat, yıkılma tehlikesi vardır!” uyarı yazısı yazılmıştır. Sayın Bakanım,
bunu da biliyorsunuz, size de göstereyim ben. Yani koridordan geçerken iş
kazası olabilir anlamında diyor bunu. Koridorlar, insan boyu dosyayla doludur
maalesef.”
Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre iş
davalarının yıllık ortalama görülme süresi 2010 yılında 466 günken 2016 yılında
434 gün olduğuna dikkat çeken Tor, şunları söyledi: “Bu sürelere istinaf
mahkemeleri ve Yargıtay’da temyiz süreleri dâhil değildir. Bu süreleri de
dikkate aldığımızda bir kararın yargı süreçlerinin tamamlanması en az iki yılı
bulmaktadır. Adam 3 bin liralık bir ücret davası için maalesef üç yıl
beklemektedir. Geciken adalet, adalet değildir örneği buradadır.
Tasarının gerekçesinden ve kanunun getiriliş amacından
anlaşıldığı üzere, amaç, hâkimlerimizin özverili ve fedakârca çalışmasına
rağmen iş mahkemelerine konu olan davaların süresini kısaltmak, işçi-işveren
arasındaki uyuşmazlıkların ara bulucuya götürülerek mahkeme konusu olmadan
çözülmesine yönelmektir. Değerli milletvekilleri, burada problemin çözüm yolu,
hâkim sayısının artırılmasından, mahkeme sayısının artırılmasından, ara
buluculuktan geçmemektedir. Problemi
kaynağında çözmediğimiz müddetçe mahkeme ve hâkim sayısını ne kadar
artırırsak artıralım, hâkimi, mahkemeleri dava dosyasıyla boğarsak problemi
çözemeyiz. Yapmamız gereken, sivri sineklerle uğraşmak yerine bataklığı
kurutmaktır. Bataklıkları kurutmak için maalesef yeterli gayret
gösterilmemiştir. Örneklerini sunmak istiyorum.”
Bunun temini için ilk yapılması gereken şeyin, kayıt dışı
ekonomiyi küçültmek olduğunu belirten MHP’li Vekil Fahrettin Oğuz Tor, şöyle
devam etti: “Bugün ekonominin yüzde 35’i kayıt dışıdır. Geçen on, on beş yıllık
süre içerisinde maalesef kayıt dışıyla mücadelede istenen başarı elde
edilememiştir. Siz sigortasız çalışmayı, sigortalının prim gün sayısının düşük
gösterilmesini, sigortalının fiilî kazancının asgari düzeyde gösterilmesini
önleyemediğiniz müddetçe dava sayısını azaltamazsınız. Değerli milletvekilleri,
bugün kıdem tazminatından yararlananların oranı genelin yüzde 20, 24’ü
civarındadır. Önceki dönem Sayın Çalışma Bakanımızın beyanına göre, şu anda
çalışanların yüzde 80’i kıdem tazminatı sorunu, mağduriyeti yaşamaktadır. Bu,
yüzde 75, 80 işçinin kıdem tazminatının iç edildiğinin göstergesidir. Siz
işçinin çok büyük çoğunluğunun anasının ak sütü gibi helal kıdem tazminatının
iç edilmesini, günde on saat çalıştırıp fazla mesai ücretinin, tatil günleri
ücretinin, bayram tatili ücretinin ödenmesini sağlayamazsanız, kısaca
kölelikten kurtaramazsanız dosya sayısını azaltamazsınız ara buluculuk
müessesesi getirseniz bile. Kayıt dışı demek, kul hakkı demektir. Kayıt dışı
demek haksız rekabet demektir. Kayıt dışılık, kutsal emeğin çalınmasıdır, maaş
hırsızlığıdır, emeklinin maaşının gasp edilmesidir. Ülke olarak her birimiz
ağzımızı açtığımızda doğruluktan, dürüstlükten, yerine göre de Müslümanlıktan
bahsediyoruz. Bu ülkede Temmuz 2016 itibarıyla 86.762 camii var. 2014
itibarıyla nüfusumuzun yüzde 99’2’si Müslüman; övünülecek bir durum,
övünüyoruz. Ancak, ekonominin yüzde 35’e yakınının kayıt dışı olduğu bir ülkede
yani her 3 çalışandan birinin hakkının gasp edildiği, hakkı yenilerek
karunlaştığı Müslüman bir ülkede 3,5 milyona yakın kişinin hak aradığı
övünülecek bir durum değildir, yakışıksız, çirkin bir durumdur, üzülecek,
başını ellerinin arasına alıp düşünülecek kötü bir durumdur. Türkiye iş
kazalarında Avrupa 1’incisi, dünya 3’üncüsüdür; bunun anlamı, insana, emeğe
saygısızlıkta Avrupa 1’incisiyiz demektir. Yapmamız gereken iş ne olursa olsun
iş kazalarını, meslek hastalıklarını azaltmaktır.”
2004 yılında iş kazası sonucu sürekli gelir bağlanan kişi
sayısının 53 bin iken; 2016’da bu sayının 70 bine yükseldiğine işaret eden Tor,
şu açıklamalarda bulundu: “İş kazası sonucu ölüm geliri alan, ölenin
çocuklarına bağlanan dosya sayısı 2004’de 42 bin iken 2016’da bu sayı 56 bine
yükselmiştir; artış yüzde 23’tür. İş kazası sonucu ölümleri, sakatlıkları
önleyemezseniz hukuk davalarını azaltamazsınız, önleyemezsiniz. Biz ne yaptık
veyahut siz ne yaptınız? İş kazalarını azaltmak yerine devam etmesini
sağladınız. Nasıl sağladık? Geçen dönemde çıkardığımız yasayla iş yerlerinde
işçi sağlığı ve güvenliğiyle ilgili tedbirlerin uygulama alanını daraltarak ve
uygulama süresini 2022’ye uzatarak iş kazalarının olmasına fırsat verdiniz. Değerli
milletvekilleri, işsizlik devletin resmî rakamlarına göre Mayıs 2017 itibarıyla
binde 8 artış göstermiştir. Mayıs ayı mevsimlik çalışmanın en yoğun olduğu
aylardan biridir. Mayıs ayında işsizliğin artması üzerinde çokça düşünülmesi
gereken bir durumdur. Bazı turizm bölgelerinde tersine göç yaşandığı
söylenmektedir. Bugün basında yer alan bir habere göre, Kilis’te toplum
yararına programı kapsamında okullarda istihdam edilecek 183 kişilik dokuz
aylık işe tam 4.400 kişi başvurmuştur. Bunun sonucu ucuz işçiliktir, kaçak
işçiliktir, kayıt dışı işçiliktir; bunun sonucu, hukuk davalarıdır. Değerli
milletvekilleri, söz verdiği üzere Hükûmetin taşeron işçilere bir an önce kadro
vermesi en büyük beklentimizdir. İş
hukukundan kaynaklanan davaları azaltmak istiyorsak derhâl taşeron işçiliğe son
vermemiz gerekir, bataklığın birisi kuruyacaktır. Bugün konu çok, sürem az,
ancak şunu söyleyerek tamamlamak istiyorum: Bütün bunlara rağmen, 3’üncü Yasama
Yılının ülkemize, milletimize hayırlara, barış ve huzura vesile olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.”
YORUMLAR