Toroslar'ın bin 500 rakımdaki Arslanköy'de kurduğu
tiyatro grubuyla oyunlar sahneleyen 62 yaşındaki Ümmiye Koçak, hayvanlarını otlattığı
yaylalardan film festivallerine uzanan hikayesiyle Anadolu kadınının sesini
dünyaya duyurdu.
Mersin'in Toroslar ilçesine bağlı
Arslanköy'de hayvanlarını otlatırken kısa zamanda film festivallerinin
aranan ismi olan Koçak'ın ilginç hikayesi, 2001 yılında başladı.
Bir gün evine dönerken bir tiyatro oyununun duyurusunu
gören Koçak, ilk kez izleyeceği gösterinin hayatını değiştireceğinden habersiz
etkinliğin düzenleneceği köy meydanına gitti. İzlediği oyundan çok
etkilenen Koçak, Arslanköylü kadınların hikayelerini anlatmak için tiyatro
grubu kurmaya karar verdi.
Koçak, aylarca ev ev, kapı kapı gezerek hayallerini
anlattı ve ikna edebildiği 7 kadınla Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu'nu
kurdu. Yevmiye usulüyle tarlalarda çalışan, ek gelir için ev temizliğine
giden kadınlar, gündelik yaşamdaki sıkıntılarını bu sayede esprilerle
süsleyerek sahnelere taşıdı.
Önce kent merkezinde sonrasında da diğer illerde seyirci
karşısına çıkan topluluk, kısa sürede büyük beğeni kazandı.
Yörük kızının
öyküsüne New York'tan ödül
Seyirciden aldığı güçle bir sinema filmine imza atmak
için kolları sıvayan Koçak, Toroslar’ın zirvesinde yaşayan Yörük kızı
Elif’in zorlu hayatını kaleme aldığı "Yün Bebek" filminin yönetmenlik
koltuğuna geçti.
2013'te seyirciyle buluşan yapım, Arslanköylü Ümmiye
Koçak'a 2. New York Avrasya Film Festivali'nde "Sinemada en iyi
Avrasyalı kadın sanatçı" ödülünü kazandırdı.
Çok sayıda festivalde de gösterilen filmin ardından
Koçak, dünyaca ünlü futbolcu Cristiano Ronaldo ile çektiği reklam filminde
hem yönetmenlik hem de oyunculuk yaptı.
Koçak, Anadolu kadınının azmini dünyaya göstermek için,
Arslanköylü kadınların yer alacağı "Yün Bebek" filminin ikincisini
çekmeye hazırlanıyor.
"7 kadını
bulabilmek için 40 kapıya gittim"
Koçak, sıra dışı hikayesini ve Arslanköy Kadınlar Tiyatro
Topluluğu'nun kuruluşunu AA muhabirine anlattı.
Topluluğun çok zor şartlar altında
kurulduğunu, aldığı olumsuz yanıtların kendisini tiyatro oyuncusu bulmaya
daha çok teşvik ettiğini belirten Koçak, şöyle konuştu:
"Zor olacağını biliyordum. Kendimi tanıyordum ve ne
istediğimi biliyordum. Önemli olan da buydu. O zaman 7 kadını bulabilmek için
40 kapıya gittim. Her 'hayır' cevabı almam beni kamçıladı. Onlara teşekkür
ediyorum. Belki de bu 'hayır'lar olmasaydı, buralarda olamazdım. Ben 'hayır'
kelimesini kabul etmiyorum. 'Hayır' denilmeli ama tekrar güçlü kalkılmalı.
Şimdiki gençler 'hayır' denildiğinde hemen dayfalıyor (darlanmak,
sıkılmak). Yok öyle yağma kuzum. Daha güçlü kalkacağız, çalışacağız."
Türkiye'nin birçok noktasında tiyatro oyunu
sahnelediklerini, daha geniş kitlelere ulaşmayı hedeflediklerini aktaran
Koçak, kadınların yaşadıklarına dikkati çekmeyi istediklerini, kırsal
yaşamının sorunlarına çözüm bulacak bir rol model olmayı amaçladıklarını dile
getirdi.
İlk filmini kaleme almasında, bir kadından dinlediği
öyküden etkilendiğini bildiren Koçak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dinlemeyi,
özellikle yaşlıları dinlemeyi çok seviyorum. Onlarla empati kuruyorum.
Dinlediğim bir teyze, 'Ah Ümmiye kızım bir bilsen. Benim hiç oyuncağım olmadı.
Dağda oğlak güderdim. Ağamın şehirde çalışan annesi bana bir oyuncak bebek
aldı. Onla oynamak için elime aldığımda hem rahmetli anam hem de ebem beni
dövdü.' derken titriyordu. Gözlerinden yaş akıyordu. O an kafamda şimşekler
çaktı. Kendi kendime çocukluğun ne kadar önemli olduğunu, kadından kadına
şiddetin ne kadar önemli olduğunu düşündüm. O gece sabaha kadar Yün Bebek'in
öyküsünü yazdım."
Koçak, filmin zorlu bir sürecin ardından vizyona
girdiğini, 5 yıl boyunca araştırma yaptığını, kamera tiplerini, yönetmenlerin
işlevlerini, kamera arkasını öğrenmek için çeşitli yapımlarda küçük
roller aldığını anlattı.
"Mersin'in,
Türkiye'nin, bütün Anadolu'nun, kadınların filmiydi"
Filmin amacının para kazanmak olmadığını vurgulayan
Koçak, şöyle devam etti:
"Bu, herkesin filmiydi. Mersin'in, Türkiye'nin,
bütün Anadolu'nun, kadınların filmiydi. Hepimizin filmi çünkü bu filmi biz
çektik. Amaç para kazanmak değildi. Tek amaç vardı kadınların sesini
duyurabilmek. Anadolu kadınları istediğinde her şeyi yapabilir. 'Ben
yapamam, bana ne, bu bana göre değilmiş' kalıplarını yıkmak istiyoruz.
Kabuğumuza çekilip, 'ben bir şey yapamam' deyip de ölümü beklemek istemiyoruz.
Biz yapıyoruz, sizler de yapabilirsiniz. Torunlarımız, çocuklarımız var.
Bunlara güçlü insanlar olarak örnek olalım. 2. New York Avrasya Film
Festivali'nden aldığımız ödül bizim için çok önemliydi. 'Torosların zirvesinden
gelen sesimize kulak verin, bakın burada biz varız' dedik. Onlar da sesimizi
duydu ve bize ödül verdiler. Gerçekten bu bizim için çok onur, gurur verici bir
şeydi. Bir o kadar da sorumluluk yükledi, iyi yolda olduğumuzun farkına
vardık."
Yörük kızı köyüne
geri dönüyor
İlk filmde zorlukların içerisinden aldığı devlet bursuyla
öğretmen olarak çıkan Elif'in hikayesinin anlatıldığını hatırlatan Koçak,
ikinci filmde Elif'in, doğduğu köye dönerek öğretmenlerle vatandaşlar arasında
bir "halka" görevini üstleneceğini belirtti.
Koçak, yapım için destek beklediklerini ifade ederek,
"Bize ilk filmimizde destek olundu. Bundan sonra da lütfen bizi yalnız
bırakmayın. Anadolu kadınının sesini tüm dünyaya duyuralım istiyoruz. Biz bunu
yapıyoruz, sizler de destek olun istiyoruz." diye konuştu.
3 yıldır hazırlandığı filmde, Mersin ve Arslanköy'de
geçecek hikayede tiyatro oyuncularının yanı sıra yöre halkından vatandaşların
da yer alacağını, yönetmenliği de yine kendisinin üstleneceğini
kaydeden Koçak, gerekli destek gelirse çekimlere bu ay başlamayı
planladıklarını, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde filmi bitirmeyi
istediklerini sözlerine ekledi.
"Ronaldo'ya
'Yavrum' dedim o da bana 'Mommy" dedi"
Ronaldo ile olan buluşmasının bilinmeyenlerine de değinen
Koçak, ünlü oyuncunun reklam filminde yönetmenlik yapacağını öğrendiğinde büyük
şaşkınlık yaşadığını anlatarak, sözlerini şöyle tamamladı:
"İspanya'daki çekimlere Ronaldo arabasıyla geldi, hiç unutmuyorum. Yüzlerce kişi var. Ben de heyecana kapıldım, öncesinde hiç oralı olmuyordum. Herkese 'Heyecanlanmayın yavrum o da bizim gibi insan' diyordum. Onlar telaşlandıkça ben de tedirgin oldum. Kocaman bir basın ordusu var. Herkes geriye çekilince ben de arkaya saklandım. Sonra bana bakıp 'Gel gel' dedi. 'Ben de bana neden desin' deyip geri geri gitmeye devam ettim. Sonra menajeri geldi, yanına götürdü. Ona sarılıp 'Kuzum, oğlum' dedim. O da 'Mommy" dedi. Boyum çok kısa kalınca yükselti getirdiler üstüne çıktım. Elimi tutup, bana bir şeyler söylüyordu. Herkes gülüyor ama ben hiç bir şey anlamıyordum. Sonra ben de 'Sen annene çok düşkünsün, seni çok severdim. Çok vicdanlısın, Filistinlilere yardım ettin. Ondan dolayı eskiden bilirdim' dedim. Beni anlamıyor ama gülüyor, elimi tutuyordu. O an sevginin dili, dini, ırkının olmadığını fark ettim."(AA)
YORUMLAR