Erdoğan, Kanal D, CNN Türk ortak yayınındaki
"Cumhurbaşkanı İle Özel" programında, gündeme dair değerlendirmelerde
bulundu.
Kanal D, CNN Türk ortak yayınında gazetecilerin
sorularını yanıtlarken, sadece Irak'ta meydana gelen bu olay değil,
bölgenin şu anda çok ciddi sıkıntılar yaşadığını, Orta Doğu'nun adeta
"kaynadığını" dile getiren Erdoğan, "Bir taraftan malum
bizler Suriye'de belli sıkıntıları yaşıyoruz, öbür tarafta Libya ile ilgili
gelişmeler... Tabii bütün bunlarla uğraştığımız bir anda böyle bir olayın
patlak vermesi gerçekten düşündürücü. Herkes şu soruyu soruyor: Bu nereye
gider?" ifadelerini kullandı.
ABD-İran gerginliğinin çeşitli vukuatlar üzerinden hep
dönemsel olarak tırmandığına işaret eden Erdoğan, "Bu
gerginliğin kontrol altında tutulması, azaltılması ve bunun yanında diplomasi
usulüyle geride bırakılması için bugüne kadar biz Türkiye olarak çok ciddi
gayretler gösterdik, hala da gösteriyoruz." dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu konuyla ilgili olarak gerek Batı ülkeleriyle
yaptığımız görüşmeler var. İtidalli ve serin kanlı hareket edilmesi yönündeki
telkinlerimizi her vesileyle dile getirdik ve buna da mecburuz. Çünkü işin bir
yanında da biz varız. Bu konuda benzer endişeleri paylaştığımız ülkelerle yakın
eşgüdüm içerisinde hareket etmemizin gerekliliği üzerinde durduk, duruyoruz.
Tüm gayretlere ve uluslararası girişimlere rağmen ABD-İran gerginliğinin arzu
edilen çözüme kavuşturulması şu an için mümkün olamadı. Krizin son dönemde
özellikle Irak üzerinden tekrar tırmanmaya başladığını gördük. Yerin de Irak
olarak seçilmiş olması manidar."
"BÖLGEMİZDE
BİZ HER ZAMAN DIŞ MÜDAHALELERE KARŞI DURDUK"
Bu süreçte Irak'ın çatışma alanı haline getirilmesinin
hem Irak'ın hem bölgenin barış ve istikrarına zarar vereceği uyarısını da
kuvvetle vurguladıklarına değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Zira
Astana sürecinde biz tabii İran ile Rusya ile beraber hareket ediyoruz. Bütün
bunlarla beraber Irak ile yaklaşık 350 kilometre sınırımız var. Onlarla da
ilişkilerimiz gerek tarih itibarıyla gerek fiziki olarak bunu da bir kenara
koymak mümkün değil." diye konuştu.
"Bütün bunlara rağmen Irak'taki bazı Amerika
hedeflerine yapılan saldırılarla başlayan gerginlik, yani bununla büyükelçiliği
kastediyorum, bu gerginlik Kasım Süleymani'nin de öldürüldüğü ABD'nin
operasyonuyla kritik bir aşamaya geldi." değerlendirmesini
yapan Erdoğan, Türkiye olarak bölgede her zaman dış müdahalelere
karşı durduklarını ve bu saldırıyı da bu bakışla değerlendirdiklerini
vurguladı.
Gerek Cumhurbaşkanlığı gerek partisi gerekse Dışişleri
Bakanlığı olarak açıklamaların yapıldığına da değinen Erdoğan, şöyle
konuştu:
"Kasım Süleymani'nin Bağdat'ta öldürülmesinin Irak
başta olmak üzere, bölgemizin huzur ve istikrarı açısından yarattığı yakın
riskleri de kaygıyla takip ediyoruz çünkü bu iş burada bitmeyecek. Bunun
muhakkak bir takip eden süreci de olacak. Nitekim burada Hamaney'in yapmış
olduğu açıklamayı bir kenara atamayız. Kimse de atmamalı. Bunun yanında
Trump'ın '50 küsür noktayı tespit ettik, herhangi bir şeyin olması halinde biz
bu 50 küsür noktaya gerekli olarak her türlü vuruşu yaparız.' Tüm tarafların
zarar göreceği bir noktaya gelmeden bu gerilimin kontrol altına alınması lazım.
Orta Doğu çok yoruldu. Orta Doğu'yu sürekli olarak adeta kan gölü haline
getirilmesi için ellerinden geleni yaptılar, yapıyorlar. Şu anda bir tarafta
bakıyorsunuz Barış Pınarı harekatında Amerika bölgede. Ciddi manada buraya
silah yatırımları yaptı, üsleri var. Öbür tarafta Fırat'ın batısına
bakıyorsunuz, orada Rusya. Güneye iniyoruz orada rejim aldığı çok büyük
desteklerle ki bu desteğin içerisinde ABD'nin verdiği destek var, İran'ın
verdiği destek var Rusya'nın verdiği destek var. Çok açık net söylemem lazım.
Artık bundan geri duramam, İdlib gibi bir yerde şu anda 300 bini aşkın insan
bizim sınırlara doğru yükleniyor. Peki biz bunların altından nasıl kalkacağız?
Bu insanları kendi topraklarında iskan edebilmenin hesabı içerisindeyiz ama kış
mevsimindeyiz. Kızılayımız AFAD'ımız hepsi elinden gelen gayreti gösteriyor.
Nereye kadar? Mevsim koşulları ne getirecek ne götürecek, bütün bunlarla
beraber biz insani ve vicdani şu ana kadar her türlü adımı attık. Bugün de yine
10'u aşkın İdlib'de insan öldürüldü. Bizim amacımız, bunlar sivil, ülkemiz
ve bölgemiz için en olumlu sonucu ortaya çıkarmak. Bu adımları tespit edebilmek
için de uluslararası toplumla eşgüdüm halinde, gereken gayreti gösteriyoruz, göstermeye
de devam edeceğiz."
"İTİDAL.
BAŞKA BİR ÇÖZÜMÜMÜZ YOK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu süreçte bazı ülkelerin
liderleriyle görüşmeler yaptığını, başta Hasan Ruhani ile görüştüğünü
aktararak, "İtidal. Başka bir çözümümüz yok. Aynı şekilde Irak
Cumhurbaşkanı ile yaptığım görüşme var. Yine aynı durum. Bunun yanında Batılı
ülkelerle örneğin Macron ile yaptığım görüşme var. Katar Devlet Başkanı Şeyh
Temim ile yaptığım görüşme var. Aynı şekilde yanımdaki arkadaşlarımın
muhataplarıyla yaptıkları görüşmeler var. Dışişleri Bakanım, Rus Dışişleri
Bakanıyla görüşme yaptı. 8'inde Sayın Putin buraya geliyor. Burada bütün
bu konuları, bölgesel ve aynı zamanda Türk Akım ile ilgili konuları enine
boyuna masaya yatıracağız." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kasım Süleymani'nin
önemli görevler üstlendiğini ifade ederek, "Bir insanı durup dururken
korgeneralliğe yükseltmezler, buraya kadar yükseltmişler, böyle bir
insan." dedi.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada bu tür bir insanın seçilmesi, tabii bazı
benzetmeler de yapıyorlar, malum DEAŞ'ın başındaki kişiyle ilgili yaptıkları
benzetmeler türünde benzetmeler. Kasım Süleymani aslında olayın onların
heveslendiği gibi bir halifelik şeyinde olan bir insan değildi. Çünkü oranın
zaten o makamında sayılabilecek kişi zaten belli Hamaney'dir. Ama komuta
dediğimiz zaman o noktada da şunu çok açık net söylemek lazım Kasım Süleymani
bir defa bu noktada kendini ispat etmiş ve Hamaney tarafından da kendisine
istisnai bir değer verilmiş olan bir kişi. Böyle bir noktada ABD'nin onu
seçmiş olması özellikle bölgede ne yazık ki gerginliklerin artmasına vesile
olmuştur. Şu anda bir ülkenin, bir devletin en üst kademesindeki bir komutanını
tabii ki öldürmek herhalde karşılıksız bırakılmaz diye düşünüyorum. Bundan
dolayı da buradaki seçicilik bana göre isabetli olmamıştır diye düşünüyorum Bu
bölgedeki gerginliği maalesef artıran bir adım olmuştur."
Trump ile görüşme
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'de yaşananları hep
konuştuklarını, 33 bin tır silah, mühimmat, araç ve gerecin terör
örgütlerine verildiğini hatırlattı.
Erdoğan, "Eğer bir terörist gözüyle bakıyorsan peki
o zaman bu teröristlere verdiğiniz desteği nereye koyacağız? Ama eğer terörist
olarak değil de İran'ın generali olarak değerlendiriyorsan bunu nereye
koyacaksın?" diye sordu.
Bunların anlamlandırılmasının da kendisine zor geldiğini
belirten Erdoğan, "Bir de enteresan yanı biz o akşam Trump
ile bir görüşme yaptık, 4-5 saat sonra bu olay patlak verdi. Demek ki mesele
planlanmıştı. Haberi alınca şok olduk. Ben özellikle kendisine (Trump) İran'la
gerilimin tırmandırılmaması telkininde bulundum." dedi.
Türkiye'nin sadece bölgenin istikrar adası değil,
bölgedeki istikrarın da teminatı olduğunun altını çizen Erdoğan, şunları
kaydetti:
"Bu bilinçle davranıyoruz ve özellikle de sürekli diplomasiye
dikkati çekiyoruz. Diplomasiyle buradaki süreci bizim çalıştırmamız
lazım. Bu istikrar bozulduğu anda İran bundan zarar görür, Irak görür,
Türkiye görür. Bu bölgede hepimiz bundan zarar görürüz. Zaten şu anda sen
İran'a yaptırımlar uyguluyorsun. Uyguladığın bu yaptırımlar sebebiyle zaten
böyle bir zarar söz konusu. Şu anda mesela bize yaptırım uygulamıyor diyebilir
miyiz? İşte F35'ler konusunda 'Vermeyeceğim' diyor. Burada Sayın Trump'ın
direnmesi lazım, hala 1 milyar 400 milyon dolar ödemesini yaptığımız
F35'lerimizi alamıyoruz. Yani bizim daha yapmamız gereken 1 milyar dolarlık bir
ödeme var ama biz buna rağmen uçaklarımızı alamıyoruz. Peki bunu uluslararası
ilişkilerde veya ticarette nereye yerleştireceğiz? Bu doğru bir yaklaşım mı
dürüst bir yaklaşım mı? Ama görüşmelerimizde de söylenen şey 'Biz Türkiye'yi
seviyoruz. Bu düzelecek, bunların hepsi yoluna girer.' Girer de bizim canımız
çıktıktan sonra bu yoluna girse ne olur. Mesela bir S400 olayı bahane edildi iş
buralara getirildi. 'Bize Patriot verin, biz onu da alalım onu da alalım.' Buna
da olumlu bakılmıyor, buna da sıcak bakılmıyor. Böyle bir durum içerisinde biz
şu anda bir denge politikası içerisinde Türkiye olarak süreci
işletiyoruz."
Libya ile anlaşma
Erdoğan, Libya ile yapılan anlaşmayla ilgili sürecin
başbakanlığı dönemine dayandığını kaydederek, "Libya ile bugün
yaptığımız anlaşmanın daha geniş kapsamlısını biz Kaddafi döneminde adımını
attık fakat ömrü vefa etmedi. İşi imza noktasına getiremedik. Şimdi tabii ortada
bu karışıklıklar var. Bizim de oradan bir tecrübemiz var. Artık bunu çözmemiz
lazım. Şimdi Libya sahiliyle bizim sahil, bu sahiller birbirini görüyorsa siz
burada kıta sahanlığı anlaşmasını yaparsınız. Uluslararası bir hak, deniz
hukukuna uygun. En ufak bir sıkıntı burada burada söz konusu değil. Onun için
de dikkat ederseniz çok fazla konuşamıyorlar." diye konuştu.
Bölgede Türkiye'nin iki sondaj, iki de araştırma
gemisi olduğunu, bir tane daha gemi alma durumu bulunduğunu
kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:
"Güney bölgesinde eğer bu aramalar netice verirse
bunun bütün bereketi Libya'nın. Kuzeyde de Türkiye'nin. Buraya böyle girildi,
adım böyle atıldı. Şu anda da her iki taraf bundan memnun olduğu gibi halkların
memnuniyeti de söz konusu. Tabii işin kara boyutu var ayrı. Şu anda karada
Libya'da ciddi manada petrol, doğalgaz çıkarılıyor zaten o ayrı bir konu. Fakat
hazmedemeyenler var. Türkiye gelmese birileri muhakkak gelecekti. Uluslararası
şirketler olabilir vesaire. Kaldı ki şu anda bizim bu anlaşma yaptığımız yere, biz
yanımıza yine uluslararası şirketleri alabiliriz, buna mani bir hal yok. İsim
vermeme de gerek yok. Uluslararası şirketlere teklifler yaparız, bu teklifler
neticesinde onları da bu çalışmanın içerisine katabiliriz. Şirketler
gelecekler, ortaklaşa onlarla böyle bir çalışma yapabiliriz."
Libya ile yapılan anlaşmanın içeriği hakkında bilgiler
veren Erdoğan, "Burada dikkati çekilen bir yer var. Burası Girit. Biz
Girit'in kıta sahanlığı diye bir şey hiç... Girmeden hemen onun doğusundan ve
Rodos'un oradan kendi sahilimize ve Akdeniz'de de en uzun kıyı şeridine sahip
olan biziz. Böyle de bir özelliğimiz var. Bizim bu attığımız adımdan önce
içeride kimler rahatsız oluyor? Bu önemli. Bu rahatsız olanlara dedik ki 'Bakın
bizim Libya'ya girişimiz bugün değil. Geçmişte de özellikle de Yunan ve Rum
ikilisinin burada tabii bizi Akdeniz'e hapsetme planları bozuldu. NATO
zirvesinde yaklaşık 1,5 saat Yunan Başbakanı ve heyetiyle şahsım ve heyetim
görüşme yaptık. 'Bu hukuka aykırıdır.' falan dedi. 'Eğer hukuka aykırıysa siz
hukuka aykırı olmayan yollara başvurun. Oradan bu işi çözün.' dedim. Biz şu
anda bir devletle anlaşma yaptık. Siz şu anda Hafter'le çalışıyorsunuz.
Hafter'in hukuki bir karşılığı var mı? Yok. Hafter, aslında şu anda
uluslararası camianın tanımadığı, orada bir darbeci sıfatıyla bulunan
birisidir. Bunu göreceksiniz ve kabul edeceksiniz. Meşru hükümetle biz
çalışıyoruz. Tabii önümüzdeki dönemde adil ve hakkaniyete dayalı bir
sınırlandırma söylemimizi biz devam ettireceğiz. Bundan geri adım atmamız
mümkün değil." diye konuştu.
Hem diplomasiyi öne çıkaracaklarını hem iş birliğini
teşvik edeceklerini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Kimsenin ne bizim ne de özellikle Libyalı
kardeşlerimizin haklarına gasbedilmesine ve tek taraflı adımlar atmasına da
Türkiye olarak izin vermeyeceğiz. Bu konuda kararlılığımız var. Benim burada
teşekkür borcum var. Parlamentomuza bunu getirdiğimizde ve bu tezkereyle
alakalı olarak Cumhur İttifakı bu noktada Sayın Bahçeli ve heyetine istisnasız
ortaya koydukları tavır sebebiyle çok çok teşekkür ediyorum. Çünkü o duruş çok
çok önemliydi. Ana muhalefet partisi Türk askerine lejyoner diyecek kadar
alçalıyor. Bizim askerimiz bir defa oraya bir lejyoner sıfatıyla gitmiyor. Tam
aksine ben bunu Gölcük'te denizaltı inşasında yaptığımız konuşmada da söyledim.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk Trablusgarp'a gitti mi? Gitti. Orada gözünden de
yaralandı mı? Yaralandı. Farklı bir süreci yaşadı. Gazi Mustafa Kemal için
böyle bir yakıştırma yapmanız mümkün mü? Siz her zaman 'Biz Atatürk'ün partisiyiz.'
diyorsunuz. Peki bunu nereye yerleştireceksiniz?"
Türk askerinin
Libya'daki misyonu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk askerinin Libya'daki
üstleneceği misyon hakkında ise şunları ifade etti:
"Bütün güvenlik kurumlarımız arasında eğitim ve
öğretim programlarının düzenlenmesi noktasında teknik bilgi ve tecrübe
paylaşımı noktasında bizim askerimizin oradaki görevi koordinasyondur. Şu anda
bu koordinasyonu yapıyorlar. Orada bir harekat merkezi, bu harekat merkezinde
de bizim bir korgeneralimiz bulunacak. Oradaki bu süreci onlar yönetecekler. Şu
anda zaten peyderpey gidiyorlar. Şu anda yoğunlaşma... Şu anda muharip güç
olarak bizim orada farklı ekiplerimiz olacak. Bunlar bizim askerimizin içinden
değil. Bu farklı ekiplerle o muharip güçler orada çalışacak. Ama işin
koordinasyonunu bizim üst düzey askerlerimiz... Bunun içinde korgeneralimiz
olmak üzere ve bunun yanında korgeneralimizle birlikte özellikle oradaki emir
komuta zincirini elinde tutan gayet iyi yetişmiş ekiplerimiz olacak. Onlarla
beraber bu süreci işletmiş olacağız."
Anlaşmanın meşru hükumetin ayakta kalması ve oradan
zaferle çıkması, kendi topraklarına ve varlıklarına sahip olmalarına destek
sağlayacağına dikkati çeken Erdoğan, "Yaptığımız anlaşmayı zedelemeyecek,
bu anlaşmanın biliyorsunuz... Zaten 1 yıllık bu tezkerenin süresi. Bu 1 yıl
içerisinde de orada süratle bir netice almak ve TBMM'nin almış olduğu bu söz
konusu kararın asıl amacı aslında Libya'da ateşkes sağlanması ve siyasi sürece
geri dönülmesine yardımcı olmaktır. TSK unsurlarının Libya'daki olası
mevcudiyetinin amacı, savaşmak veya savaştırmak değil. Bir taraftan da meşru
hükümete destek sağlayarak bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyecek insani
trajedilere yol açacak gelişmeleri önlemektir. Hatta bir an önce de anayasayı
hazırlamaktır." ifadelerini kullandı.
Muhalefetin
tezkere eleştirisi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Muhalefetin
eleştirileri arasında bu yer alıyor. Bir anda darbeci olarak tanımlanan Hafter
güçleri, diğer tarafta da ulusal mutabakat hükümeti ve başında bulunan Sarraj.
Orada çatışma devam ediyor. Dolayısıyla ilerleyen dönemle ola ki Ulusal
Mutabakat Hükümeti, düştü ortadan kalktı. Dolayısıyla bizim yaptığımız
anlaşmanın da geleceği tehlikeye düşer. Bu eleştirileri görüyoruz." sorusu
üzerine ise şu değerlendirmelerde bulundu:
"Biz öncelikle şu anda burada hakim olan veya ulusal
mutabakat hükümeti burada geçerliliğini koruduğuna göre muhatabımız odur. Biz
onlarla bu çalışmayı yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Burada şu çok önemli; ana
muhalefetin başı, önce söylediklerine baktığımızda ne diyordu? Burayı bir
masaya yatırmamız lazım."
Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Doğu
Akdeniz'le alakalı ve Libya tezkeresi hakkında farklı dönemlerde yaptığı
konuşmaların yer aldığı videonun gösterilmesinin ardından şöyle devam etti:
"Burada ne yok ki… Bir taraftan Doğu Akdeniz'de şu
var, şu var, Türkiye neden yok? diyor. Diğer taraftan Türkiye olunca, 'Orada
Türkiye'nin ne işi var.' diyor. Orada olup, asker göndermemezlik gibi bir
şey olabilir mi? Bunda bir kararlılığın varsa, o yaptığın anlaşmanın gereğini
yerine getireceksin. Beyefendi diyor ki, 'Türkiye orada yok'. Türkiye'nin orada
olması için tezkere konusu gündeme gelince niçin tezkereyi desteklemiyorsun?
Tezkereye destek vermiyorsun. Türkiye sadece Doğu Akdeniz'e girmiyor, Türkiye
aynı zamanda Libya'ya giriyor ve Libya'ya girişinin tarihsel arka planı var.
Sen bu tarihsel arka plandan bihaber misin? Atatürk'ün partisinin başı
olacaksın, Atatürk'ün Trablusgarp'ta yaptıklarından bihaber olacaksın ve ondan
sonra da kalkıp bunu eleştireceksin. Bunu kimse yutar mı? Ta biz o zamanlar
Trablusgarp'a girmişiz."
Gazetecinin, "O zaman Trablusgarp bize ait
değil miydi?" ifadesini kullanması üzerine Erdoğan, "Hayır, o zaman
da Trablusgarp'taki haklarımızı savunmak için oraya girmiştik. Ona bakarsan ta Barbaroslara
dayanıyor işin ucu. O denizin tarihimizde böyle bir yeri var ve bütün bunlara
rağmen oraya giriliyor, diyorsun ki 'Orada biz yokuz', ki saydığı ülkeler
içerisinde şu anda bizim dayanışma içinde olduğumuz ülkeler var. Örneğin Katar…
Az önce ifade ettiğim gibi bu sayılan ülkeler içerisinde öyleleri var ki belki
biz onlarla iş birliği yapacağız. Onların petrol şirketleri ile burada iş
birliği yapacağız. Yapmamamız söz konusu değil. Biz bunları Sarraj'la da ayrıca
konuştuk. Bu konuda böyle müşterek adımlar da atabiliriz dedik." dedi.
"MEŞRU
HÜKUMET TARAFINDA ÇAĞRILDIK"
Erdoğan, "Doğu Akdeniz'de petrol, doğal gaz
arayabilmemiz için bizim Libya'ya asker göndermemiz gerekiyor mu?"
sorusuna ise şu yanıtı verdi:
"Hayır şimdi bizim buradaki hareket tarzımız şu; bir
defa biz petrole, doğal gaza muhtaç mıyız? Muhtacız. Şu anda Libya'da bize
böyle bir teklif var mı? Var. Daha önce ben ne dedim, 'Bize böyle bir talep
geldiği zaman, biz bu talebi geri çevirmez ve gideriz.' Şu anda bize böyle bir
talep var ve bu talep karşısında biz gidiyoruz. Şimdi sormazlar mı adama; bak
Rus'un Wagner'i orada. 2 bin 500 Wagner var. Öbür tarafta Sudan'ın 6 bin askeri
orada. Bunlar oraya bunları gönderiyor da biz neden çağrılmamıza rağmen
gitmiyoruz? Üstelik meşru hükümet tarafından, darbeci hükümet değil. Rusya'yı
darbeci hükümet çağırıyor. Darbeci hükümet çağırdığı halde oraya gidiyor. İşte
asıl lejyoner onlar."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir
Putin'in ziyareti kapsamında bu konuya ilişkin hangi mesaj vereceğine dair soru
üzerine, şunları söyledi:
"Bunların hepsini konuşacağız. Wagner'in orada
olmasından tutun, burada Mısır, Abu Dabi yönetimi, Suud… Çok ilginç bir şey;
Suudi Arabistan bizim Libya ile ilgili olarak çıkarttığımız tezkereden çok
rahatsız. Niye rahatsız oluyorsun? Sen kalkıyorsun hem darbeciyi
destekliyorsun, darbeciyi desteklemene rağmen kimseden sana çıt yok. Türkiye'de
şu anda 4 milyona yakın senin dindaşların, soydaşların var ve bunların çoğu
Arap. Bunlar bizim topraklarımıza geliyor, bunlara yönelik en ufak bir destek
de yok. Bunların hepsi Arap, orada da sesin çıkmıyor ama Türkiye'nin Libya'daki
meşru yönetimin davetine icabet etmesi seni rahatsız ediyor. Kusura bakma. Biz
burada Suudi Arabistan'ın bizi kınamasından rahatsız olmayız. Tam aksine biz
onu kınıyoruz. Kınamasını da asla kale almıyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biraz önce Kılıçdaroğlu'nun
açıklamalarını çelişki olarak ifade ettiniz. CHP'nin tezkere meselesiyle ilgili
gündeme getirdiği bir başka eleştiri boyutu da "Türkiye, BM üzerinden
hareket etmeli, orada ara bulucu olma yolunu aramalı, BM'yi zorlamalı şeklinde
bir yöntem önerisi ya da atılan adıma dair bir eleştirisi var. Bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?" şeklinde bir soru yöneltilmesi üzerine, şu
değerlendirmelerde bulundu:
"Önce şunu söyleyeyim; inanın uluslararası hukuku bu
adam bilmiyor. Bir tarafta darbeci var, bir tarafta meşru hükümet var.. Meşru
hükumet ile darbeci arasında ara bulucu olunur mu? İki taraf da meşru olur,
orada kalkarsın ara bulucu olmanın yollarını ararsın. Bu; Türkiye'de PKK
terör örgütü ile la-teşbih devletimizin arasında ara buluculuk yapma gayreti
içerisine girenler var ya, maalesef Amerika da buna soyunuyor, biz 'Asla.'
dedik reddettik, buna benzer. Uluslararası hukukta da uluslararası savaş
hukukunda da böyle bir şey yoktur. Böyle bir diplomasi anlayışı da olmaz.
Bunlar bunu da bilmiyor. Bizim burada atmamız gereken adım her şeyden önce
uluslararası diplomasinin altyapısının oluşturulmasıdır. Bu da nedir? Oradaki
meşru hükumeti halkının nezdinde güçlü hale getirmektir. Şu anda bizim
yaptığımız bu. Bu beyefendi Libya'yı bilmez ama ben Libya'yı başbakanlığım
döneminden, Kaddafi döneminden bilirim. Çok gittim, geldim oralara. Oranın
insanını da bilirim. Orada ciddi yatırımlarımız da oldu. Ülkemiz müteahhitlerinin
vesaire, bu yönleriyle de bilirim. Ama şimdi Libya maalesef adeta aç kurtların
üzerine çullandığı bir ülke haline gelmiştir. Bunun da başını Mısır ve Abu
Dabi yönetimi çekiyor, maalesef Suud bunlara ciddi destek veriyor. Burada
İsrail'le de dayanışma halindeler. Libya'ya desteğin her boyutunu
değerlendirmek lazım. Kılıçdaroğlu diyor ki, 'Türkiye, bölgede barışın
sağlanması için diplomatik çabaları ortaya koymalıdır.' Kendisinin bizim bu
anlattıklarımızdan haberi yok ki. Biz bu arada neler yapıyoruz, ne gibi adımlar
atıyoruz, nasıl bir sirkülasyon var diplomasi olarak? Bunlardan haberi yok.
Tezkere öncesi Dışişleri Bakanını beyefendiye, aynı zamanda İYİ Parti'nin
Başkanına gönderdik. Gittiler, anlattılar. Anlattılar da ne oldu? Mecbur değil,
o ayrı mesele ama bak bilgilendirdiler seni. Ben Dışişleri Bakanımı sana
gönderiyorum. Geliyor sana anlatıyor. Gidiyor Meral Hanım'a anlatıyor. Bunu
niye istedik? İstedik de buradan bir birlik, beraberlik çıksın ve bu şekilde
adım atalım. Çünkü bizim burada ortak bir çıkarımız var. Burada milli ve yerli
bir adım atmamız, duruş sergilememiz lazım ama ne yazık ki olmadı. Önemli
değil. Açık ara bir farkla da parlamentodan tezkere kararı çıktı."
YORUMLAR