Dünyada her milletin, kendine has musikisi vardır. Türk
milleti de İslâm’la şereflendiğinden bu zamana kadar, hançere yapıları, kendine
has fonetiği ile Kur’an okuma tavrı geliştirmiştir. İstanbul, özellikle Üsküdar
merkezli bu üslup kadim kültürümüzde “İstanbul Tavrı” diye bilinmektedir.
Kur’an’a yakışmayan icrâ tavırlarından uzak, tecvid
kurallarının hakkıyla icrasıdır.Türk musikisin birbirinden güzel, zengin
makamları ve maharetle seslendirilen gırtlak nağmeleriyle okunur. Durak
mahallerinde askılı (uzun aralı) okuma söz konusu değildir. Nevi şahsına münhasır
olup bir başka tavır taklit edilmez.
uzaktır. Acaba diyoruz,
Rahmetli Kani Karaca’dan sonra İstanbul tavrı unutulmaya mı başladı?
“İSTANBUL TAVRI KUR’AN’A TRT SAYESİNDE EL-FATİHA
Bilenler bilir: Her Müslüman memleketin Kur’an tavrı
tarih boyunca kendine mahsustu, bizim temel tavrımız da “İstanbul” üslûbu idi. Kur’an’ın yanısıra ezan da
bizde asırlar boyunca bu tavırla okundu ve sonraları “Üsküdar
tavrı” da denen
üslûp kıraate son şeklini verdi. Eski asırların bugüne isimleri gelen
hâfızlarının ardından ses kayıtları elimizde bulunan 20. asrın Sami, Karabacak Süleyman, Âmâ
Osman, Büyük ve Küçük Kemal, Mecid, Hasan Akkuş, Abdurrahman Gürses, Aziz
Bahriyeli, Kâni Karaca gibi
önemli hâfızlarının tamamı hep bu tavırda okudular. Kıraatlerinde kendilerine
mahsus üslûp farkları tabii ki vardı ama kıraatleri ve ezanları hep İstanbul
tavrında idi...
Anlayış zamanla değişti, İstanbul tavrı bir yana bırakıldı ve kıraatte Arap, özellikle de Mısır’ı taklid etmek moda oldu, en favori hâfızlar da Abdülbâsıt Abdüssamed ile Mustafa İsmail idi! Hıfza başlayan talebenin hedefi artıkHâfız Kemal, Hasan Akkuş, Kâni Karaca yahut bir başka büyük hâfızımız değil Mısır idi, özellikle de Abdülbâsıt!
Şimdi zaten hemen her genç hâfız, birer küçük Abdülbâsıt!
Mısır tavrında okumaya özenip o tavrı taklid ediyorlar ama kıraatin aslı varken
taklidini, üstelik kötü taklidlerini dinleyip ve birşeyler hissetmek ne mümkün?
TRT’deki yarışmanın bahsedilmeyen ve üzerinde hiç durulmayan menfi tarafı işte burada: Yarışmacıların tamamına yakınını izlerken farkettim, müsabaka sanki Türkiye’de değil Mısır’da, Kahire Televizyonu’nda yapılıyordu! Hâfızlar Türk ama tavır genellikle Mısır, daha doğrusu Mısır taklidi idi ve asıl tuhaflık jürideki hocalardan birinin bile bu işe ses çıkarmaması, “Evlâdım, şöyle bir Üsküdar yak bakayım” dememesiydi!
EZANA DA BÖYLE ETTİLER
Son senelerde Mısır tavrının moda olmasının sebepleri çeşitlidir. En başta genç hâfızların özenmeleri vardır ama asıl sebep İstanbul tavrının güç olması; “tecvid”in, yani Kur’an’ı düzgün okuma kurallarının yanısıra musikiye, özellikle de makamlara âşina olmayı gerektirmesidir. İstanbul tavrında kıraat eden hâfızlar bir sureyi her defasında başka nağme ile okurlar, zira musiki bilirler ama Mısır tavrının taklidinde buna gerek yoktur,Abdülbâsıt’ın Youtube’da mebzul miktardaki kayıtları ezberlenir ve iş olur, biter!
Son zamanlarda ezanın volümünden şikâyetin sebeplerinden biri de budur; yani bir ruh ve melodi sükûnu olan bize mahsus ezanın yerini Arap tavrı taklidlerinin alıp pest perdelerden bir mırıldanmaya dönmesidir! Acemi müezzinlerin gereksiz bir Araplaşma hevesi ile “a” ve “h” harflerini gırtlaktan çıkarma çabaları yüzünden “Allah”ın başındaki “elif”Arapça’nın “ayn”ı, “Muhammed” sözündeki “ha” da “hı” olmakta; ezan hem tavrındaki değişiklik, hem telâffuz hataları hem de müezzinlerin çoğunun hemen her an detone olmaları yüzünden millete artık “Aziz Allah” dedirtmek yerine “Lâhavle” çektirmektedir.
TRT zaten unutulmuş gibi olan Kur’an tavrımıza son darbeyi bu yarışma ile indirmiş ve Türk üslûbunu yerlere sermiştir! İstanbul tavrına el-Fatihâââ! ( Murat Bardakçı) ”
Selam ve sevgilerle.
YORUMLAR