Gözlerimiz, iç dünyamızın dünyaya açılan
bir penceresidir. Ruhumuz, bu pencereden
görünen âlemi seyreder.
Gören ve görünen, ruhumuz
olduğu halde, gözlerimiz hep gözlere aşinadır. Gözler, edebiyatımızda müstesna bir yere
sahiptir. Gözler üzerine, nice şiirler yazılmış, nice besteler yapılmıştır.
Alaeddin Yavaşça’nın şarkısında
olduğu gibi, şen gözlere bir defa bakıldığında, Şükrü Önal gibi insana böyle
güfteler yazdırır.
Şen gözlerinle yüzüme bir baktın
Gözümden yol bulup gönlüme aktın
Kalbime girdin ateş gibi yaktın
Gözümden yol bulup gönlüme aktın
Gözler, bazen derin bir sevdaya daldırır insanı “ Güzel bir göz beni attı bu derin sevdaya” derken,
bazen de başka hayallerden kıskandırır,
sevdiğine “Gözlerinin içine başka hayal
girmesin” der. Bilmediği biriyle
yakınlaşmak istediğinde “ Bir göz aşinalığı var aramızda” der. Kimi zaman “Gönlümün şarkısını gözlerinden okudum “, kimi zaman sevdiğine, gözleriyle
güven vermek ister. “Çevirme hiç yüzünü korkma sen gözlerimden” der.
Sevdiğinin biraz bakışı
değişmişse, şarkılarda olduğu gibi “ Niçin baktın bana öyle “ der, biraz da “Gönül aşkınla gözyaşı dökmekten usandı
artık “ diyerek kahrını dile getirir. Hele birde gönlü incinmişse “Sevmiyorum artık gözlerimi geri ver “ diyerek hayat küser, uykularını
yitirir. Kırılmıştır, fakat yinede umudunu yitirmez “Her gece yollarda gözledim seni” diyerek sevdiğinin yolunu gözler.
“ Ey gözlerinin rengi kadar kalbi güzel
kız,” diyerek onu çağırır. Fakat gelmez, feleğe kahreder. “Dinmiyor bu akşam ne gözyaşım ne acım”
diyerek ağlar. Hal bu ki ruhunu dinlese, sabahı beklese, “Sana dün bir tepeden baktım
aziz İstanbul,” diyerek İstanbul’u seyretse onu unutacak. Fakat o dayanamaz,
Güzel bir gözün aldatmasına dayanamayarak, kuytu bir köşede, kuytu bir mekânda,
sabahı bekler, “İçtim sabaha kadar yaşla
doldu gözlerim” şarkısını söyleyerek teselli bulmaya çalışır.
Bazen cihan
padişahları da ahu gözler karşısında aciz kalmışlar. Aslanlar bile, onun
öldürücü pençelerinden korkup tir tir titrerken, tıpkı Yavuz Sultan Selim Han
gibi, felek, onu bir gözleri ahu karşısında aciz bırakmıştır.
“Şîrler pençe-i kahrımdan olurken
lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek”
Gözler, bazen hançer
gibi keskin, bazen çiçekler gibi ince.olurken, bazen de bir bakışıyla ölüm
hazzı yaşatır insana.
Bazen de insana günah
işlemenin zevkini tattırır, GÖZLER.
Nihal Atsız’ın Ruh
Adam’ındaki gibi:
Rûhun mu
ateş, yoksa o gözler mi alevden;
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla
tutuştu?
Pervâne olan, kendini
gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla
tutuştu..
Gün, senden ışık alsa da bir renge
bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde
sürünse;
Her şey silinip
kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nûru
görünse...
Ey sen ki, kul ettin beni onmaz
yakışınla,
Ey sen ki, gönüller tutuşur her
bakışınla!
Hançer gibi keskin ve
çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı
verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara
attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini
tattım.
Gözler ki, birer
parçasıdır senden ilâh'ın,
Gözler ki, senin en katı zulmün ve
silâhın,
Vur şanlı silahınla, gönül mülkü
düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de
güzelsin!
YORUMLAR